Cumartesi Mayıs 18, 2024

Faşist devlet terörüyle kazanılan bir “seçim” ! / Engin Gören

TC devleti ve AKP hükümeti, yine bütün eşitsizliklere rağmen 7 Haziran da genel seçime gitti ve tek başına hükümeti kuracak “miletvekili” sayısını yakalayamayınca kudurdu. Ağızlarında salyalar akıtarak tehditler savurdular. Hemen kısa sürede seçimi yenileyeceklerini söylediler ve bir süre oyalamadan sonra hükümet olarak 1 Kasımda yeniden seçime gideceklerini ilan ettiler.

AKP iktidarı tek başına hükümet olmaya kilitlendi. Kürtlere savaş ilan etti. Her yerde linç kampanyalarını örgütedi. Kürdüstanda onlarca ilçe ve yerleşim alanına onbinlerce asker ve özel hareket timleriyle, yüzlerce askeri araçlarıyla, tanklarla, zırhlı araçlarla bu yerleşim yerlerini sardı. İlçeleri, Mahalleleri kuşatarak haftalarca sokaklara çıkma yasakları ilan ederek, su, elektirik vermeyerek, yiyeceksiz bırakarak, hasta, bebek, çocuk, yaşlı demeden ilaç, tedavi vb dahil hayati ihtiyaçlarını karşılamaya bile izin verilmeyerek günlerce insanlar ve hayvanları bile dışarı çıkartılmayarak, evlerinde tank, havan, roket, lav atışışlarına tutuldu. Binalar, iş yerleri, evler, araçlar vb yakılıp yıkıldı, harabeye çevrildi. Cami minareleri dahil hakim yerlere yerleşerek keskin nişancılarla hareket halinde olan herşeye ateş açılarak kitlesel kaliamlar yapmak istediler. Cizre de biri 35 günlük bebek olmak üzere 23 çocuk ve büyük insan katledildi. İnsanlar cenazelerinle günlerce yatıp kalkmak zorunda kaldı. Kuduz köpekler gibi bütün vahşet ve sadistlikleriyle her yere saldırdılar. Katlettikleri bir savaşçı kadının cansız bedenine olmadık hayvani işkence yaptılar ve çırılçıplak edip askeri aracın arkasına bağlanarak kentin sokaklarında dolaştırarak korku ve gözdağı verdiler.

Cumhurbaşkanları ve sonra da avaneleri açık açık 400 milletvekili verseydiniz bütün bunlar olmazdı diyorlardı. Savaşla estirilen faşist devlet terörü sonucu göstermelik bir seçimle, hertürlü baskı, tehdit, santaj ve hilelerle seçimi alacaklarını açık açık söylüyorlardı. Ahmed te, Suruçta, Ankara da kitlesel katliam yaptırılırken, ardında cumhurbaşkanları, başbakanları bakanları vb “oylarımız artıyor” diyorlardı. Oylarını arttırmak için katliamlar yaptıklarını ve yaptırdıklarını bir nevi itiraf ediyorlardı. Ayrıca katliamlar sonrası yüzeysel yapılan soruşturmalarda bile devlet ve AKP bağlantıları ortaya çıkıyordu. Dizginsiz, estirilen faşist devlet terörü altında yapılacak seçimde başka ne sonuç beklenebilirdi ki?

Otokratik Krallık, Sultanlık, Prenslik sistemlerinde, askeri veya sivil faşist diktatörlükler altında hak eşitliğini tanınarak demokratik bir seçimin olmayacağı açıktır. Ortadoğu otokratik diktatörlüklerinde de seçimler yapılıyor, Cunta iktidarları altında da seçimler yapılıyor. 12 Eylül’cülerde seçim ve referandum sandıkları koyuyorlardı. onlar ne kadar demokratikse AKP’nin savaş ve estirdiği terör koşulları altında yaptığı seçim o kadar demokratiktir.

7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını tanımama nedeni ortada; iktidarı paylaşmamak ve tekbaşına iktidar olmak! Bunu da savaş dahil her şeyi ve her hileyi yaparak iktidarını korumak için göstermelik bir “seçim”le işi meşrulaştırmak istedikleri açık değil mi? Böyle bir anlayış ve hesapla yapılan bir “seçim”de farklı bir sonuç beklemek saflık olur…

AKP, silah zoruyla, faşist terör estirerek, kitlesel toplu katliamlar yaparak ve bu yönlü tehditler savurarak bu baskı ve terör’le çoğunluğu aldı. Her katliam sonrası kendileri açıkça “oylarımız arttı” diyorlardı. Ancak naif olanlar iktidarın bu söylemlerinin anlamını anlamaz veya anlamak istemeyen salaklar anlamaz. Baskıyla, zulümle, faşist terör estirerek, 150 cıvarında “özel güvenlik bölgesi” yasak bölgeler ilan edildi. Onlarca Kürt şehiri tanklarla, zırhlı araçlarla, havanlarla, roketlerle bombalandı, makineli tüfeklerle tarandı. Kentler Kobane gibi yakılıp yıkıldı. Her bir yerde onlarca çocuk, bebek, büyük yaşlı insan katledildi. Bu sürede 500 ün üzerinde insan katledildi.

Onlarca yerde halkın seçtiği belediye başkanları ve yöneticileri tutuklandı. HDP’in il, ilçe yöneticileri ve aktif çalışanlarından 2-3 bin’in üzerinde insan tutuklandı. Yüzlerce insan songünlerde gözaltına alındı alıkonuldu veya tutuklandı. Hiç bir yerde seçim faaliyetleri yaptırılmadı. HDP, can güvenliğinin olmamasından dolayı miting bile yapamayacak duruma geldi.

Bir çok yerleşim yerinde sıkıyönetim koşulları uygulandı. Köyler, kasabalar, mahalleler, yerleşim yerleri, halk tehdit edildi. Muhtarlar tehdit edildi.Ayrıca Receb her hafta muhtarları toplayarak tehditleri savurdu.

AKP, bütün devlet olanaklarını, hükümet olmanın olanaklarını sonuna kadar kullandı. TV’leri, boyalı basınını,yazarlarını, Camileri sonuna kadar sınırsız kullandı. Üniversiteleri, ordusunu, polisini, MİT’ini bürokrasisini AKP’nin hizmetinde kullandı.

Seçim hileleri, hırsızlıkları, parayla satın almalar basına bile yansıdı. Adıyaman’da kameraya alınanlar devede tüy sayılır. Açlığa mahkum ettiği halkı, açlıkla terbiye ederek tır tır yiyecek, gıda, kömür vb ile satın alma yollarına başvurdular.

Seçim de AKP’nin kazanması için Sudi Arabistan, Katar vb gibi şeriatçı ülkelerin milyarlarca dolar aktardıklarına adınız gibi emin olun. …. Her yerde şeriatçı, gerici faşist partilerin kazanması için milyarlarca para aktardıkları bilinir. S.Arabistanın geçmişte Şili deki darbeyi finanse etmesi, ABD efendisine, İran’ı bombalayın bütün masrafları biz verelim demeleri, Asya’dan Afrika’ya, orda Latin Amerika’ya kadar, hatta Avrupa’daki şeriatçi örgütlemeleri kuruluşlarından itibaren finanse etmektedirler. AKP ile ilişkileri, AKP zihniyetini desteklemeleri, Müslüman kardeşlerin kardeş örgütü olmalarından dolayı verdikleri destek, IŞİD, El Nüsra, Ahrar Şam, ÖSO vb gibi şeriatçi örgütlere desteğinden sırf bu nedenle bile AKP’nin iktidarı elde tutması için milyarlarca dolar aktaracağı çok açıktır.

AKP’nin El altında bazı tarikatları, bazı aşiretleri, bazı partilerin milletvekili adaylarını milyonlar dökerek satın almaları ve hatta MHP de dahil bazı partileri el altında bir pazarlıkla satın almaları çok büyük ihtimaldir. Çünkü MHP’nin de CHP’nin de yapmak istediklerini yapıyor. Kürt ulusuna düşmanlık ve sol’a düşmanlık konularında öz de bir farkları yoktur…

AKP, Kürdistan ve Batı’da derisi kıymetli olanları ve ticaret’le uğraşan, hali vakti iyi tuzu kuruları şavaş’la ve estireceği terörle korkuttu bir kısmı da öyle HDP’e oy vermedi. Yani yine devlet baskısından dolayı HDP’den caydırılarak AKP’ye kaydırdılar.

Aslında seçimleri boykot etme koşulları dayatılmıştı. Doğru olan da bu olurdu. Ama Kürt hareketi, HDP seçimlere girmeyi uygun gördü. Sonuçta her ne olursa olsun bütün bu saldırılara rağmen HDP’nin barajı aşması bir başarıdır. Bu görülmelidir.

Bu ağır koşullar altında HDP biraz oy kaybetti diye koşullardan kopararak, devlet ve hükümete yüklenme yerine HDP’ye yükleniliyor. Burjuva medyası, sözde aydın ve yazarları ağız birliğiyle hareket ediyor. Açık veya dolaylı yönlendirmelerde bulunarak HDP’e ve yöneticilerine saldırma yarışına gidiyor. Devletin, iktidarın görevlendirmedikleri de, iktidar ve medya patronları kendilerini iş’ten çıkarmasın, onların hışımına uğramasın diye devletin ve AKP hükümetinin faşist terörüne ya hiç değinmiyorlar, ya da dil ucuyla geçiştirerek kabahati kürt hareketine ve HDP’e bağlayarak, “PKK’nin şiddete başvurmasına tavır almadılar, karşısında durmadılar”, bazı yerlerin “özerklik” ilan etmesine tavır almasılar, kürt eksenli hareket ettiler,”Türkiyelileşemediler” vb vb diye saldırı ve yönlendirmelerde bulunuyorlar. Direk ve dolaylı olarak kendilerine benzemelerinin baskı ve yönlendirmelerde bulunuyorlar. Her geçen gün şu veya bu vesileyle bu baskılamayı artıracakları da açıktır.

TC devleti ve AKP hükümeti hem bölge ülkelerine yönelik, hem de Kürt ve devrimci demokratik hareketine yönelik savaş ve saldırı politikası sürdürmeye devam edecektir. “Halk bu politikayı sürdürmeye devam et dedi, bizi bunun için iktidara getirdi” vb gibi demagojilere başvurarak daha da saldırganlaşacaklardır.  Dolayısıyla egemen ulusun meclisinde HDP’e her vesileyle yükleneceklerdir, meclislerinde ve oranın dışında baskı ve saldırılara maruz bırakacaklardır. Hem iş yapamaz duruma getireceklerdir hem de yıpratma, demoralize etme, baskılama, tehdit ve taciz altında bırakmaya çalışacaklardır.

TC devleti ve AKP iktidarı bölgede ve Türkiye ve Türkiye Kürdistanında savaş politikası izleyeceğine ve dizginsiz faşist saldırıları arttıracağına göre HDP ve bileşenleri, destekleyenleri hesabını buna göre yapmalıdır.

Egemen sınıfların her yol ve yöntemlerde açık ve dolaylı saldırılarda bulunacaklardır. Bunları biliyoruz. Bu saldırılar altında veya karşısında demoralize olmamız ve yelkenleri indirmemiz için hiç bir neden yoktur. Bu saldırılara alışığız. Yasal ve yasal olmayan her yolla mücadeleyi geliştirmek. Kitleleri kazanma, kitle mücadelesini ve sokak hareketini geliştirmek dışında bir seçeneğin olmadığı açıktır. Her siyasal akım kendi çizgisine göre ama mümkün oldukça ortak yönler öne çıkararak birlikte ve ittifak halinde mücadeleyi geliştirmek dışında bir kurtuluş yolu yoktur….

2 Kasım 2015


42097

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

Sayfalar