Cumartesi Mayıs 18, 2024

Aslolan Kitlelerin Devrimci Kalkışmasıdır

Faşist Türk devleti, ekonomik krizi derinleştikçe daha fazla saldırganlaşıyor. Son olarak HDP’e ve ilerici aydınlara karşı yapılan toplu tutuklamalar, saldırganlık sınırının burada bitmediğini ve bitmeyeceğini göstermektedir. Faşist iktidardan saldırganlıkta,  duraklama beklemek ya da burjuva demokrasisinin olası “yumuşaklığını” beklemek, siyasi körlükten öte, burjuva muhalefetin kitleleri oyalama ve faşist devlet yönetimine payanda etme taktiğidir.

Türk tekelci emperyalist devletinin, kitlelerin demokratik odaklarına, her türlü ilerici örgütlenmesine karşı saldırıları, onları yok etmek istemesi kaçınılmazdır. Çünkü onun bugün içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi durum, faşist saldırganlık üzerine kuruludur. Faşist saldırganlığı gevşettiği anda ekonomik krizin derinleştiği bir süreçte kitlelerin ekonomik demokratik hak mücadelesinin gelişeceğini görmektedir.

Tekelci burjuvazi, ekonomik ve siyasal krizini, işçi sınıfı, Kürt Ulusal Hareketi ve diğer ilerici muhalefeti sindirerek aşmak istiyor. Çünkü “burjuva demokrasi”nin normlarının uygulanması halinde sermaye birikimini gerçekleştiremeyeceğini görmektedir. İçte ve dışta sürekli bir savaş halindedir. Uzun bir süredir uluslararası alandaki kapitalist gelişmede bu yöndedir.

Erdoğan başkanlığındaki bilimum faşisti koalisyon iktidarının seçimle gideceğini var saymak  ya da beklemek, burjuva muhalefetin en alçakca kitleleri oylama taktiğidir. Erdoğan yönetimi, esas olarak  2010 yılından bu yana, burjuva demokrasisinin, “seçimle gel, seçimle git” o yönünü bütünüyle kapatmıştır. Kitleler, tarihi GEZİ ayaklanmasıyla bunu yıkmak istemesine karşın başaramadı. Başta CHP olmak üzere, tekelci burjuva devletinin bütün irili ufaklı burjuva muhalefeti bunu bilmelerine karşın, kitleleri oylayarak faşizme destek olam taktiğini yürütmektedirler. Bu onların görevidir ve kapitalist devletin istemlerini yerine getirmektedirler.

Sorunun esas yanı, burada, “var olduğunu” söyleyen devrimci muhalefetin yokluğudur. Devrimci muhalefet; ilerici, demokrat, devrimci ve komünistlerin, faşist iktidar karşısında en asgari programla bir birilik oluşturamamalarıdır. “Faşizme karşı birlik” propagandaları yapılmasına karşın, ortada somut bir oluşum ve eylem söz konusu değildir. Bir kısmı, tam da Türk devletinin istemleri doğrultusunda, mümkün olduğunca Kürt Ulusal Hareketi ve onun bileşenlerinden uzak duruyorlar. Sosyal şovenist politikaları nedeniyle ülkenin en önemli aktif demokratik muhalefetinden uzak kalarak faşizmin işini kolaylaştırıyorlar. Revizyonist, reformist, oportünist ve sosyal şovenist politikaların tarihsel işlevlerinden biri de budur. Bunlar, CHP ve eli kanlı tescilli “iyi” faşist M. Akşener’den muhalefetlik görevi bekliyorlar.

Faşizm karşısında en asgari demokratik programda birleşemeyenler, ne faşizmi geriletebilirler ne de işçi sınıfı ve emekçileri örgütleyerek faşizme karşı mücadeleyi geliştirebilirler. Böylesi bir taktik izleyenler faşizm karşısında ezilmekten kurtulamazlar.

Faşist iktidarın yıkılması, ancak ve ancak işçi sınıfı ve emekçilerin büyük kitlesel kalkışmaları ile gerçekleşebilir. Bu görülmelidir. Kitlelerin susturulduğu, ezildiği, en küçük demokratik odakların ve olanakların yok edildiği ve genel anlamda faşist devletin vahşi terörü karşısında hareketsiz bırakıldığı bir ortamda; yukarıda belirttiğim faşizme karşı birleşik cephe ya da birliğin oluşturulması yanında; devrimcilere düşen çok önemli başka görevlerde vardır. Faşizme karşı aktif savaşmak. Bunun içinde çelikten örgütlenmeler yaratarak ve TDH militan tarihinden öğrenerek onu aktif hale getirmektir.

Uzun bir zamandır TDH üzerinde muazzam bir reformist ve onu “sol” olamaktan çıkaran revizyonist anlayışlar egemen hale gelmiştir. Çünkü, büyük bir çoğunluğu  işçi sınıfından kopmuş, ya parlamenterizminden medet umar hale gelmiş ya da MLM diyalektik materyalizmin dünya görüşünden uzaklaşarak liberal etkilerin güzergahlarında yol almaya çalışmaktadırlar.

Ölüm oruçları (bunu gerçekleştirenlerin devrimci kahramanlıkları tartışma dışıdır) gibi bireysel eylemler kitleleri harekete geçirmekten uzak olduğu gibi, tersi bir etki yaratmaktadır. Ama bir “Ankara Yüksel” eylemleri daha ciddi ve olumludur.

 Mücadeleyi geliştirmenin temeli işçi sınıfı içinde azimli, karalı, sabırlı örgütlenmeyi geliştirmektir. Bunun dışında faşizme karşı bin bir türlü devrimci taktikler vardır. Kaypakkaya’ların, Deniz Gezmiş’lerin ve Mahir Çayan’ların devrimci mücadelelerinden, dogmatizm ve şablonculuktan uzak , ama “somut koşulların somut tahlili” ışığında öğrenmek şarttır. “Sol” liberaller onların mücadelesini TDH’nin devrimci havızasından silmeye çalışmaktadır. Üzülerek söylemek gerekir ki; onların ihtilalci ruhu önemli ölçüde revize edilmiştir.

Faşizme karşı mücadele kitlelerin olmadığı, kitleleri harekete geçiremeyecek “uzak diyarlarda” değil, bizzat kitlelerin yoğun olduğu ve faşizmin karargah kurduğu (şehirler) alanlarda, faşizme karşı ihtilalci mücadele yürütülebilir.

Bugün TDH, işçi sınıfından uzaklaşmanın, diyalektik materyalizm yerine küçük burjuva düşünceleri egemen kılmanın ve MLM olan inancın erozyona uğratılmasının bedelini ağır bir şekilde ödemektedir. Bu ancak, sosyalizm perspektifinden sapmadan; örgütlenmede, çalışma tarzında, mücadele taktiklerinde işçi sınıfının ihtilalci ruhu kuşanılarak aşılabilir.

26.09.2020

3687

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

Sayfalar