Pazar Mayıs 5, 2024

Giderken...

Hayat yolculuğu bugün beni alıp tekrar cezaevine götürürken, ümitlerini yalan üzerine kurulmuş Ankara siyasetine bağlayanlarla  bir veda sohbeti etmek ve kardeşçe bir uyarıda bulunmak istiyorum.

Belkide kendi kendimi tekrarlamış olacağım, ancak gönül yine de bir şeyler söyle diyor bana. Söyleyeceğim ilk şey: Ey ezilenler, dil, din, millet, mezhep ve cinsiyet ayrımı yapmadan ezenlere karşı birleşiniz. Kurtuluşunuzun tek yolu budur. 

Bir çocukluk anımla devam edeyim: 1950'li yıllardı,  babam köy muhtarıydı, köyümüz ve evimiz milletvekili seçimi heyecanıyla çalkalanıyordu, ben yedi ya da sekiz yaşındaydım.

O günlerde babamın kuzeni sevgili Mahir ağabeyle kuzularımızı otlamaya götürdüğümüz Newala Zıbini'de, güneşli bir kuşluk vakti kızgın bir seçim tartışmasına tutuşmuştuk. Newala Zıbini köyümüzün güneyindeki tepenin eteğinde uzayıp giden görkemli  bir vadidir.

Mahir ağabey İsmet İnönü'yü destekliyordu, bense Adnan Menderes'i… Çocuk bilincimiz henüz tek bir harf bile yazılmamış boş bir kâğıttan farksızdı. Bu nedenlerdir ki, Menderes'in gazetelerde çıkan siyah beyaz bir fotoğrafındaki coşkun gülüşü benim onu desteklememe yetmişti. Tartışmadan çok kavga eder gibi bir halimiz vardı. Mahir ağabey elindeki sopasıyla şimdiymiş gibi gözümün önünde duruyor. Yaşça büyük olmanın avantajıyla tartışmada baskın çıkıyordu, bense bunu hazmedemiyordum. O an çok sinir bozucuydu, ona çok öfkelenmiştim, benden güçlü kuvvetli olmasa onu boğmak istiyordum. Herhalde İsmet İnönü ve Adnan Menderes  açlıktan iskeletleri çıkmış paçavralar içindeki bizi öyle bağrışa çağrışa tartışırken görselerdi -Mahir ağabey beni bağışlasın- eşekliğimize kahkahalarla gülerlerdi.

Ben ve Mahir ağabey bizim olmayan saçma bir kavgaya girişmiştik.  Bizim o kavgada bir sinek kadar bile değerimiz yoktu. Büyüklerimiz ise sadece birer oy pusulasıydı. Ve sırtları sıvazlanan siyaset ırgatları…

O günlerin üzerinden yarım asırdan fazla bir zaman geçti. Halkla yakından uzaktan ilgisi olmayan Ankara'daki o kavga değişik aktörlerle hâlâ sürüyor. Bir zamanlar ben de milletvekili olarak o kavgaya yakından tanıklık ettim. Hayal kırıklığı içinde gördüm ki, o kavga halkın kavgası değildi. Halkın tepesinde sopası eksik olmayan devleti yönetme ve devlet imkânlarından yararlanma kavgasıydı. Ben nasıl ki o kavgada figüran olarak kullanıldıysam halkta bir asrı aşkın bir zamandır kullanılıyor. Siyasetçiler duyguları ile oynadıkları halkı lokma lokma bölüyor, sonra da alkışlar arasında sırtına biniyor.

Emin olun, bin sene de geçse bu Ankara siyasetinin yüzü halka dönmeyecek. Oradaki kavga çöplük kavgasıdır. O çöplük kavgasında halka düşen pay çöplüğün artıklardır. Siyasi ve ekonomik rant bölüşümünde halkın zerrece payı yoktur.  Ankara ırk, din, mezhep, millet ayrımı yapmadan tüm ezilenler için bir mengenedir. Biraz düşünürsek bunun böyle olduğunu kolaylıkla görebiliriz. Ama gözümüzü gerçeklere kapatırsak, o zaman boynumuzu kendimiz kölelik zincirine uzatmış olacağız. 

Peki bu hep böyle mi sürecek? Sürmemeli! Sürmesi ezilenler için kulluk demektir. Ya tüm ezilenler el ele verip devlette ve ekonomide kendi iktidarlarını kurarlar, ya da kendilerine kazık atıp duran Ankara'daki düzenbaz siyasetçilere alet olmaya, ezilmeye ve sokak ortasında ölmeye devam ederler.

Evet, ya hep koyun gibi güdülürüz, ya da hep birlikte geleceğimizin dizginlerini ele alıp özgür, mutlu ve zengin yeni bir hayata yürürüz.

Kardeşçe dileklerimle hoşçakalın.  23/10/2014


80509

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Son Haberler

Sayfalar

Mahmut Alınak

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Sayfalar