Salı Mayıs 7, 2024

Barajı aşamasak bile; halkların kardeşliğini burada başardık”

Mezopotamya topraklarının çeşitli dilleri, çeşitli renkleri, inançları, kültürleri…bir çadır altındayız. Bunun böyle oluşu herkes için bir ilk!

Avrupa’nın göbeğinde, ülkemizde yaşayamadığımız bir çokluk! Yeri geliyor hıçkırıklarını tutamıyor insanlar. Yeri geliyor gözyaşları arasında mutlu-onurlu gülümsemeler-kahkalar alıyor ortalığı, yüzler ışıl ışıl oluyor. Süryanice, Ermenice, Kürtçe, Türkçe; “şehitler ölmez” sloganı atıyor 5 yaşındaki çocuğundan, 86 yaşındaki en yaşlısına. “Yaşasın Halkların Kardeşliği” atılıyor sık sık, her dilde!

Bir yandansa ölüm ve zindanı her nefesinde hissetmiş-yaşamış yoldaşlarımızın, sürgünde dahi tekrar zindanlara “sürülme” haberleri karışıyor aramıza! Kongreleri’ni, Soykırım’ın 100.yılına adayan yoldaşlarımızın zindanlara “sürülme” haberleri! Onlara yürekten selamlar gönderiyoruz hep beraber.

European Syriac Union, “Süryani-Ermeni-Keldani Soykırımı’nın 100.yıl Dönümü’nde, Bu Soykırım’ın Avrupa Ülkeleri’nin Parlamentoları Tarafından Tanınması” talebiyle 15 Nisan’da başlattığı 3 günlük Açlık Grevi çadırındayız. Almanya’nın Giessen şehrinde başlatılan bu Açlık Grevi’ne seçim çalışmaları sebebiyle sürekli toplanan 10’u aşkın kurum da destek veriyor. Avrupa Sürgünler Meclisi olarak da; mesajlarımızla, ziyaretlerimizle bu arkadaşların yanındayız.

Duvarlar; insanların kılıçlarla katledildiği bir asır öncesinin resimleriyle dolu.

En yaşlımız Yahkup Baydono “4 Açlık Grevi yaptım. 34 yürüyüşe katıldım. Şimdi izin vermediler. Midyat’taydık. Bütün halklar birlik olsaydık, hiçkimse bizi katledemezdi. Halklar birlik olamadık. Avrupalar’a kaçtık. Burada mücadele etmeseydik, adımız dahi unutulurdu. Bütün katledilenleri yaşatmak için, onların isimlerini çocuklarımıza koyduk. Ben kellesi koparılıp suya atılan amcamın ismini taşıyorum” derken hıçkırıklara boğuluverdi.

Verdo Rhawi Yahkup amcanın kızı; “babamın katledilen halasının ismini taşıyorum. Bu isme onurlu bir şekilde, onları unutmadan-unutturmadan sahip çıkmaya çalışıyorum. Biz Süryaniler Midyat’ta, Mardin’in merkez nüfusundan daha fazlaydık. Kürt aşiretlerinin arasında kaldık. Yaklaşık 13 aşiret vardı, ikiye bölündüler ve biz arada kaldık. Bugün kişiler olarak değil, bir kurum olarak bu tarihle yüzleşip, bütün halkları biraraya getirme çabaları beni çok mutlu ediyor. Kürt arkadaşlarla aynı çadırda, beraber Açlık Grevi’ndeyiz. Tüm halkların barış içerisinde yaşamalarından başka bir arzumuz yok. Buna susadık hep ve bugün biraradayız. Çok mutluyuz bu yüzden. Biz Süryani kadınları da; tüm kadın tarihleri gibi, direngen bir tarihe sahibiz. Ama 1915 katliamından sonra, dinini-dilini açıkça yaşayamamış bir halkın kadınları olarak; evine kapanmış kadınlar. Hayatta kalabilme, çocuklarını büyütebilme mücadelesini vermişler. Biz de farkındayız Kürt kadınlarının nasıl kimliklerini sahiplendiklerinin. Biz de sahiplendik yıllarca, tüm gidenleri-tüm şehitleri-katledilenleri. Hiçbir zaman duyarsız olmadık. Biz de kendimize göre tarihimizi sahiplendik. Ama Mezopotamya topraklarının tüm kadınları gibi, çok ileriye adımlar atamadık” diyor.

Köceri Baydono; Yakup amcanın eşi, Verdo’nun annesi. Kendisi Ermeni! Ama doğduğu andan itibaren “Kürtçe”yle büyümüş. “Hep Kürt vardı etrafımızda. Sülalemiz katledilmiş. Büyükler bir eve 43 kişiyi toplayabilmişler. Öyle devam etmiş soyumuz. Kürtler’in içindeymişiz. Hiç Ermenice konuşulmadı-yasaktı, hiç öğrenmedim. Türkçe biraz öğrendim sonra ve Süryanice’yi burada öğrendim. Atalarımız hep ortak katledildi. O yüzden yanyana gelebildik” diyor.

Daha kaç hikaye duymak mümkün burada. Süryani, Ermeni, Kürt; yeri geliyor çoğu apansız Kürtçe konuşmaya başlıyorlar birbirleriyle. Kendilerinin bir çadır altında buluştukları bu hallerine gülümsüyorlar sonra! Onlar o topraklarda bunu doğal biçimde yaşamışlar da; biz tanıklık edenlere bu sahne nice tarihleri canlı olarak taşıdı!!! Bunun için defalarca teşekkür ettik kendilerine; onlarda defalarca bundan onur duyduklarını ilettiler.

“Ölüm olmadan yaşam olmaz. 500 yıllık bir tarih süresince, boyunduruk altında yaşamışız. Sonra Hristiyanlık ortak çatısıyla, ortakça bir çıkış yapabilmişiz. Bu bile meşru görülmemiş, oradan-oraya sürülmüşüz, katledilmişiz. Ve şu anda Türkiye topraklarında kalan çok az Süryani var.

Özür dilemek erdemdir. Özrü kabul etmek daha büyük bir erdemdir. Biz hep bu erdemi taşıdık; barış mesajını hep bayraklaştırdık. Hiçbir halka karşı olmadık. Osmanlı’dan bugüne gelen tarihi bilimsel olarak ele almaya çalıştık ve bizi katletmelerine alet olan halklara karşı dahi düşmanlaşmadık. Mezopotamya toprakları tüm halkları topluyor. Ama egemenlerin çıkarları için sürekli ölüm makineleri yaratılıyor, halklar bölünüyor.

Burada ilk kez toplu bir direniş sergiliyoruz. Biz demokrasi güçlerinin kimler olduğunu biliyoruz ve demokrasi güçlerinden yanayız. Bugün Süryaniler Kürtler’le beraber şehit düşüyor. Halklar orada birleşti ve daha çok yol katetmemiz gerekiyor. Daha çok birbirimizi anlayabilme süreci yaşayabilmeliyiz.

Arap toprakları-tarihi kara bir tarih. Ancak her ne kadar karaysa da; oralarda yeşeriyoruz. Biz beraber adım atabiliyorsak, bu yeşermeyi başardık demektir. 3 günlük Açlık Grevi zor birşey değil. Katledilenlerimizi yüreğimizde canlı tutmak, onların aç günlerini hatırlamak-hatırlatmak için bir vesile sadece.

Seçimlere yönelik ise; bu barajı kırmak, bir zihniyetin kırılmasıdır. Bu zihniyetin kırılmasından yanayız hepimiz, buna inanıyoruz. Barajı aşamasak bile; halkların kardeşliğini burada başardık” biçiminde İsveç’ten gelen Rhavi Sleymun tarafından yapılan bir konuşmayla başlatıldı Açlık Grevi. En yaşlılar, en gençlerden başlayarak AG.önlüklerini giydirdiler eylemcilere.

Kilise adına gelen bir temsilci, Soykırım’dan bugüne katledilenlere adanan, onların yaşadıklarını anlatan bir ilahi ve bir şarkı söyledi Süryanice. Almanya’nın her köşesinde yaşayan Süryaniler bölüm bölüm ziyaret etmeye başladılar çadırı.

Beş yaşlarında bir çocuk konuşma yapmak için can atıyordu. Mikrofonu verdiler ona da; onun da adı, tıpkı diğerlerinin olduğu gibi katledilenlerden birisinin adıymış! Kimin adını taşıdığını, kim olduğunu çok iyi biliyordu; “Şehitler ölmez” diye bize slogan attırdı ve yeni şehit düşen Süryaniler’in resimleri önünde saygıyla eğilerek, gururla yerine oturdu. Bu hem kültürel olarak, hem de dini olarak taşıdıkları ortak bir davranış biçimi olsa gerek!

Yahkup Amca ve diğer yaşlıların gözleri yıldızlar kadar keskin-hiç abartısız- parıltılarla doluydu. “Halklar birbirini tutmadı” diyen Yahkup Amca; bari bu dünyaya veda etmeden önce halkları birarada görebilmenin mutluluğunu gözleriyle anlatıyor, akşamın geç vakitlerine kadar çadırı terketmek istemiyordu. “Yaşasın Halkların Kardeşliği” sloganı defalarca tekrarlanırken, her seferinde gözlerinden apansız yaş boşalandı! Bu slogan, yaşlıların dolan gözlerindeki her damla yaşla, 100 yıl öncesini isimleriyle yaşatışlarıyla ete-kemiğe büründü hep.

Onlardan sayfamızda haber yapma izni istediğimizde, defalarca “Avrupa Sürgünler Meclisi” kim diye baktılar. “Sürgün” kelimesinin anlamını çok iyi biliyorlardı. Ve herkesin buna ait anlatacağı nice birbirine hiç benzemeyen anıları vardı. Anlatıldı, paylaşıldı ve nice yürek yolculuklarına ortakça çıkılabildi!

YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ!

İYİ Kİ VARIZ!

 

55264

Ganime Gûlmez

Ganime Gülmez sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Ganime Gûlmez

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

Sayfalar