Pazar Mayıs 19, 2024

"Devlet Her şey yapar; Meşrudur!

Ülkemizde devlet demek baskı demektir. Devlet demek, devlete egemen olanların sömürü çarkını sürdürmesi demektir. Devlet demek azınlığın çoğunluk üzerindeki tahakkümü demektir. Devlet demek eşitsizlik demektir. Devlet demek, devlete egemen olan ırkın diğer azınlık ulus ve milliyetlere baskı, yasak, işkence, zorla asimile ederek dilini, kültürünü, gelenek  - göreneklerini, tarihi şekillenmesini yok etmek demektir. Devlet demek Cinsiyetçilik ayrımı yapmak demektir.  Devlet demek, kadınlara, çocuk yaştaki kızlara tacizi  -tecavüz ü meşru görmektir. Devlet demek işçilerin, köylülerin, emekçi halkların alın terlerinin, emeklerinin acımasızca sömürülmesidir. Devlet demek, devletin yaptığı haksızlıklara karşı çıkanlara kurşun sıkmaktır. Devlet demek çoğunluğun haklarını savunanlara cop, gaz, işkence meydan dayağı ve zindan demektir.

 Devlet demek, yasamasıyla, yürütmesiyle, yargısıyla, tek ırk, tek millet, tek mezhep, tek din, tek bayrak demektir. Kendi düşüncesinde olmayanlara, kendi dininden, mezhebinden olmayanlara, kendi ırkından olmayanlara, tek bayrak demeyenlere, kadına yapılan cinsiyetçilik ayrımına karşı çıkanlara, tek millet demeyenlere, insanca yaşamak için haklarını isteyenlere, yürüyüş  - gösteri -protesto yapanlara kurşun sıkmakta, Tomasıyla, tankıyla, topuyla,  savaş uçaklarıyla bombardıman yapmakta, ana karnında bebekler öldürmekte, toplu katliamlar yapmaktadır.   Kendi vatandaşını   ajanlarını canlı bomba olarak  kullanmakta ,geleceğimizin aydınlık çocuklarını topluca havaya uçuracakta  bunun adına da "vatanı, milleti, devleti koruyorum" demek diyeceksin.. Demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından dem vuracaksın. Vay seni ırkçı- kafatasçı, fanatik İslamcı faşist devlet, sen kimi kandırıyorsun? Varlığından günümüze efendin emperyalistlerin maşası oldun, çanak yalayıcılık yaptın. Amerika hapşırdığında sen altına ettin. Kendi insanına karşı CIA, MOSSAD, Alman gizli teşkilatıyla birlikte çalıştın. Vatanın topraklarını, zenginlik kaynaklarını haraç - mezat sattınız. Bunu yaparken sıfır olan servetlerinize, servet kattınız. Soygunun -vurgunun adına da vatanseverlik dediniz. Savaşlar çıkararak ezilen yoksul halkları kırdınız, birbirine kırdırdınız. Akıttığınız mazlum halkın kanını içerek beslendiniz. Adına da vatan savunması dediniz. Evlerimizi, köylerimizi, dağlarımızı, ormanlarımızı bombaladınız, yaktınız, yıktınız, canlarımızı, bebelerimizi katlettiniz bunun adına da 'vatan hainlerine karşı, vatanı savunma ' dediniz.

     Mısır’da, Filistin’de hunharca katledilen çocuklara yalandan - sahte timsah gözyaşları dökerken, kendi katlettiğiniz masum çocuklarımızı  'terörist' ilan ettiniz. Bilmem kimin faşist kralına eceliyle ölmesine 'ülkede yas ilan'  ettiniz. Hani devlet Baba, Anaydı. Her vatandaşı aynıydı, ayrım yapılamazdı. Sahiplenmediğin gibi, acılarını dahi paylaşmadın, ölenlere taziyeyi devlet olarak çok gördün. Sahi sen kimsin, kimin devletisin? Kime hizmet ediyorsun, kimleri koruyor - kolluyorsun... Sen ezilenlerin devleti olamazsın. Senin Anayasa’n da, Babayasa’n da sermayenin patronların, kan emici iblislerin düzeninin korunması kollanması içindir. Yaptığın zulme, sömürüye, katliama karşı çıkanları yargılayıp, etkisiz kılmak içindir.

     Şimdi, sen devletin bütün faşist erklerini çalıştıracaksın halka etmediğin zulüm kalmayacak, İslamcı faşist  - bozkurt IŞİD sürülerini besleyeceksin, silahlandırıp kelle kestireceksin ve sen 'demokrasiyi, hakkı, hukuku 'savunacaksın!   Faşist devlet kusura bakma ama buna kargalar bile güler. Saray soytarısı faşist sultan sen Hitlerden daha beter olacaksın bunu bir tarafa yaz. Hem de seni senden çok savunan uşak yaverlerin sallandıracak. Bu halka yaptığın faşist zulme, bu halk ayağa kalkarak sizin sömürü saltanatınıza son verecek mutlaka.

    Şunu unutma bugüne kadar hiçbir ilerici, devrimci, yurtsever sosyalist ve komünist vatanını satmadı, satılmasına asla müsaade etmedi, etmeyecek. Bunu canı pahasına bedeller ödeyerek, sizin korkak kocaman devletinize defalarca gösterdi. Cenazelerimizi vermeyebilirsin ailelere ıstırap - acı çektirebilirsin, katlettiğin devrimci direnişçilerin kafalarını keserek IŞİD bıraktığın mirasınla resimler çekebilirsin. Demokrasi ve özgürlük isteyen 'bütün halkı terörist ilan ' edebilirsin. Unutma 'hiçbir mazlumun ahı yerde kalmayacaktır.'

   Bugün Türkiye’de ve Kürdistan’da devletin faşist diktatörlüğü kan döküyor, yakıyor, yıkıyor, katlediyor, yargısız, sualsiz  -sorgusuz ortadan kaybediyor. Bundan daha büyük zulüm olabilir mi?  O halde faşizme, faşist diktatörlüğe karşı bütün demokrasi güçleri meşru  - müdafaa direnişini yükseltmeliyiz. Hayatın her alanını demokrasi ve özgürlük için direniş kalelerine dönüştürmeliyiz. Evet, önce insanım diyenler, vicdan sahibi olduğunu söyleyenler, haksızlığa, hukuksuzluğa, insanlık dışı Uygulamalara karşı olduğunu söyleyenler, Türk’ü, Kürt’ü, Ermeni’si, Çerkez’i, Laz’ı, Rum’u, Alevi’si, Sünni’si, Şafii’si, Ezidi, Arap’ı Şia’sı,  Çingenesi yani zulme uğrayanlar, yeter artık diyenler, işçiler köylüler, emekçiler faşizme karşı birlikte direniş Cephesi oluşturalım. Bu köhnemiş ilkel faşist devleti yerle bir edelim. Kadınıyla, genciyle, erkeğiyle, kızıyla, yaşlısıyla onurluca faşist zulme karşı en haklı meşru direnişte yerimizi alalım. Bana neci olmayalım, korku çemberini yıkalım. Bedel ödemeyi göze almazsak çocuklarımızın yarınını karanlığa teslim ederiz ve lanetle anılırız.

'Gelinen aşamada, faşist devleti bir yana koyan, devrimcilere, yurtseverlere  -komünistlere ilericilere saldırmayı ilke haline getiren yörecilerbölgecilik, mezhepçilik yapanlar şunu bilmeli ki, yarın yalnız başınıza kaldığınızda, umudunuz tükendiğinde sizin yanınızda devrimciler komünistler, yurtseverler olacaktır. Eleştiriye, yanlışa karşı koymaya evet, düşmanca saldırıya hayır. Aslında kullanılan dile dikkat etmek, yıkıcı düşmanca değil yapıcı olmak en doğru yol ve yöntemdir. Hasan Aksu 03.08.2015

47148

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

Sayfalar