Cuma Mayıs 3, 2024

Devlete mi yönelmeli yoksa Erdoğan’a mı?

 AKP bugün devletin yönetsel organları olan yürütme, yasama ve yargıya hâkim durumda, ancak devletin önemli mevzilerinde hâlâ CHP, MHP ve diğer hâkim sınıf kanatlarında etkinliği var. Devlet denince, çıkarlar birleşince egemenlerde akan sular durur, devreye ordu, polis yargı girer.   Devleti 'koruma 'adına katliamda, zulümde, işkencede,  sokak ortalarında yargısız infazda sınır tanınmaz.  Kadınlarımızın öldürülmüş bedenlerine insanlığa sığmayan alçak bir şekilde tecavüz edilir, meydanlarda 'korku salma ' adına bedenleri teşhir edilir.  Faşizm bir devleti tüm kurumlarıyla yönetme şeklidir. Bazen ' ehveni-şerdir, bazen ise bugün olduğu gibi hiçbir yasa  - kural ve Parlamento ahırı gibi kurumları tanımaz, yüzündeki maskeyi indirir, açık faşizmi ezilen halklara reva görür. Devlet varsa gerisi detaydır, devlet tüm parti ve kurumlardan önde gelir devleti korumak ve yaşatmak için her tür katliam vahşet, zulüm gereklidir. Devlet burada sınır tanımaz, devlet artık kendisine karşı olanlara, demokrasi ve özgürlük isteyenlere karşı tankıyla, topuyla, savaş uçaklarıyla, köyleri, ormanları yakmayla cevap verir. Sindirmeyi, korkutmayı, ulusları birbirine düşman etmeyi, ezilen halkları dinlere, ırklara, renklere, cinsiyet ayrımına bölerek 'böl –parçala- yönet ‘meyi en uç noktada devreye sokar.

 Bunlar yetmezmiş gibi emperyalist devletlerin gizli servisleri devreye sokulur,  Türk istihbarat servisleriyle ortaklaşa karanlık örgütler halklarımıza karşı kurulur, silahlandırılır, eğitilir ve servis edilirler. Piyasaya sürülen bu karanlık güçlerin birinin ismi TİT, IŞİD, EL NÜSRA olur. Bu karanlık güçler hedef saptırmak, kanlı faşist rejimi okun hedefinden çıkarmak için, din, ırk, mezhep ve cinsiyetçilik üzerinden saldırılar, katliamlar başlatırlar. Hedef ve yön saptırarak kaos ve korku toplumu yaratmayı amaçlarlar. Devletin istihbarat örgütleri ve emperyalist gizli servisler bu karanlık faşist, katil örgütlerin, yolunu, hedefini belirler, organizasyonu yaparlar. Kısacası, faşist diktatörlükle yönetilen 'devleti korumak ve kollamak için '  hangi çirkeflik, katillik… gerekliyse yerine getirilir. Yüz yıllık tarihimize baktığımızda ittihat ve terakkiden günümüze hep aynı yol, yöntem ve sonuçta halkların toplu katliamını görürüz.

 Türkiye halkları ve Kürdistan halkı faşist Türk devletiyle öyle veya böyle mutlaka ama mutlaka hesaplaşmak, hesap sormak zorundadır. Bu hesap sormayı Türk devletinden ayrı tutarsak, bir partiye veya o partinin başını çeken iktidara hâkim faşist bir bireye indirgersek, açık ki o zaman sapla -samanı birbirine karıştırmış oluruz. Diyelim ki, Saraydan faşist ırkçı bir Panislamizm -Pantürkizm gitti, değişen gerçekten ne olacak? Demokrasimi gelecek, özgürlükler mi verilecek, halklara tam eşitlik mi sağlanacak, kadınların cinsiyetçi ayrımcılığına son mu verilecek, Aleviler başta olmak üzere azınlık inançlar üzerinde asırlardır devam eden zulüm son mu bulacak? Evet değişen ne olacak?

Açıkçası, diğer yazılarımda belirttiğim gibi ülkemizde faşizm gelip geçici bir olgu değildir.  İktidarların değişmesiyle devletin idari-yönetsel şekli bizim gibi ülkelerde değişmez. Türkiye ve Kürdistan devrimcilerinin yanıldığı, kavrayamadığı ve bu sebeple devletle iktidarı eş anlamda görerek , 'kötüler içerisinden iyiyi seçmeyi demokrasi mücadelesi' görmektedirler. Anlayış bu olunca devrimi geleceğe erteleme bazılarında objektif olarak ortaya çıkıyor, bazılarındaysa bununla yetinme yasalar ve yasalcılık esas alınarak reformist, uzlaşmacı bir çizgi ortaya çıkıyor.

  Tamda burada devletin dayattığı yasaları tanıma ya da tanımama, 'uysal yaramaz ama düzen sınırlarını aşmayan çocuklar ' olarak kalıp kalmama gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Devrimci güçler arasında iki ana akım ortaya çıkıyor. Eğer ki iki ucu boklu değneği kabul etmiyor, ille de bağımsızlık, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde ısrar diyorsak zulme isyan diyen, direnerek kazanımlar elde eden, kirli gerici haksız savaşa karşı, haklı, aktif -etkin bir direniş sergileyen Kürdistan ve Türkiye ihtilalci hareketlerin yanında yerimizi almalıyız. Gerisi detay ve lafı güzaf etmek, yaşanan altüst oluşları doğru okuyamamaktır.

    HDP’ye gelince, HDP bugün demokrasi güçleri içerisinde yasal alanda yer alan en etkin güçtür. Bu anlamda HDP’ye sahip çıkılmalı, yapılan her tür saldırıya karşı korunmalı, yanında olunmalıdır. Bu ve buna benzer mevziler korunmalı hatta olanaklar elverdiğince genişletilmelidir. Ancak faşizme karşı mücadelede, HDP ve diğer demokratik parti, sivil toplum örgütleri ve de sendikalar bu savaşın öznesi olamazlar. Kirli, haksız bir savaşa karşı, haklı direnişin, savaşların yanında, demokrasi, bağımsızlık ve özgürlüklerden yana tavır takınanların cephesindedirler.

  Hatta devrimden menfaati ve çıkarı olan bütün bileşenlerle her alanda bir araya gelinir. Bu en doğru olanıdır.  Asıl olanı unutup, tali planı asıl hale getirmek demek asıl o zaman yenilgiye yelken açmak olur.

Gelinen aşamada faşizme, faşist zulme karşı aktif savunma hayatın her alanında, mevziisinde esastır, esas alınmalıdır. Görüldüğü üzere faşizm tüm çılgın akıl almaz zalim saldırılarına karşın, gerillanın aktif savunmasına karşın ağır darbeler almakta, derin bunalımlar, çıkmazlar yaşamaktadır. Hâkim sınıflar arasındaki çelişkiler daha da derinleşmektedir, her şey devrim güçlerinin lehinedir.   Gerilla savaşının savunmadan çıkıp, taktik saldırı, aktif savunmaya girmesi, mevziler kazanması en tabi olanıdır. Toptan devrim, toptan ayaklanmayla bir kerede faşizmin yıkılacağını uman anlayışlar bu gerçeğimizi kavrayamamakta, ya  'geziyle kıyaslama yapmakta, ya da bekleyelim, önce kitleleri örgütleyelim, devrim vakti geldiğinde devrimci ayaklanmayı başlatalım ' hayalci, aslında ne yapacağına hâlâ karar verememenin bugün dışavurumudur. Bu gibi yanlış anlayışlarla bugünden mücadele yürütülmezse eğer, geleceğimize doğru yön veremeyiz, yönlendiremeyiz.

       20.08.2015

44624

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Son Haberler

Devlete mi yönelmeli yoksa Erdoğan’a mı?

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Sayfalar