Perşembe Mayıs 9, 2024

Demek gidiyorsun küçük kırlangıç…

Bir can almakla insan biter mi heval,

Kahpe kurşun kalemini kırar mı heval..

Şu Dicle'nin suyu senden geçermiş heval,

Analar oğul diye içermiş heval...

Bir rüzgar gibi hala esermişsin heval...

Şu Cudi'nin dağlarında gezermişsin heval,

Şu Munzur'un dağlarında gezermişsin heval...

6 Mayıs günü, ikindi üzeri başlayıp ertesi gün öğlen saatlerine kadar devam eden ve iki Partizan’ın toprağa düştüğü direniş, üzerinde durulmayı ve incelenmeyi yeterince hak ediyor. Haydar ve Murat’ın, yoldaşlarından, üstüne isimlerini de kazıyarak devraldıkları ve göndere çektikleri direniş bayrağına, dikkatlice bakmak bizi zenginleştirecek, besleyecektir.

Yoldaşların anlatımlarına göre, düşman yoldaşların bulunduğu noktayı tespit ediyor ve bu bölgede geniş bir alanı çembere alıyor. Sonrasında çemberi adım adım daraltarak gerillayı imha etmeyi hedefliyor. Bu durum daha ilk baştan grubun komutanı Haydar (Sinan) tarafından fark ediliyor. Sinan düşmanın kesin imha için yöneldiğini daha ilk andan anlıyor. Faşizm, tüm kış boyunca yoğun bir baskı altında tuttuğu, muhtarlarını ve köylülerini gözaltına alarak tutukladığı Geyiksuyu bölgesinde gerillaya ağır bir darbe indirmeyi hesaplıyor.

Başta T. Kürdistanı’nda öz yönetim alanları olmak üzere, direnişin geliştiği her alanı ablukaya alarak yok etmeye yöneldi faşizm. Birkaç yüz kişilik direnişçilere taburlarca askeriyle yönelen ama büyük bir hezimet yaşayan, Amed Sûr’da sadece üç mahalleye 90 gün boyunca giremeyen faşizm bunun verdiği öfke ve saldırganlıkla yöneldi bölgeye.

Dersim, gerillanın neredeyse suyla, toprakla, ağaçla bir olduğu bir bölgeydi ne de olsa. Dersim tıpkı Kürdistan’ın diğer bölgelerinde oldu gibi katliamlara, inkâr ve asimilasyona rağmen direniş ateşlerinin sönmediği coğrafyalardan biriydi. Bundandır ki direnişin silahlı biçimine yönelik faşist balyozun en çok vuracağı yerlerden olmalıydı. Kışın ortasında, gerillayı etkisiz hale getirmek, hareket alanını daraltmak için halk üzerindeki baskıyı yoğunlaştırdı devlet.

6 Mayıs günü Sinan’ın komutasındaki gerilla birliğine saldıran düşman, bu ruh hali içinde yönelmişti onlara. Kesin başarı, kesin zafer, toptan imhaydı amaçları…

Büyük bir askeri güç ve helikopterlerle gerillanın bulunduğu bölgeye yöneldiler. Sinan ve Murat (Rıza) tüm grubun çemberi yarıp çıkmasının olanaklı olmadığını fark ettikleri anda kararı vermişlerdi. Düşmana belli bir yerden saldıracak, düşmanı oyalayacak ve yoldaşlarına zaman kazandıracaklardı. Yani kendilerini feda edeceklerdi. Sinan ve Rıza tam da söyledikleri gibi yaptılar, saatlerce çatışarak grubun diğer üyelerini çemberden sağ salim çıkarmayı başardılar.

Sinan ve Murat’ın duruşu…

6 Mayıs günü yaşanan bu çatışma, Sinan ve Rıza’nın yoldaş sevgisini, fedakârlığını ve sınıf düşmanına karşı baş eğmezliğini dosta ve düşmana gösterdi. Sinan ve Rıza bu tutumlarıyla yaklaşık bir yıl önce Ovacık Şahverdi’de Cengiz (Ünal), Hakan (Yurdal) ve Özgüç’ün (Sefkan) onlara devrettiği mirası kanlarıyla zenginleştirip ardıllarına bırakmış oldu.

Devrimcilik, kendi kurtuluşunu toplumsal kurtuluş gerçeğiyle birleştirmek anlamına gelir bir anlamda. İnsanlaşma serüveninin, birey toplum diyalektiği kurulmadan yapılamayacağını kavraması devrimciyi harekete geçirir. Toplumsal kurtuluşun sağlanabilmesi, bencil, yoz, insana ait değerleri aşındırılmış toplumun bu değerleri kazanması ve büyütmesi birilerinin en önde yolu açması, buzu kırmasıyla olur.

İşte tam da burada devreye devrimciler girer. Devrimci ve komünistler, pratikleri, duruşları, yaşamı ve insanı kavrayışlarıyla en önde yürür ve deyim yerindeyse ipi ilk göğüsleyen olur.

Haydar ve Murat’ın tutumları bu anlamda devrimci fikirleriyle son derece uyumludur! Onlar tüm grubun imhasının devrime ve mücadeleye vereceği zararı hesaplayarak bütünün kurtuluşu için kendilerini feda etti. Böylece son nefeslerinde biz ardıllarına yaşama ve direnişe dair ölçüleri yeniden hatırlatıp çıtayı biraz daha yukarı çektiler.

Böylesi bir duruş, bir savaşçının, devrimcinin söz ile eylemi arasındaki uyumun, beynin tüm hücrelerine nüfuz ettiğini ve bir karaktere dönüştüğünü gösterir. Öyle kolay olmayan, yığınla çatışma, hesaplaşma ve sancıyla, bireyin kişiliğinde yarattığı yıkım ve ondanda önemlisi yeniden inşa sonucunda gerçekleşen bir durumdur bu.

Hedefe varabilmek, en azından kıvama gelmek içinde kumaşın ya da hamurun kalitesi çok önemlidir… Murat yoldaş için anlatılanlar, kişiliğine ve insani yönlerine dair yapılan vurgular, devrimci bir karakterin dokunması için kumaşın uygun olduğunu yeterince anlatıyor. Çevresindeki olayları süzgeçten geçiren, yaşanan haksızlıkları ve zulmü iliğinde hisseden bir insanın, devrimci saflarda yerini alması kuşkusuz uzun sürmez.

Benzer bir durum Sinan için de geçerlidir.

İstisnasız onu tanıyan herkesin ortaklaştığı en önemli nokta, onun karakteri ve duruşundaki asalet olmuştur. Güçlü bir kumaş ve hamurdan yoğrulan bir kişilik onda ilk göze çarpan özellik olmuştur. İyiden, güzelden yana ne varsa bağrında toplayan, çıkarsız ve hesapsız bir kişiliktir Sinan. Devrimcilerle, hareketimizle tanışmadan önce de böyledir o… Büyüdüğü koşullar ve aileden aldığı devrimci kültürün elbet bunda etkisi vardır.

Dürüstlük halkımız arasında takdir edilen, saygı duyulan bir meziyettir. Sinan ne yaşamışsa dosdoğru söyler, sağından ya da solundan dolanmaz. “Kim ne der?”, “Ne olur?” kaygısına düşüp içindekileri çarpıtmaya yönelmez. Hani derler ya “içi dış bir” diye, Sinan tam da böyledir “içi dışı birdir”.

Modern zaman dervişi…

Annesinin onu küçükten dışarıda, güneş altında unutmasından sebep “kara”lığıyla, hepimizin “karası” Haydar işte böyle biridir. Eski zaman dervişlerinin “bir lokma bir hırka” felsefesine cuk diye oturan bir kişiliktir. Hilesiz, hesapsız çalışandır. “Ben yapıyorum o neden yapmıyor” demez. Yapıyorsa yaptığının doğru olduğuna inandığı içindir! Bir şeyin doğru olduğuna inandı mı her şey orada bitmiştir.  

İllegalite konusunda çok titizdir! Randevularına asla gecikmez. Yoldaşının, onun hata ve eksiğinden dolayı zarar görmesinden duyduğu korku ve endişe onu bir randevuya gelinceye kadar günlerce dolaştırır. İllegalitede sağlamcıdır. Gideceği adrese asla direkt gitmez. Önce noktaya yakın bir yerde görüşür, durumun temiz olduğunu anladığı ana kadar etrafta dolaşır. Ancak bundan sonra gideceği yere gider.

Korkunç bir iyimserliğe sahiptir Sinan. Belki de fazladan iyimserdir... Kızdığına, sinirlendiğine, pek kimse tanık olmamıştır. Tanık olmuşsa da konu büyük ihtimalle yoldaşlara yapılan bir özensizlik ve düşüncesizlikle ilgili olmuştur…

Hele de sözleriyle birilerini kırdığına, kötü söz söylediğine tanık olmak çok zordur… Yanlış anlaşılmasın, bu durum, herkesin söylediğine, dediğine “eyvallah çektiği” anlamına gelmez! O doğru bildiği yoldan yürür, doğru bildiğini söyler. Ama kendi meşrebince… “Lanet olsun içimdeki insan sevgisine” dercesine kimseye kıyamaz! Bu yüzden belki de biraz liberal olduğu söylenebilir.

Söz misal yapılmayan her işe koşturan odur! Çünkü onun için kolektifin görevleri beklemez. Görevler bir an önce yapılmak içindir. Bundan sebep yapılmayan her işe atılır.

Haziran 2010’da Dersim’in Ovacık’ta çıkan çatışmada gökyüzünü fethe çıkan Çiğdem Yılmaz (Kinem) (fotoğrafta Haydar ile birlikte…) ile Ferdi Karacan (Munzur) yoldaşların cenazesinde; sonrasında,  2011’in Haziranında Çemişgezek’te HPG gerillası Hewal Mazlum Erenci (Yılmaz Pılıng) ile birlikte şehit düşen Yurdal Yıldırım (Muharrem)’ın cenazelerinin alınması ve defnedilmesi sürecinde en yoğun paylaşımı yaşamıştık. Özelikle Çiğdem’e olan sevgisini hatırlıyorum. Çiğdem (Kinem) bizim “kara kız”ımız sen de “kara oğlan”ımızdın.

Sizinle azıcık sohbeti olan herkesin ortak kanısı, birbirinize olan benzerliğiniz olmuştur. Zira ikiniz de aynı hamurdan yoğrulmuştunuz. İkiniz de Kürt halkının acılarına, hasretlerine, sevinçlerine ve özlemlerine ortak olmuştu. İkiniz için de, her Kürt anasının gözyaşları bir deniz taşırdı. Newroz oldu mu ikinizin de heyecanına diyecek olmazdı!

Gençliğin konferanslarında ve tartışmalarında söz konusu Kürt sorunu olduğunda Sinan’ın radarları tam kapasite çalışır, duyargaları sonuna kadar açılırdı. Hele de tartışma direnişin ve mücadelenin ülkemizdeki haline yani gerillaya geldiğinde Sinan saatlerce konuşabilirdi. Hem de büyük bir aşkla ve şevkle hem de mest olarak.

Önce yoldaşım, önce devrimin ve mücadelenin çıkarları…  

Sinan, Mazgirt’te doğmuş ve köyde büyümüştür. İçindeki öğrenme isteğinin kamçıları onu asla rahat bırakmaz. Sürekli bir arayış içindedir. Gözüyle gördüğü, kulağıyla duyduğu her şey hakkında daha fazla bilgi edinmek daha fazla öğrenmek ister. Daha önce bilmediği, ilk defa duyduğu konuları ve tartışmaları anlamadan benimsemez. “Ben de ortama uyayım, çıkıntılık yapmamayım” demez. “Çıkıntılık yapmaz” ama kendisine sorulduğunda fikrini kırmadan, dökmeden söyler. Konuya yabancıysa anlamamışsa açıkça söyler.

Kadın hareketine yönelik ilk tartışmaların gençlik alanında yürütüldüğü dönemlerdir… Dağ, vadi, patika ve Kürdistan denildiğinde rüzgar gibi esen Haydar, kadın mücadelesine gelindiğinde sessizliği tercih eder. Fazla konuşmaz, kimseye bulaşmaz, köşesine çekilir. Çünkü bilmeden, anlamadan, konuşmaktan ve yargılamaktan hoşlanmaz. O yapılan tartışmalardan ne alacağına yoğunlaşmıştır, anlamaya çalışır, susması ondandır. Bu bakımdan kendi kişiliğinde karşılık bulmayan pek çok kavram ve tespiti bol keseden yapanlardan farklı bir duruş sergiler. Kadın yoldaşların söylediklerine ve tartışmalarına saygı gösterir, hak ettiği değeri verir. Kendisine yönelik eleştirileri alır, üzerinde düşünür, gelir sorar.

Sinan’la, Kinem’in ardından yazmak için anlaşmıştık. Sinan YDG’ye çok güzel bir yazı yazdı ama ben bir türlü yazamadım. Yoldaşlarından ayrılırken Kinem’in en çok kullandığı, “Demek sen de gidiyorsun küçük kırlangıç” sözleri bundan sonra sende yaşayacaktı. Her fırsatta, biraz da Kinem’i hatırlamak içinde bunu söylerdin…

Evet Haydar yoldaş…

Bazı anlar vardır bir ömür geçse de unutulmaz ve bazı insanlar vardır bir ömür taşınacak derin izler bırakır… Sen yaşamın, sadeliğin, dürüstlüğün, mücadeleye ve direnişe olan inancınla hepimizde derin izler bıraktın. Hoşuna giden başarılı her işin arkasından söylediğin “mükemmele yakın…” sözlerinle, yoldaşlarına ve davaya olan bağlılığını daima hatırlayacağız…

Sinan ve Murat, “önce yoldaşım, önce devrimin ve mücadelenin çıkarları”  sözleriyle her dönem ilham kaynağımız olacaklar… Sinan ve Murat, tıpkı Cengiz (Ünal), Hakan (Yurdal) gibi son mermilerine kadar çatışarak direniş geleneğimize bir ilmek daha attılar.

Sinan ve Murat tıpkı Özgüç (Sefkan) gibi halkımızı kör karanlıklara ve prangalara vurmak isteyenler karşı net duruşun adı oldular.

Evet Haydar yoldaş…

Tam da türküde söylendiği gibi, bir can almakla insan bitmez!  

Çünkü siz tam da insana ait değerleri büyüterek aramızdan ayrıldınız! 

45122

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

Sayfalar