Cumartesi Mayıs 4, 2024

AB’NİN GÖÇMEN POLİTİKASI VE İŞİD’LE “SAVAŞI”

AB burjuvazisi telaş içinde. “Göçmen akışını durdurun!” diye feryat figan bağırıyor. Karar üstüne karar alıyor. “Böyle akın akın gelirlerse AB’miz yıkılır”, “toplumsal yapımız dejenere olur” diye yakınıyorlar. Kavimler göçünü ve Roma’nın yıkılışını hatırlıyorlar.

Ellerine kim geçerse yapışıyorlar. Bu konuda en büyük kurtarıcı olarak faşist Türk devletini görüyorlar. “Ne istersen iste, yeter ki göçmenleri bize gönderme” diye kırmızı halı üstünde ağırlıyorlar. Kürt katliamına yeşil ışık yakmalarının karşılığında, altın varaklı kanlı sultan koltuklarında ağırlanıyorlar. 

Alman burjuva siyasetçileri, Erdoğan’a “kurtarıcı” olarak yapışmış durumda. Merkel ve SPD şefi Gabriel, “Türkiye güvenli ülke ilan edilmeli”1 diye AB parlamentosuna sesleniyor.

Kürtlerin katledilmelerine ses çıkarmıyorlar. Kürtler ya da diğer ezilen halklar onlar için önemli değildir. Önemli olan AB burjuvazisinin çıkarlarının korunmasıdır. On binlerce Kürt, yüzbinlerce Suriyeli, Iraklı, Libyalı, Yemenli, Afganlı, Afrikalı ya da bir başka halklar katledilmiş hiç önemli değildir. Bu ölüler, AB’nin “demokrasi” sicilini zedelememesi için istatistiklerinde bile yer almayabilir. Onlar için, sermaye birikiminin devamı, silah akışının kesintisiz sürdürülmesi, emperyalist pazarların genişlemesi ve güven altında olmasıdır önemli olan.

AB burjuva “demokrasi”sinin sınırları içinde, demokratik hak ve özgürlüklerin yeri yoktur. Var olanlar ise, işçi ve emekçilerin mücadeleleriyle elde edilen kazanımlardır.

“İnsan hakları”, “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” vb. bunlar, emperyalist burjuvazinin kirli yüzünü örtmeye yarayan tül perdeleridir. “İnsan hakları”, işçi ve emekçilere karşı burjuva haklarını korumanın adından ötesi değil, onlar için.

AB burjuvazisi göçmen sorununu çözmek istiyor mu?

Kesinlikle hayır! 

Neden mi? Çünkü, AB göçmenliği ortaya çıkaran nedenleri ortadan kaldırma yerine, o nedenlerin üzerine ateşle gidiyor. Ortadoğu ve yakın çevresi emperyalistlerin atış poligonu haline getirildi. Silah satışı ve tüketiminin ortamını oluşturdular.

AB burjuvazisi, göçmen sorununu ortadan kaldırma yerine, AB kapılarından uzak tutma politikası yürütüyor. “Ak deniz ve Ege denizin ortalarından bu yana geçmesin, ama nerede ölürlerse ölsünler, yeter ki, bizi rahatsız etmesin” politikası uyguluyor. Ancak, ezilen halkları yerinden yurdundan etme politikasından ise vaz geçmiyor.

5 yıl öncesine kadar “Suriyeli Göçmenler” diye bir sorun yoktu. Ne zaman ki, ABD ve AB emperyalistleri Suriye’yi de Irak gibi yıkma kararı aldılar, ondan sonra bu sorun ortaya çıktı. Çünkü hepsi, bu sorunun Libya gibi bir kaç ay içinde çözümleneceğini ve rahatlıkla paylaşacaklarını sanıyorlardı. Ancak, evdeki hesap çarşıya uymadı. Karşılarında bu kez arkasında Rusya ve İran olan bir ülke ile karşılaştılar. Suriye’de Irak gibi, baskı altında tutulan çoğunluk Şii nüfus yoktu. Suriye’de yönetim her ne kadar Alevi kökenli olsa da ülkede çatışmalı bir Alevi-Sünni ayrımı yoktu. Sünni ler, salt bu nedenle baskı altında değildi. Ve ülkenin büyük burjuvazisi esas olarak Sünni kesimlerden oluşuyordu.

AB İŞİD’e karşı değil

Batı burjuvazisi, “İŞİD terörist örgüt, buna karşı mücadele ediyoruz” diyorlar. Elbette yalan söylüyorlar.

Ne ABD ne de AB’li emperyalistlerin İŞİD’e karşı mücadeleleri yoktur. Yaptıkları, İŞİD’i sadece ve sadece kontrol altına almak istedikleri gerçeği vardır. “Savaşıyor” görüntüsü vermelerinin arkasında uluslararası kamuoyu nezdinde İŞİD’in vahşetini savunamadıklarındandır. İŞİD vahşetini açıktan sergilerken, bunlar daha gizli yapıyorlar. İŞİD kafa keserek korku salıyor, bunlarda en modern ölüm silahlarıyla haklara korku salıyorlar. Vahşilik konusunda aralarındaki “medeni” fark; kravatın sakaldan uzaklığı kadardır.

Batının İŞİD’den istediği; İŞİD’in Batı metropollerinde katliamlara girişmemesi. Bunun dışında İŞİD’in İslam ülkelerinde var olmasını istiyor ve destekliyorlar. İŞİD vb’i çeteler olmazsa, “teröre karşı mücadele” adı altında, halklara saldırma ve işgallere ne gerekçeler uyduracaklar? 

Emperyalist burjuvazinin neoliberal politikalar ile “uluslararası teröre karşı savaşı” aynı zamana rastlar. Yayılmacı, işgalci, egemenlik alanlarını genişletme amaçlı politikanın adı; önceleri “komünizme karşı mücadele” iken, özellikle 1980’lerin sonlarından itibaren “uluslararsı teröre karşı mücadele” adını almıştır.

İŞİD vb. örgütleri beslemeleri ve desteklemelerinin temel nedenlerinden biri de; halkları din ve milliyet ayrımlarıyla birbirine düşürmek, işçi sınıfının mücadelesinin gelişmesinin ideolojik-siyasal-sosyal yönünü tahrip ederek, emperyalist neoliberal politikaların uygulanmasının önündeki en önemli sınıf mücadelesi engelini zayıflatmaktır.

AB burjuvazisi,  yakındığı göçmen akınını ortadan kaldıracak adımlar atma yerine, sadece tel örgü ve toplama kampları oluşturma önerisi dışına çıkmıyor. İŞİD vb. örgütleri ortadan

kaldırma, bunları destekleyenleri teşhir, tecrit etme yerine, göçmenleri AB kapılarından uzak tutacak formüller üzerine çalışıyor. Halkların yaşamlarını çalarak, onları ölüme mahkum ediyor.

Çünkü AB burjuvazisi, Ortadoğu halklarını birbirine kırdırmayı emperyalist çıkarları arasında görüyor.

Suriye’deki savaş sonlandırmadan, oradaki emperyalist burjuvazi ve işbirlikçi devletler adına savaş sürdürenler ellerini çekmedikçe, buradan kaynaklı göçmen sorunu da bitmeyecektir.

İŞİD’e militan akışı sağlandığı gibi, silah ve para akışı da devam ediyor. Bunları sağlayanlar belli. ABD2 bu işin başını çekiyor. Bunu ABD’nin burjuva basını da açıktan yazmak zorunda kaldı. Almanya, Fransa ve İngiltere’de ABD kadar bu işin içindedir. İsrail ile İŞİD arasında petrol ve silah alışverişi vardır. Ve bugüne kadar İsrail ve İŞİD birbirine dokunmamıştır. Tersine, işbirliği içinde olduklarının belgeleri yayınlanmıştır.

İŞİD’e karşı Koalisyon Güçleri”ne bakın: ABD, AB, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar. Ortada bir koalisyon olduğu doğru. Ama bu İŞİD’e karşı değil, İŞİD’de dolaylı olarak bu koalisyonun içindedir. Direkt olmsada, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar vasıtasıyla. ABD’nin bazen dolaylı bazen ise direkt silah desteğiyle vs.

İkincisi ise, Rusya, Suriye hükümeti ve İran. 

ABD ve AB’nin derdi; İŞİD vb. dinci terör örgütlerini bitirmek değildir. Rusya ve Çin’in bölgeye yerleşmesini önlemek ve enerji yataklarını kendi denetimleri altında tutmaktır. Savaşın esas nedenini bu sorun oluşturmaktadır. Eğer batı burjuvazisinin derdi “İŞİD terörünü bitirmek” olsaydı, bu sorun çoktan çözülmüş olurdu.

Bugüne kadar, gerçek anlamda İŞİD’e karşı mücadele eden ve onu bölgede gerileten, darbe vuran PYD önderliğindeki Kürt güçleridir. Ve PYD ile birlikte hareket eden Suriyeli Demokratik Güçlerdir. 

Kuzey Kürdistan halkı ise, Türk devleti eliyle NATO’nun başını çeken ülkelerin silahlarıyla vuruluyor.

Emperyalistler, Suriye halkları adına, “barış” adını verdikleri bir paylaşım masası kuruyor. Ama, masada Suriye halkları yok. İŞİD’e karşı esas mücadele eden Kürtler, “barış” masalarından uzak tutuluyor. Oysa, o masada tek demokratik bir güç Kürtlerdir. Diğerleri ise, savaşın kaynakları gerici-faşist devletler ve emperyalistlerdir. Zaten, emperyalistlerin bu savaşı sonlandırmak gibi bir niyetleri de yoktur.

Bölgedeki savaşların ortaya çıkmasına neden olan emperyalist burjuvazi, tahrip olan ülkeler cephesini daraltma yerine giderek genişletiyor. Türkiye yeni bir Suriye olma yolunda hızla ilerliyor. Bu da var olan göç sorununa yeni göçleri ekleyecek gözüküyor. 

Bütün bu gerçekler ışığında, AB’nin başını çeken emperyalist ülkelerin göçmen sorununu çözme gibi bir politikaları olmadığı gibi, İŞİD’e karşı mücadele politikaları da yoktur. Tersine, İŞİD’in varlığı onların çıkarına gelmektedir. Çünkü, Taliban, El Kaide, İŞİD, Boko Haram vb. gibi yüzlerce irili ufaklı dinci, ve ırkçı-faşist terör örgütleri emperyalist sistemin çöplüğünde yeşerip besleniyor. Aynı zamanda siyasal bir gericilik olan emperyalizm, toplumun en gerici kesimleriyle ilişki kuruyor. Ve onun üzerinden kendi çıkarlarını genişletme ve koruma politik taktiklerini pratiğe geçiriyor.

AB, yaratılmasında  büyük payının olduğu göçmen sorununu, yabancı düşmanlığını ve ırkçılığı geliştirmenin bir aracı ve aynı zamanda ucuz iş gücü deposu olarak kullanıyor. Ve halkın önemli bir kesimi üzerinde göçmen korkusunu yaymış durumdalar.

Kapitalizm, bağrında taşıdığı özel mülkiyetçi üretim ilişkilerinden kaynaklı, bir taraftan en modern teknolojiyi üretirken, bir taraftan ise en gerici siyasal oluşumları üretiyor. Teknolojik yenilik, siyasal gericiliğin gerisinde kalıyor. Çünkü kapitalist üretim ilişkileri, toplumsal gelişmenin dinamikleri olan üretici güçlerin, özgür gelişmesinin önündeki en büyük engeli oluşturuyor.

Kapitalizm, toplumsal sorunları çözmüyor, derinleştiriyor ve insanlığı; gözerimizin önünde eriyen kutup buzları gibi, geri dönüşümsüz yok oluşa doğru götürüyor.  

43259

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

Sayfalar