Bahar geldiğinde filizlenecek olan Çiçek
Saat sabaha doğru yol alıyor, köpekler havlıyor dışarıda, hoparlörden Mehmet koçun sesi geliyor, elimde Sefagül Arslan’ın kitapları, gerillanın kaleminden kelimeler ısıtıyor soğuk odayı. Düşüncelere dalıyorum. İlkel komünal toplumda ava çıkıyorum. Analarımla topluyorum yiyecekleri. Mağaradan mağaraya koşuyorum. Aç kurtlar günümüzün korkusu, beterinden geçiyorum. sana yaklaştıkça azalıyor korkularım. Daha da azalacak korkularımız zaman denen tünelde, dün bugün ve yarın denen tarihsel ilerleyişinde.
Kelimeler uçuşuyor havada, artı ürün, emek, ayni rant, para, ticaret, feodalizm, ağalar peşime adam takmış, malıymışım alınır satılırmışım, Hukuku buymuş devranın. Kaçmış kurtulmuşum şehirlerin ara sokaklarında. Bir burjuva almış korunaklı yuvasına. Ellerimin ve düşüncemin tüm eylemlerini ona satmışım. Ürettiğim her şeye yabancılaşmışım. Kapı komşuma dostuma akrabama yabancılaşmışım. Durmamışım. Ellerim aklıma küsmüş, aklım yaptıklarıma. Bilgi büyük duvarlar ardında deneylenirken, kendi içinde çürümeye başlamış, saz kopmuş toprağından barlarda bir rakı sofrasına satılmış. Oyunlarımız matematik ve fizikle hesaplanıp uluslararası piyasaya açılmış. Şehirlerdeki proleterleşme niceliği ile tarımdaki yarı proleter emekçinin sırtında dolanan filozof feodalizmin altında kalanları unutunca yok olacak sanmış. Batı hayranlığı makinanın parlayan yüzüyle buluşunca kapitalist olmuş ülkesi. Görmezsen eğer nasıl anlayabilirsin önemini. Tarihi tek düze ve hayat ileri akarken her şeyi aynı hiza ve sırada ilerletir zannederken dünya nasılda karmakarışık görünüyor o filozofa. En iyisi sadeleştirme yapmak, iki ondan çıkar bir bundan. Al sana işte mekanik materyalizm. Ne yapacaksın diyalektiği.
İbrahim geliyor aklıma. Buzlar içinde alevler oluyor yüreğim. Barbara kangren olan ayağımı kesiyor. Pusuya düşüyorum Yurdal’la. Ara sokaklarda takip atlatmaya çalışırken Orhan Bakıra çarpıyorum. Halil geldi mersine bir tabut içinde gözlerimiz hüzün deryasında çağlamakta. Ailenin yükü artı patronun yükü tüy gibi hafif geliyor çocuk omzuma. Uykusuzluk diye bir kelime var ama bizim dışımızda. Günlerce uyumasak, günler otuz altı saat olsa da zaman değişse işlerimiz kolaylaşsa. Okumak bir eğlence değil, dünyayı değiştirme. Önderleri eleştirirken sakın bunu unutma. Savundukların vicdanla, vicdanda ezilenin acısından almıyorsa mayasını! Sına ve tekrar sına düşüncelerini! Unutma yarılmış avuç arasını. Çalışırken donuna kadar ter olmuşken düşündüklerini. Unutma!!!
Büyük otoyollardan çıkıyorum yola. Sonra caddeler sonra ilçe yolları delik deşik bağrımız gibi. Sonra köy yolları devrimin yolunu göstermekte ülkenin. Sonra Global dünyanın en çok korktuğu yerler gelir haritanın yüz bin ölçekli paftasında.
Örneğin İstanbul, Bursa, Kocaeli’nde yaşayıp binlik-beş binlik paftaya bakarsan, bulursun kapitalizmin küçük orta ve büyük meta üretimini. On binlik bir paftaya bakarsan yarı proleter tarım emekçisini. Eğer bölgeyi ve ölçeği değiştirir bakarsan genele. Mesela yirmi beş binlik yada yüz binlik bir paftaya bakarsan görürsün sende göremediğin feodalizmi. Onun sisteme ağır gelen çelişkisini. Harita ölçeğinin paydasını biraz daha büyütür ve bakarsan o zaman görürsün Türkiye kapitalizminin emperyalizmle olan komprador ilişkisini. Yani ağzından düşürmediğin kapitalizmin özgür gelişmesi için gereken ana iki zincirin(emperyalizmle olan yarı sömürge niteliği ile feodalizm) koparılması gerektiğini. Anlarsın o zaman Demokratik Halk Devrimi Sloganının içeriğini. Ezilenlerin hiçbirini dışarıda bırakmadan ve müttefiklerini kavrayamadan düşersen yola, iner başına faşizmin en ağır tokmağı. Çekicin var çivin yok çivin var çekicin
yok! demezler mi adama bu nasıl iş yapmaktır. Bu kaz neden topaldır. Demezler mi adama elin işte gözün oynaşta. Demezler mi adama bir elin nesi var iki elin sesi var.
Bir sınırlandırma krokisine bakarsanız tapu sınırlarını görürsünüz. Bir imar planına bakarsanız gözlerinizi kör edersiniz, olan ile olmayanı ayırt edemezsiniz. Bir halihazır haritaya bakarsanız toprak üzerindeki mevcut düzeni görürsünüz. Bir su haritasına, elektrik, vb. haritalara bakarsanız ilgili konusundaki detayları görürsünüz. Geneli değil özeli görürsünüz. Yâda bariz olanı görürsünüz.(haritanın hata sınırları içinde üretildiğini farz ederek söylüyorum. O da tutarsızsa atın elinizdeki haritayı)Ama geneli görmek istiyorsanız ölçekleri ve gösterilebilirliklerini dikkate alarak kendi içindeki sınırlıkları içerisinde bir bütünleme yapabilirsin. Ancak diğerlerini asla yok sayamazsın. Yok, sayarsan eğer haritada yolunuzu kaybedersiniz. Hep eksik kalır hep noksan kalırsınız. Haritanızı güncelde tutmalısınız. Gelişen değişen yolları da çizmelisiniz patikaları da. Gölleri de çizmelisiniz bataklıkları da dolguları da çizmelisiniz. Denize giden karaları da. Ne istediğinizle ilgilidir haritanız ona göre gösterir detayını. Gereksiz detayları çizerseniz karışır haritanız, bozulur ve amacını yitirir. Ama en önemlisi hesapları doğru yapmalı ve paftaya hata sınırları içerisinde aktarmalısınız. Yoksa üzerindeki çizgiler gerçek uzunlukları gösteremez. Dikkate alın bunları. Mesela küçük bir alanı çizerseniz haritaya düzlem kabul edebilirsiniz yeryüzünü. Ama bir bölge yâda ülkeyi çiziyorsanız düzlem önemini yitirir küreyi, koniyi, geoidi dikkate almanız gerekir. Almazsanız eğer hatalı olur haritanız. Ülke tahlili yaparken düştüğünüz hatalara düşersiniz.
Hangi yolları hangi yollarla hangi dağları hangi dağlarla hangi şehirleri hangi şehirlerle buluşturacağınızın anahtarı bu çizdiğiniz değişen ve değiştiren haritanızdadır. Haritalar küçük paydalı ve şehirsel paftalarda güncelliğini yitirebilir. Ama bölgesel ya da ülke sınırlarını kapatıyorsa öyle kısa vadelerde güncelliğini yitirmesi söz konusu değildir. Tek ŞARTLA yitirebilir. Toptan bir altüst gerekir. Bunun sonucunda yeni bir harita yapmak ilk iş olur. Gösterdiği detaylar değişir. Dağlar değişir. Yollar değişir. Renkler değişir. Sınırlar değişir. Her şey değişir. Eskinin üzerinde yeni yükselir. Eğer yoksa bir alt üst oluş dağlar hala yerinde duruyorsa geniş ovalar duruyorsa eğer nicelse değişimler haritanızı değiştiremezsiniz. Güncellersiniz. Haritanızı geliştirirsiniz.
Eğer yeni bir harita yapacaksanız bu alt üst oluşu sağlamalısınız. Olmadan altüst oluş boşunadır yeni bir harita. Gelişen nicelikler küçük paydalı haritalarda önem kazanır. Çizilir ve gösterilir gösterilmelidir de. Yaşanılan bölgede çizgileri kalınlaşabilir de. Dikkate de almak gerekir. Ama merkezden uzağa incelir etkisi yavaşlar hızı. Eğer uzaksa mesafesi kaybolur tan yerinde. Unutma tan yerinde toprağa düşen teri.
Okumaya devam ediyorum. Göçük altında kalıyorum. Nefes alamıyorum. Sıcak bir el tutuyor beni, yakıp kül etmiyor beni. Kitabın içinden çıkıp yürekte kor oluyorum. Bir adamın eşinin ve çocuklarının yüzünde beliriyorum. Kar yağarken anımsanıyorum. Erirken hüzün olup yapraklarda renk oluyorum. Düşüyorum rüzgârın esintisiyle, toprak oluyorum. Bahar geldiğinde filizlenecek olan Çiçek, ateşlenecek Fişek oluyorum.
İyi Çalışmalar
Taner ÖZCAN
Taner özcan
Taner Özcan sitemizin köşe yazarıdır. Kültürel ve politik konularda yazılar yazmaktadır
Son Haberler
Sayfalar
Roboski: Taammüden devlet katliami!
SORU(N)LAR “RAİSON D’ETAT”SINDAN VAZGEÇMEYEN TUTUM YALANLAR, YALANCILAR “GERÇEK” ROBOSKÎ HÂLİ AKP: “CİNAYET VAR (DA), CANİ YOK(MUŞ)”?! (S)ÂKÎL -BEYAZ- KÜRTLER MUHATAPLAR YORUM(LAR) HUKUK(SUZLUK) ADALET DEĞİLDİR! “NE OLACAK” MI? ROBOSKÎ: TAAMMÜDEN DEVLET KATLİAMI![*]
“Herkesin bir gideni vardır, İçinden bir türlü uğurlayamadığı…”[1]
Veysi Altay’ın yönettiği ‘Faîlî Dewlet’ adlı belgesel, Cizre’de 90’lı yıllarda devlet eliyle işlenmiş cinayetleri anlatır ki, Roboskî de bu “realite”den bağışık değildir…
Deli dumrul'un "kentsel dônüm"ü yada yolsuzluk rantin ikizkardesidir
“Ya ümitsizsiniz, ya da ümit sizsiniz. Ya çaresizsiniz, ya da çare sizsiniz.”[1]
Şaşırmadınız, değil mi?
Şaşırmış gibi yapmanıza da gerek yok.
Ne de olsa, AKP medyasının her şeyden çok anlayan, her şeyi en iyi bilen gülücüksüz prenslerinden, her şeyi çok uzaklardan seyreden, dalgın bakışlı, nazlı prenseslerinden değilsiniz…
Yani şaşırmış gibi yapmadığınızda dolar bazında her ay banka hesabınıza geçen maaşınız tehlikeye girmez.
Yasli tarih diyor ki:"Halk iktidari ele almadikça.."
Dikkatinizi mutlaka çekmiştir; meclisteki partilerden, "Halk örgütlenip iktidar olsun, kendi kendisini yönetsin," diyen yoktur. Ne böyle bir hedefleri var, ne de felsefeleri… İstedikleri şey, halkın merdiven olması, kendilerinin de tepede oturmalarıdır.
Hozat, Altun ve Öcalan:Garbis Altınoğlu
Demir Küçükaydın ve Ayhan Bilgen'e Bir Yanıt
(Genişletilmiş versiyon)
Ocak ayında Parti ve Devrim şehitleri üzerine
İnsanlık tarihine alın teriyle emekle, yürekle, bilinç ve çizilen ideolojik güzergâhla yazılırlar. Ve bir daha yüreklerde silinmezcesine kalıcılaşırlar. Orda söz biter eylem başlar, iş başlar, insanlığa adanan, insanın özgürleşme kavgası başlatılır. Bunu kelimelerle ifade etmenin mümkünatı yoktur,
Rober Koptaş yazdı: Öcalan’ın mektubundan beklenen
Rober Koptaş, Agos’taki köşesinde KCK’nin ‘lobi’ açıklamasını yazdı: Kürt illerinde gördüğüm, Hrant Dink’in hatırasına hürmeten Ermenileri el üstünde tutan, iç savaşın etkisiyle de Ermenilerin yaşadığı acılara karşı empati duygusu geliştirmiş bir tavır oldu. Bu ileri duruşa karşın, Kürt siyasi hareketinin temsilcilerinin Ermeni meselesinde daha ikircikli bir tutum aldığı söylenebilir.
Hrant belleğimizde yasıyor...Nazaret Vartanyan
Hrant Dink 19 ocak 2007 tarihinde katledildi. Yaşamını mensup olduğu Ermenilerin tarihsel akıbetini kamuoyuna açmaya adamıştı Hrant… Ama Hrant’a tahammül edilemedi… Bundan dolayı Hrant katledildi..
Sevan bu sefer yalnız değil
Sevan Nişanyan’ın zekâsına, bilgisine ve hayat görüşüne hayran, onu merak eden biri olarak benim de yolum Şirince’den geçti. Geçen yıl Şirince’ye yaptığım birkaç aylık yolculuğun yaşamımda önemli bir yere sahip olacağını biliyordum, öyle de oldu… Ancak iz bırakan yalnızca Sevan Nişanyan’ın kendisi değildi. Sevan ile Müjde Tönbekici, kamuoyunun onlar hakkında düşündüğünün aksine ve hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim ki şahane bir aile kurmuşlar.
“Iyi” Papa mı?
“Yüreğin soğuksa,güneş de ısıtamaz.”[1]
Papa Benediktus’tan (ya da önceki Papa II. Jean Paul’den) sonra Vatikan’da ikamet eden Papa Francesco, “iyi” Papa mı?
Kanımca değil. Papalık kurumunun “iyi”si olmaz/ olamaz. Çünkü orası Vatikan’dır…
Tam da bu noktada Mohandas Karamchand Gandhi’nin, “Çoğunluğun onayı yanlışı doğru yapmaz,” saptamasının altını çizerek, Immanuel Wallerstein’ın, “Katolik olmayanlar kimin Papa olacağını umursamalı mı? Elbette,”[2] saptamasını paylaşmadığımızı belirtelim.
Bu Ne Şiddet,Bu ne Celal?(Yada Gulyabani Kim?)
“İnsan çıtır ekmeği ısırdığında,Kırıklar dolar kucağına,İşte orası umudun tarlasıdır.Ve orada başaklar ağırlaştığında,Sayısız ah dökülür toprağa.”[1]
Şiir şöyle:
“gencecik cocuklardık/ milyonlar kadardık/ haykırışlarımızla türkülerimizle/ güle oynaya/ Gezi’deydik/ meydanlardaydık.
Gulyabani!/ annelerimizin masalındaydı/ zifiri karanlıktı/ çıktı geldi/ esti gürledi/ BEŞimizi yuttu/ ONİKİmizin gözünü yedi/ yetmedi organlarımızı yedi/ yetmedi/ YÜZlercemizin kolunu bacağını kafasını kırdı/ sakat bıraktı/ kimimizi komaya/ SEKiZBiNden fazlamızı yaralı kodu.
Türkiye'de paradigma değişimi ve "Derin Kürdistan aklı"
Kapitalist dönemin en önemli başarısı kitleleri gönüllü aptallaştırabilmesi, hatta köleleştirebilmesidir.Kendi çıkarlarının nerede olduğunun rasyonel bir analizini yapamadan,kitleler egemen yapının çıkarlarının kendi çıkarları olduğu yanılsamasının etkisinde ömürlerini geçirirler.Seçimlerini bu doğrultuda yaparlar,yeni nesilleri bu doğrultuda yetiştirirler.Hukukun üstünlüğüne inanırlar ve hukuk adı verilen sistem makyajının onların haklarını korumak için varolduğunu zannederler.Halbuki ezenler/ezilenler veya egemenler arası yerel/global çelişkiler suüstüne çıktığında il