Cumartesi Nisan 27, 2024

Demek gidiyorsun küçük kırlangıç…

Bir can almakla insan biter mi heval,

Kahpe kurşun kalemini kırar mı heval..

Şu Dicle'nin suyu senden geçermiş heval,

Analar oğul diye içermiş heval...

Bir rüzgar gibi hala esermişsin heval...

Şu Cudi'nin dağlarında gezermişsin heval,

Şu Munzur'un dağlarında gezermişsin heval...

6 Mayıs günü, ikindi üzeri başlayıp ertesi gün öğlen saatlerine kadar devam eden ve iki Partizan’ın toprağa düştüğü direniş, üzerinde durulmayı ve incelenmeyi yeterince hak ediyor. Haydar ve Murat’ın, yoldaşlarından, üstüne isimlerini de kazıyarak devraldıkları ve göndere çektikleri direniş bayrağına, dikkatlice bakmak bizi zenginleştirecek, besleyecektir.

Yoldaşların anlatımlarına göre, düşman yoldaşların bulunduğu noktayı tespit ediyor ve bu bölgede geniş bir alanı çembere alıyor. Sonrasında çemberi adım adım daraltarak gerillayı imha etmeyi hedefliyor. Bu durum daha ilk baştan grubun komutanı Haydar (Sinan) tarafından fark ediliyor. Sinan düşmanın kesin imha için yöneldiğini daha ilk andan anlıyor. Faşizm, tüm kış boyunca yoğun bir baskı altında tuttuğu, muhtarlarını ve köylülerini gözaltına alarak tutukladığı Geyiksuyu bölgesinde gerillaya ağır bir darbe indirmeyi hesaplıyor.

Başta T. Kürdistanı’nda öz yönetim alanları olmak üzere, direnişin geliştiği her alanı ablukaya alarak yok etmeye yöneldi faşizm. Birkaç yüz kişilik direnişçilere taburlarca askeriyle yönelen ama büyük bir hezimet yaşayan, Amed Sûr’da sadece üç mahalleye 90 gün boyunca giremeyen faşizm bunun verdiği öfke ve saldırganlıkla yöneldi bölgeye.

Dersim, gerillanın neredeyse suyla, toprakla, ağaçla bir olduğu bir bölgeydi ne de olsa. Dersim tıpkı Kürdistan’ın diğer bölgelerinde oldu gibi katliamlara, inkâr ve asimilasyona rağmen direniş ateşlerinin sönmediği coğrafyalardan biriydi. Bundandır ki direnişin silahlı biçimine yönelik faşist balyozun en çok vuracağı yerlerden olmalıydı. Kışın ortasında, gerillayı etkisiz hale getirmek, hareket alanını daraltmak için halk üzerindeki baskıyı yoğunlaştırdı devlet.

6 Mayıs günü Sinan’ın komutasındaki gerilla birliğine saldıran düşman, bu ruh hali içinde yönelmişti onlara. Kesin başarı, kesin zafer, toptan imhaydı amaçları…

Büyük bir askeri güç ve helikopterlerle gerillanın bulunduğu bölgeye yöneldiler. Sinan ve Murat (Rıza) tüm grubun çemberi yarıp çıkmasının olanaklı olmadığını fark ettikleri anda kararı vermişlerdi. Düşmana belli bir yerden saldıracak, düşmanı oyalayacak ve yoldaşlarına zaman kazandıracaklardı. Yani kendilerini feda edeceklerdi. Sinan ve Rıza tam da söyledikleri gibi yaptılar, saatlerce çatışarak grubun diğer üyelerini çemberden sağ salim çıkarmayı başardılar.

Sinan ve Murat’ın duruşu…

6 Mayıs günü yaşanan bu çatışma, Sinan ve Rıza’nın yoldaş sevgisini, fedakârlığını ve sınıf düşmanına karşı baş eğmezliğini dosta ve düşmana gösterdi. Sinan ve Rıza bu tutumlarıyla yaklaşık bir yıl önce Ovacık Şahverdi’de Cengiz (Ünal), Hakan (Yurdal) ve Özgüç’ün (Sefkan) onlara devrettiği mirası kanlarıyla zenginleştirip ardıllarına bırakmış oldu.

Devrimcilik, kendi kurtuluşunu toplumsal kurtuluş gerçeğiyle birleştirmek anlamına gelir bir anlamda. İnsanlaşma serüveninin, birey toplum diyalektiği kurulmadan yapılamayacağını kavraması devrimciyi harekete geçirir. Toplumsal kurtuluşun sağlanabilmesi, bencil, yoz, insana ait değerleri aşındırılmış toplumun bu değerleri kazanması ve büyütmesi birilerinin en önde yolu açması, buzu kırmasıyla olur.

İşte tam da burada devreye devrimciler girer. Devrimci ve komünistler, pratikleri, duruşları, yaşamı ve insanı kavrayışlarıyla en önde yürür ve deyim yerindeyse ipi ilk göğüsleyen olur.

Haydar ve Murat’ın tutumları bu anlamda devrimci fikirleriyle son derece uyumludur! Onlar tüm grubun imhasının devrime ve mücadeleye vereceği zararı hesaplayarak bütünün kurtuluşu için kendilerini feda etti. Böylece son nefeslerinde biz ardıllarına yaşama ve direnişe dair ölçüleri yeniden hatırlatıp çıtayı biraz daha yukarı çektiler.

Böylesi bir duruş, bir savaşçının, devrimcinin söz ile eylemi arasındaki uyumun, beynin tüm hücrelerine nüfuz ettiğini ve bir karaktere dönüştüğünü gösterir. Öyle kolay olmayan, yığınla çatışma, hesaplaşma ve sancıyla, bireyin kişiliğinde yarattığı yıkım ve ondanda önemlisi yeniden inşa sonucunda gerçekleşen bir durumdur bu.

Hedefe varabilmek, en azından kıvama gelmek içinde kumaşın ya da hamurun kalitesi çok önemlidir… Murat yoldaş için anlatılanlar, kişiliğine ve insani yönlerine dair yapılan vurgular, devrimci bir karakterin dokunması için kumaşın uygun olduğunu yeterince anlatıyor. Çevresindeki olayları süzgeçten geçiren, yaşanan haksızlıkları ve zulmü iliğinde hisseden bir insanın, devrimci saflarda yerini alması kuşkusuz uzun sürmez.

Benzer bir durum Sinan için de geçerlidir.

İstisnasız onu tanıyan herkesin ortaklaştığı en önemli nokta, onun karakteri ve duruşundaki asalet olmuştur. Güçlü bir kumaş ve hamurdan yoğrulan bir kişilik onda ilk göze çarpan özellik olmuştur. İyiden, güzelden yana ne varsa bağrında toplayan, çıkarsız ve hesapsız bir kişiliktir Sinan. Devrimcilerle, hareketimizle tanışmadan önce de böyledir o… Büyüdüğü koşullar ve aileden aldığı devrimci kültürün elbet bunda etkisi vardır.

Dürüstlük halkımız arasında takdir edilen, saygı duyulan bir meziyettir. Sinan ne yaşamışsa dosdoğru söyler, sağından ya da solundan dolanmaz. “Kim ne der?”, “Ne olur?” kaygısına düşüp içindekileri çarpıtmaya yönelmez. Hani derler ya “içi dış bir” diye, Sinan tam da böyledir “içi dışı birdir”.

Modern zaman dervişi…

Annesinin onu küçükten dışarıda, güneş altında unutmasından sebep “kara”lığıyla, hepimizin “karası” Haydar işte böyle biridir. Eski zaman dervişlerinin “bir lokma bir hırka” felsefesine cuk diye oturan bir kişiliktir. Hilesiz, hesapsız çalışandır. “Ben yapıyorum o neden yapmıyor” demez. Yapıyorsa yaptığının doğru olduğuna inandığı içindir! Bir şeyin doğru olduğuna inandı mı her şey orada bitmiştir.  

İllegalite konusunda çok titizdir! Randevularına asla gecikmez. Yoldaşının, onun hata ve eksiğinden dolayı zarar görmesinden duyduğu korku ve endişe onu bir randevuya gelinceye kadar günlerce dolaştırır. İllegalitede sağlamcıdır. Gideceği adrese asla direkt gitmez. Önce noktaya yakın bir yerde görüşür, durumun temiz olduğunu anladığı ana kadar etrafta dolaşır. Ancak bundan sonra gideceği yere gider.

Korkunç bir iyimserliğe sahiptir Sinan. Belki de fazladan iyimserdir... Kızdığına, sinirlendiğine, pek kimse tanık olmamıştır. Tanık olmuşsa da konu büyük ihtimalle yoldaşlara yapılan bir özensizlik ve düşüncesizlikle ilgili olmuştur…

Hele de sözleriyle birilerini kırdığına, kötü söz söylediğine tanık olmak çok zordur… Yanlış anlaşılmasın, bu durum, herkesin söylediğine, dediğine “eyvallah çektiği” anlamına gelmez! O doğru bildiği yoldan yürür, doğru bildiğini söyler. Ama kendi meşrebince… “Lanet olsun içimdeki insan sevgisine” dercesine kimseye kıyamaz! Bu yüzden belki de biraz liberal olduğu söylenebilir.

Söz misal yapılmayan her işe koşturan odur! Çünkü onun için kolektifin görevleri beklemez. Görevler bir an önce yapılmak içindir. Bundan sebep yapılmayan her işe atılır.

Haziran 2010’da Dersim’in Ovacık’ta çıkan çatışmada gökyüzünü fethe çıkan Çiğdem Yılmaz (Kinem) (fotoğrafta Haydar ile birlikte…) ile Ferdi Karacan (Munzur) yoldaşların cenazesinde; sonrasında,  2011’in Haziranında Çemişgezek’te HPG gerillası Hewal Mazlum Erenci (Yılmaz Pılıng) ile birlikte şehit düşen Yurdal Yıldırım (Muharrem)’ın cenazelerinin alınması ve defnedilmesi sürecinde en yoğun paylaşımı yaşamıştık. Özelikle Çiğdem’e olan sevgisini hatırlıyorum. Çiğdem (Kinem) bizim “kara kız”ımız sen de “kara oğlan”ımızdın.

Sizinle azıcık sohbeti olan herkesin ortak kanısı, birbirinize olan benzerliğiniz olmuştur. Zira ikiniz de aynı hamurdan yoğrulmuştunuz. İkiniz de Kürt halkının acılarına, hasretlerine, sevinçlerine ve özlemlerine ortak olmuştu. İkiniz için de, her Kürt anasının gözyaşları bir deniz taşırdı. Newroz oldu mu ikinizin de heyecanına diyecek olmazdı!

Gençliğin konferanslarında ve tartışmalarında söz konusu Kürt sorunu olduğunda Sinan’ın radarları tam kapasite çalışır, duyargaları sonuna kadar açılırdı. Hele de tartışma direnişin ve mücadelenin ülkemizdeki haline yani gerillaya geldiğinde Sinan saatlerce konuşabilirdi. Hem de büyük bir aşkla ve şevkle hem de mest olarak.

Önce yoldaşım, önce devrimin ve mücadelenin çıkarları…  

Sinan, Mazgirt’te doğmuş ve köyde büyümüştür. İçindeki öğrenme isteğinin kamçıları onu asla rahat bırakmaz. Sürekli bir arayış içindedir. Gözüyle gördüğü, kulağıyla duyduğu her şey hakkında daha fazla bilgi edinmek daha fazla öğrenmek ister. Daha önce bilmediği, ilk defa duyduğu konuları ve tartışmaları anlamadan benimsemez. “Ben de ortama uyayım, çıkıntılık yapmamayım” demez. “Çıkıntılık yapmaz” ama kendisine sorulduğunda fikrini kırmadan, dökmeden söyler. Konuya yabancıysa anlamamışsa açıkça söyler.

Kadın hareketine yönelik ilk tartışmaların gençlik alanında yürütüldüğü dönemlerdir… Dağ, vadi, patika ve Kürdistan denildiğinde rüzgar gibi esen Haydar, kadın mücadelesine gelindiğinde sessizliği tercih eder. Fazla konuşmaz, kimseye bulaşmaz, köşesine çekilir. Çünkü bilmeden, anlamadan, konuşmaktan ve yargılamaktan hoşlanmaz. O yapılan tartışmalardan ne alacağına yoğunlaşmıştır, anlamaya çalışır, susması ondandır. Bu bakımdan kendi kişiliğinde karşılık bulmayan pek çok kavram ve tespiti bol keseden yapanlardan farklı bir duruş sergiler. Kadın yoldaşların söylediklerine ve tartışmalarına saygı gösterir, hak ettiği değeri verir. Kendisine yönelik eleştirileri alır, üzerinde düşünür, gelir sorar.

Sinan’la, Kinem’in ardından yazmak için anlaşmıştık. Sinan YDG’ye çok güzel bir yazı yazdı ama ben bir türlü yazamadım. Yoldaşlarından ayrılırken Kinem’in en çok kullandığı, “Demek sen de gidiyorsun küçük kırlangıç” sözleri bundan sonra sende yaşayacaktı. Her fırsatta, biraz da Kinem’i hatırlamak içinde bunu söylerdin…

Evet Haydar yoldaş…

Bazı anlar vardır bir ömür geçse de unutulmaz ve bazı insanlar vardır bir ömür taşınacak derin izler bırakır… Sen yaşamın, sadeliğin, dürüstlüğün, mücadeleye ve direnişe olan inancınla hepimizde derin izler bıraktın. Hoşuna giden başarılı her işin arkasından söylediğin “mükemmele yakın…” sözlerinle, yoldaşlarına ve davaya olan bağlılığını daima hatırlayacağız…

Sinan ve Murat, “önce yoldaşım, önce devrimin ve mücadelenin çıkarları”  sözleriyle her dönem ilham kaynağımız olacaklar… Sinan ve Murat, tıpkı Cengiz (Ünal), Hakan (Yurdal) gibi son mermilerine kadar çatışarak direniş geleneğimize bir ilmek daha attılar.

Sinan ve Murat tıpkı Özgüç (Sefkan) gibi halkımızı kör karanlıklara ve prangalara vurmak isteyenler karşı net duruşun adı oldular.

Evet Haydar yoldaş…

Tam da türküde söylendiği gibi, bir can almakla insan bitmez!  

Çünkü siz tam da insana ait değerleri büyüterek aramızdan ayrıldınız! 

45092

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Sayfalar