Cuma Mayıs 17, 2024

İnsanlığa ve geleceğe açık mektup! H.GÜRER

Acılar dilsizdir. Derin acılar ise insanların iradesini çelikleştirir! Çelikleşmeyen iradelerin cesaretini aşındırır! Umudunu kırar! Acılar öğreticidir! Apansız yitirdiklerimizin acısı nefesimizi keser, ama öldürmez. Yönsüz bir öfke kalbimizi zorlar, zor kazanıp, kolay kaybederiz! Duruyoruz şimdi sessizce, kaybettiklerimizin mezarlarının yanıbaşında, biliyoruz öfkemizi, ölülerimizin acılarıyla… Kim kimi ne kadar anlayabilir diye düşünüyorum uzuncadır. Kim, kimin derinliğini görebilir, hangi gözle? Kaç kapıdan geçer de bir insanda bulur yerini söz? Ve burda söyleyeceğim sözler, kaç insanda bulacak yerini, bilmiyorum!
* * *
Bir ülke düşünün, çek ve bono senetleriyle kasalarını dolduran, dolarları ise ayakkabı kutularına sığdırmaya çalışan hırsızların, “sürekli iktidar seçildiği” bir ülke olsun!
Bir ülke düşünün, polisin vurduğu, devletin katili koruduğu, halkın kulaklarını tıkayıp duymadığı, gözlerini kapatıp görmediği, “yargının” çırılçıplak orta yerde duran katilleri “yargılamadığı” bir ülke olsun!
Bir ülke düşünün, anneler çocuklarını ekmek almaya artık gönder(e)mez olduğu bir ülke olsun. Ekmeğe uzanan her elin, korkarak geri çekildiği bir ülke… Sokaklarında kara kaşlı, kara gözlü, kara yağız çocukların gez(e)mediği, kara giysili, kara gölgeli siluetlerin dolaştığı, karanlık ellerin, siyah perdelerle gerçeklerin üzerini örttükleri bir ülke olsun!
Bir ülke düşünün, tabutları bedenlerinden ağır çocukların ülkesi olsun!
Bir ülke düşünün, farklılıkları yok eden, tek tip insan yaratmaya çalışan, aşk’ı ahlaksızlık olarak gören, Kürtçe konuşanı bölücü, ekmeği-suyu paylaşanı ise komünist görüpte zindanlara tıkan bir ülke düşünün!
Bir ülke düşünün, yıllardır kayıp evlatlarını bulamayan, onların kemiklerine razı anaların olduğu bir ülke olsun!..
* * *
Dün haberleri okurken, bir anne kaç defa öldürülebilir onu gördüm! Berkin Elvan’ın annesinin kaçıncı ölümüydü bu gördüğüm, bilmiyorum! Bildiğim, acısı hiç uzağımda değildi. ‘94 yılında katledilen abimin acısının aynısıydı! İnsan, yarası yarasına, acısı acısına denk geleni seviyor demek ki… Bu ülkenin topraklarında acıların dili, ateş dilli bir ejderha… Kime dokunursa kor bir ateşle yakıyor yürekleri… Rüzgarın gölgesi olur mu? Olur! Sevdiklerinizin tenine dokun(a)madan, avuçlarını kavra(ya)madan ve birdaha bunu yapamayacağınızı bilerek, üzerine toprak attığınızda, aslında yaşamın gölgesinde kalırsınız. Güneşsiz, mavisiz, yıldızsız…
Dün Berkin’in vurulduğu an’ların görüntüleri öncesi, sevgili Hüseyin Aygün’ün açıklamalarını dinledim. “(…) Berkin’i böyle duvarların altına gizlene gizlene, korkakça öldürenler o kadar korkak ki mahkemeye gidip savunma yapmaya bile cesaret edemiyorlar” diyordu. İlahi dedim sevgili Aygün, ilahi… Katillerden mert, hırsızlardan dürüst olmalarını bekliyorsun… Oysa iyi bilirsin ki, bu ülkede düşündüğünü söyleyen, söylediğini yapan, yaptığının arkasında duranlar, “terörist” ilan edilip işkencede dişleri kıran elektiriklerin, buzları eriten sessiz ezgilerin sahipleri oldu hep! Dağ başlarında öldürülenler, sokak ortalarında yargısızca katledilenler, zindanlara atılanlar oldu hep!.. 14 yaşında bir çouğu pusu kurup öldüren ve öldürtenlerden bunu beklememelisin!
Oysa, karakollarda, işkencehanelerde, mahkemelerde hep bizlerden itiraf etmemizi istediler suçlarımızı! O halde biz itiraf edelim; Varsın başlarımız üzerinde kör baltalar sallandırsınlar, ne yazar? Varsın katilleri bırakıp bizi yargılasınlar, ne çıkar? Varsın bedenlerimize yeniden-yeniden elektirik versinler, kollarımızdan askıya alsınlar, yıllarca hücrelerde tutsunlar! Biz itiraf edelim suçlarımızı, varsın onlar yargılasınlar!
İtiraf Ediyoruz: 12 yaşında ki “terörist” Uğur Kaymaz’ın vücuduna 13 kurşun sıkan ve babasıyla beraber Uğur’u katleden 4 katil polisin beraat etmesine “bu ülkede hukuk-adalet-yargı yok” deme suçu işledik!
İtiraf Ediyoruz: 14 yaşında ki bir çocuğun hedef alınıp, kafasından vurularak öldürülmesinden, 17 yaşında ki bir başka çocuğun yaşını büyüterek, 75 yaşında bir insanın yaşının ise küçültrek, onları asma suçu işleyenlerden, ülkenin dört bir yanına dar ağaçları kuranlardan, yetmedi idamı tekrar geri getirmek isteyenlerden, hesap sorma suçunu işledik!
İtiraf Ediyoruz: “bu ülkede yerin üstü de altı da ölüm dolu” dedik. Madenlerde ki tehlikeli çalışma koşulları incelensin istedik. ‘Madenlerin güvenliklerinin araştırılması’ teklifi mecliste red edildikten 20 gün sonra Soma’da “301” madencinin ölümü gerçekleşti. Ardından Ermenek’te karanlık dehlizlerde yaşamını yitiren madencilerin yaşamlarının bu kadar ucuz olamayacağını haykırma suçu işledik!
İtiraf Ediyoruz: Ordular ileri, hedef Roboski! Katletmeden dönmeyin 35 Kürt “kaçakçı”yı! Hudutlar kurtulacak bayraklar şahlanacak! Ve “kaçakçı” köylülerin katilleri korunup, asıl katilin iki bidon mazot, iki paket tütün, iki paket şeker olduğu söylenecek! Her zaman ki gibi bu ülke de ölenler suçlu olacak! Binlerce failleri belli cinayetlere toplu bir katliam daha dahil edilecek! Biz, bu vb binlerce cinayetlerin, katliamların sorumlularının açığa çıkarılıp yargılanmasını isteme suçunu işledik!
İtiraf Ediyoruz: İşsizliği, açlık ordusunu yaratanlar, sokağa çıkan işçiyi-köylüyü-öğrenciyi joplayıp gaz ve Toma’lar ile ezenler, zindanda ki tutsağı hücrelerde delirtmeye çalışıp yakarak öldürenler, ellerinde manyetoları, askıları eksik olmayan günlerce bedenlerimize türlü akıl almaz işkence yapanlardan, ülkede okuldan çok cami yaptıran ve din’i ideolojik bir hegemonya aracı olarak kitleleri uyuşturmak için kullanan, azınlıkların haklarını red eden, onları asimile etmeye çalışan, rüşveti, hırsızlığı, yolsuzluğu erdem sayan ve kitlelere de bunu aşılamaya çalışan, komşu ülkelerde kaos çıkarıp terörist örgütleri finansal ve askeri olarak besleyen, insan kafası kestiren, halklara katliamlar yaptıran iktidarlara karşı koyma suçunu işledik!
İşte suçlarımız!.. Rahat olun efendiler… Bakın biz suçlarımızı itiraf ettik. Ya siz? Görüldüğü gibi suçların en büyüklerini işledik! Berkin’in katillerini yargılamaktan kaçınan “yargı”, buyrun bizi yargılayın!..
Kardinal Richelieu “Dünyanın en namuslu adamının yazdığı altı satırlık bir yazıyı bana getirin. Onun içinden, bu adamı asacak bir şeyler mutlaka bulurum.” diyor. Buyrun efendiler, biz size altı satırlık bir yazı değil, koca bir “İTİRAFNAME” veriyoruz! Berkin için harekete geçmeyen “hukuğunuz” ve “hukukçularınız” boş kalmasın!..
Herkes tarafından bilinsin ki, bu suçları işlemeye devam edeceğiz!..
74901

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Sayfalar