Cumartesi Mayıs 4, 2024

Devlete mi yönelmeli yoksa Erdoğan’a mı?

 AKP bugün devletin yönetsel organları olan yürütme, yasama ve yargıya hâkim durumda, ancak devletin önemli mevzilerinde hâlâ CHP, MHP ve diğer hâkim sınıf kanatlarında etkinliği var. Devlet denince, çıkarlar birleşince egemenlerde akan sular durur, devreye ordu, polis yargı girer.   Devleti 'koruma 'adına katliamda, zulümde, işkencede,  sokak ortalarında yargısız infazda sınır tanınmaz.  Kadınlarımızın öldürülmüş bedenlerine insanlığa sığmayan alçak bir şekilde tecavüz edilir, meydanlarda 'korku salma ' adına bedenleri teşhir edilir.  Faşizm bir devleti tüm kurumlarıyla yönetme şeklidir. Bazen ' ehveni-şerdir, bazen ise bugün olduğu gibi hiçbir yasa  - kural ve Parlamento ahırı gibi kurumları tanımaz, yüzündeki maskeyi indirir, açık faşizmi ezilen halklara reva görür. Devlet varsa gerisi detaydır, devlet tüm parti ve kurumlardan önde gelir devleti korumak ve yaşatmak için her tür katliam vahşet, zulüm gereklidir. Devlet burada sınır tanımaz, devlet artık kendisine karşı olanlara, demokrasi ve özgürlük isteyenlere karşı tankıyla, topuyla, savaş uçaklarıyla, köyleri, ormanları yakmayla cevap verir. Sindirmeyi, korkutmayı, ulusları birbirine düşman etmeyi, ezilen halkları dinlere, ırklara, renklere, cinsiyet ayrımına bölerek 'böl –parçala- yönet ‘meyi en uç noktada devreye sokar.

 Bunlar yetmezmiş gibi emperyalist devletlerin gizli servisleri devreye sokulur,  Türk istihbarat servisleriyle ortaklaşa karanlık örgütler halklarımıza karşı kurulur, silahlandırılır, eğitilir ve servis edilirler. Piyasaya sürülen bu karanlık güçlerin birinin ismi TİT, IŞİD, EL NÜSRA olur. Bu karanlık güçler hedef saptırmak, kanlı faşist rejimi okun hedefinden çıkarmak için, din, ırk, mezhep ve cinsiyetçilik üzerinden saldırılar, katliamlar başlatırlar. Hedef ve yön saptırarak kaos ve korku toplumu yaratmayı amaçlarlar. Devletin istihbarat örgütleri ve emperyalist gizli servisler bu karanlık faşist, katil örgütlerin, yolunu, hedefini belirler, organizasyonu yaparlar. Kısacası, faşist diktatörlükle yönetilen 'devleti korumak ve kollamak için '  hangi çirkeflik, katillik… gerekliyse yerine getirilir. Yüz yıllık tarihimize baktığımızda ittihat ve terakkiden günümüze hep aynı yol, yöntem ve sonuçta halkların toplu katliamını görürüz.

 Türkiye halkları ve Kürdistan halkı faşist Türk devletiyle öyle veya böyle mutlaka ama mutlaka hesaplaşmak, hesap sormak zorundadır. Bu hesap sormayı Türk devletinden ayrı tutarsak, bir partiye veya o partinin başını çeken iktidara hâkim faşist bir bireye indirgersek, açık ki o zaman sapla -samanı birbirine karıştırmış oluruz. Diyelim ki, Saraydan faşist ırkçı bir Panislamizm -Pantürkizm gitti, değişen gerçekten ne olacak? Demokrasimi gelecek, özgürlükler mi verilecek, halklara tam eşitlik mi sağlanacak, kadınların cinsiyetçi ayrımcılığına son mu verilecek, Aleviler başta olmak üzere azınlık inançlar üzerinde asırlardır devam eden zulüm son mu bulacak? Evet değişen ne olacak?

Açıkçası, diğer yazılarımda belirttiğim gibi ülkemizde faşizm gelip geçici bir olgu değildir.  İktidarların değişmesiyle devletin idari-yönetsel şekli bizim gibi ülkelerde değişmez. Türkiye ve Kürdistan devrimcilerinin yanıldığı, kavrayamadığı ve bu sebeple devletle iktidarı eş anlamda görerek , 'kötüler içerisinden iyiyi seçmeyi demokrasi mücadelesi' görmektedirler. Anlayış bu olunca devrimi geleceğe erteleme bazılarında objektif olarak ortaya çıkıyor, bazılarındaysa bununla yetinme yasalar ve yasalcılık esas alınarak reformist, uzlaşmacı bir çizgi ortaya çıkıyor.

  Tamda burada devletin dayattığı yasaları tanıma ya da tanımama, 'uysal yaramaz ama düzen sınırlarını aşmayan çocuklar ' olarak kalıp kalmama gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Devrimci güçler arasında iki ana akım ortaya çıkıyor. Eğer ki iki ucu boklu değneği kabul etmiyor, ille de bağımsızlık, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde ısrar diyorsak zulme isyan diyen, direnerek kazanımlar elde eden, kirli gerici haksız savaşa karşı, haklı, aktif -etkin bir direniş sergileyen Kürdistan ve Türkiye ihtilalci hareketlerin yanında yerimizi almalıyız. Gerisi detay ve lafı güzaf etmek, yaşanan altüst oluşları doğru okuyamamaktır.

    HDP’ye gelince, HDP bugün demokrasi güçleri içerisinde yasal alanda yer alan en etkin güçtür. Bu anlamda HDP’ye sahip çıkılmalı, yapılan her tür saldırıya karşı korunmalı, yanında olunmalıdır. Bu ve buna benzer mevziler korunmalı hatta olanaklar elverdiğince genişletilmelidir. Ancak faşizme karşı mücadelede, HDP ve diğer demokratik parti, sivil toplum örgütleri ve de sendikalar bu savaşın öznesi olamazlar. Kirli, haksız bir savaşa karşı, haklı direnişin, savaşların yanında, demokrasi, bağımsızlık ve özgürlüklerden yana tavır takınanların cephesindedirler.

  Hatta devrimden menfaati ve çıkarı olan bütün bileşenlerle her alanda bir araya gelinir. Bu en doğru olanıdır.  Asıl olanı unutup, tali planı asıl hale getirmek demek asıl o zaman yenilgiye yelken açmak olur.

Gelinen aşamada faşizme, faşist zulme karşı aktif savunma hayatın her alanında, mevziisinde esastır, esas alınmalıdır. Görüldüğü üzere faşizm tüm çılgın akıl almaz zalim saldırılarına karşın, gerillanın aktif savunmasına karşın ağır darbeler almakta, derin bunalımlar, çıkmazlar yaşamaktadır. Hâkim sınıflar arasındaki çelişkiler daha da derinleşmektedir, her şey devrim güçlerinin lehinedir.   Gerilla savaşının savunmadan çıkıp, taktik saldırı, aktif savunmaya girmesi, mevziler kazanması en tabi olanıdır. Toptan devrim, toptan ayaklanmayla bir kerede faşizmin yıkılacağını uman anlayışlar bu gerçeğimizi kavrayamamakta, ya  'geziyle kıyaslama yapmakta, ya da bekleyelim, önce kitleleri örgütleyelim, devrim vakti geldiğinde devrimci ayaklanmayı başlatalım ' hayalci, aslında ne yapacağına hâlâ karar verememenin bugün dışavurumudur. Bu gibi yanlış anlayışlarla bugünden mücadele yürütülmezse eğer, geleceğimize doğru yön veremeyiz, yönlendiremeyiz.

       20.08.2015

44626

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

Sayfalar