Pazar Mayıs 19, 2024

Barış için Savaş !

Silahlanma yarışına, Emperyalist, gerici, haksız savaşlara karşı çıkalım!Dünya`da nihai Barış için, Sosyalizm ve Sınıfsız Toplum yolunda devrimci Mücadelelere omuz verelim !

Hitler Almanyası Nazi ordularının 1 Eylül 1939’da Polonya’ya saldırması ile başlayan II. Dünya Savaşı 60 milyon insanın ölümüne yol açtı. Savaş bittiğinde, emperyalist saldırganlığın yol açtığı bu felaket unutulmasın diye, Sosyalist Kamp tarafından 1 Eylül, savaşa karşı dünya barış günü olarak ilan edildi. Emperyalist devletlerin hegomanyasındaki Birleşmiş Milletler (BM) 1981 den bu yana ,bu geleneği değiştirmek için çaba harcıyor. 1 Eylül ün savaşa karşı barış için mücadele günü olması geleneğini ve II.Dünya savaşında Faşizme karşı Sosyalizmin zafer kazanmasına hatırlatma ve çağrışım yapmasına mani olmak için 1 Eylül`ün yerine, sahte “barış” şovları yapılan 21 Eylül tarihini barış günü olarak kutlamaktadırlar.

1 Eylül „Dünya Barış Günü`ne yaklaştığımız bu günlerde, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve dünyanın bir çok bölgesinde, emperyalist-kapitalist sistemin çıkarları ve hegomanyaları uğruna yürütülen savaşların, saldırıların ve katliamlarln artarak devam ettiği bir süreç yaşamaktayız.
Savaşının kalbi şimdilik Ortadoğu’da atıyor. Asya’dan Afrika’ya, Latin Amerika’dan Batı Avrupa’ya pek çok kara parçası ise emperyalist güçlerin uğruna tepiştiği paylaşım pastasını oluşturmakta. Gerilim tırmanmakta ve savaş iklimi sertleşmektedir.

Emperyalist devletler ve uşakları gerici-faşist iktidarlar ile maşaları olan gerici çetelerin, işbirliğiyle dünya işçi ve emekçilerine,halklarına ve ezilen uluslara tam bir vahşet yaşatılmaktadır.

Orta doğunun ve Dünyanın dört bir yanının kan gölüne çevrildiği günümüzde, yapılanlar, insanlığa „terörizme karşı mücadele „ adı altında yaşatılmakta ve sunulmaktadır.
Emperyalist güçlerin beslemesi ve semirtmesi, emperyalist hegomonya planlarının uygulanmasında maşa görevi gören, insanlık düşmanı şeriatçı-gerici çeteler ve gerici faşist diktatörlüklerin ele ele vermesiyle, başta Suriye, Kürdistan,Libya,Irak,Afganistan olmak üzere Orta-Doğu, Kuzey Afrika ve dünyanın bir çok bölgesinde sürmekte olan savaşlarda tam bir vahşet ve barbarlık uygulanmaktadır.

Silahlanma yarışı ve savaş bütçeleri artıyor!

Emperyalistler arası silahlanma yarışı dörtnala giderken devletlerin savaş bütçeleri de artıyor
Küresel Silahlanma Raporuna göre dünyada silah ihracatı son 5 yılda yüzde 14 artışla 65 milyar dolar seviyesine yükseldi. 23 milyar dolarlık ihracatla en büyük ihracatçı konumunu devam ettiren ABD’yi, Rusya ve Çin izliyor. Dünya genelinde silah ithalatının büyük kısmı ise şaşırtıcı olmayan biçimde savaşın yoğunlaştığı Asya ve Ortadoğu ülkelerine yapılmaktadır.
Bugün dünyada kullanıma hazır 9 ülkede yaklaşık 20 bin nükleer başlık bulunmakta, nükleer silahlanma yarışına yüz milyarlarca dolar harcanmaktadır Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRİ) nin saptamalarına göre sadece ABD 7 bin, Rusya 7 bin 290 nükleer başlığa sahip. İngiltere, Fransa, Çin, Hindistan, Pakistan, İsrail ve Kuzey Kore’nin elinde ise toplamda 4 bin 120 nükleer başlık bulunuyor. NATO üyesi Belçika, Almanya, İtalya, Hollanda ve Türkiye’deki üslerde ABD’ye ait olarak bulunan yaklaşık 200 nükleer silahı da göz önüne aldığımızda, dünyanın nükleer cephaneliğe döndüğünü söyleyebiliriz.

„Emperyalizm var oldukça, savaşlar kaçınılmazdır“ gerçeğine ; bugün dünyada yaşananlara bakıldığında,. Emperyalistler arası rekabetin kaçınılmaz sonucu olarak pazar kavgası,iktidar kavgasına yönelik bölgesel savaşlar çıkarttıklarına, Mezhepsel,dinsel,etnik ayrıştırıcı politikalarla, kışkırtarak, halkları ve ulusları birbirlerine düşman eden politikalar güttüklerine bir kez daha tanık olmaktayız.

Emperyalist politikaların sonucu çıkartılan savaşlardan ve güvensiz ortamlardan kaçan, ülkelerini terketmek zorunda kalan milyonlarca göçmenin ve Mültecinin kötü ve zor yaşam koşullarına mahkum edildikleri,göç yollarında denizlerde binlercesinin yaşamlarını yitirdikleri yetmezmiş gibi, Avrupa`da ırkçı saldırıların arttığını ve dışlayıcı politikalarında gerici hükümetler eliyle uygulamaya koyulduğunu bilmekte ve görmekteyiz.
AB ülkelerini temsilen Alman Başbakanı Merkel `in Faşist Türk devletinin Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Mültecilerin AB ülkelerine geçişlerinin engellenmesine yönelik kirli çıkar pazarlıklarına şahit olmaktayız.

Topyekün Savaş çağrısına karşı, Topyekün devrimci Mücadeleyi yükseltelim !

Kuruluşundan bugüne tarihi kanlı katliamlarla dolu olan, devlet terörü uygulamada pek marifetli olan T.C devleti, AKP hükümeti eliyle özellikle 2014 Temmuz undan buyana vahşet ve saldırganlıkta sınır tanımamaktadır. Faşist Türk devleti, başta Kürt ulusu olmak üzere, tüm işçi,emekçilere,ezilenlere, demokratlara, aydınlara ve devrimci –komünist güçlere yönelik topyekün saldırı halindedir. Suruç, Ankara,istanbul, Amed, Sur, Cizre, Nusaybin, Antep ve bir çok yerde Türk devletinin dümenindeki bugünkü AKP hükümeti ve diktatör olma heveslisi Tayyip Erdoğan ve çetesi tarafından sürdürülen topyekün savaş ve İşid gibi desteklenen ve semirtilen, işbirliği yapılarak cihadist gerici örgütler eliyle gerçekleştirilen kitle katliamları ve vahşet artık bir sır değil !
AKP, Gülen klikleri arasındaki iktidar dalaşının krize dönüşmesi ve 15 Temmuz başarısız darbe girişimi ardından tüm hakim sınıf faşist burjuva partilerinin Olağanüstü Hal ( OHAL) ilan etmede ittifak yapmaları ve Kürt ulusal mücadelesine karşı birleşmeleri, faşist tekçi politikaları gereği Yenikapı mitinginde birlikte hareket etmeleri, hepsinin ortak korkularının sonucudur. Bu korku yükselen Kürt Ulusal direnişi ve devrimci mücadelelerdir.
TC Devletinin Rusya ile anlaşmaları sonucu, Rusyanın sessiz kalması ve ABD` nin onayıyla Suriye topraklarına yönelik başlattığı askeri işgal ile, içte şovenizmi körükleyerek Milliyetçi Cepheyi genişletmeyi ve Balyoz, Ergenekon süreçleri ile 15 Temmuz başarısız darbesi sürecinde yıpranan ve yerlerde sürünen Türk ordusunun itibarını düzeltmeyi amaçlarken,

Işid ile mücadele adı altında Suriye topraklarına, Cerablus`a yönelik askeri işgal ile amaçlanan ise, Kürtlerin Rojova`da kazanımlarının önüne geçilmesi ve Kürt Ulusal mücadelesinin geriletilmesidir.

Türk devletinin Işid ile kayıkçı kavgası yaptığı ve işbirliğine devam ettiği de artık Almanya gibi Avrupa ülkelerininde parlementolarınca konuşulan ve İstihbarat örgütlerince rapor edilen gerçeklerdir.

Dünya`da nihai Barış için, Sosyalizm ve Sınıfsız Toplum yolunda devrimci Mücadelelere omuz verelim !

Günümüzde reformist, liberal uzlaşmacı sol çevrelerin „ barış“ „demokrasi“ özgürlük“ söylemlerinin içi boş ve yığınların bilincini körelten niteliktedir. Sömürücü burjuva emperyalist, Kapitalist ve gerici sistemler yıkılarak tarihin çöplüğüne atılmadan, kalıcı ve nihai barış, özgürlükler ve adil paylaşım mümkün değildir.

Kapitalist-Emperyalist sistemin yarattığı çelişkiler, çatışkılar ve savaşlar yumağının üzerinde duran dünya işçi sınıfı ve ezilen halkları, emperyalistlerin elinde harabeye dönen dünyanın kurtarılması için, sınıfsız, sömürüsüz, özgür bir dünya için, devrim ve sosyalizm kavgasının kızıl sancağını dünya üzerinde daha güçlü dalgalandırmalıdır. 

55136

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

Sayfalar