Pazartesi Mayıs 20, 2024

Dersim Seferi Yine Hüsranla Bitecek!

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Dersim’e gideceği, (çok zayıf bir olasılıkla da olsa ki, asla inandırıcı değil ) 1934 yılında yasayla ismi değiştirilen “Dersim” ismini geri vereceklerini ve Seyit Rıza ile yoldaşlarının mezar yerlerini açıklayacağı konuşuluyor..

Davutoğlu’nun Dersim’de Cemevine gidip (ki, o cemevi yöneticilerinin devletle işbirliğini ve Aleviliğe ihanetini tüm Dersim’liler bilir) 1937-38 Dersim soykırımı ile ilgili sahte özür dilemesi, çözümsüz açılım söylevleri ne Dersimlileri, ne de Alevi Kızılbaş toplumunu kandırmaya yetmez. Osmanlının ve daha sonraki ardıllarının, hele de “Yeni Osmanlıcılıkla” öğünenlerin oyunlarına da, hilelerine de asla kanmazlar.

Davutoğlu, Dersim’e daha önce defalarca yapılan saldırı, asimilasyon, katliam seferlerini iyi incelesin. Gün geldi İdrisi Bitlisi, gün geldi Hamidiye Alayları, gün geldi Abdullah Alpdoğan komutasında katliamlara, soykırımlara, saldırılara maruz kaldı Dersim. TC Savaş uçaklarını ilke kez Dersim’in bombalanmasında  kullandı.. Davutoğlu’nun bu seferleri, saldırıları öğrenmesi lazım. Bugüne kadar öğrenmemişse bugünden sonra öğreneceği kesindir. Zaten Dersim soykırımından önce özür dileyeceği daha çok konu var. Başbakan, öncelikle öğündüğü Osmanlıların, tarihleri boyunca inkâr ettikleri, öteleyip katlettikleri onbinlerce Alevi, Kızlıbaş ve başka inançlardan, etnik yapılardan özür dilemelidir. Aleviler ve Dersimliler siyasi partilerin, özellikle Cumhurbaşkanından Başbakana kadar tüm AKP’lilerin inancımız, kutsallarımız, yol ve öğretimiz üzerinden, Alevilik ve Dersimi siyaset malzemesi yapmalarından son derece rahatsızdır ve bu yöndeki kandırmacaya ve oyunlara itibar etmez.

Davutoğlu’nun “üstadı” bildiği Necip Fazıl Kısakürek, “Doğru Yolun Sapık Kolları Arınma Çağında İslam” adlı kitabında Alevileri açıkça asimile etmeye, yok etmeye çağırıyor ve diyor ki: “Aleviler, ısırgan otu gibi yolunup atılmalıdır”. Sadece bu sözlerle de yetinmeyen Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun büyük üstadı, tüm AKP ve sağcıların ecdadı Necip Fazıl, Alevilerle ilgili olarak “içi boş”, “asimile edilmeli” ve ayrıca “milletten yolunması gerekli” (yani katledilmeli) ifadelerini kullanmıştır.

İşte Alevi Kızılbaş düşmanı Necip Fazıl Kısakürek’e üstadım diye tapan Başbakan, öncelikle bu konularda samimi davranmalıdır. Bu Necip Fazıl da, Erdoğan’ın yıllarca seçim meydanlarında öğünerek “ecdadım” diye anlattığı Yavuz Selim ve onun şeyhülislamı Ebu Suud gibi Alevi Kızılbaş düşmanıdır. O Ebu Suud ki, ”Alevi Kızılbaşların canları da, malları da, namusları da helaldir” fetvalarını vermiş ve bu fetvalarla Yavuz Selim onbinlerce Kızılbaşı katletti, sayısız kadına kıza tecavüz edildi. Kızılbaşlar iftira, karalama ve aşağılamalarla karşı karşıya kaldı.

Osmanlılar dönemindeki sayısız Alevi Kızılbaş katliamları için, özür dilemeyen, yakın tarihteki Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, Madımak katliamlarındaki sorumlular ve katillerle aynı zihniyette olan, gerekli soruşturma ve adalet çabasını engelleyen, davaları zaman aşımına uğratan, zaman aşımı için “hayırlı olsun” diyenler asla samimi değiller. Tarihteki ve kendi iktidarları dönemindeki Roboski ve Gezi katliamlarında onlarca insanımız için “vur emri, ölüm emri” verenlerin, Dersim ile ilgili siyasi hesaplar ve asimilasyon politikalarını uygulayanların özür dilemeleri de asla samimi değil ve asla inandırıcı değildir.

Ahmet Davutoğlu ve iktidar yeni bir hile ve oyun peşindedir.  Biz tarih boyunca oynanan onca oyunu bilen bir toplumuz. 1938 yılında bir gecede yaşı küçültülüp idam sehpasına gönderilen Seyit Rıza’nın bu oyun ve hileleler ilgili sözleri halen kulaklarımızda ve belleğimizdedir. 

Seyit Rıza Elazığ’daki mahkemede şöyle haykırıyordu. “Ben senin yalanlarınla, hilelerinle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de senin önünde diz çökmedim, bu da sana dert olsun.”

Dersimliler, Alevi Kızılbaşlar Seyit Rıza’dan aldıkları bu düsturla asimilasyoncu, inkârcı ve katliamcı iktidarın  yalan ve  oyunlarını boşa çıkaracaktır..

Çünkü: “Dersim’e sefer olur, ama zafer olmaz!”

 

Erdal YILDIRIM

22 Kasım 2014

80375

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

Yerel Seçimler ve Siyaset

Proletarya, hiç bir olaya ve hiç bir siyasal gelişmeye tarafsız kalamaz. Onun “tarafsız”lığı bile taraf olmaktır. Örneğin her hangi bir olayı boykot etmek tarafsız bir siyaset gibi gözükmesine karşılık aktif bir taraf olmaktır. Ya da iki burjuva (örneğin Ergenekon davaları vb.) kliği arasındaki mücadele de birinden birini desteklemeyip “tarafsız” olmak, iki burjuva kliğine karşı aynı tavırı almak anlamındadır.
 
Bütün burjuva partileri hızlı bir şekilde yerel seçimlere hazırlanıyor.

KDP,PKK...Tez,antitez ...sentez?

Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde KDP bir tezdir.Emperyalizm ve sömürgecilikle mücadelede yarı-modern bir başlangıç.Kurulduğu dönemdeki emperyalizmin ve işbirlikçisi yerel sömürgeciliğin ittifaklı çullanmışlığından kaynaklı parçacı bir tez.Toplumsal gelişmenin düzeyine bağlı olarak aşiretler/aileler ittifakı temelinde politika örgütleyen bir tez.Parçacılığı o kadar belirgindir ki, Doğu Kürdistan’da Süleyman Muini ve Kuzey Kürdistan’da Saitler komplolarındaki rollerini gözardı edebilmemizi,  ne Barzani ailesine ne de yüzyıllık direnişlerine duyduğumuz saygı sağlaya

“Postmodern zamanlar"da din (ve islam)

“de omnibus dubitandum est.”[2]

 

“Din: Teorisi/ Pratiği, Dünü, Bugünü” Sempozyumu’nun Ankara ayağındaki “Dini- Eleştirel Olarak Anlayabilmek” oturumunda öncelikle bir saptamamı sizinle paylaşmama izin verin.

Sempozyumun pratik örgütlenmesi sürecinde, kendini sosyalist/ komünist olarak niteleyen kimi çevrelerin, “dinin tartışılması”na bir hayli soğuk ve mesafeli yaklaştıklarına şahit oldum.

“Cujus regio , ejus religio !” [*] [1]

“Kralların kutsal olduğu, antropolojik ve tarihsel bir malumun ilamıdır; ne ki onlar öyle doğmazlar; ancak hükmettikleri eliyle kutsallaştırılırlar.”[2]

“Din” ile “iktidar” ilişkilerini, konu başlığındaki “iktidar” kavramının farklı yorumları çerçevesinde farklı biçimlerde ele almak mümkün, kuşkusuz: günlük yaşamın kılcal damarlarına nüfuz etmiş gündelik iktidar ilişkilerinin din tarafından tahkim ediliş tarzı; bizatihî dinsel iktidar (ve hiyerarşi) biçimleri ya da siyasal iktidar ile din ilişkileri.

Biz Seni Bekledik Zeki Yoldaş. Dört Gözle, Büyük Umut ve Heyecanla Bekledik/Hasan Aksu

 

Yetmişli yılların başı ve ortalarında Zeki yoldaşı sıkıyönetim mahkemelerinde dik duruşlarıyla, faşizmi yargılayışlarıyla tanıdık. Partili ideolojik, siyasal, savunusunu faşizmi yargılarken izledik. Faşizmi kendi kalelerinde yargılarlarken ülkemizde Partizan hareketinin tanınmasında, kavranmasında önemli etkileri oldu. Zeki yoldaş ve diğer yoldaşları şahsen tanımazdık belki ama onların çabaları, örnek tavırları bizleri Kaypakkaya çizgisinde buluşturmuştu.

 

İşaretlesiniz de Fişleseniz de Biz Aleviyiz!

İktidarın asimilasyon politikaları her yeni günde, bir  önceki günü aratır şekilde ve değişik yöntemlerle, değişik rollere soyundurulmuş Hızır Paşalar ve piyonlarla devam ediyor..

Ben İstanbul Surlarinin Dibinde Şehit Düsecegim

           Türkiye Devrimci Hareketi 1980'li yıllarda tartıştığı konuların başında Kürt Sorunu ile SSCB'nin  halen sosyalist mi ?, emperyalist mi ? diye üzerinde şiddetli tartışmaların  yürütüldüğü bir süreçten  geçerek bugünlere geldi.

“ ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?”

“Düşmanlarımızın en güçlüsü içinizdedir.”[1]

 

“… ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?” sorusunun yanıtı; onların “6N 1K”sına dair tahlili “olmazsa olmaz” kılar.

“5N 1K değil miydi?” denecek olursa…  Hayır, sadece “Ne?”, “Ne zaman?”, “Nerede?”, “Nasıl?”, “Neden?”, “Kim?” sorularıyla yetinemeyiz; bunlara “6N”yi yani “Nereden?” sorusunu da eklemeliyiz…

Konuya bu kadar geniş perspektifte eğilme ihtiyacı, liberallerin “önem”inden değil, onların manipülasyon güçlerini teşhir etmenin ve okuyucuya saygının gereği.

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Olgularla gençlik ve gelecek(sizlik)[1]

 

“Gençliğe, yaşlılıktan çok hürmet etmeliyiz.”[2]

Søren Kiergegaard’ın, “Hayatı ileriye dönük yaşar, geriye dönük anlarız,” uyarısının altını çizerek ekleyelim: “Gençlik ve Gelecek(sizlik)” meselesi, sürdürülemez kapitalizm koşullarında çürümenin diyalektiğinden bağışık ele alınamaz.

“Çürümenin Diyalektiği”ne gelince onu da Hilmi Yavuz’un, ‘Yara Şiirleri’ndeki dizelerinden şöyle aktarabiliriz:

“her şey akıyor

her şey akıyor, panta rei ve irin

akıyor kalbimize, senin ve benim;

yazdıkları taş levha üstüne, kirle

Mücadele boyu bir yasam : Schafik Jorge Handal [*]

“Hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız Ve şimdi olduğumuz yerde Ve ayaktayız Diyorlar ki elbette doğru Kim katılmak istemez onlara.”[1]

Kentin merkezindeki küçücük meydanda kurulan derme çatma kürsüden, çevresinden kendisine laf atanlara, soru soranlara söz yetiştirirken, esprileriyle çevresindekileri kahkahalara boğarken, ona “gerilla komutanı” demeye bin şahit isterdi. Ama öyleydi işte…

Şefik Handal… Ya da El Salvador’daki adıyla Schafik Jorge Handal… 

Sayfalar