Çarşamba Mayıs 8, 2024

Barajı aşamasak bile; halkların kardeşliğini burada başardık”

Mezopotamya topraklarının çeşitli dilleri, çeşitli renkleri, inançları, kültürleri…bir çadır altındayız. Bunun böyle oluşu herkes için bir ilk!

Avrupa’nın göbeğinde, ülkemizde yaşayamadığımız bir çokluk! Yeri geliyor hıçkırıklarını tutamıyor insanlar. Yeri geliyor gözyaşları arasında mutlu-onurlu gülümsemeler-kahkalar alıyor ortalığı, yüzler ışıl ışıl oluyor. Süryanice, Ermenice, Kürtçe, Türkçe; “şehitler ölmez” sloganı atıyor 5 yaşındaki çocuğundan, 86 yaşındaki en yaşlısına. “Yaşasın Halkların Kardeşliği” atılıyor sık sık, her dilde!

Bir yandansa ölüm ve zindanı her nefesinde hissetmiş-yaşamış yoldaşlarımızın, sürgünde dahi tekrar zindanlara “sürülme” haberleri karışıyor aramıza! Kongreleri’ni, Soykırım’ın 100.yılına adayan yoldaşlarımızın zindanlara “sürülme” haberleri! Onlara yürekten selamlar gönderiyoruz hep beraber.

European Syriac Union, “Süryani-Ermeni-Keldani Soykırımı’nın 100.yıl Dönümü’nde, Bu Soykırım’ın Avrupa Ülkeleri’nin Parlamentoları Tarafından Tanınması” talebiyle 15 Nisan’da başlattığı 3 günlük Açlık Grevi çadırındayız. Almanya’nın Giessen şehrinde başlatılan bu Açlık Grevi’ne seçim çalışmaları sebebiyle sürekli toplanan 10’u aşkın kurum da destek veriyor. Avrupa Sürgünler Meclisi olarak da; mesajlarımızla, ziyaretlerimizle bu arkadaşların yanındayız.

Duvarlar; insanların kılıçlarla katledildiği bir asır öncesinin resimleriyle dolu.

En yaşlımız Yahkup Baydono “4 Açlık Grevi yaptım. 34 yürüyüşe katıldım. Şimdi izin vermediler. Midyat’taydık. Bütün halklar birlik olsaydık, hiçkimse bizi katledemezdi. Halklar birlik olamadık. Avrupalar’a kaçtık. Burada mücadele etmeseydik, adımız dahi unutulurdu. Bütün katledilenleri yaşatmak için, onların isimlerini çocuklarımıza koyduk. Ben kellesi koparılıp suya atılan amcamın ismini taşıyorum” derken hıçkırıklara boğuluverdi.

Verdo Rhawi Yahkup amcanın kızı; “babamın katledilen halasının ismini taşıyorum. Bu isme onurlu bir şekilde, onları unutmadan-unutturmadan sahip çıkmaya çalışıyorum. Biz Süryaniler Midyat’ta, Mardin’in merkez nüfusundan daha fazlaydık. Kürt aşiretlerinin arasında kaldık. Yaklaşık 13 aşiret vardı, ikiye bölündüler ve biz arada kaldık. Bugün kişiler olarak değil, bir kurum olarak bu tarihle yüzleşip, bütün halkları biraraya getirme çabaları beni çok mutlu ediyor. Kürt arkadaşlarla aynı çadırda, beraber Açlık Grevi’ndeyiz. Tüm halkların barış içerisinde yaşamalarından başka bir arzumuz yok. Buna susadık hep ve bugün biraradayız. Çok mutluyuz bu yüzden. Biz Süryani kadınları da; tüm kadın tarihleri gibi, direngen bir tarihe sahibiz. Ama 1915 katliamından sonra, dinini-dilini açıkça yaşayamamış bir halkın kadınları olarak; evine kapanmış kadınlar. Hayatta kalabilme, çocuklarını büyütebilme mücadelesini vermişler. Biz de farkındayız Kürt kadınlarının nasıl kimliklerini sahiplendiklerinin. Biz de sahiplendik yıllarca, tüm gidenleri-tüm şehitleri-katledilenleri. Hiçbir zaman duyarsız olmadık. Biz de kendimize göre tarihimizi sahiplendik. Ama Mezopotamya topraklarının tüm kadınları gibi, çok ileriye adımlar atamadık” diyor.

Köceri Baydono; Yakup amcanın eşi, Verdo’nun annesi. Kendisi Ermeni! Ama doğduğu andan itibaren “Kürtçe”yle büyümüş. “Hep Kürt vardı etrafımızda. Sülalemiz katledilmiş. Büyükler bir eve 43 kişiyi toplayabilmişler. Öyle devam etmiş soyumuz. Kürtler’in içindeymişiz. Hiç Ermenice konuşulmadı-yasaktı, hiç öğrenmedim. Türkçe biraz öğrendim sonra ve Süryanice’yi burada öğrendim. Atalarımız hep ortak katledildi. O yüzden yanyana gelebildik” diyor.

Daha kaç hikaye duymak mümkün burada. Süryani, Ermeni, Kürt; yeri geliyor çoğu apansız Kürtçe konuşmaya başlıyorlar birbirleriyle. Kendilerinin bir çadır altında buluştukları bu hallerine gülümsüyorlar sonra! Onlar o topraklarda bunu doğal biçimde yaşamışlar da; biz tanıklık edenlere bu sahne nice tarihleri canlı olarak taşıdı!!! Bunun için defalarca teşekkür ettik kendilerine; onlarda defalarca bundan onur duyduklarını ilettiler.

“Ölüm olmadan yaşam olmaz. 500 yıllık bir tarih süresince, boyunduruk altında yaşamışız. Sonra Hristiyanlık ortak çatısıyla, ortakça bir çıkış yapabilmişiz. Bu bile meşru görülmemiş, oradan-oraya sürülmüşüz, katledilmişiz. Ve şu anda Türkiye topraklarında kalan çok az Süryani var.

Özür dilemek erdemdir. Özrü kabul etmek daha büyük bir erdemdir. Biz hep bu erdemi taşıdık; barış mesajını hep bayraklaştırdık. Hiçbir halka karşı olmadık. Osmanlı’dan bugüne gelen tarihi bilimsel olarak ele almaya çalıştık ve bizi katletmelerine alet olan halklara karşı dahi düşmanlaşmadık. Mezopotamya toprakları tüm halkları topluyor. Ama egemenlerin çıkarları için sürekli ölüm makineleri yaratılıyor, halklar bölünüyor.

Burada ilk kez toplu bir direniş sergiliyoruz. Biz demokrasi güçlerinin kimler olduğunu biliyoruz ve demokrasi güçlerinden yanayız. Bugün Süryaniler Kürtler’le beraber şehit düşüyor. Halklar orada birleşti ve daha çok yol katetmemiz gerekiyor. Daha çok birbirimizi anlayabilme süreci yaşayabilmeliyiz.

Arap toprakları-tarihi kara bir tarih. Ancak her ne kadar karaysa da; oralarda yeşeriyoruz. Biz beraber adım atabiliyorsak, bu yeşermeyi başardık demektir. 3 günlük Açlık Grevi zor birşey değil. Katledilenlerimizi yüreğimizde canlı tutmak, onların aç günlerini hatırlamak-hatırlatmak için bir vesile sadece.

Seçimlere yönelik ise; bu barajı kırmak, bir zihniyetin kırılmasıdır. Bu zihniyetin kırılmasından yanayız hepimiz, buna inanıyoruz. Barajı aşamasak bile; halkların kardeşliğini burada başardık” biçiminde İsveç’ten gelen Rhavi Sleymun tarafından yapılan bir konuşmayla başlatıldı Açlık Grevi. En yaşlılar, en gençlerden başlayarak AG.önlüklerini giydirdiler eylemcilere.

Kilise adına gelen bir temsilci, Soykırım’dan bugüne katledilenlere adanan, onların yaşadıklarını anlatan bir ilahi ve bir şarkı söyledi Süryanice. Almanya’nın her köşesinde yaşayan Süryaniler bölüm bölüm ziyaret etmeye başladılar çadırı.

Beş yaşlarında bir çocuk konuşma yapmak için can atıyordu. Mikrofonu verdiler ona da; onun da adı, tıpkı diğerlerinin olduğu gibi katledilenlerden birisinin adıymış! Kimin adını taşıdığını, kim olduğunu çok iyi biliyordu; “Şehitler ölmez” diye bize slogan attırdı ve yeni şehit düşen Süryaniler’in resimleri önünde saygıyla eğilerek, gururla yerine oturdu. Bu hem kültürel olarak, hem de dini olarak taşıdıkları ortak bir davranış biçimi olsa gerek!

Yahkup Amca ve diğer yaşlıların gözleri yıldızlar kadar keskin-hiç abartısız- parıltılarla doluydu. “Halklar birbirini tutmadı” diyen Yahkup Amca; bari bu dünyaya veda etmeden önce halkları birarada görebilmenin mutluluğunu gözleriyle anlatıyor, akşamın geç vakitlerine kadar çadırı terketmek istemiyordu. “Yaşasın Halkların Kardeşliği” sloganı defalarca tekrarlanırken, her seferinde gözlerinden apansız yaş boşalandı! Bu slogan, yaşlıların dolan gözlerindeki her damla yaşla, 100 yıl öncesini isimleriyle yaşatışlarıyla ete-kemiğe büründü hep.

Onlardan sayfamızda haber yapma izni istediğimizde, defalarca “Avrupa Sürgünler Meclisi” kim diye baktılar. “Sürgün” kelimesinin anlamını çok iyi biliyorlardı. Ve herkesin buna ait anlatacağı nice birbirine hiç benzemeyen anıları vardı. Anlatıldı, paylaşıldı ve nice yürek yolculuklarına ortakça çıkılabildi!

YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ!

İYİ Kİ VARIZ!

 

55270

Ganime Gûlmez

Ganime Gülmez sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Ganime Gûlmez

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

Sayfalar