Kapitalizmin batışı
Türk burjuva ekonomisinin yapısal ve finansal krizi her geçen gün giderek derinleşiyor. Türk ekonomisinin içine girdiği kriz salt Türk tekelci burjuvazisinin derin bir endişe içine sokmuş değil, bütün kapitalist dünyayı özellikle de AB emperyalist burjuvazisini de bu endişenin içine itmiş bulunuyor.
Emperyalist-kapitalist dünyanın zincirlerle birbirine bağlandığından bu yana, kapitalist zincirlerden birinin zayıflaması diğerlerini de ciddi bir şekilde etkiliyor. Kapitalist dünyanın büyük ekonomilerindeki kriz daha büyük oranda bir etki yaratırken, Türkiye gibi orta düzeydeki kapitalist bir ekonominin etkisi de ekonomik büyüklüğüyle doğru orantılı olmaktadır.
Türk burjuvazisinin içinde bulunduğu finansal-borç krizinin spekülatif yanları olsada, sorun bunu doğuran ekonomik biçimdir. Kapitalist ekonomilerin kaçınılmaz bir kaderi olarak ekonomik krizle belli aralıklarla sürekli bir karşı karşıya kalışları söz konusu ve bundan kaçamıyorlar. Çünkü aşırı üretim prensipli ve tüketime dönük ekonomi, ister istemez yarıyolda tökezlemektedir. Kapitalizmin “kumar” ekonomisi uzun bir süre ayakta kalamaz ve yıkılmakla karşı karşıya kalacaktır.
“Dolar-Avro” ve “Rahip Brunson” etrafından döndüğü söylenen krizin, perde gerisinin konuşulmasından mümkün olduğunca kaçılıyor. Arka perdesi: Türkiye’nin 2000’ler öncesi gibi olmadığı, emperyalist bir ülke olduğu ve bölüşülmüş pazarlardan pay istemesiyle doğrudan bağlantılıdır. Türkiye, Ortadoğu’nun yırtıcı kaplanı ve en azından burada söz sahibi olmak istiyor. Buna bağlı olarak da farklı emperyalist kutuplaşmaların içinde yer alabileceğini ve ABD’nin çemberi içindeki kutuptan çıkmayı dayatıyor. ABD ise Türkiye’nin kendi kutup çemberi içinden çıkmasını istemediği için “cezalandırma” yoluna gidiyor. TL’nın değersileşmesinden bağımsız olarak çatışmanın esas nedeni bu. ABD-Türkiye “dost” da olsa, TL, bu kadar borç yükü altında erimek zorunda yine kalacaktı.
Sorunun bu yanı görülemedikçe, ABD-Türkiye, (ve aynı şekilde AB-Türkiye) arasındaki çelişmeler ve krizler bireylerin (Trump-Erdoğan) çatışmasına indirgenir ki, bu, burjuvazinin gerçekleri kitlelerden saklama argümanlarına teslim olunmuş olunur.
Türk ekonomisi borçla büyümesine karşı diğer kapitalist-emperyalist ülkelerinde borçla büyüdüğü ve dünya borç yükünün dünya GSMH’nın çok çok üstünde olduğu biliniyor. Özellikle kapitalizmin “neoliberal” süreci borçla büyüdü ve büyük bir borç balonu oluştu. Bu balon artık daha fazla şişirilemiyor.
Örneğin, dünyanın toplam (özel ve kamu) borcu 1950 yıllarında toplam üretime (gelir) oranı % 50 civarındayken, 2007 yılında bu oran % 170 ve 2017 yılında ise yaklaşık iki katı birden artarak % 320’lere çıktı. Bugün dünyanın toplam (kamu-özel) borcu 237 trilyon ABD doları. 2017 itibariyle toplam üretiminin ederi ise 81 trilyon ABD doları kadardır. Borçların büyük (174 trilyon ABD doları) bölümü emperyalist-kapitalist ülkelere, 63 trilyon ABD doları kadarı ise diğer ülkelre ait.1
Türkiye ve dünyadaki son gelişmeler, yani ekonomik krizler ve savaşlar ve üretimden fazla borçlanma kapitalizmin tarihi sınırına daynadığının açık bir göstergesidir.
Emperyalist burjuvazinin büyük şaşalı gürültülerle neoliberal politikaları (küreslleşme adı altında) kitlelere kurtarıcı olarak göstermesi ve sonunda yine ulusal çitlerine (ABD’nin ticaret savaşı) dönme eğilimi (bu “eğilim” esasta gerçekçi değil ve kapitalizm gelinen aşamada ulusal çitlerin arkasında kendini varedemez) içine girmesi, kapitalist yolun sonuna gelindiğini gösteriyor. Emperyalistler arasındaki kutuplaşmanın arttığı ve neredeyse her geçen gün yeni kutuplaşmaların ortaya çıktığı ve kriz içinde kıran kırana bir savaşın yaşandığı süreçte, kapitalizmin, geçicide olsa kendini kurtarmasının olaslığı kalmamıştır.
Sosyal şovenizm, ırkçılık, din çemberi ve daha bir çok alt kimliklere bölündürülmüş işçi sınıfı ve emekçileri daha fazla uykuya yatırmanın olasılığı da kalmamıştır. Uyuyan dev uyanacak ve kapitalizmin dünyayı uçuruma atmasına son verecektir.
Dünya konjonktürü, komünistlerin daha iyi hazırlanmasını ve işçi sınıfı içinde örgütlenmelere daha fazla ağırlık vermesini ve hazırlıklı olmasını dayatıyor. Emperyalist savaş tehlikesinin arttığı bir sürecin içindeyiz ve emperyalist burjuvazi büyük bir savaşa doğru hızla gidiyor. Sosyalist devrimlerin dışında bu çarkı durdurmanın başka bir olasılığı da gözükmüyor.
Türk tekelci burjuvazisi, büyük bir şiddet ve baskıyla ve “demokratik” seçimler adı altında “allem-kallem edip”, ülkeyi bir şirket gibi tek adam yönetimine (görünüşte) verdi ve kendisi için grevsiz, demokratik ortamsız, direnişsiz ve toplumun ilerici kesimlerinin bütünüyle baskı altında tutulduğu ve islamlaştırılma eğilimli bir cennet yarattı. Ancak bu uzun sürmeyecek önümüzdeki kısa süre içinde, devletin tüm şiddetine rağmen başta işçiler olmak üzere kitle direnişleri artacaktır. Bu kaçınılmazdır. Burjuvazinin zorla yararttığı “cennet” yine kendisi için bir cehennem olmaya adaydır.
Çünkü, son kriz: İşsizliği, pahalılığı, çalışanlar üzerindeki vergileri daha da artıracak ve çalışanların daha da yoksullaşmasını beraberinde getirecektir. “Tek vatan, tek bayrak, tek din, tek dil” vb. gibi kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı ve kitleleri birbirine kırdırıcı ırkçı-faşist ve gerici propagandalar artık kitle üzerinde etki etmeyecek süreci de beraberinde yaratmaktadır. Burjuvazinin, kitlelerin aşırı sömürüsü üzerine kurduğu cenneti yıkılacaktır.
Bu nedenle, “aynı gemideyiz” burjuva söylemi, işçi sınıfı ve emekçileri daha fazla ölü sessizliğinin içinde tutamaz. Kapitalizmin batışı işçi ve emekçilerin batışı değildir. Kapitalizmin batışı, Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan çeşitli milliyetlerden işçi ve emekçilerin vatanlarının batışı değildir. Batan, burjuvazinin kanalı saltanatı olacaktır. Bu yıkımı, işçi sınıfı ve emekçilerin burjuva sistemine karşı verdiği mücadelesi gerçekleştirecektir. İşçi sınıfı ve ezilen kitleler, fazlasıyla cefasını çektikleri kapitalist sistemi, sefasını çekecekleri bir sistemle değiştirmesini de bileceklerdir.
Daha güçlü tekeme vurmanın tam zamanı... 14.08.2018
1 Fortune Dergisi
Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar
Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri
Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.
Hesaplaşma mı? Kutlama mı?
Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.
TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.
Halka Nasıl Yaklaşacağız?
Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.
“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*
Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.
Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.
Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)
Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.
Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.
Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN
Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.
Üüüü.... üüüü....
Ya.... ya...
Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.
Hom... hom.. hom...
Bunlar... bunlar... daha çok....
Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.
Daha çok...
Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)
Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.
“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)
Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.
“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)
7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.
Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.
Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!
Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.
Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.
Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.
Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!