Cumartesi Haziran 15, 2024

Gitmediğin yere başkasını gönderme!

Sınıf savaşımında militanlık ve devrimci önderliğe ilişkin temel bilgilerin elde edilmesi güne ve ana uyarlanarak güncellenip, uygulanması örgüt bilimi açısından tayin edici düzeyde önemlidir. Temel bilgiler ne kadar önemliyse bugün yaşanan ve devam eden sorunlara, sürecin ve anın ihtiyacına yanıt olacak şekilde yenilenip güncellenerek uygulanması bir o kadar önemlidir.

Yapısal ve güncel sorunlara bakıldığında önderlik ve örgüt meselesinde anlayış ve uygulama düzeyinde vazgeçilmez temel bilgilerin eksik ve yetersizliği görülebileceği gibi aynı zamanda her gün bir yenisinin eklenerek, birikip artarak çoğalan ciddi güvensizliklerin yaşandığı günümüzde günün ve anın ihtiyaçlarına nasıl yanıt olunacağı konusunda da ciddi yetersizlikler görülmektedir. Önderlik düzeyinde ciddi düzeyde yaşanan olumsuzluklara neden olan eski düşüncelerle önderlik sorunları çözülemez. Keza eski durulan yerde kalınarak da güvensizlikler ortadan kalkmaz. En güncel halk deyimiyle ifade edecek olursak “gitmediğin yere başkasını göndermeyeceksin”, “yapmadığın şeyleri başkasından istemeyeceksin”, “başarısız olduğunda görevini bir başka yoldaşına bırakacaksın”, “hata yaptığında, yetersizlik yaşadığında zaafa düştüğünde en başta ayağa kalkıp özeleştiri vereceksin”. Önderlik gibi kilit soruna verilecek anahtar cevaplar bunlardır. Önderliği militanlıkla bütünleştiren anlayış ve çizgiyi güne ve ana uyarlayacak tarzda yenileyerek egemen kılmak esas görev olmalıdır.

Örgüt ve önderlik sorunları nasıl ki iç içe ele alınıp örgütlenmesi gerekirken aynı şekilde militanlık ve devrimci önderlikte birlikte ele alınıp örgütlendiğinde örgüt yenilmeyen bir güce ve sönmeyen bir enerjiye dönüşür. Özellikle önderliğin militanlıktan kopartılarak ayrı ele alınıp örgütlenmeye başlandığında reformizmin-statükoculuğun-bürokratizmin kapısı sonuna kadar açılarak tasfiyeciliğin çizgisi egemen hale getirilir. Savaş örgütü lafta savaşan örgüt konumuna düşer. Çürüme, yozlaşma ve bozulma başını alır gider.

Başta Kaypakkaya yoldaş olmak üzere Süleyman Cihan ve Mehmet Demirdağ yoldaşların örgüt anlayışına ve önderlik çizgisine bakıldığında teori ve pratiğin, eylemle/söylemin, iddia ve uygulamanın, birlikte ele alındığını uygulanıp yürütüldüğünü görürüz. Kaypakkaya yoldaş başta olmak üzere önder yoldaşlarımız “Gitmediği yere yoldaşlarını göndermemiştir”, “Kendisinin yapmadığı şeyleri yoldaşlarının yapmasını istememiştir”. “En zor görevleri en zor anlarda en başta ve en önde yapanlar olmuşlardır.”

İdeolojiyi kişiliğinde yaşayan ve kimliğinde yaşatan, militan önderliği bir örgütlenme ve yürüyüş çizgisi haline getiren önder yoldaşlarımız, halk ve yoldaş sevgisini de kendi manevi dünyalarında en ileri düzeyde yaşamayı ve yaşatmayı başarmışlardır. İdeolojiyi-önderliği yüzeyde değil de derinlikte yaşayan ve yaşatanlar, yoldaşları ve savaşçıları “zor” durumdayken onları yalnız bırakmayarak yanlarında olmayı başaranlardır. “Komutanımız bizi yalnız bırakmaz” düşüncesini bir eylem ve pratik çizgisi haline getirendir. Boş zamanlarını değil, kendini yaşamaktan geriye kalan zamanlarını hiç değil ömrünü bir bütün olarak devrime adayanlar, yoldaşlarının ve savaşçıların yanında olur. Yoldaşlarının parmakları kanarsa acısını yüreğinde duyar.

Devrimci önderlik anlayış ve pratik çizgisine devrimi gerçekleştiren önderleri proletarya partisinin önderliğinde görev yapmış yoldaşlarımızın yaşamlarını ve pratiklerini örnek olarak gösterebileceğimiz gibi savaşan devrimci örgütlerin önderliklerini de örnek olarak göstermeliyiz.

Mücadele eden ve savaşanlar örgüt sorununa devrimci çözüm bulacağı gibi önderlik sorununa da çözüm yolunu bulur ve yaratır. Savaşmadığı halde savaşıyormuş gibi yapanlar, pratikte değil de lafta savaşanlar asla önderlik ve örgüt olma sorunlarına gerçekçi yanıt ve kalıcı çözüm bulamazlar. Nasıl ki savaşan örgütlerle savaşmayan örgütler arasında örgütsel-önderliksel çizgide ciddi farklılık ve uçurumlara varan uzaklık varsa aynı zamanda savaşan örgütlerle savaşmadığı halde savaş söyleminden vazgeçmeyen yapılar ve önderlikler arasında da aynı boyutta anlayış ve pratik düzeyde ciddi farklılıklar uçurumlara varan uzaklık vardır. Savaş çabasını ve pratiğini ortaya koyanlar süreç içinde kendilerine yakışır militan önderlikler yaratabilir ancak başlarına bürokrat-burjuva “yöneticiler-idareciler” çöreklenmiş, savaş örgütü olduğunu iddia eden bir yapılanma asla militan devrimci önderlik yaratamaz.

Bugün proletarya partisi saflarında en ciddi tehlike ve en yıkıcı tehdit savaşmadığı savaş irade ve kararlılığı ortaya koyamadığı halde “halk savaşı” sloganını en yüksek perdeden dile getiren ve yazım dili olarak kullanan anlayış ve kişiliklerdir. Bu burjuva çizgiyi savunup uygulayan “doğru” olarak yutturmaya çalışan anlayış ne kadar tehlike ise bunu doğru ve doğal kabul edip benimseyen ve benimsetmeye çalışanlar da bir o kadar tehlikeli ve yıkıcıdır.

Bir gün bir saat bile olsun devrimin nöbetini ve silahını tutmayan, savaşmadıkları halde yoldaşlarından savaşmalarını isteyen, gitmedikleri savaş alanlarına başkalarının gitmelerini isteyen gönülsüz ve iddiasız olanlara ise ses çıkarmayan statükolarının parçaları ve nesneleri haline getirenler iflah olmaz burjuva yöneticilerdir.

Bu tarz anlayış sahipleri örgüt ve önderlik sorununu çözmeyeceği ve çözemeyeceği gibi biriken yapısal sorunlar içinde örgütü dağınıklığa-çözümsüzlüğe-yıkıma mahkum eder. Statükoculuğa, bürokratizme itiraz edip seslerini yükseltenleri ise aymazlık içinde hizip olarak suçlar. Her konuda rol çalanlar, suçlanması gerekenler, suçlayan rolünü oynamaya çalışır.

Kendisinin gitmediği yere bir savaşçısını da yollamayan, her yere savaşçılarından önce giden “Hiçbir yerdeyken, her yerde olan”, her anını düşmandan hesap sormak için geçiren, bir an olsun devrim fikrini savaşı aklından çıkarmayan, zafere tam kilitlenmiş gerçek önderlere ihtiyaç vardır. Bunun yaratılması için yol ve yöntemlerin geliştirilmesine devrimci eleştiri ve özeleştiriyi ekmek ve su gibi yaşamsal kılmaya ihtiyaç vardır. 

40009

Hendek Birliği

Kürt halkı yenilsin yenilmesin, iyi direndi ve iyi direniyor. Kitleler şehirlerde kendilerini savunmak istediklerinde, zorunlu olarak barikata ve hendeğe baş vururlar. Bazı aydınların hendeklere karşı çıkmasının, hendeklerin kapatılmasını talep etmesinin hiçbir anlamı yoktur. Kürtler hendeklerde sadece kendi ulusal hakları için değil,

Türkiye'nin demokratikleşmesi için de direniyorlar. Devrimciliğin ve demokratlığın bugünkü mihenk taşı hendeklerdir. Hendeğin hangi tarafında duruyorsun? Hendeği kazanların tarafında mı, kapatmak isteyenlerin tarafında mı? 

Katliam bir devlet geleneği ise isyan da bir halk geleneğidir

7 Haziran seçimlerine HDP'nin parti olarak gireceğini açıklaması ile başlayan katliamlar bugün AKP'nin iktidarını koruma yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. 7 Haziran'dan önce çıktığı her meydanda yapacağı katliamların propagandasını yapan, dört bir yana tehditler savuran AKP hükümeti bugünlerde tehditlerini hayata geçirmiştir.

Katliam bir devlet geleneğidir

FAŞİZME KARŞI BİRLİK OLUP MÜCADELE ETMENİN KAÇINILMAZLIĞI

Yalan, demagoji ve artan ölçüde devlet terörü ve korku, faşizmin en temel özellikleri arasındadır. Halkı, bu taktiklerle korkutur, sindirir ve ezer. Ve bununla beraber, “vatan haini” demagojisiyle, ilerici olan kesimlere karşı geri yığınları peşinden sürüklemeyi başarabilir. Ve böylece, geniş bir kitle desteğini de arkasına alarak, sermayenin çıkarları doğrultusunda ülkenin aydınlık yüzüne karşı savaş açar. Bugün ülkemizde fazlasıyla yaşanan da budur.

ADİLOŞ BEBE'DEN , MİRAY BEBE'YE

''..bunlar, engerekler ve çıyanlardır,bunlar, aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır, tanı bunları , tanı da büyü...'' diyerek Kürt halkının çocuklarının henüz kundakta başlayan acı ve dramını anlatan Ahmet Arif'in şiirine yansıyan gerçekleri hiç değişmeden bugün de aynen Miray bebek şahsında yaşıyoruz.Ama maalesef daha tanımadan öldürüldü.

Önce eşitlik, sonra Kardeşlik! DTK Kongresi ve Özerkliğe dair

Osmanlının son sürecinde ortaya çıkan ittihat ve terraki adlı Jön Türk hareketi olan milliyetçi  türkçü akım önce 1915 Ermeni/ Süryani soykırımını gerçekleştirmiş ve 1920 TC`nin kuruluşunun hemen sonrasında da  TKP Önderleri Mustafa Suphi,Ethem Nejat ve yoldaşlarını hunharca Karadeniz sularında katlettirmiş ve 1925 den bu yana da Kürtlere karşı imha ve inkar politikalarına girişmiştir.

TKP/ML: “Ölüm; Özgürlük, Devrim Ve İdeallerimiz İçin” Diyenlere Bin Selam Olsun!

“Al, yüreklerinden bir parça koy yüreğine

kokuları serin bir bahar rüzgarı gibi

çek içine.

şafak vakti dağın ardında selamla onları

söz ver,

başarılacak de,

de ki gülümsesinler

de ki arkada kalmasın gözleri.”

Türk, Kürt Uluslarından Ve Çeşitli Milliyetlerden Emekçi Halkımıza;

Soykırımın yeni adı: "Kürtleri Çökertme-Çöktür."

        Faşizm her coğrafyada aynı karakteristik özelliklere sahiptir. Çünkü aynı ideolojik kaynaktan beslenmekte, yasalar çıkarmakta, yürürlüğe koymakta, katliam ve soykırımlar yapmaktadır. 12 Eylül askeri faşist yasalarıyla yönetilen sözde parlamenter sistem, 12 Eylül faşizminin devam ettiricisidir. Bugün artık ülkemizde faşizm tanımı üzerinde tartışmanın bir gerekliliği yoktur ve kalmadı da. Faşizm bir devlet biçimidir. Faşizme, faşist zulme, baskıya katliamlara karşı çıkan herkes ," düşman, hain, terör yandaşı, terörü destekleyen güruh" olarak  damgalanmaktadır.

Faşizm kadın devrimcilerden intikam alıyor - Ziya Ulusoy

Erdoğan faşizmi, generalleri ve polis şeflerini, kadın devrimcilerin katledilmesine seferber etti.

Yalnızca son aylarda İstanbul'da Günay, Dilek, Dilan,Yeliz, Şirin, Kürdistan'da Güler, Sakinelerin öldürülüşünün yıl dönümünde Seve, Fatma, Pakize yoldaşları katletti. Ayrıca, çocuk büyük demeden çok sayıda kadını da kuşatma altına aldığı Kürt ilçelerinde öldürdü.

Ergenekoncu Perinçek Faşizmin Kelle Avcılığına soyundu

   Türkiye devrimci hareketine elli yılı aşkın musallat olan, bir koluna Kemalist  faşizmi takan, diğer koluna ise devrimcileri takmaya çalışan  Doğu Perinçek devletin en sadık elamanı, akıl hocası ve tetikçisidir. Bugün teorik   faşizmin ve devletin teorisyenliğini yapan karşı devrimci faşist güruhun başını çeken çok önemli bir elemanıdır. Geçmişte İbrahim Kaypakkaya’yı öldürtmek istemiştir. Ama görevlendirdiği kişiler Kaypakkaya'yı tanıyan, Kaypakkaya’ya güvenen çıkınca Perinçek ve ekibinin katletme planı tutmamış, boşa çıkarılmıştı. İrfan Çelik bu komplonun canlı tanığıdır.

Proletarya Köylünün Barbarlığı

Ah okuyucu ah...

Biz eski üretim ilişkilerine dayalı proletarya köylülerin zamanı tükendi.

Hiç birimizin cebinde yaramıza mehlem olacak ilaç yok. Vicdanlarına sığınmaktan başka.

Neyse bu işin felsefi yönü.

Keşkem karşımızda işin felsefi yönü olsaydı.

Stenbaldan girer markstan çıkar işin vicdansızlık yönünü şah mat eder bizde çıkardık kerametine değil mi ?

Lakin dediğim gibi karşımızda işin işin felsefi yönü yok.

Karşımızda üretim ilişkisi değişse de eski üretim ilişkilerinin ortaya çıkardığı  kurarlar çerçevesinde hareket eden insanlar var.

Faşizmin daha karanlık günlerini yaşamak istemiyorsak Kürt ulusunun direnişine destek ver!

Sınıflar mücadelesi zamanın gidişini değiştirebilir ama mevcut koşullar, şartlar olgunlaşmadan devrimci sınıfların zamanı kendi lehlerine çevirmesinin mümkünü yoktur. Her toplumsal altüst oluş o günkü şart ve koşullardan ayrı değildir, birbirlerini tamamlarlar. Kısacası, kendiliğindenciliğe düşmeden, kendini veya düşmanı olduğundan çok abartmadan, içinde bulunduğumuz objektif ve sübjektif durumu iyi değerlendirmek gerekiyor.

Sayfalar