Cumartesi Mayıs 4, 2024

Giderken...

Hayat yolculuğu bugün beni alıp tekrar cezaevine götürürken, ümitlerini yalan üzerine kurulmuş Ankara siyasetine bağlayanlarla  bir veda sohbeti etmek ve kardeşçe bir uyarıda bulunmak istiyorum.

Belkide kendi kendimi tekrarlamış olacağım, ancak gönül yine de bir şeyler söyle diyor bana. Söyleyeceğim ilk şey: Ey ezilenler, dil, din, millet, mezhep ve cinsiyet ayrımı yapmadan ezenlere karşı birleşiniz. Kurtuluşunuzun tek yolu budur. 

Bir çocukluk anımla devam edeyim: 1950'li yıllardı,  babam köy muhtarıydı, köyümüz ve evimiz milletvekili seçimi heyecanıyla çalkalanıyordu, ben yedi ya da sekiz yaşındaydım.

O günlerde babamın kuzeni sevgili Mahir ağabeyle kuzularımızı otlamaya götürdüğümüz Newala Zıbini'de, güneşli bir kuşluk vakti kızgın bir seçim tartışmasına tutuşmuştuk. Newala Zıbini köyümüzün güneyindeki tepenin eteğinde uzayıp giden görkemli  bir vadidir.

Mahir ağabey İsmet İnönü'yü destekliyordu, bense Adnan Menderes'i… Çocuk bilincimiz henüz tek bir harf bile yazılmamış boş bir kâğıttan farksızdı. Bu nedenlerdir ki, Menderes'in gazetelerde çıkan siyah beyaz bir fotoğrafındaki coşkun gülüşü benim onu desteklememe yetmişti. Tartışmadan çok kavga eder gibi bir halimiz vardı. Mahir ağabey elindeki sopasıyla şimdiymiş gibi gözümün önünde duruyor. Yaşça büyük olmanın avantajıyla tartışmada baskın çıkıyordu, bense bunu hazmedemiyordum. O an çok sinir bozucuydu, ona çok öfkelenmiştim, benden güçlü kuvvetli olmasa onu boğmak istiyordum. Herhalde İsmet İnönü ve Adnan Menderes  açlıktan iskeletleri çıkmış paçavralar içindeki bizi öyle bağrışa çağrışa tartışırken görselerdi -Mahir ağabey beni bağışlasın- eşekliğimize kahkahalarla gülerlerdi.

Ben ve Mahir ağabey bizim olmayan saçma bir kavgaya girişmiştik.  Bizim o kavgada bir sinek kadar bile değerimiz yoktu. Büyüklerimiz ise sadece birer oy pusulasıydı. Ve sırtları sıvazlanan siyaset ırgatları…

O günlerin üzerinden yarım asırdan fazla bir zaman geçti. Halkla yakından uzaktan ilgisi olmayan Ankara'daki o kavga değişik aktörlerle hâlâ sürüyor. Bir zamanlar ben de milletvekili olarak o kavgaya yakından tanıklık ettim. Hayal kırıklığı içinde gördüm ki, o kavga halkın kavgası değildi. Halkın tepesinde sopası eksik olmayan devleti yönetme ve devlet imkânlarından yararlanma kavgasıydı. Ben nasıl ki o kavgada figüran olarak kullanıldıysam halkta bir asrı aşkın bir zamandır kullanılıyor. Siyasetçiler duyguları ile oynadıkları halkı lokma lokma bölüyor, sonra da alkışlar arasında sırtına biniyor.

Emin olun, bin sene de geçse bu Ankara siyasetinin yüzü halka dönmeyecek. Oradaki kavga çöplük kavgasıdır. O çöplük kavgasında halka düşen pay çöplüğün artıklardır. Siyasi ve ekonomik rant bölüşümünde halkın zerrece payı yoktur.  Ankara ırk, din, mezhep, millet ayrımı yapmadan tüm ezilenler için bir mengenedir. Biraz düşünürsek bunun böyle olduğunu kolaylıkla görebiliriz. Ama gözümüzü gerçeklere kapatırsak, o zaman boynumuzu kendimiz kölelik zincirine uzatmış olacağız. 

Peki bu hep böyle mi sürecek? Sürmemeli! Sürmesi ezilenler için kulluk demektir. Ya tüm ezilenler el ele verip devlette ve ekonomide kendi iktidarlarını kurarlar, ya da kendilerine kazık atıp duran Ankara'daki düzenbaz siyasetçilere alet olmaya, ezilmeye ve sokak ortasında ölmeye devam ederler.

Evet, ya hep koyun gibi güdülürüz, ya da hep birlikte geleceğimizin dizginlerini ele alıp özgür, mutlu ve zengin yeni bir hayata yürürüz.

Kardeşçe dileklerimle hoşçakalın.  23/10/2014


80506

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

Sayfalar