Pazar Haziran 16, 2024

Katliam bir devlet geleneği ise isyan da bir halk geleneğidir

7 Haziran seçimlerine HDP'nin parti olarak gireceğini açıklaması ile başlayan katliamlar bugün AKP'nin iktidarını koruma yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. 7 Haziran'dan önce çıktığı her meydanda yapacağı katliamların propagandasını yapan, dört bir yana tehditler savuran AKP hükümeti bugünlerde tehditlerini hayata geçirmiştir.

Katliam bir devlet geleneğidir

Adana ve Mersin HDP binalarına bombalı paketler bırakılması ile başlayan kanlı süreç bugünlerde Cizre, Sur, Nusaybin sokaklarında devam etmektedir. Katliamların ardından yapılan açıklamalar ise adeta katliamların bir devlet geleneği olduğunu gösterir niteliktedir.

Suruç'a Kobanê'nin yeniden inşası için giden 33 siperdaşımızı, dostumuzu, yoldaşımızı canice katledenler önce IŞİD terörü yalanının arkasına sığınmışlar ve “ülkede terörün sonunu” getireceklerini her yerde dillendirerek devlet teröründe ivmeyi yükseltmişlerdir.

“Terörün kökünü kazımak isteyen” AKP hükümeti, namlularını devrimci, demokrat ve yurtsever güçlere doğrultmuştur. Suruç katliamının ardından pek çok şehirde, pek çok siyasi kuruma operasyonlar yapılmış üç gün içerisinde 1000’e yakın devrimci, demokrat ve yurtsever gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Siyasi operasyonlar ile başlayan süreç T. Kürdistan'ında kendi ölüm ve zulüm olarak göstermeye başlamıştır. Bu süreçte Cizre, Silvan, Nusaybin başta olmak üzere pek çok bölgede sokağa çıkma yasakları ilan edilmiş ve bugünlerde gerçekleştirilen katliamların provaları yapılmaya başlanmıştır.

AKP'nin iktidar hırsının bir sonucu; Ankara Katliamı

Adana ve Mersin'de başlayıp Diyarbakır ve Suruç'la devam eden bu kanlı sürece dur demek için ülkenin devrimci, demokrat ve yurtsever güçleri 10 Ekim günü Ankara'da barış mitingi örgütlemişlerdir. Binlerin barış talebini dillendirmek için bir araya geldiği meydan patlatılan canlı bombalar ile kan gölüne dönmüştür.

10 Ekim günü gerçekleştirilen katliamda 103 demokrasi ve özgürlük  gönüllüsü insan katledilmiştir. Katliamdan önce ve sonra yapılan açıklamalar ise  bu katliamın AKP'nin iktidar hırsının bir ürünü olduğunu bizlere göstermektedir.  Kanımızı meydanlarda oluk oluk akıtmak isteyenler yine “terör mağduru” rollerine bürünmüşler ve canlı bombaları eyleme geçmeden yakalayamayacaklarını söyleyecek kadar da aymazlaşmışlardır.

Devlet T. Kürdistanı sokaklarını kan gölüne çevirdi

T. Kürdistan'ından ülkenin batısına  her alanda namlunun ucuna ülkenin ezilen ve  muhalif  olan kesimlerini yerleştiren AKP hükümeti korku, katliam, asimilasyon ve sindirme politikalarını bu süreçte artırarak devam ettirmiştir. Bugünlerde ise meydanlardan, kampüslere, kampüslerden Kürdistan sokaklarına en ağır silahları ile saldırılarına devam etmektedir. Aylardır T.Kürdistan'ı sokaklarında genç, yaşlı, çocuk demeden insanlar katledilmektedir.

Katliamın boyutu ve şiddeti her geçen gün artmakta ve devlet saldırılarını meşrulaştırmak için tehditlerine devam etmektedir. T. Kürdistanı’nda ölü bedenler günlerce sokak ortasında, buzdolaplarında bekletilmekte, Cenazeler ailelere teslim edilmemektedir.  Ölü bedenlere işkence yapmayı bir güç zanneden devlet ve  onun aygıtları Hacı Lokman Birlik'in bedenini sokak ortasında sürüklemiştir, Ekin Wan'ın bedenine sayısız işkenceler yapmıştır, Sur sokaklarında Tahir Elçi'yi bile isteye katletmiştir, Silopi'de üç kadın siyasetçiyi gözler önünde katletmiştir.

Biraraya gelmemiz en büyük korkuları

T. Kürdistanı sokaklarında kendini silahlarla ve katliamlarla var eden devlet ülkenin batısında ise kontrol aygıtları vasıtası ile muhalif olan başkaldıran bütün kesimleri kontrol altında tutmaya çalışmaktadır.  

Üniversiteleri karakollara çevirmiş neredeyse her devrimcinin başına  bir polis dikmiştir. Tutuklu öğrencilerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Büyük kentlerde ise neredeyse her sokağın başında çevik kuvvet ekipleri bekler durumdadır. Muhalif ve ezilen kesimlerin bir araya gelmesine tahammülü olamayan AKP hükümeti en ufak eylemliliğe biber gazları, TOMA'lar ve  plastik mermilerle saldırmaktadır. Ölüme karşı yaşamı savunan devletin suçuna ortak olmak istemeyen akademisyenler başta olmak üzere muhalif ve demokrat güçler tehditler, soruşturmalar ve tutuklamalar ile yıldırılmaya çalışılmaktadır.


Hendek başlarında özgürlük mücadelesi büyüyor

Devlet katliamlarını bu kadar arttırmışken, bu kadar gözlerini kan ve iktidar hırsı bürümüşken T. Kürdistan'ı sokaklarında direnişin ve özgürlüğün bayrakları yükselmektedir. Hendek başlarından özgürlük mücadelesi büyümektedir. Bölge halkı kendi savunma güçlerini oluşturmuş yaşamı ve kendi kimliklerini savunmaya geçmişlerdir.

İşgal, direniş, mücadele…

Bu süreç beraberinde pek çok görev ve sorumluluğu da getirmektedir. T.Kürdistan'ı sokaklarında yükselen serhildanı var olduğumuz bütün sokaklara yaymak ise bizlerin görevidir. Yaşanan katliama ve yükselen isyana ana akım medya çoğu zaman yer vermemekte ya da katliamları meşrulaştırma yoluna gitmektedir.

Bu durum ise toplum içerisinde bir ayrışmaya sebep olmakta ve birbirinden haberdar olamayan iki kutup yaratılmaya çalışılmaktadır. Ancak bu nokta devrimcilerin ve özelinde YDG'nin yapacağı bütün eylemlilikler kıymetli bir yerde durmaktadır. 

Son süreçte YDG'nin gerçekleştirdiği işgal eylemleri  devletin çizmiş olduğu bu sınırların dışına çıkma adına yapılan militan çıkışlardır. Yapılan eylemler ile birlikte Kürdistan'daki katliamlara dikkat çekilmiş ve isyanı büyütme çağrısında bulunulmuştur. Bu tarz eylemlerin devamının gelmesi katliamlara karşı ortak direnişin örülmesi için gerekmektedir.

Direnişi T. Kürdistanı’nda da büyütelim!

Ancak bu noktada YDG'nin görevi sadece ülkenin batısında isyanı yükselmek değil aynı zamanda T. Kürdistanı sokaklarında örülen direnişin bir parçası olmaktadır. Parça parça örülen ve yükselen bu direniş bizlerin direnişidir.

Katliamlara ve devletin kirli savaşına dur demek için, Kürt halkının yanında olmak için biz YDG'lilerin Amed de, Şırnak ve Cizre sokaklarında olması gerekmektedir. YDG bu direnişin bir öznesidir ve bu sokaklarda bulunması gerekir. Kürt halkının yanında olmak ve serhildanı yükseltmek için biz YDG'liler harekete geçmeliyiz!

Bir YDG’li

44896

Olgularla gençlik ve gelecek(sizlik)[1]

 

“Gençliğe, yaşlılıktan çok hürmet etmeliyiz.”[2]

Søren Kiergegaard’ın, “Hayatı ileriye dönük yaşar, geriye dönük anlarız,” uyarısının altını çizerek ekleyelim: “Gençlik ve Gelecek(sizlik)” meselesi, sürdürülemez kapitalizm koşullarında çürümenin diyalektiğinden bağışık ele alınamaz.

“Çürümenin Diyalektiği”ne gelince onu da Hilmi Yavuz’un, ‘Yara Şiirleri’ndeki dizelerinden şöyle aktarabiliriz:

“her şey akıyor

her şey akıyor, panta rei ve irin

akıyor kalbimize, senin ve benim;

yazdıkları taş levha üstüne, kirle

Mücadele boyu bir yasam : Schafik Jorge Handal [*]

“Hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız Ve şimdi olduğumuz yerde Ve ayaktayız Diyorlar ki elbette doğru Kim katılmak istemez onlara.”[1]

Kentin merkezindeki küçücük meydanda kurulan derme çatma kürsüden, çevresinden kendisine laf atanlara, soru soranlara söz yetiştirirken, esprileriyle çevresindekileri kahkahalara boğarken, ona “gerilla komutanı” demeye bin şahit isterdi. Ama öyleydi işte…

Şefik Handal… Ya da El Salvador’daki adıyla Schafik Jorge Handal… 

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2

 

Elimdeki egemenliği son kırıntısına kadar korumak, sürdürmek isteğini arzusunu daha da hırsla taşımaktayım.

Şimdi bazı hemcinslerim beni eleştirecekler, yargılayacaklar, belki de bu ne saçmalama, yolunu şaşırmış ya da olamaz diyecekler. Varsın desinler. Çünkü gerçekler görülmedikçe, kavranmadıkça bu sorunlarımız daha da artarak devam edecektir. İktidara karşı savaş halindeyken kendi iç dünyamızdaki benzer iktidar zaafını farkında olarak ya da olmayarak süregelen tutsaklık devam edecektir.

Yine ve yeniden geldik; BURADAYIZ![1]

“Durgunsa ya da suskunsa insan,

mutlak bir nedeni vardır.

Suskunluğa aldanma,

herşeyin bir zamanı var!”[2]

 

Zorbalığın zulmüyle insan(lar)ın yıldırılmaya, sömürülmeye çalışıldığı her yerde teslim alınamayanlar, diz çökmeyenler, başkaldıranlar hep vardı, var oldu, var olacaktır…

Ayakta alkışlanmayı hak eden Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) gerçeği bunu kanıtladı…

SÖYLEŞİ: Okuryazarlik üzerine[1]

“Bir yazarı okumak, yalnızca

neler söylediğini öğrenmek değildir;

onunla birlikte yollara düşmek,

onun eşliğinde yolculuğa çıkmaktır.”[2]

 

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-2



Yel Degirmenlerine Karsi Savasa Katil; Akima kapilma:Atomu Parcalayacagiz-2

DHF Cevresindeki arkadaslarin 'Cok Partili Sosyalizm' tartismalarina bir katki olarak yayinladigimiz makaleminizin ikinci kismini yayinliyoruz 

Bir kez daha, “Terör” mü?[1]

“Dünyayı fethetmek zorunda değiliz. Bize onu baştan yaratmak yeter.”[2]

Onlar düşlerinin büyüklüğü kadar özgürdür ![1]

“Ji bo bi çav li hev

nihêrtina bi mirovekî re,

divê ku ew meriv be.”[2]

 

Çoğunu tanıyorum; kucaklaştık; aynı ekmeği paylaşıp birlikte umutlandık…

İnebolu (Kastamonu) M Tipi Kapalı Hapishanesi’nden Murat Kur, Hıdır Yıldız ve Deniz Kırbağ’ı…

Sincan (Ankara) F Tipi Kadın Hapishanesi’nden Evrim Konak’ı…

Elbistan (Maraş) E Tipi Hapishanesi’nden Tuğçe Özgül’ü…

Malatya E Tipi Hapishanesi’nden Ali Mükan’ı…

Kürkçüler (Adana) F Tipi Kapalı Hapishanesi’nden Emrah Kalkan, İsa Uğur Erdoğan ve Özer İnal’ı…

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-1


DHF ve MKP cevresinden arkadaslar "cok partili sosyalizmi' tartisiyorlarmis...

Yeni Hınzır Paşalara Geçit Yok!

Bir kez daha asimilasyon ve Hınzır paşalar konusunda hem Alevi toplumuna, hem de Alevi örgüt yöneticilerine seslenmeyi, Aleviliğe yönelik asimilasyon operasyonunun bizzat devlet eliyle güçlü bir şekilde devam ettirilmesinden ötürü bir gereklilik olarak hissediyorum.   

Soru(n)dan Çözüme Kadın(lar)

“Selam olsun bizden önce geçene / Selam olsun dosta, hasa, çile çekene / Selam olsun dayanana, düşene / Yüreğim yürektir, bakma gözüm yaşına.”[1]

“Kadınlığın tarihi, dünyanın gördüğü en büyük zorbalığın tarihidir,”[2] der Oscar Wilde. Haklı.

Sayfalar