Cumartesi Haziran 1, 2024

Kapitalizm ve doğa

Bir lise öğrencisi kızın, dünyanin hızla bozulmasına dikkat çekmek için İsveç parlementosu önünde başlattığı „Fridays for Futura“ (Gelecek İçin Cuma Günleri) eylemi; Avrupa çapında öğrencilerin sahiplenmesiyle, iklim eylemleri yaygınlaşarak büyüyor.[1]

Ortaokul, lise ve üniversiteli gençlerin „Bizim Geleceğimizi Çalıyorsunuz“  çığlıkları ve her cuma yapmaya başladıkları „İklim Grevi“ eylemlerini, kapitalistlerin ciddiye alma olasılığı yok. Ciddiye alır gibi gözükmeleri, kitlelerin tepkileri yanı sıra, dünyanın iklimsel bozulmasının geri dönüşümsüz oluşunun  bilimsel verilerinin artık inkar edilemez oluşundandır.

Gençler kendi geleceklerini karanlık gördükleri için, geleceklerinin kirlenmesine ve çalınmasına karşı mücadele etmelerinden başka çareleri yok. Bunun farkındalar. Kapitalist sistem var olduğu sürece, doğanın katledilmesi önlenemez.

Kapitalistlerin, artı-değer elde etmek ve birbirleriyle ölesiye rekabet etmeleri nedenyile, gözlerinin „kăr“dan başka bir şeyi görme olasılığı söz konusu değildir. Kapitalizm kendi kirlettiği, tahrip ettiği ve katlettiği doğayı koruyamaz. Çünkü kapitalizmin ekonomi-politiği,  doğanın aşırı tüketilmesini, tahrip edilmesini ve ekolojik dengenin geri dönüşümsüz bozulmasını koşullar. 

Kapitalizm, tüm canlıların sadece „geleceğini çalmıyor“, tersine onu yok ediyor ve öldürüyor. Kapitalist sistemin devam etmesi, her geçen gün dünya üzerinde yaşayan tüm canlıların da hızla yok olmasına neden olmaktadır. Öğrencilerin; „kapitalizm yaşatmaz öldürür“ diye meydanlarda haykırması bundandır.

Burjuvazinin en kalantorları her yıl olduğu gibi, bu yılda Davos’ta (22-25 Ocak 2019) „kapitalizmi kurtarma“nın yanında daha fazla palazlanmanın, daha fazla artı-değer elde etmenin ve elbette bununla beraber daha fazla doğayı yok etmenin planları için çokça konuştular. Gündemlerinde olan „İklim“ ise, aslında kendi ekonomi-politik iklimlerinden başkası değildi.

Kapitalizmin doğayla ilişkisi, onu daha fazla nasıl sömüreceği ve tüketeceğiyle ilgili olabilir. Doğayı korumak, ekolojik dengeleri bozacak üretimin durdurulması ve doğanın tahribatının önlenmesi konuları tekelci burjuvazinin gündemleri dışında kalır. Bu tür konuları, kamuoyunu oyalama ve aldatmak için yüksek maaşlı memurlarına basın açıklaması olarak bırakırlar. Doğayı katledenlerin, doğa koruyuculuğu, ağzında peynir olan Karga ile Tilki maslı gibidir. Burjuvazinin,  „doğayı koruma “ politikası, doğanın hala canlı kalan son kalıntılarını nasıl  yutacağı üzerindedir. Bu nedenle olacak ki, doğaya en fazla zarar verenler, doğaya en fazla karbon salan 1500 aşkın özel jetleriyle Davos’a teşrif etmişler.

BM İklim Protokolleri ve Yalanları

BM (Birleşmiş Milletler) nezdinde  11 Aralık 1997’de, Japonya’nın Kyoto kentinde çevrenin korunması için;  üçüncüsü düzenlenen, „Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi“ 2005 yılında yürürlüğe girmesi şartıyla imzalandı. Ancak, bu sözleşmeyi ABD imzalamasına karşın uymadı. Doğayı en fazla kirleten ve zarar veren ABD emperyalizmi, insanlığa adeta meydan okudu ve okumaya devam ediyor. Kanada ise önce „uyacağını“ söyledi, daha sonra ise bu protokoldan imzasını geri çekti. Çünkü Kanada tekelleri bütün ülkelerde doğaya en fazla zarar veren ve zarar verici faaliyetlerde bulunanlar olarak bilinmektedir.

Kyoto Protokolünün en önemli özelliği, atmosfere karbon salınım oranını 1990 yılının düzeyine çekmeyi öngörmesiydi. Elbette, bunun yarıya düşürülmesi bir yana, her yıl atmosfere karbon salınımı daha da arttı ve bilim insanları sıcaklığı „1,5 santigrat“[2] (endüstriyel öncesi duruma göre) ile sınırlanmasını önermek zorunda kaldılar. Eğer iki dereceye çıkarsa sıcaklık, „hepimiz batacağız“ uyarısında bulundular.

Doğanın kurtuluşu, insanın sömürü ve sınıfsal baskıdan kurtuluşundan ayrı değildir. „Bilim İnsanları“ öncelikle buna işaret etmelidir. Kapitalist ekonomi sürdükçe, dünya ısısının artışının 1,5 derce ile sınırlandırılması olası değildir.[3] Bilim insanlığı, burada, kapitalizm savunusuyla daha fazla çelişir durumundadır. Çünkü sorun, kapitalizmi kurtarmak değil, insanlığı ve onun geleceğinin kurtarmak esas olmalıdır. Ayrıca, ne yapılırsa yapılsın kapitalizmin kurtuluşu ve geleceği yoktur.

BM nezdinde her üç yılda bir yapılan „İklim Konferansları“ ne yazık ki, bir sonuca ulşamıyor ve ulaşamaz. Paris İklim Zirvesi (30 Kasım – 11 Aralık 2015) ve 2018 yılı sonunda Polonya’nın Katoviçe (Katowice) kentinde 2018 Aralık ayının başında yapılan 24. COP (İklim Değişikliği Konferansı) görüşmeleri ve sonuç, yine „iyi temenni“ dilemelerin ötesine gidememiştir ve gidemez de. Doğayı kirleten, onun canlılığını yok eden kapitalist üretim olanca hızıyla devam etmektedir. „İklim Zirveleri“nde zırvalayan burjuvazi ve onun maaşlı memurlarının, kitleleri oyalamanın ötesinde, ağızlarından tek doğru bir sözcük çıkmadı.

Kapitalizmin varlığı iklimle uyuşmamaktadır. Kapitalist üretim sistemine son verilmedikçe, doğa ve üzerinde yaşayanlarında kurtulma olasılığı ne yazık ki yoktur. BM’yi oluşturan ülkelerin bunu kabullenmesi kendi varlıklarını inkar olacağından, burjuvazi kendi kendine yok olmaz, yok edilmesi gerekiyor.

Yenlenebilir enerjinin sınırlılığı ve enerji üretiminin esas olarak fosil yakıtlarına dayanması, „bilimsel raporları“ da bilimsel olmaktan çıkarıyor.

Örneğin, Almanya’nın yenilenebilir enerji tüketimi %12 iken, %80‘i fosil yakıt, geri kalanı ise nükler enerjiden elde edilmektedir. AB ortalaması ise, yenilenebilir enerji kullanımın toplam oran içindeki payı %10 civarında. %85’ini ise fosil yakıt ve geri kalanını (%5 kadar)[4] nükler enerji kullanılıyor. Bu bilgilerin yanında Almanya’da sera gazı salınımı bir önceki yıla göre artmıştır. Almanya’da halkın çevre konusunda duyarlı olmasına karşın, dünyanın 4. Büyük kapitalist ekonomisinin durumu bu. Yani, burjuvazi kitlelere yalan söylüyor. Kapitalist sistemin doğayı tahribatının boyutu sürekli gizleniyor ya da manipüle ediliyor.

Türk egemen sınıfları doğanın talan ve tahribinde geri adım atmıyor. Toplam enerji üretimi içinde yenilenebilir enerjinin oranı yaklaşık %13 iken, geri kalanı ise fosil yakıt kullanımından tedarik ediliyor. Türkiye, Paris’te sera gazı salınımını azaltmayı vaadetmiş olmasına karşın, ancak, ekonomik veriler Türkiye’nin 2030 yılında sera gazı salımını 2015’teki seviyesine indirmesini söz konusu olmayacağı gibi, tersine, bunun iki katına çıkartacağını göstermektedir.

Kapitalizm koşullarında doğanın geridönüşümsüz tahribatı belki geciktirilebilir ama önlenemez. Öncelikle bunun bilinmesi gerekiyor. Bugün, doğa ve ekolojik dengelerin bozulmasını protesto eden kitlelerin bunu öğrenmesi ve ona göre hareket etmesi gerekiyor. Buna rağmen bütün dünya da kapitalizm tarafından doğanın tahrip edilmesine karşı protesto gösterileri artmaya devam etmektedir.

Doğanın tahribatına karşı kitlelerin duyarlılığı her geçen gün artması olumlu bir gelişme, ancak yeterli değildir. Çünkü, doğanın katili kapitalist sistemdir ve mücadelenin odağına bu sistemin yeryüzünden silinmesi ve yerine ise sosyalizm konmalıdır. 27.01.2019


[1] 26 Kasım 2018 tarihinde Almanya çapında yapılan „Fridays For Future“ eylemlerine 26 bin öğrenci katıldı. Yine 19 ve 25 Ocak 2019 tarihlerinde  55 şehirde yapılan gösterilere  30 binin üzerinde öğrenci katıldı. Yine Belçika’da 30 binin üzerinde ortaokul, lise ve üniversite öğrencileri iklim için yürüdü.

 

[2] IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli -1988’de kurulmuştur-). „900 bilim insanı“ tarafından hazırlanan son ropar, gerçeğin tamamını ortaya koymaktan oldukça uzaktır. Karbon salımını sınırlamak, kapitalist rekabeti ve üretimi sınırlamak olacağından, sorunun özüne inme yerine, işi kısmi zararlarla yaşamaya devam edelim raporu hazırlamışlardır. Bkz. IPCC  Ekim 2018 (www.deutsches-klima-konsortuium.de/IPCC-ar6). Yine de IPCC’nin roporu dünya için SOS vermektedir.

[3] Bu konuda Marksist-Leninist Bir bakış açısıyla ele alınan, Stefan ENGEL’in  “Katastrophenalarm” (Felaketin Alarmı), sosyalist doğa anlayışını ve burjuvazinin doğayı nasıl felakate götürdüğünün bilimsel verileriyle ortaya koyan önemli bir eser.

[4] Rakamlar, Eurosat 2016’a ait.

 

16741

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

Sayfalar