Cumartesi Mayıs 18, 2024

Halkımızın deyimiyle “on parmağında on marifet” olan yoldaş: Ali Uçar

1959’da Dersim’in Ovacık ilçesi Çekperi (Güney Konak) köyünde doğdu. Yöre halkı gibi ailesi de Kürt’tü. Yoksul bir ailenin ortanca çocuğuydu. Köyünde ve Ovacık’ta ilk ve ortaokulu bitirdi. Aile durumları pek iyi olmadığından dolayı öğrenimini sürdüremedi ve küçük denecek yaşta ailesine ekonomik katkıda bulunmak amacıyla İstanbul’a gitti. Çeşitli işyerlerinde çalışmaya başladı.

Ali yoldaş memleketteyken Proletarya Partisinin yöredeki faaliyetlerine yabancı değildi. Küçük yaşta devrimci düşüncelere sempati duyuyordu. İstanbul’a geldikten kısa bir süre sonra oturduğu ve gittiği Zeytinburnu, Halıcıoğlu semtlerinde partisinin faaliyetleri ile bağ kurdu. Kısa bir sürede örgütlü faaliyetlere girdi. 1976 yılında aktif bir militan olarak çalıştı. Yoldaşın hızla gelişen yönü, kararlılığı, azmi, gözüpek, girişken ve soğukkanlı yönlerinden dolayı yoldaşları onu bir askeri birime aldılar.

O dönemin çalışma tarzı gereği Ali yoldaşa hemen eldeki tabanca ve otomatik silah çeşitlerinin kullanımı öğretilip, çeşitli bomba yapımı ve kullanımı anlatılmış, atış talimleri yaptırılmış; dövüş teknikleri verilmiş, askeri eylem plan ve kuralları üzerine askeri bir eğitimden geçirilmiş ve ardından İstanbul Avrupa yakası Askeri Komitesi’nde görevlendirilmişti. O, Cemil Oka’nın askeri öğrencilerindeydi. Bir süre onun denetimindeki bir hücrede çalışmıştı. Selahattin Doğan ile aynı hücrede çalışıyordu. Ali yoldaş kısa sürede Cemil yoldaşın düşman tarafından katledilmesiyle onun yetiştirmesinden mahrum oldu. Ama Cemil yoldaşına layık oldu, onun boşluğunu hızla doldurmaya çalıştı. Gerek birçok banka kamulaştırılması, gerek birçok sivil faşistin cezalandırılması ve gerek birçok faşist yuvaların bombalanmasından dolayı bir hayli tecrübe kazandı, profesyonelleşti.

Ali yoldaş da hızlı ve istikrarlı bir gelişim vardı

Ali yoldaşın birlikte çalıştığı Selahattin Doğan yoldaş, 1978 Ocak sonlarında düşman tarafından bir çatışmada yaralı yakalanıp işkencehaneye götürülüp, günlerce gördüğü işkencelerle katledildi.

Görevleri daha da ağırlaşıyordu. Ama görevler gözünü korkutmuyordu. Yoldaşların katledilmesi onun sınıf kinini, mücadele azmini daha da biliyordu. Partisinin görevlerine daha da sıkı sarılıyordu. Yeni yoldaşları yetiştirmeye çalışıyordu. Birçok eylemde eşkalinin polisçe sık sık alınması hareket alanını daraltıyordu. Bu durumu gözönünde bulunduran sorumlu yoldaşlarında önerisiyle partisi onu “Doğu Anadolu Bölge Komitesi” denetimine atadı. 1976 yılı bölünmesiyle girilen bölgesel dönemin Örgütlenme Komitesi Partiyi 1. Konferans’a taşımıştı ve konferans bitimi sürelerinde Parti yoldaşı atamıştı. Ali yoldaş ideolojik-örgütsel siyasi faaliyetleri içinde katettiği hızlı istikrarlı gelişmeden dolayı üye yapılmıştı.

Ali yoldaş gittiği bölgede bir süre için Elazığ’da görevlendirildi. Orada birçok başka eylemin yanında birçok devrimcinin hastanede işkenceyle öldürülmesinden sorumlu devlet hastanesi o dönem başhakimlerinden Dr. Musa Duman’ı cezalandırma eylemini gerçekleştirmiş ve daha sonra Dersim’de görevlendirilmiştir. Çemişgezek merkezinde faşist örgütlenme başlarında Yaşar Uytu ve Erzincan merkezinde polisle birlikte sivil faşist örgütlenmenin başlarından ve dükkanını karargah olarak kullanan berber Yaşar’ın cezalandırılması gibi bir dizi eylemde sorumlu olarak görev almıştı.

1979’da alandaki BK’ye bağlı Alt Bölge Askeri Komitesi’nde yer almıştı. Aynı yıl bölgede bazı kadroların katıldığı dar bir askeri kampta belli teknik fiziki eğitim almışlardı. ’79 sonlarında partisi, MK’ya direkt bağlı Merkezi Eylem Komitesi oluşturmuş, Ali yoldaşı da bu komiteye atamıştı.

Nerede boşluk, ihtiyaç varsa Ali yoldaş orada oldu

Bilindiği gibi Proletarya Partisinin I. Konferansında “Gerilla savaşına hazırlık” diye bir anlayışı vardı. Ve o dönem profesyonel askeri hücrelerin yanısıra partinin diğer birçok faaliyeti de askeri eylemler yapıyordu. Her parti komitesi alanında düşmana karşı askeri eylem kararı alıp yerine getirebiliyordu. Zaman zaman hedefte veya zamanlamada düşülen bazı hatalardan hareketle önderlik parti organlarının eylem yapma yetkisini kaldırmış, MK’ya bağlamıştı. MK da eylemleri merkezi olarak yönlendirmek amacıyla bu “Eylem Komitesini” kurmuştu. Bu anlayış bu komitede deyim yerindeyse topa tutulmuştu. Eleştirenlerden biri de Ali yoldaştı. Kuşkusuz eleştirilere rağmen organda yer alınmış ve “görevlere” yerine getirilmişti. (…)

Ali yoldaş iki yıl civarında farklı bölgelerde çalıştı. Nerede boşluk varsa oraya gönderildi. Her yere gitti ve her göreve de severek gitti. Kimin nereye hangi işe verileceğini elbette Proletarya Partisi önderliği karar verirdi. Planlayan, yönlendiren önderlik olduğu için elbette bu nokta belirleyici idi. Ayrıca zaten bir üyenin verilen görevi reddetmesi onun üyeliği reddetmesiyle eş anlamlıdır. Böyle sorumluluk bilinciyle yetişen üyeler haliyle her gittiği yerde görev bilinciyle hareket ederek görevlerine sarılıyordu. Dolayısıyla bu kültürle yetişen Ali yoldaşın gönderildiği her yerde askeri alanda bir canlanma oluyordu.

Ali yoldaş yaşamı boyunca genellikle askeri faaliyet alanında çalıştı. O bir eylem insanıydı. Haliyle en gelişkin, en uzmanlaştığı alan buydu. Askeri teorik bilgisinin yanısıra özellikle askeri taktik ve pratik yönü gelişkindi.

Her askerde bulunması gereken ve her komutanda bulunan ve o olmazsa o vasfa uygun olmayan özelliklere sahipti. Kararlılık, azim, cesaret ve sıkı disipline sahipti. Bir askeri komutanın özelliği olan planlama, inisiyatif, esneklik yönü gelişkindi. Kural olarak her eylemi, eylem öncesi, eylem süresi ve eylem sonrası diye üç aşama olarak ele alıp, planlamayı, her aşaması için hazırlığı ve görevlendirmeyi buna göre yapardı. Zira doğru planlama başarının yarısıdır. İnisiyatif ve esneklik de doğru planlamanın tamamlayıcı aracı olarak onun kadar önem taşır. İnisiyatifin elde tutulamaması veya hesaplanmayan durum değişikliğine göre inisiyatifle pratik zeka ile esneklik gösterilmemesi eylemi başarısızlığa götürür. Kuşkusuz eylemde amaç ve hedef önemlidir. Eylemden eyleme değişir. (Burada grev, miting, boykot, işgal gibi kitlesel eylemler vb. değil askeri eylemleri ele alıyoruz.) Temel kural devrimin düşmanlarına yönelmesi, hedeflenmesidir veya imha etmesidir. Bir diğer temel kural genelde kendini korumak, düşmanı yok etmek; hedefi, amacı gerçekleştirmektir. Bir diğer kural az bir güçle çok güçle baş etmektir. Stratejisi de ona karşı bir taktikte bire karşı onlar hareket etmektir ki bu taktikle her eylemde mutlaka fazla insan gücü demek değildir. Güç üstünlüğü sağlama sorunudur. Üç-beş kişiyle de on ya da yüz kişi denetim altına alınabilir ve uygun yer, zaman, inisiyatif faktörleriyle eylemde bizim güç üstünlüğü sağlanabilinir. Taktik üstünlük sağlama budur. Bu bir inisiyatif sorunudur, onu elde tutma sorunudur.

Ali yoldaşın bu yönü gelişkindi. Yine iyi bir asker ve komutanda olması gereken yaratıcı ve mantık gücü de güçlü bir yönüydü. Bu yönünün payıyla bir dönem “asker” adı takılmıştı.

En yaratıcı başarılı eylemlerde bile en ufak kibirliliğe kapılmazdı

Askeri faaliyette yer alan yoldaşlarda genelde kendine aşırı güven olur. Bunun önemli payıyla bu alandaki yoldaşlarda şu ya da bu oranda kibirlilik gelişebilir. Ali yoldaş tersine tahmin edemeyeceğiniz kadar alçakgönüllü bir yoldaştı. Bulunduğu dalda ve en yaratıcı başarılı eylemlerde bile en ufak kibirliliğe kapıldığını, başka dalları ve işleri küçümsediğine tanık olmadık. Mütevazi bir kişiliği vardı. İdeolojik-siyasal örgütsel eleştiriler dışında kimseyi incittiği görülmüş değildi. Bu özelliği biraz da aile yapısının olgun, onurlu, kişilikli yapısından geliyordu. Aile yapısı, yetişme koşulları, çevre ve oldukça gençken partisi ile tanışması ve siyasal faaliyetlere girmesi, onun bu yönünü siyasi bilinçle yoğurmuş, parti bilinci ve kültürüyle yoğurmuş nitelikli bir yoldaş haline getirmişti.

Askeri faaliyetlerin sıkı bir disiplin ve katı kurallar gerektirdiği için uzun yıllar bu faaliyet dalında yer alanlarda da bu yönlerini yaşamları üzerindeki etkilerinden dolayı sert ve sosyal ilişkilerde mesafeli olurlar. Ali yoldaş eylemler içinde bu özelliği taşısa da onun dışında böyle değildi. Sanki iki Ali oluyordu. Askeri işlerde askeri disiplinli, otoriter, onun dışındaki zamanlarda oldukça neşeli, sevecen, esprili her çevre ve her yaş grubuna uyum sağlayan bir yoldaştı. Girdiği çevrede kitlelerle olağanüstü rahatlıkla ve anında diyalog kurmayı becerip, onlarla kaynaşabiliyordu. Davranışlarıyla, konuşmalarıyla, olgun, seviyeli esprileriyle, sevecenliğiyle karşısındakilere hemen güven verebiliyordu. Kitle örgütlenmesinde pek görev verilmedi ama örgütçü yeteneği de vardı. Girdiği her çevrede her yönüyle rahat diyalog kurmasıyla, her çevrede nasıl hareket edileceğini, nasıl davranılması gerektiğini, yöre ve toplumsal değerlere göre nasıl hareket etmesi gerektiği, onlara saygı göstermesiyle, konuşma, nasıl davranılması gerektiğini, yöre ve toplumsal değerlere göre davranış ve yaşamıyla karşısındakiler üzerinde saygı uyandıran, güven vermesiyle yaratıcı yetenekler sergiliyordu.

Halk deyimiyle on parmağında on marifet!

Ali yoldaşın pek fazla asker ve komutanda olmayan sanatçı yönü de vardı. Çok güzel bir sesi vardı. Çok iyi saz çalıp, bir hayli halk türkülerini bilip söylüyordu. Kendisinin besteleri de vardı. Yetenekli bir yoldaştı ve bir halk deyimiyle on parmağında on marifet vardı.

Kural olarak silahsız dolaşmazdı. Onunla yatar onunla kalkardı neredeyse. Çevresinde silah taşıdığını kimseye hissettirmezdi. Oldukça uyanık, sezgi gücü iyi olan bir yoldaştı.

1970 ortalarından sonraki devrimci yükseliş, partisinin görevleri, ihtiyaçları ve canlı pratik-askeri faaliyetlerinden dolayı Ali yoldaş, teorik-siyasal gelişmeye fazla zaman ayıracak durumda değildi. Ancak ’97-’80 yıllarında “Merkezi Eylem Komitesi”ndeyken o dönem konferans hazırlıkları sürecinde, yazılan ve organdaki taraftarlarla teorik-siyasal çalışmaya daha fazla zaman ayırabildi, hayli gelişme kaydetti. Bir-iki teorik-siyasal konuda belli yanılgı yönler taşısa da genel olarak ideolojik-siyasal olarak doğru ve sağlam bir kavrayışa sahipti. Her geçen gün partisinin yükünü, sorumluluğunu daha büyük ve iyi hissediyordu. Marksist ideolojiye, davaya ve kitlelere sonsuz güven duyuyordu. Siyasal yaşamı boyunca partisinde çıkan bütün grup ve hiziplere karşı derhal tavır almıştı. Amansız bir ideolojik mücadeleden yanaydı. Bütün oportünist akımlara karşı tavizsizdi. Ekonomist, reformist-Troçkist ve her türlü oportünist akımlara karşı sistemli bir ideolojik mücadele olduğu gibi aynı zamanda, partisinin saflarında ideolojik olarak yozlaşmış, çürümüş, soysuzlaşmış, sallantılı, yalpalayan, güvensiz, istikrarlı bir gelişme yönü olmayan, gelecek vaad etmeyen vb. unsurlara karşı acımasız olunmasından yanaydı.

Bu yönler her MLM parti için hayati derecede önemlidir. Bu yön Leninist parti olmanın belirgin yönüdür. Proletarya partilerinin sadece grup ve hiziplerde değil çürümüş, gelecek vaad etmeyen, sallantılı, yalpalayan, ortayolcu, uzlaşmacı öğelerden de arınması şarttır. Bunu görmeyen önemini kavramayan ve yerine getirmeyen her parti oportünizmin, liberalleşmenin, reformizmin ve tasfiyeciliğin batağına düşmesi kaçınılmaz olur. Sadece dönemsel de değil sistemli olarak bu tür unsurlara karşı mücadele edilmez ve saflarda temizlenmezse parti Leninist parti olmaz ve kalamaz. Bunu kavramak bugün için daha önem taşıyor. Bu Leninizm’in vasiyetidir. Lenin yoldaşın öğrencileri buna her zaman bağlı kalmalı ve bu konuda titiz olmalıdırlar. Bunu kavramayan ve uymayan partiler gerilemekten, yozlaşmaktan, çürümekten kendini kurtaramazlar. Bu ayak bağlarından tumturaklı genellemelerde bulunan, devrimci gevezelerden kurtulmayan, bunlardan temizlenmenin, arınmanın önemini anlamayan, hatta bunlardan arınmayı engelleyen sözde komünistlerden de kurtulamayan bir parti iflah olmazlıktan ve komünist niteliğini yitirmekten kurtulamaz. Bunlardan kurtulmayan bir parti militan bir yapıya kavuşmaz ve sınıf mücadelesi karşısındaki görevini layıkıyla yerine getiremez.

Aynı zamanda Leninist partide temizliği, arınmayı örgüt dışına çıkanlarla sınırlı görüp, arınmayı bilinçli iradi olarak başvurulan bir politika olarak anlamayan anlayışları mahkum etmediği müddetçe komünist ve militan bir yapı yaratamaz. Bunları bilince çıkarmayan partiler komünist niteliğini kazanamaz ve yükseltemez. İdeolojik sağlamlık, kafa açıklığı, siyasi uyanıklık, uzak görüşlülük, parti içindeki burjuvaziye karşı tutarlı ve istikrarlı acımasızca mücadele etmek ve parti üyelerinin komünist niteliğini daha da artırmak ve militan bir yapı yaratmak bugün her zamankinden daha önemlidir.

İdeolojik, siyasi haliyle örgütsel pratik olarak canlı ve militan olmayan bir parti ciddi gelişme gösteremez. Birbirine güven, coşku ve fedakarlık, azim ve kararlılık, yoldaşlık ilişkileri gelişemez. Yoldaşlık bağları güven, birbirini anlama, saygı, disiplin, otorite vb. kalmaz, adım adım partiye, mücadeleye, devrime, halk güvensizliğe kadar götürür. Partilerde insanları birbirlerine bağlayan ideolojidir, politikadır, örgüttür, disiplindir, mücadeledir. Bunlar üzerinde birbirine güvendir. Canlı militan mücadelenin (yani sınıf kavgasının yürütülmesi) olmadığı ya da hemen hemen olmadığı güç, enerji vb.nin devrimci gevezelikle boşa harcandığı, boğulduğu yerde temel nokta dinamitlenmiş demektir.

Her yoldaş bugün ona daha çok layık olmalı

12 Eylül askeri faşist diktatörlüğe geçişle birlikte koşullar daha da ağırlaştı. Faşizm başta komünist ve devrimci hareket olmak üzere bütün halk muhalefetine karşı acımasız ağır bir terör estirdiler. Devrimci dalgadaki düşüş, devrimci saflarda gerileme, yılgınlık ve karamsarlıklar gelişmesi ve şu ya da bu ölçüde proletarya partisinin saflarına yansıması ve ağırlaşan koşullara rağmen Ali yoldaş en ufak bir karamsarlık ve yalpalama göstermedi. Tersine görev ve sorumluluklarının daha da arttığının bilinciyle hareket etti ve buna hazırdı. Daha ağır görevler omuzlamaktan da çekinmedi. Cunta koşullarında yapılan 2. Konferans sonrası ağır görevler aldı. ’82 yazına doğru oluşturulan Askeri Komisyon’a atandı. MK’nın gerilla savaşına bakış ve ele alıştaki yanlış anlayışı Askeri Komisyon’un görev ve fonksiyonunun ele alıştaki anlayışına yansıyordu. Bunlar organda eleştirilmekte beraber görevlerinde en ufak bir tereddüt geçirmedi. Ve AK üyesi olarak batıdaki askeri faaliyetlerin sorumluluğuna getirildi.

Yoldaş şehit oluncaya kadar da bu görevi yürütüyordu. 1983 Nisan’ında o dönemin bir yönetici kadrosunun yakalanması sonucu, eve düşman tarafından karakol kurulmuş. Ali yoldaş evi boşaltmaya gitmiş ve pusuya düşmüş, yoldaş silahına davranıp çatışmaya girmesine karşın onlarca otomatik silahlı katil sürüsünce 6 Nisan günü katledildi. Yoldaş mücadele bayrağını bize bırakarak aramızdan ayrıldı. Onun kavga bayrağını ona layık olarak sürdürmek boyun borcumuzdur. Her yoldaş bugün ona daha çok layık olmalı sadece sınıf mücadelesine ve sınıf düşmanlarına karşı değil, aynı zamanda ona layık olmayan, ideolojik çürüme ve olumsuz pratik sergileyenlere karşı da tutarlı bir mücadelede acımasız olmalı. Bu yapıldığı oranda şehitlerimizi anmaya ve onların ideallerine sahip çıkmaya layık olabiliriz.

Bir yoldaşı 

44912

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

Sayfalar