Pazar Mayıs 5, 2024

İbrahim Kaypakkaya -Erdoğan Yalgın

Baba Ali Kaypakkaya doğan çocuğuna muhemeldir ki, Haranlı İbrahim Peygamberin adını verdi. Dünyaya gelen (1949) bebek, İbrahim Kaypakkaya’ydı. 

Tek Tanrılı, semitik dinlerin Peygamberlerinden İbrahim; Tanrısı tarafından nurlandırılmış kendi döneminde bir yeryüzü elçisiydi. Sümer, Mezopotamya tekstlerinde ve Kutsal kitaplarda, Onun yaşamına ilişkin birçok malumat bulunmaktadır! Kısacası Harranlı İbrahim, insanlara doğruları öğretmek için yollara düşmüştü. Bu serüven, onun asırlar boyu unutulmamasına vesile olmuştu! Yine derin çağlardan sonra aynı süreğin izinde İbrahim Kaypakkaya da, kendi asrının bir devrimcisi olarak, adaşı İbrahim Peygamberin faaliyetlerde bulunduğu kutsal "Bereketli Hilal/ Mezopotamya" topraklarında, mazlumlara doğruları ve olası tehlikeleri-tufanları anlatmak için yollara düşmüştü. 

Aslında her ikisinin bu zuhuru, tarihsel süreçleri itibariyle kutsal bir çıkıştı. Zira bu çıkış (exodüs), bir bakıma esaretten kurtuluşun tarihi çıkışıydı. Kaypakkaya‘nın çıkışı, aynı zamanda; "yarin elma yanağından gayri, her şeyin ortakça paylaşılacağı" bir "Rıza Şehrini" yeniden kurmanın çıkışıydı. Işık Bahçesi’nin çocukları Kaypakkayalar, kaybolmuş Rıza Şehrine yapacakları bu yolculukla, tarihe bir "önsöz" düşeceklerdi. Nihayetinde,  düştüler de!

Mitselleşen anlatımıyla İbrahim Peygamber oğlunu (İshak/ İsmail); Tanrısına kurbanlık olarak adamıştı. Sırası geldiğinde, İbrahim’in Tanrısı bunu olumlamadı. Eylem anında elçisi İbrahim’e bir koç yolladı. İbrahim’in kurbanlık oğlu, kesimden kurtuldu. Böylece insanoğlunun kurbanlık olamayacağı anlaşıldı. Ama ne hikmetse; İbrahim‘in oğluna indirilen koç, asırlar sonra İbrahim Kaypakkaya’ya gelmemişti. Gerçi Kaypakkaya’nın da, Tanrısında böyle bir beklentisi hiç olmamıştı! Belkide bu yüzden bir kurban gibi kendisini, halkların kardeşliğine adamıştı! 

Hiç kimse inkar etmiyor. Onun düşünceleri, düşmanları için bir tufan habercisiydi. Hele Kemalizmi, başından beri mahkum etmiş, çağının en ileri görüşlerini savunmuştu! Tıpkı önderleri İmam Hüseyin, Eba Müslüm, Mansur, Nesimi, Sühreverdi, Baba İlyas, Şeyh Bedrettin, Pir Sultan, Seyyid Rıza gibi davranıyordu! Düşmanları; onun yazdıklarını, yakılması gereken Zend Avesta’nın "gataları" gibi görüyorlardı. İbrahim’den, Nuh’a bir ara koridor vardı. Ve O, aynı zamanda kendi çağındaki Nuh’a tekkabul ediyordu. Zira gelecek olan Tufan’ı sezmiş, yoldaşlarıyla birlikte tufanlara dayanıklı bir gemi inşaasına başlamışlardı! Nitekim düşmanları, bu kurtuluş gemisine kimsenin binmemesi için uğraş içindeydiler. Daha da olmazsa, geminin delinmesi ve onlar için sürmekte olan bu karanlık çağın devam etmesi gerekiyordu!

O, diğer yol emsallerine hiç mi hiç benzemiyordu! Zebaniler için O; Kendini bilmez bir başkaldırıcı ve oyun bozandı! Arı kovanına çomak sokuyor, temele oynuyordu! Dolayısıyla görüldüğü yerde, bir yudum suda, olmazsa Karadeniz‘de boğulmalıydı! Kaldıki O, ne Samsun’a çıkıyor ve ne de ki Samsun’dan İzmir’e, Ankara’ya çıkarmalar yapıyordu! Munzur dağlarına sırtını dayamış bir Koçero’yu canlandırıyordu. Çünkü O; Emperyalistlerin gardolabına tükürmüş, Kemalizmi deşifre etmiş, tekçi zihniyetin kuyusuna çakıl atıp, suyunu bulandırmış bir kendini bilmezdi! 

Ezilen–yoksayılan, ölümlere terkedilmiş Kürtlerin, "kendi kaderini tayin etmesi gerektiğini" beyan eden bir dâi idi! O; uyutulanlar arasına nifak sokuyor, onları uyandırıyordu! Ol sebepten düşmanları; Onun için işkencelerin en görkemlisini hazırlıyorlardı! Adaşı İbrahim gibi ateşlere atılmalıydı! İsa’nın çarmıhta çektiği acıyı çekmeliydi! Kerbela’da kellesi kesilmesi gereken artık bir Hüseyin; zehirlenmek için sırasını bekleyen Eba Müslüm’dü! Derisi yüzülen, bilekleri kesilen Hallac-ı Mansur’un acısını yüreğinde hissetmeliydi. Onun şahsında; tüm sevdiklerine, Serez çarşısında ipi boynunda gezdirilen Şeyh Bedrettin’in rolü verilmeliydi. Amasya kalesinde asılması gereken bir Baba İlyas’tı. Daha fazla konuşmaması ve yazmaması için taşlanarak, idam edilmesi gereken Pir Sultan Abdal’dı. "Bu zalimler, bizi Kerbelaya götürecek sandık ama, Kerbelayı bize (Dersim) getirdiler!" diyen, gençecik evladının ipe çekildiğini gördükten sonra sehpaya çıkarılan Seyid Rıza’ının yolağında, hakka yürümeden önce derin acılar yaşamalıydı. 

O; Vartinik’te kanlar içinde yatan yoldaşı Ali Haydar’dı. Onun bir damarı Babek’te, Huremilerde, Karmatilerde beslenmişti, bu biliniyordu! İşte bu damarı kesilmeli ve kansız bırakılmalıydı. Dedik ya, aslında O; tüm zamanların büyük devrimcisiydi. Tam 43 yıl sonra, günümüzde adı bile yasaklar arasında yer alan, hala umudun tohumu değil midir İbrahim Kaypakkaya...?

 

Erdoğan Yalgın

44695

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Sayfalar