Pazartesi Mayıs 6, 2024

Koşullara Boyun Eğmek Değil, Değiştirmek Devrimciliktir!

"Bak Bill, İşte Kocakafa!”

İslamcı faşist devletin en büyük korkusu, kitlelerin direnme gücünü bütünüyle kıramamış olmasıdır. Onlar, kendi saltanatlarını rahat sürdürebilmek için, öncelikle kitleleri bütünüyle teslim alamk isterler. Teslim almanın ötesinde, bütünüyle sindirmek ve ezmek isterler. Kısa ve uzun vadeli taktikleri budur.

AKP faşist hükümeti, 14 yıldır, kitleleri teslim almanın mücadelesini veriyor ve son 6 yıldır ise, yoğun bir şekilde saldırıyor. Buna rağmen, kitleleri bütünüyle teslim alabilmiş değildir.

En büyük direniş ve mücadele, hiç kuşkusuz Kürt Ulusal Hareketi’nden gelmektedir. Kürtlerin ulusal direnişi, burjuva faşist hükümet için en büyük handikapı. Devlet, Kürt ulusuna yönelik savaşını; bir yandan Kürt düşmanlığını Türk kitleleri içinde derinleştirerek, ezilen halklar ve işçi sınıfı içinde kutuplaşmayı artırmak isterken, bir yandan da toplumsal sorunları; Türk-Kürt düşmanlığı eksenine sıkıştırmaya çalışıyor. Ancak, devlet, bütün bunlara rağmen, Kürt ulusal direnişi karşısında derin bir krizle karşı karşıya kalmış durumdadır.

Faşizm Kürt ulusal direnişini teslim alamadığı gibi, işçileri de teslim alabilmiş değildir. Burjuva gazete ve TV’lerinde yer almasada, hala irili ufaklı işçi direnişleri sürmektedir. Sadece 2015 yılı içinde günde ortalama üç işçi direnişi olmuştur.2 Toplamda ise 1116 işçi eylemi olmuştur. Bunun 31’i dayanışma eylemi olarak gerçekleşmiştir. 

2016 yılı da sessiz geçmemektedir. HES’lere karşı olsun, doğanın talanına karşı olsun, eylemlerde bir artış vardır. 

Artvin-Cerattepe Eylemi ve kitleselliği de dikate alınınca, faşizmin hala teslim alamadığı ve bu nedenle de oldukça tedirgin bir durumda olduğu açıktır. Cerattepe eylemi uzun süren bir eylemlik olmuştur. 21 haziran 2015’de başlayıp 2016 Şubat ayı içinde ise daha bir kitleselleşerek büyümüş ve devlet, kitlelerin karşısına asker ve polis gücüyle çıkmıştır. Kitleler, uzun bir direnişten sonra, devlete geri adım attırmıştır.

TC devleti, Kürt illerini karadan ve havadan bombalarken, Batı’da da kitlelerin “barışçı” protesto ve yürüyüşlerine TOMA ve Polis’le karşı koymaktadır.

Bu yılın 1 Mayıs’ın da hemen hemen bütün illerde işçiler sokaklara çıkmışlardır. Bütün baskı, tehdit ve korkutmalara karşın 1 Mayıs katılımları bir önceki yıla oranla düşük olmasına karşın, yine de işçi sınıfı açısından büyük bir başarı olmuştur.

Hükümetin çıkardığı “Kiralık İşçi Yasası”na karşı, bir çok büyük şehirlerde direnişler örgütlenmiştir. Başta DİSK, KESK gibi sendikalar olmak üzere bir çok kitle örgütü ortaklaşa protesto gösterileri düzenlemişlerdir. Protesto gösterilerine geniş katılım olmamasına karşın, bu bile, faşist diktatörlüğün tüm baskı ve katliamlarına karşın işçileri susturamadığının bir göstergesidir.

Bir çok madende eylemler sürmektedir. Ücretlerini alamayan Ermenek Cenne Madencilik işçileri işi durdurmuşlardır. Yine, 23 mayıs’ta AVON kozmetik’de işten atılan işçiler direnişlerini sürdürüyorlar. Zonguldak-Kilimli maden işçileri yer altında on gün açlık grevi eylemi yapmışlardır.

KESK’in 29 Mayıs’ta düzenlediği “Laik eğitim, laik yaşam ve iş güvencesi” mitingleri Antalya ve Diyarbakır’da gerçekleşirken, Van ve Trabzon’da ise yasaklanmıştır. Diyarbakır’daki mitinge binlerce işçi katılmıştır.

Kadınlar, hemen hemen hergün sokaktalar. Az ya da çok, ama mücadeleci ve islamcı faşist hükümetin kadınların haklarını gasp eden ve köleleştirici şeriat yasalarına karşı, , TOMA ve polis saldırılarına rağmen sokakarda seslerini yükseltiyorlar.

Mussolini ve Hitler’in kadınlarla ilgili sözlerini tekrarlayıp duran faşist RTE diktatörüne karşı kadınların tepkisi sokaklarda sürdü. İstanbul, Ankara ve Eskişehir gibi bir çok kente kadınlar RTE’nin kadınları aşağılayıcı sözlerine sert tepki verdiler. “Yarım” olan kadınlar değil, kadınları “yarım” görenlerin ırkçı-faşist olduklarını bir kere daha haykırdılar.

İslamcı faşist iktidar, işçi ve emekçilere karşı yoğun saldırılarda bulunmasına karşın, buna karşı verilen tepkiler yetersiz olmakla birlikte , bu durum, önümüzdeki süreçte ölü toprağın kitleler üzerinde kalakacağının da bir işaretidir. Çünkü, komünist ve devrimciler sindirilmeyi, işçi sınıfı ise tepkisizliği kabullenebilmiş değildir.

Devrimci militanlık, faşist saldırıların arttığı süreçte daha bir önem taşır. Bir yandan kitlelerin aydınlatılması ve örgütlenmesine hız verilirken, bir yandan devrimci eylemlerle faşist iktidarın çok yönlü yıpratılması taktikleri öne çıkar. 

Karşımızdaki güç, salt gerici şiddetle ayakta tutulan çürük bir zemin üzerinde durmaktadır. İşçilerin sömürüsü üzerine inşa edilmiş faşist devlet terörü, kaçınılmaz olarak karşısında kitlelerin devrimci şiddetin büyümesinin de nedeni olacaktır. 

Koşullara boyun eğmek değil, koşulları devrimci mücadelenin gelişmesi yönünde değiştirmenin politik taktiklerinin yaşma geçirilmesi sonuç alıcıdır. İşte o zaman “bak Bill işte kocakafa!” denebilecek koşullar yaratılmış olacaktır.

1 Mussolini’yi Alman askeri birliği içinde tanıyıp yakalayan bir italyan Partizan’ın sevinçle ve hayretle arkadaşına seslenişi. Partizanlar, Mussolini’ye “kocakafa” derlerdi. Kim bilir yakında birisi de; “’ananı da al git’ diyen diktatör bozuntusu buraya sinmiş” diyebilir.

2 Emek Çalışmaları Topluluğu, İstanbul, Nisan 2016

43075

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Sayfalar