Salı Mayıs 21, 2024

Kavgamızın Dursun 'u, Yüreğimizin yoldaşına...(Hülya Onur)

Yürek yüreğe değmiş,

Kavgada yoldaş olmuşsak,

Ne çıkar toprak bağrına bassa da,

Filiz olur büyürsün ancak...

Gülüş olursun anılarda,

Yoldaş olursun kavgalarda,

Örnek olursun yarınlarda...

Demem o ki sen de unutulmazlarımızdansın artık be Dursun...

İyi ki, yüreklerimize, kavgada omuzumuza yoldaşça, dostça, sırdaşça, arkadaşça dokunup da geçtin...

Kötü bir bahar şakası yaptın bize .

Cemrelerin ikincisinde, sulara düştüğü günde, berrak bir 65 yılın 45 mücadele yılını bırakarak ardında...alıp başını gittin.

Su gibi, masmavi, umut dolu, özgürlüğe sevdalı, davasında kararlı...

Her cemreler düşende, canlanan ve ilerleyen, güzelleşen her şeyde senin de adın geçecek artık.. emeğin, değerlerin, sevgilerin, paylaşımların...

Hastalıklarla cebelleştiğim/iz süreçte, her gördüğünde ya da aradığında 'Sen güçlüsün, delisin, inatçısın. Benim tanıdığım kara kız atlatır bunları..' derdin, moral kaynağım olurdun; ben sözümü tuttum, daha iyi oldum ama sen son görüşmemizde verdiğin sözü tutmadın be Dursun.

Kırgınım sana...

Öyle kırgınım ki, "böyle ani, zamansız gitmeyi nasıl yakıştırdın kendine" diyerek de kızıyorum sana, bilesin... Koca kırk gün geçti aradan neredeyse, iki cümleyi bir araya getirmeye çalıştım, yazamadım sana dair. İnsan sevdiklerinin arkasından yazamazmış derler ya, doğruymuş, çok zormuş... Ne söz, ne kalem bir eksilmeyi anlatmaya yetmiyor. Katledilen onca kızkardeşlerimizden biliyoruz bunu...

Bedende odaklanan faşizme karşı mücadele belki de mücadelelerin en zorudur, yaşadım, yaşıyorum, bilirim. Ama bu düzen çok yönlü o kadar zarar veriyor ki insana, kanser de insanlığın başına musallat ettikleri çağın en kötü illeti durumunda. Bir de pandemi sürecini saldılar karabasan gibi insanlığın üzerine. Ki, bu süreçte tedavini sürdürmeye çalışman da başlı başına dezavantajdı. İnsanlığa sağlıkta da göz açtırmaz oldular. Evet, senin bedeninin daha fazla direnç gösterememesi, hastalığının ciddi olmasındandı. Yanı sıra yılların yükünün, yorgunluğunun, biraz da sigara gibi yıllarca kötü bir sevgili olarak birlikte yaşadığın ayrılmaz parçandan kopamamanın etkisi de tetikleyici oldu. Ama en önemlisi de, kapitalizmin bu düzenek içinde bizlere mücadele etmek zorunda bıraktığı onca pisliğinin yükünü taşıtmasının ve ona karşı verilen mücadelenin bedendeki yarattığı yorgunlukla, tahrifatlarla da alakalı olduğunu biliyoruz.

Ne badireler atlattık. Nice zor süreçleri birlikte göğüsledik. Ama hep doğru zamanda, doğru yerde durmayı bildik/ bildin. Kâh üzüldük, kah sevindik, bazen kızdık, kırıldık, içte- dışta isyan bayrağını çektiğimiz de oldu. Tüm zıtların birliği ve mücadelesini olanca hızıyla yaşadık değişik şekillerde. Ama kişilik, kimlik, devrimci kültür ve ahlak noktasında taviz vermedik, vermedin.

Daha bedenin toprak anaya teslim edilmeden, “1980’lerden itibaren İbrahim Kaypakkaya çizgisinde ve Partizan saflarında yer alan Dursun Çaktı, 2016 yılında Proletarya Partisi saflarında boy veren “parti ve savaş kaçkını sağ tasfiyeci hizip”ten yana saf tuttu. Son beş yıldır Göçmen Emekçilerin sosyal, siyasal çalışmaları içerisinde yer alarak yaşamını sürdürdü..." ( 25 Şubat/Avrupa Haber Merkezi) - diyerek, ölmüş yaşamını yitirmiş birini, hem de aynı gün teşhir edenler de aslında çok iyi bilirler ki, Avrupa'da kendine, emeğine, kimliğine yabancılaşmanın had safhada olduğu bu coğrafyada, kendini kaybetmeyen, nadir güzel değerlerden biri olarak mücadelenin hep içinde oldun. Ne gönül verip, değer yarattığın, sahiplendiğin proleterya partisi, ne de sen, asla savaş kaçkını olmadığı gibi, proleterya partisinin kültüründen, çizgisinden gün ve gün uzaklaşanlara karşı mücadelende her daim tutarlı ve tavizsiz oldun.

Seni tanıyan, sana dokunan herkesin de yüreğinin en güzel köşesinde yer edindin. Sadece Ulm şehrinin değil, Avrupa'nın da gülen yüzüydün. Kolay mı bunu başarmak, ardında hoş nidalar, güzel miraslar, yaratılan emek ve değerlerle hatırlanmak.

Senin hakkında böylesi talihsiz bir 'başsağlığı" metni yayınlayanlarla yol arkadaşlığı yapanlar arasında da yıllarca tanıdığın, sevip değer verdiğin, görüştüğün, farklı mecralarda bu yol yürünse de dostluğunu devam ettirdiklerin hala vardı biliyoruz; keşke bu arkadaşlar daha aramızdan ayrıldığın gün sergilenen siper yoldaşlığına yakışmayan bu yaklaşımın doğru olmadığını yüksek sesle dillendirebilselerdi. Dostluklarına, sana bu uzun yolculuğunda sahip çıkabilselerdi.

Ama kendine, değerlerine, kimliğine, kültürüne yabancılaşma başladığında her şeyin ters yüz edilebildiği berbat bir çağda yaşadığımız da gerçek. Her davranış bir sınıfa, o sınıfın ideolojisine tekabül eder. Biz sınıf ve kadınların kurtuluş mücadelesindeki tüm ortak değerlerimize sahip çıkmaya devam edeceğiz, değerlere saldıranlar ise tarih ve sosyal pratikte hak ettikleri cevabı mutlaka alacaklardır. 'Keser döner, sap döner ' misali... Rahatız bu konuda.

İbrahim, Mahir, Deniz'in ve o süreç devrimcilerinin, devrimci dayanışma ve siper yoldaşlığından dem vurup, sözümona devrime soyunanlar, insanî değerlere dahi yabancılaşmışlarsa, bırakalım devrim yapmayı, insanlık için de faydalı olamazlar. Önce 'kişiliklerinde devrim yapmalı insanlar' Mahir'in tabiriyle. Bu böyle biline.

Sen her şeyden önce kişiliğinde devrimi yeniden ve yeniden yapmayı bilenlerdendin. Uzaktan izlemiş biraz üzülmüştürsün, ortak paydalarda bir arada olamamanın her zaman ki burukluğunu yaşamıştırsın belki ama Serdar Can 'ımızdan Nubar'ımıza ve bir çok arkadaşımıza, karşı devrime yöneltmeleri gereken öfkeyi, kini, nefreti nasıl yönelttiklerini ve teşhir ettiklerini iyi bildiğin için şaşırmamıştırsın da. Ama su akar yatağını bulur ve gerçeklerin manipülasyona, yalana rağmen er ya da geç ortaya çıkma gibi bir alışkanlıkları da vardır ve bunu en iyi bilenlerdensin de. Geçmişe dönük yolculuk yaptığımızda 92-94 süreci ve sonrası daha dün gibi buna yalın örnektir, sen de bu tarihin önemli, doğru yerde duran bir parçasıydın.

Evet kavgamın 35 yıllık yoldaşı Dursun,

Sen arkadaşlıktın, dostluktun, paylaşımdın, emektin, sevgiydin... aynı umutlarla, aynı hedefe kilitlenen kavga birlikteliğiydin bizim için/ benim için. İnsan daha ne ister ki. İyi ki hayatımıza dokunmuş, yüreklerimizde yer etmiş, kavgamızda yoldaş olmuşsun.

Su çatlağını bulmadı sende, doğduğun değil, doyduğun diyarlarda sevdiklerinin yanı başında oldu mekanın Dursun. Ama yoldaş olduğun çocukların, torunların, yoldaşların, dost ve arkadaşların, hele de ömrünün gonca gülü, yaşam denilen mücadele güzergahında eli hep elinde, sevdası yüreğinde, omuzbaşında olan sevdiceğinin seni sıkça ziyaretine geleceği için de şanslısın. Mezar taşı olsun diye yıllarca çocukları, sevdikleri, ana-babaları için Galatasaray 'ı mesken edinmiş anaları/insanları düşündükçe zorunlu ikametin neresi olacağının önemi ne ola ki? Hani deriz ya, devrimciliğin sınırı, ülkesi yoktur. Ebedî istirahatın neden olsun ki? Ama bedensel yokluğuna, bir daha göremeyeceğimiz gülüşüne alışmak zor gelecek hepisine/ hepimize.

Hayatın diyalektiğini dondurmak ya da ölümü bu diyalektikten çıkarabilmek mümkün olaydı, iyi olur muydu acaba? Doğuyor, büyüyor, yaşıyor ve bir gün bedenen yok oluyoruz. Acı, tatlı, güzel ve değerli anılar kalıyor ardımızda. Geldiğimiz gibi saf, temiz, çocukça gidemiyoruz sonsuzluğa belki ama önemli olan geride nasıl bir yaşam bıraktığımız, ne şekilde yaşadığımız değil mi? Değerliydin; her daim değerlimiz kalacaksın.

O dost canlısı, yoldaş sıcaklığı gülüşün, her daim bizimle olacak, yüreğimizin en güzel yerinde tüm diğer değerlerimiz gibi seni koruyacağız, anacağız.

Hoşçakal demiyorum.

Gittiğin yerde de rahat durmazsın, oradaki zebanilerin çarkına da çomak sokmaya devam edersin biliyorum. Başlamışsındır bile..

Tüm tanıdıklara, dostlara, yoldaşlara selam götürmüştürsün. Hepinizin yarattığı değerler, ödediği bedeller bir gün mutlaka karanlıkları aydınlıklara çıkaracak. Bundandır ki sen, onlar, tüm karanfillerimiz mücadelemizde hep omuzbaşımızda olacaksınız...!

İyi ki hayatımıza dokundun...

İyi ki yoldaştık...

İyi ki...!

-Hülya Onur-

7217

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Sayfalar