Cumartesi Mayıs 18, 2024

Faşizmi Yıkıp Özgürlüğü Kazandığımızda Keyif Çayını İçeceğiz!

Fransa’da 16 Ekim Cuma günü öğretmen Samuel Paty, basın ve düşünce özgürlüğü konusunu işlemek için öğrencilerine Muhammed peygamber karikatürünü gösterdiği gerekçesiyle okulun önünde Çeçen cihatçı biri tarafından başı kesilerek öldürüldü.

Bu olay Fransa’da yaşayan Müslümanlara zarar verdi. Bununla da kalmayarak Fransa’da göçmen karşıtlığını da tırmandırdı. Fransa İçişleri Bakanı bu olayla yakından, uzaktan ilişkisi olan Müslüman derneklerin kapatılacağını, nefret suçu işledikleri nedeniyle de bazı camilerin kapısına kilit vurulacağını duyurdu.

Ardından da bazı camilerin kapatıldığı haberleri basına yansıdı. Belirli sivil toplum kuruluşları kapatılarak yöneticileri hakkında da yasal soruşturmanın başlatıldığı açıklandı.

Öğretmen Samuel Paty’in cenaze töreninde konuşan Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron özgürlükleri savunmaya devam edeceklerini ifade ederek, Muhammed peygamberle ile ilgili karikatürlerin yayınlanmasından vazgeçmeyeceklerini, düşünce ve basın özgürlüğünü savunmaya devam edeceklerini dile getirerek “Fransa’da İslamcılar huzur içerisinde uyuyamayacaklar, korku taraf değiştirecek” açıklamalarında bulundu.

AB ülkeleri ve dünyanın birçok ülkesinden olayı kınayan açıklamalar yapıldı. Bu olayla ilgili TC devleti ve Cumhurbaşkanı RTE adına kınama vb. bir açıklama yapılmazken Macron’un öğretmenin cenaze töreninde yaptığı konuşmadan sonra RTE’nin Macron’a yönelik “Fransa’da akli noktada kontrole muhtaç liderinin teşvikiyle Müslümanlara ve kurumlarına yönelik saldırılar yapılmaya başlanmıştır” açıklaması basında yer aldı. Bu olayların ardından da  -TC devletinin öğretmenin öldürülmesiyle ilgili kınama yönlü bir açıklama yapmaması ve RTE’nin Macron’la ilgili sarf ettiği sözler nedeniyle- Fransa büyükelçisini Paris’e geri çağırdı.

RTE, Macron’a yönelik sarf ettiği sözlerle/açıklamalarla yetinmeyerek Almanya başkentinde -usulsüz para transferleri, kara para aklama, dolandırıcılık vb. nedenlerden dolayı- Türk camiine yapılan polis baskını nedeniyle A. Merkel’e de çatmadan edemedi: “Merkel’e sesleniyorum, hani sizde din özgürlüğü vardı? Peki bir sabah namazında nasıl oluyor da 100’e yakın polis camiye saldırıyor?

RTE herkese hakarete varan sözleriyle, Ayasofya ve Kariye müzesini camiye çeviren kararlarıyla Avrupa’da yaşayan Müslümanlara zarar verdiği gibi göçmen karşıtlığını da arttırıyor. Irkçılara ve aşırı sağcılara da malzeme sunuyor.

Rejim Sıkıştıkça Irkçılığa, Şovenizme ve Dinci Gericiliğe Sarılıyor!

Türkiye’de ekonomi kötü durumda, TL eriyor. Dolar 8.36, Euro 9.70 Tl olmuş. RTE’nin son silahı din! Macron’a İslamcılık üzerinden saldırmakla kendi seçmen tabanını yanında tutmaya çalışıyor ve İslam ülkelerine de mesaj veriyor. Libya’da, Doğu Akdeniz’de kendisinin politikalarına sorun çıkaran Macron’a öfkesi büyük. Bundan dolayıdır ki; Fransız mallarına yönelik bir boykot çağrısı yaptı. Bu boykot çağrısıyla İslam dünyasını da yanına çekmeye çalışıyor.

Libya, Doğu Akdeniz demişken, Libya’da savaşan taraflar Cenevre’de BM arabuluculuğunda 4 gün devam eden müzakerelerin ardından kalıcı ateşkes anlaşması imzaladılar. Arap Birliği’nin özellikle de Mısır’ın yoğun diplomatik çabalarıyla başlayan süreç ve sonrasında imzalanan anlaşma masasında Mısır var ama TC yok. Anlaşmada alınan kararlardan en yakıcı olanı ise yabancı askerlerin en geç üç ay içerisinde Libya’yı terk etmelerin istenmesi. Özellikle de Rusya’nın paralı özel güçleri ve TC aracılığıyla Suriye’den Libya’ya getirilen cihatçı çetelerin Libya’dan çıkarılması hedefleniyor. Böylelikle TC rejiminin “Sahada olursak masada da oluruz” anlayışı yaşam bulmamış oldu.

Doğu Akdeniz’de de TC rejiminin çatışmacı ve gerginliği tırmandıran politikası karşısında Kıbrıs Cumhuriyeti, Mısır, Yunanistan ve İsrail’i birleştirmiş durumdadır. Bu birlikteliğe Fransa da AB’yi arkasına alarak TC rejiminin Doğu Akdeniz politikasına karşı çıktı/çıkıyor. Çatışmacı, silah, savaş gücünü abartarak sahaya inen TC rejimi sahada yapayalnız kaldı.

TC rejimi masadaki yalnızlığı Dağlık Karabağ’da yürüttüğü politikada da yaşıyor. Dağlık Karabağ’ın Özgürce Ayrılma Hakkı’nı kullanması nedeniyle Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki çatışmaların/savaşın 14. gününde ateşkes konusunda taraflar anlaştı.

Rusya’nın başkenti Moskova’da bir araya gelen Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri bakanları toplantısı sonrası konuşan Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ateşkes ilan edildiğini açıkladı. TC devleti Dışişleri Bakanlığı’ndan ateşkese ilişkin yapılan açıklamada; “Türkiye başından beri Azerbaycan’ın evet diyeceği çözümleri destekleyeceğini vurgulamıştır. Bu anlayışla sahada ve masada Azerbaycan’ın yanında olmaya devam edecektir” denildi. Sahada İHA, SİHA ve Suriye’den getirdiği çetelerle Azerbaycan’ın yanında olan TC rejimi Rusya tarafından masaya dahil edilmemiştir. Rusya, Azerbaycan vasıtasıyla Kafkaslar’a yerleşmek isteyen TC rejimine şimdilik masada kırmızı kart göstermiştir. Rus emperyalistleri burunlarının dibinde -Kafkaslarda- İdlib’deki gibi bir cihatçı alanın yaratılmasına kesinlikle göz yummayacaklarını açık bir şekilde belli etmiştir.

İdlip’te Sular Isınıyor!

Dağlık Karabağ konusunda Rusya’nın TC rejiminin politikalarına karşı duyduğu rahatsızlık İdlib’de de kendisini hissettiriyor. Dağlı Karabağ konusunda TC’nin Azerbaycan’a destek sunması Rusya’yı rahatsız etmektedir. Rusya’nın İdlib’de TC tarafından eğitilip silahlandırılan cihatçıları hedef alıp, uçaklarla bombalaması Dağlık Karabağ konusunda duyulan rahatsızlığın dışa vurumudur.

Rusya’ya ait savaş uçakları geçtiğimiz günlerde İdlib’in kuzey batısındaki Duveyla köyünde gerçekleştirdiği saldırıyla çok sayıda cihatçıyı öldürdü. TC’nin eğitip donattığı Feylak el Şam grubunun hedef alındığı saldırıda 80 kadar cihatçı ölürken 100’den fazlası da yaralandı. Rusya’nın gerçekleştirdiği bu saldırı aynı zamanda TC’ye bir mesaj niteliğindedir: M-4 karayolunun ulaşıma açılması ve cihatçılara ilişkin verilen sözlerin yerine getirilmesi…

16 Eylül’de Ankara’da Ruslarla yapılan askeri teknik toplantıda M-5 Otoyolu’nun el değiştirdiği sırada Suriye ordusunun kontrol ettiği bölgelerde kalan Türk askeri gözlem noktalarının tahliye edilmesi talebi reddedilmişti.

Halbuki bu gözlem noktaları Suriye askerlerinin kuşatması altındaydı ve Rusya’nın güvencesi altında olmalarından dolayı kalabiliyorlardı. 15 Ekim’de TC rejimi aldığı bir kararla Morek’teki gözlem noktasını boşalttırdı. Morek’ten çıkan askeri konvoy Zafiye Dağı bölgesine kaydırıldı. Yani sıcak çatışma alanına! Nasıl olsa Rusya güvencesi var!?

Kısacası dış politikada Doğu Akdeniz, Libya, Dağlık Karabağ ve İdlib’den TC rejimine iyi bir haber bulunmamaktadır. TC rejimi içerde yaşadığı sıkışmışlığı dışarıda ki işgalci, yayılmacı ve saldırgan politikalarla gidermek istemekte, ırkçılığı, şovenizmi ve dinci gericiliği olabildiğince propaganda etmektedir. Ne var ki bu politika içerde yaşanan gerçeklerin üstünü örtememektedir.

Bin Odalı Saray’da Yaşayanlar Halkın Durumunu Anlamaz!

Toplu açılış töreni için gittiği Malatya’da otobüsten halkla konuşurken bu sırada bir esnaf “Evimize ekmek götüremiyoruz” diye seslenince RTE’de “bu laf bana abartılı geldi” deyip ardından da aynı vatandaşa bir bez torbası fırlatarak “al bu keyif çayını iç” dedi. Bu sahne, Sarayda yaşayanın halkın sorunlarına ne denli uzak kaldığının örneği olarak Türk siyaset tarihine geçmiş durumdadır.

Ne var ki RTE’ye destek sunan ve başkanlık sistemine geçişle birlikte tüm sorunların çözüldüğünü iddia eden MHP lideri Devlet Bahçeli; ülkede yaşanan yoksulluğu, işsizliği hatta açlığı, başlattıklarını ilan ettikleri “askıda ekmek kampanyası”yla gözler önüne serdi. Türkiye’nin ekonomisini ve AKP iktidarının politikalarını destekleyen/ortak olan MHP’nin “askıda ekmek kampanyası” Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu en iyi anlatan bir kampanyadır.

Biri evimize ekmek götüremiyoruz diyenlere keyif çayı fırlatıyor, diğeri de “askıda ekmek kampanyası” başlatıyor…

Türk-İş’in ekim ayı araştırmasının sonuçlarında Türkiye’de açlık sınırı 2.482 TL, yoksulluk sınırı ise 8.086 TL olarak ifade edilmektedir. Bir yandan ekonominin uçtuğu ilan edilir, diğer yandan “askıda ekmek kampanyası” yapılırken, halkın içinde bulunduğu durum budur. Özgürlüğün, demokrasinin olmadığı, baskıyla, zulümle yönetilen bir ülkede işçiler, emekçilere, gençlere yönelik baskının, şiddetin, işkencenin de sınırı olmaz.

Gençlik örgütlerinin 15 Kasım’da ilan edecekleri “Birleşik Gençlik Meclisi” öncesi “Faşizme Karşı Örgütlülüğümüz İçin Birlikte Yürüyoruz” kampanyasının startını vermek için yapmak istedikleri basın açıklamasına polis saldırdı.

HDP Gençlik Meclisi, Yeni Demokrat Gençlik (YDG), Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB), Gençliğin Devrimci Öncüleri (Dev Güç) ve HDP gençlerinin katıldığı açıklamaya polis saldırarak işkenceli gözaltı yaptı. Gerekçesi ise komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın fotoğrafının taşınması. 61 genç gözaltına alındı.

Yine hafta sonu Halkevleri’nin ülke genelinde “İnsanca Yaşamak İstiyoruz” talebiyle yapmak istediği basın açıklamalarına polis saldırarak gözaltı yaptı. Bunlar yaşanırken Türkiye’nin çeşitli illerinde Suriyeli cihatçılar ÖSO bayrağı açıp Fransa’yı protesto ettiler. Fransız bayraklarını yere atarak çiğnediler. Ortalıkta polis yoktu!

İçeride ve dışarıda Kürt halkına yönelik saldırılar tüm hızıyla devam ediyor. Dağlar bombalanıyor. HDP’ye yönelik saldırılar tavan yaptı. HDP il, ilçe, belediye başkanları tutuklanarak hapishanelere dolduruldu. Kürtler helikopterlerden atılıyor…

“Öyle mi Alay Komutanı…”

Manisa Soma’da 8 yıldır tazminatları ödenmeyen Uyar Madencilik işçilerinin başlattıkları Ankara yürüyüşü polis tarafından engellendi. Ermenek’te 1 yıldır maaş ve tazminatlarını alamayan Cenne ve Saba Maden Ocağı’na ise jandarma müdahale etti. Gözaltılar yaşandı. Gözaltılara, saldırılara rağmen işçiler kararlı bir şekilde yürüyüşü devam ettirdiler.

Hesap sorulması gerekenlere hesap soramayanlar maden işçilerinin yürüyüşünü bir kez daha jandarma barikatıyla engellemeye çalıştılar. İşçileri çembere aldılar. Burada bir işçinin yaptığı konuşma derslerle doluydu: Devletin gücünü bizde sınamayın. Yerin yedi kat altında alınteriyle yaşamını devam ettirmek durumunda kalıp kör edilenlerden, sakat bırakılanlardan, ciğerleri çürüyenlerden hesap sormasın devlet. Bir tane kıçı kırık patrondan hesap sormayı beceremeyen devlet gücünü bizde sınayacak öyle mi? Öyle mi alay komutanı? Buradayız biz. Şimdi bize güç göstereceksiniz ha? Vallahi de billahi de korkmuyoruz sizden.”

İşte hakkını arayan emekçinin haklı, gür sesi.

Türk hakim sınıfları ve onun temsilcisi AKP-MHP iktidarı gelinen aşamada yaşanan ekonomik krizi yönetmek için farklı politikaları devreye sokmaktadır. Ekonomik alanda yaşadığı çöküşü siyasal alanda hayata geçirmeye çalıştığı politikalarla ötelemek istiyor. Sınır ötesi Rojava, Irak Kürdistanı ve Libya’da askeri operasyonlara girişirken, Fransa ile, Almanya ile yüksek perdeden atışıyor!

AKP-MHP iktidarı işçi sınıfına, ilericilere, devrimcilere, komünistlere karşı saldırı halindedir. İşçilerin, emekçilerin, devrimcilerin, Kürtlerin AKP-MHP faşist iktidarına karşı birleşerek mücadeleyi yükseltmeleri gerekmektedir.

Gün faşizme karşı mücadele günüdür.

7351

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

Sayfalar