Cuma Mayıs 17, 2024

Kavgamızın Dursun 'u, Yüreğimizin yoldaşına...(Hülya Onur)

Yürek yüreğe değmiş,

Kavgada yoldaş olmuşsak,

Ne çıkar toprak bağrına bassa da,

Filiz olur büyürsün ancak...

Gülüş olursun anılarda,

Yoldaş olursun kavgalarda,

Örnek olursun yarınlarda...

Demem o ki sen de unutulmazlarımızdansın artık be Dursun...

İyi ki, yüreklerimize, kavgada omuzumuza yoldaşça, dostça, sırdaşça, arkadaşça dokunup da geçtin...

Kötü bir bahar şakası yaptın bize .

Cemrelerin ikincisinde, sulara düştüğü günde, berrak bir 65 yılın 45 mücadele yılını bırakarak ardında...alıp başını gittin.

Su gibi, masmavi, umut dolu, özgürlüğe sevdalı, davasında kararlı...

Her cemreler düşende, canlanan ve ilerleyen, güzelleşen her şeyde senin de adın geçecek artık.. emeğin, değerlerin, sevgilerin, paylaşımların...

Hastalıklarla cebelleştiğim/iz süreçte, her gördüğünde ya da aradığında 'Sen güçlüsün, delisin, inatçısın. Benim tanıdığım kara kız atlatır bunları..' derdin, moral kaynağım olurdun; ben sözümü tuttum, daha iyi oldum ama sen son görüşmemizde verdiğin sözü tutmadın be Dursun.

Kırgınım sana...

Öyle kırgınım ki, "böyle ani, zamansız gitmeyi nasıl yakıştırdın kendine" diyerek de kızıyorum sana, bilesin... Koca kırk gün geçti aradan neredeyse, iki cümleyi bir araya getirmeye çalıştım, yazamadım sana dair. İnsan sevdiklerinin arkasından yazamazmış derler ya, doğruymuş, çok zormuş... Ne söz, ne kalem bir eksilmeyi anlatmaya yetmiyor. Katledilen onca kızkardeşlerimizden biliyoruz bunu...

Bedende odaklanan faşizme karşı mücadele belki de mücadelelerin en zorudur, yaşadım, yaşıyorum, bilirim. Ama bu düzen çok yönlü o kadar zarar veriyor ki insana, kanser de insanlığın başına musallat ettikleri çağın en kötü illeti durumunda. Bir de pandemi sürecini saldılar karabasan gibi insanlığın üzerine. Ki, bu süreçte tedavini sürdürmeye çalışman da başlı başına dezavantajdı. İnsanlığa sağlıkta da göz açtırmaz oldular. Evet, senin bedeninin daha fazla direnç gösterememesi, hastalığının ciddi olmasındandı. Yanı sıra yılların yükünün, yorgunluğunun, biraz da sigara gibi yıllarca kötü bir sevgili olarak birlikte yaşadığın ayrılmaz parçandan kopamamanın etkisi de tetikleyici oldu. Ama en önemlisi de, kapitalizmin bu düzenek içinde bizlere mücadele etmek zorunda bıraktığı onca pisliğinin yükünü taşıtmasının ve ona karşı verilen mücadelenin bedendeki yarattığı yorgunlukla, tahrifatlarla da alakalı olduğunu biliyoruz.

Ne badireler atlattık. Nice zor süreçleri birlikte göğüsledik. Ama hep doğru zamanda, doğru yerde durmayı bildik/ bildin. Kâh üzüldük, kah sevindik, bazen kızdık, kırıldık, içte- dışta isyan bayrağını çektiğimiz de oldu. Tüm zıtların birliği ve mücadelesini olanca hızıyla yaşadık değişik şekillerde. Ama kişilik, kimlik, devrimci kültür ve ahlak noktasında taviz vermedik, vermedin.

Daha bedenin toprak anaya teslim edilmeden, “1980’lerden itibaren İbrahim Kaypakkaya çizgisinde ve Partizan saflarında yer alan Dursun Çaktı, 2016 yılında Proletarya Partisi saflarında boy veren “parti ve savaş kaçkını sağ tasfiyeci hizip”ten yana saf tuttu. Son beş yıldır Göçmen Emekçilerin sosyal, siyasal çalışmaları içerisinde yer alarak yaşamını sürdürdü..." ( 25 Şubat/Avrupa Haber Merkezi) - diyerek, ölmüş yaşamını yitirmiş birini, hem de aynı gün teşhir edenler de aslında çok iyi bilirler ki, Avrupa'da kendine, emeğine, kimliğine yabancılaşmanın had safhada olduğu bu coğrafyada, kendini kaybetmeyen, nadir güzel değerlerden biri olarak mücadelenin hep içinde oldun. Ne gönül verip, değer yarattığın, sahiplendiğin proleterya partisi, ne de sen, asla savaş kaçkını olmadığı gibi, proleterya partisinin kültüründen, çizgisinden gün ve gün uzaklaşanlara karşı mücadelende her daim tutarlı ve tavizsiz oldun.

Seni tanıyan, sana dokunan herkesin de yüreğinin en güzel köşesinde yer edindin. Sadece Ulm şehrinin değil, Avrupa'nın da gülen yüzüydün. Kolay mı bunu başarmak, ardında hoş nidalar, güzel miraslar, yaratılan emek ve değerlerle hatırlanmak.

Senin hakkında böylesi talihsiz bir 'başsağlığı" metni yayınlayanlarla yol arkadaşlığı yapanlar arasında da yıllarca tanıdığın, sevip değer verdiğin, görüştüğün, farklı mecralarda bu yol yürünse de dostluğunu devam ettirdiklerin hala vardı biliyoruz; keşke bu arkadaşlar daha aramızdan ayrıldığın gün sergilenen siper yoldaşlığına yakışmayan bu yaklaşımın doğru olmadığını yüksek sesle dillendirebilselerdi. Dostluklarına, sana bu uzun yolculuğunda sahip çıkabilselerdi.

Ama kendine, değerlerine, kimliğine, kültürüne yabancılaşma başladığında her şeyin ters yüz edilebildiği berbat bir çağda yaşadığımız da gerçek. Her davranış bir sınıfa, o sınıfın ideolojisine tekabül eder. Biz sınıf ve kadınların kurtuluş mücadelesindeki tüm ortak değerlerimize sahip çıkmaya devam edeceğiz, değerlere saldıranlar ise tarih ve sosyal pratikte hak ettikleri cevabı mutlaka alacaklardır. 'Keser döner, sap döner ' misali... Rahatız bu konuda.

İbrahim, Mahir, Deniz'in ve o süreç devrimcilerinin, devrimci dayanışma ve siper yoldaşlığından dem vurup, sözümona devrime soyunanlar, insanî değerlere dahi yabancılaşmışlarsa, bırakalım devrim yapmayı, insanlık için de faydalı olamazlar. Önce 'kişiliklerinde devrim yapmalı insanlar' Mahir'in tabiriyle. Bu böyle biline.

Sen her şeyden önce kişiliğinde devrimi yeniden ve yeniden yapmayı bilenlerdendin. Uzaktan izlemiş biraz üzülmüştürsün, ortak paydalarda bir arada olamamanın her zaman ki burukluğunu yaşamıştırsın belki ama Serdar Can 'ımızdan Nubar'ımıza ve bir çok arkadaşımıza, karşı devrime yöneltmeleri gereken öfkeyi, kini, nefreti nasıl yönelttiklerini ve teşhir ettiklerini iyi bildiğin için şaşırmamıştırsın da. Ama su akar yatağını bulur ve gerçeklerin manipülasyona, yalana rağmen er ya da geç ortaya çıkma gibi bir alışkanlıkları da vardır ve bunu en iyi bilenlerdensin de. Geçmişe dönük yolculuk yaptığımızda 92-94 süreci ve sonrası daha dün gibi buna yalın örnektir, sen de bu tarihin önemli, doğru yerde duran bir parçasıydın.

Evet kavgamın 35 yıllık yoldaşı Dursun,

Sen arkadaşlıktın, dostluktun, paylaşımdın, emektin, sevgiydin... aynı umutlarla, aynı hedefe kilitlenen kavga birlikteliğiydin bizim için/ benim için. İnsan daha ne ister ki. İyi ki hayatımıza dokunmuş, yüreklerimizde yer etmiş, kavgamızda yoldaş olmuşsun.

Su çatlağını bulmadı sende, doğduğun değil, doyduğun diyarlarda sevdiklerinin yanı başında oldu mekanın Dursun. Ama yoldaş olduğun çocukların, torunların, yoldaşların, dost ve arkadaşların, hele de ömrünün gonca gülü, yaşam denilen mücadele güzergahında eli hep elinde, sevdası yüreğinde, omuzbaşında olan sevdiceğinin seni sıkça ziyaretine geleceği için de şanslısın. Mezar taşı olsun diye yıllarca çocukları, sevdikleri, ana-babaları için Galatasaray 'ı mesken edinmiş anaları/insanları düşündükçe zorunlu ikametin neresi olacağının önemi ne ola ki? Hani deriz ya, devrimciliğin sınırı, ülkesi yoktur. Ebedî istirahatın neden olsun ki? Ama bedensel yokluğuna, bir daha göremeyeceğimiz gülüşüne alışmak zor gelecek hepisine/ hepimize.

Hayatın diyalektiğini dondurmak ya da ölümü bu diyalektikten çıkarabilmek mümkün olaydı, iyi olur muydu acaba? Doğuyor, büyüyor, yaşıyor ve bir gün bedenen yok oluyoruz. Acı, tatlı, güzel ve değerli anılar kalıyor ardımızda. Geldiğimiz gibi saf, temiz, çocukça gidemiyoruz sonsuzluğa belki ama önemli olan geride nasıl bir yaşam bıraktığımız, ne şekilde yaşadığımız değil mi? Değerliydin; her daim değerlimiz kalacaksın.

O dost canlısı, yoldaş sıcaklığı gülüşün, her daim bizimle olacak, yüreğimizin en güzel yerinde tüm diğer değerlerimiz gibi seni koruyacağız, anacağız.

Hoşçakal demiyorum.

Gittiğin yerde de rahat durmazsın, oradaki zebanilerin çarkına da çomak sokmaya devam edersin biliyorum. Başlamışsındır bile..

Tüm tanıdıklara, dostlara, yoldaşlara selam götürmüştürsün. Hepinizin yarattığı değerler, ödediği bedeller bir gün mutlaka karanlıkları aydınlıklara çıkaracak. Bundandır ki sen, onlar, tüm karanfillerimiz mücadelemizde hep omuzbaşımızda olacaksınız...!

İyi ki hayatımıza dokundun...

İyi ki yoldaştık...

İyi ki...!

-Hülya Onur-

7193

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

Sayfalar