Pazar Haziran 2, 2024

Kampanyaların önemi üzerine

Sınıf mücadelesinde stratejik hedefimiz sınıfsız ve sınırsız bir dünya kurmaktır. Bu azami hedefin sonunda kurulmak istenen komünist bir dünyadır. Bu hedef, her ülkenin tek tek kapitalist-emperyalist sistemden koparak, sonra birleşerek insanlığın hayal ettiği dünyayı kurmaktır.

Enternasyonal proletaryanın Türkiye kurmayı olarak proletarya partisinin asgari programı önce Demokratik Halk Devrimi’ni gerçekleştirmek ve durmaksızın sosyalizme ulaşmak, sonunda komünist topluma varmaktır. Bu proletaryanın öncü ve önder örgütünün toplamdaki stratejik hedefidir.

Devrime önderlik eden her partinin önüne koyduğu stratejik hedefine varmada ara aşamalar dediğimiz taktik politikaları vardır. Taktik politikalar kısa ve uzun vadeli hedeflerden ibarettir. Her parti halkın reform istemleri için dahi çalışır; baskılara, hak gasplarına, grevdeki işçilere, kadınlar üzerindeki baskılara, öğrencilerin taleplerine, ulusal istem ve taleplere, inanç kesimlerinin ibadetlerini özgürce yapma taleplerine gözlerini kapatamaz.

Bu istem ve taleplerin verili tüm düzenler içindeki karşılığı ancak reformlarla karşılanabilir. Saydıklarımız ve daha fazlası ancak devrimle olabilir. Hiçbir ara çözüm kalıcı değildir ve sorunların nihai çözümünü sağlayamaz.

Kampanyalar bu yönüyle önemli bir yerde durmaktadır ve sınıf mücadelesinin önemli taktik evreleri olarak büyük öneme sahiptirler. Şartları oluşmuş, hedefi belirlenmiş her kampanyanın mutlaka bir sonucu vardır. Temel sorun, hedefe kilitlenmiş söz konusu kampanyanın zamanlamasını iyi yapmak, güçleri iyi konumlandırmak ve harekete geçmektir.

Her direniş, her grev, her boykot, her açlık grevi bir kampanya değildir. Kampanyaları saydığımız eylemlerden ayıran temel özellik hedefe kilitlenen eylemin kendisine özgü olmasıdır. Özgünlük kampanyaların ruhudur. Belirlenen hedef özeldir. Kendine özgüdür. Harekete geçildiğinde sadece ve sadece belirlenen hedefe kilitlenme vardır. Kampanya bitine kadar başka hedefler, başka amaçlar kampanyaya dahil olmaz.

Proletarya hareketinin 48 yıllık mücadele tarihinde geride kalmış sayısız kampanya deneyimi vardır. Örneğin 1978 yılında örgütlenen “MHP Kapatılsın, MİT Dağıtılsın” kampanyası 10 bin kişinin katıldığı bir mitinle bitirilmişti.

Keza halk düşmanlarına yönelik kampanyalar düşmanın en çok korktuğu kampanya olmuştur. Yine yakın tarihte “Köye Dönüş Kampanyası”, “Hapishaneler Kampanyası”, “40. Yıl Kampanyası” vb. bir dizi kampanya, bugün de yararlanacağımız derslerle doludur. Keza, eylem birlikleri temelinde ortak yürütülen ve destek verdiğimiz kampanyalar tarihimizin önemli bir kesitini oluşturuyor.

Her kampanyanın belli bir hedefi vardır. Her kampanya mutlaka bir sonuç almaya yönelik olmayabilir. Propaganda amaçlı kampanyalar da açılabilir. Burada amaç özel yöntem ve araçlarla halkı bilinçlendirmek, aydınlatmak ve örgütlemektir. Örneğin bugün Türkiye’de “Tüm Faşist Partiler Kapatılsın” şiarıyla bir kampanya açılmış olsa bu talebin gerçekleşme şansı “sıfır”a yakındır.

Buna rağmen, sadece propaganda için süresi belirlenmiş bir kampanya açılabilir. Böyle bir kampanyada ne amaçlandığı, hangi hedefe varılmak istendiği önemlidir. Bu çalışmada da “neden faşist partiler kapatılmalıdır”ın propagandası ile kitleleri bilinçlendirip örgütlemek için çalışılır. Benzer şekilde doğanın emperyalist kapitalist talandan korunması için bir kampanya açılabilir. Buna “ana dilde eğitim hakkının tanınması”, “tüm inanç gruplarına özgürce ibadet hakkının tanınması” vb. de örnek verilebilir.

Bazı kampanyalarda ise hedefi belirlendikten sonra ne olursa olsun kampanyayı sonuna kadar götürmek önemlidir. Böylesi bir kampanya zaferle bitmeyebilir. Ancak, ne olursa olsun talep ortadan kalkana kadar eylemi sürdürmek ve sonuç almak temel stratejik hedefidir. Böyle bir kampanyada da kayıp vermek, tutuklanmak, saldırıya uğramak, güç kaybetmek vb. kampanyanın bir süre sonra bitirilmesi için neden değildir.

Böylesi kampanyalarda sorun, kampanyanın nasıl ve hangi güçlerle başlatıldığıdır. Ortak mı, tek başına mı başlatıldığı önemlidir. Ortak başlatılan böylesi kampanyalarda işe birlikte başlanılan dost güçlerle tüm ayrıntıları konuşmak vb. hedef ve taktikleri belirlemek önemlidir.

Tek başına başlatılan kampanyalarda ise hedefe kilitlenirken güçleri hesaba katarak hareket etmek önemlidir. Güç sınırlıysa ona göre konumlanmak ve tüm gücü bir anda sahaya sürmemek, aşamalı olarak güçleri konumlandırmak kampanyanın devamlılığı açısından büyük bir öneme sahiptir. Tüm bunlar ustalık ve öngörü isteyen işlerdir. Soğukkanlı davranmak, olasılıkları hesaba katmak, tıkanılan yerde yeni yöntemler bulmak ve ilerlemek önemlidir.

Kampanyalarımızın geride bıraktığı tecrübe….

Son süreçte Batı Avrupa’da farklı boyutlarda üç kampanya gerçekleştirildi. Nisan 2015 ile 28 Temmuz 2020 tarih aralığına tam üç özgürlük kampanyası sığdırıldı. Her üç kampanyada da önemli sonuçlar alındı.

Nisan 2015 tarihinde Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde uluslararası bir operasyon gerçekleştirildi. 11 kişi tutuklandı. 10 komünist ve devrimci tutsak Almanya’ya teslim edilerek çeşitli hapishanelere konuldu. Yaşananlara karşı hızlı bir toparlanma, örgütlenme ve seferber olmayla atılan ilk adım yolun tutarlı yürünmesini birlikte getirdi. Tarihe “Münih Komünistler Davası” olarak geçen kampanyanın başarısındaki en büyük etken, önce örgütlenmek oldu.

Kampanya yürütmesi, tüm güçleri hesaba katarak yapılabilecekleri ve zorlanılacak her olasılığı masaya yatırdı. Temel hedef olarak da kampanyanın sadece birkaç haftalık ya da aylık değil, yılları bulacak olan bir kampanya olacağı ve “davanın sokakta kazanılacağı” net olarak ortaya konuldu. Güçlerin buna hazırlanması, kampanyanın sebep ve sonuçları bakımından faaliyete kazandıracağı ve kaybettireceklerinin en detaylı şekilde kavratılması, kampanyanın sürekli kılınması bakımından büyük bir önem sahipti.

Böylesi büyük ve uzun soluklu bir kampanyanın dost güçlerle yapılması kampanyanın aralıksız olarak sürdürülmesinde önemli bir yerde durdu. Bu kampanyanın başarısı aynı zamanda bu dost güçlerin başarısıdır.

Kampanyanın ilk adımı doğal olarak, önce neden böyle bir kampanya sorusuna yanıt içeriyordu. Yaşanan saldırının arka planını anlatmak, Alman devleti tarafından kamuoyuna propaganda edilen “terörizm” yalanına karşı durmak, komünizmi ve devrimcileri savunmak önemliydi. Bunun için çıkartılan ve basılan afiş, broşür, dergi vb. önemli bir yer tutmuş ve kamuoyunun bilgilenmesinde büyük bir katkı sağlamıştır.

Kampanyanın en büyük etkisi elbette ki sokak olmuştur. Sokak belirleyici olmuştur. Beş yıl boyunca kitlenin pratik olarak sokağı örgütlemesi ve bunu yaygın olarak Avrupa’nın her alanına yayması önemli bir etki yaratmıştır. Bu sürecin belli aşamalarında kamuoyu tepkisinin mahkeme üzerindeki etkisi tutsakların peyderpey özgürlüklerine kavuşmalarında belirleyici olmuştur.

Bir diğer örnek de 15 Şubat 2018 tarihinde Yunanistan’da tutuklanan ve Mayıs 2018 tarihinde Türkiye’ye iade kararı verilen Turgut Kaya Kampanyası olmuştur. Hızlıca hareket edilerek iadenin durulması için hem Batı Avrupa’da hem de Yunanistan’da çalışmalar örgütlenmiş, başta Yunanistan olmak üzere neredeyse dünya çapında bir kamuoyu yaratıldı.

Mayıs 2018 ile Temmuz 2018 tarihleri arasında önemli sayıda bir güçle Atina sokakları adeta “zapt” edilmiştir. Yaşlı, genç, kadın, LGBTİ+ faaliyetçiler üç ayı geçkin bir süre boyunca her türlü zorluğu aşarak, olanaklar yaratarak, fedakar ve kararlıca yoldaşımızı özgürlüğüne kavuşturdular.

Hapishanede Kaya’nın başlattığı ve 55 gün süren açlık grevi, Yunanistan’da sokak direnişi, işgal, zincirleme eylemleri vb. Avrupa’nın her alanında başlayan destek eylemleri, Yunanistan Konsoloslukları önündeki protestolar, diplomatik faaliyetler ve devrimci dostlarımızın verdiği destekle yürüttüğümüz kampanya yoldaşımızın özgürlüğüne kavuşmasında belirleyici olmuştur.

Hemen ardından 15 Şubat 2019 tarihinde Yunanistan’da düzmece gerekçelerle tutuklanarak Komotini Hapishanesi’ne konulan ATİK faaliyetçisi Abdullah Gürlek ve Özgür Gelecek çalışanı Vedat Yeler’le ilgili başlatılan özgürlük kampanyası da her iki kampanyanın birikimi ve tecrübesiyle yürütülmüş ve başarıya ulaşmıştır.

Bu kampanyada da Yunanistan’ın yanı sıra Avrupa’nın değişik alanlarında birbirini tamamlayan etkinlikler yapılmış, son noktada önemli bir katılımla mahkemeye gidilmiş, yoldaşlarımızın savunmaları ve kampanyamız sonucunda davanın politik yönü kabul edilmek zorunda kalınmıştır.

Sonuç Olarak

Beş yıla sığdırdığımız bu her biri kendisine özgü olan ve yoldaşlarımızı özgürlüklerine kavuşturmayı hedefleyen üç kampanya tabanımıza, çevremize büyük bir özgüven sağlamıştır. Kararlı olmak kampanyalarda tartışmasız bir yerde durmaktadır. Şimdi kendimizi daha güçlü hissetmeliyiz. Moralimizi kendi gücümüz ve çabamızla bir üst noktaya taşımış bulunuyoruz.

Yaralarımızı kendi çabamız ve olanaklarımızla, birbirimize yaslanarak, dayanışarak, birbirimize güvenerek ve el ele vererek sardık-sarıyoruz. Sözün özü, biraz övünmeyi hak ettik…

Şiarımız yönelimde sağlam adımlar atmak ve durmadan ileriye doğru yürümek olmalıdır. İdeolojik olarak kararlılık, örgütsel olarak sağlamlık, politikada derinlik ve mücadelede derinlik kazanmak için daha ileri gitmeliyiz.

2478

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

Sayfalar