Perşembe Mayıs 30, 2024

Ermeni Soykırımı ve Sovyet Ermenistanı

Ermeni Soykırımı üzerinden 105 yıl geçti. Bu süre içerisinde soykırımı gerçekleştiren devlet resmi olarak henüz yargılanmamış, tavır alınmamış ve mahkum edilmemiştir. Ama bu devletin giderek tüm dünya çapında uluslararsı halklar nezdinde soykırım ve  soykırımın ardındaki konumu  görülmüştür. Uzun bir dönem tabu olarak gizlenen soykırım ve soykırımı yapan devlet giderek uluslararası toplum gözünde açığa çıkmıştır. Yahudi Soykırımı gibi Ermeni Soykırımı da dünya halklarınca deşifre olmuş ve kınanmıştır. Bundan dolayıdır ki, her 24 Nisan günü bu jenosit sadece Ermeniler tarafından değil, dünya halkları tarafından kınanır, soykırımı gerçekleştiren devlet   mahkum edilir.

  İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından 1915’de gerçekleştirilen ve “Kurtuluş Savaşı” döneminde sonlandırılan Ermeni Soykırımının perde arkası giderek açığa çıkmıştır. Bu soykırım 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı döneminde gerçekleştirilmiştir. O dönem soykırımı yapan devletin müttefiki olan Alman emperyalizmi, soykırımı desteklemiştir. Bu gerçek de iyice deşifre olmuştur.

   Burada diğer bir nokta; bir devletin sınırları içerisinde yer alan Ermeniler yok edildi; sosyalist bir cumhuriyet içinde yer alan Ermeniler varlıklarını devam ettirdiler. Farklı akibete uğrayan Ermeniler aynı tarihsel süreçte ve toprakları yan yana olan bir toplumdu. Soykırımla yok edilenler emperyalizmin güdümündeki Osmanlı İmparatorluğu sınırlarında yer alırken, günümüze değin varlıklarını devam ettiren Ermeniler Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği sınırları içinde yer almıştır. Bu kıyaslama burjuva bakış açısınca pek yapılmaz. Hatta 15 ortak sosyalist cumhuriyetlerin yer aldığı sosyalist toplum hep aslı astarı olmayan ideolojik ve siyasi saldırılara tutulmuştur. Uluslararası burjuvazi ve tüm gerici devletler tarafından Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği içinde yer alan Ermenistan ve Ermenilerin günümüze değin varlıklarını nasıl devam ettirdikleri görmezden gelinmiştir.

  Bu yazımızda Ermeni soykırımıyla birlikte, Sosyalist Ermenistan’ın vareden tarihsel dönemece de değineceğiz.  

    Ermeni Soykırımı

Ermeniler 1514 yılından beri Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yer almışlardır. Çaldıran Savaşı’ndan yenik çıkan Safevilerin (İran) sınırları içindeki Ermeni topraklarının önemli bir bölümü Osmanlı İmparatorluğu tarafından ilhak edilerek kendi sınırlarına dahil edilir. Ermeniler o tarihten itibaren zorla feodal fetihçi imparatorluğun sınırları içinde tutulmuş, şiddet-i cebre maruz kalmış, dini baskı altına alınmış, sömürüye ve aşırı vergi ödemesine tabi kılınmıştır.

   Ermeniler 19. yüzyılın ikinci yarısına doğru uluslaşma sürecine girmişlerdir. Henüz yeni de olsa Ermeni burjuvazisi oluşmaya ve kırsal alanda üretim tarzı gelişmeye başlamış ve köylülükte farklılaşma ve giderek işçi kesim de oluşmaya başlamıştır. Böylece saf feodalizmin doğal ekonomisi yıkıma uğramış ve birbirinden kopuk pazarlar birleşmiş ve merkezi pazar sistemi oluşmuştur. Pazar birliği ile beraber oluşan toprak birliği, dil birliği, kültürel birlik Ermenileri uluslaşma sürecine sokmuştur. Henüz bu gelişmeler kapitalizmin şafağıdır, feodalizmin  tasfiye olmadığı ama çözülme sürecine girdiği dönemdir.

  Böylece Ermenilerde ulusal yapı oluşur. Bunun sonucu dini baskıyla beraber ulusal baskı altına da alınmışlardır. Bu baskı ve tahakküme karşı Ermeni örgütlenmeleri ve Ermeni isyanları oluşur. 1887’de Hınçaklar, 1890’da Taşnak örgütleri kurulur. 1887’de başlayan Zeytun (Maraş), 1891 yılında olan Sason (Siirt, Muş), 1892-1894 yıllarında Van, Erzurum, Kilikya (Adana ve cıvarı), Bitlis, Palu, Erzincan, Dikranagerd (Amed), Bayburt, Mersin, Kayseri vb. il ve bölgelerde olan irili ufaklı ayaklanmaları Ermeni örgütleri desteklemiş ve bir kısmında aktif olarak yer almışlardır. Ancak bu ayaklanmalar 1894’de II. Abdülhamit döneminde bastırılır ve  200-300 bin Ermeni katledilir. Bir kısmı da topraklarından sürülür.

  Taşnak ve Hınçak örgütleri illegal yapılarını, 1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet’le birlikte legal yapıya büründürürler. Bunun sonucu Taşnaklar 1908 Meşrutiyeti ile II. Abdülhamit’i deviren İttihat Ve Terakki Cemiyeti (İTC) ile, Hınçaklar Prens Sabahaddin ile hareket ederler.

   Bu ittifaka rağmen 1909’da Kilikya katliamı olur. 30 bin cıvarında Ermeni öldürülür. Bu katliam Taşnaklar ile İTC arasında gerginlik yaratsa da ilişki devam eder. İTC o dönemler iktidara yeni gelmiş ve Balkanlar dışında henüz geniş kitle destekleri yoktur. İç Anadolu, Karadeniz ve doğu topraklarında Türk ulusal kimliği henüz zayıftır. Bu yörelerin toplumunda dini kimlik esastır. Dolayısıyla İTC’nin o yörelerde kitle ilişkisi zayıftır. Bundan dolayı Anadolu topraklarındaki Ermenilere ihtiyaç duyarlar. Ermenilerin ulusal yapıya kavuşmaları sonucu II. Abdülhamit’e karşı tepkileri onları politik arenaya yeni çıkan İTC’ye yakınlaştırır. Doğu yöresinde kitle temeli oluşturmak isteyen İTC Ermenilerle ilşiki kurar. Amaçları Ermenileri kendi denetimleri altında tutmaktır. Bu durum devlet kademelerini iyice ele geçirene kadar devam eder. Doğu illerinde örgütlenmelerini giderek geliştirirler.

  Nitekim 1913’ün Ocak ayında yaptıkları dabeyle Abdülhamit yanlılarını, Prens Sabahaddin yanlılarını, Kürt muhaliflarini tutuklar ve cezaevlerine doldururlar. Böylece kendi çıkarları doğrultusunda devlet erkini yeniden düzenlerler. Ve devlete hakim olurlar. Ve soykırım örgütlenmesine giderler:

  1) Bunun üzerine 2. Meşrutiyet sonrası İTC tarafından batıda illegal olarak oluşturulan ve askeri saldırılar ve eylemler yapan Teşkilat-ı Mahsusa örgütünü Ermenilerin olduğu doğu bölgesine çekerler. Erzurum ili Teşkilat-ı Mahsusa’nın merkezi olur. İllegal olan bu örgüt Ermeni topraklarına çekildikten sonra 1914’de legal hale getirilir. Bu örgüte doğrudan Ermeni Soykırımını örgütleme rolü yüklenir.

   2)Teşkilat-ı Mahsusa askeri olarak Ermeni soykırımının örgütlenmesine gider. Bunun için soykırımda yer alacak askeri birimler oluşturur. Bunu  yörenin ağaları, şeyhleri, gerici aşiretleri üzerinden ve göçmenler ile cezevlerinden çıkartılan tutsaklar üzerinden yaparlar. 

    3)1914’ün Ağustos ayında seferberlik ilan edilir ve Ermeni ile Rum erkeklerini kamplarda toplarlar. 15-60 yaş grubundaki bu kesimlerin kamplarda toplanmasının nedeni olarak çıkan 1. Paylaşım Savaşı gösterilir. Oysa gerçek amaç soykırımdan evel Ermeni ve Rum asıllı erkek nüfusun mümkün mertebe etkisiz hale getirilmesidir.

   Taşnak örgütü bu gelişmelerden rahatsız olur. Ve 17 Ağustos 1913’de Cenevre’de yaptıkları VII. Kongrelerinde İTC ile bağlarını dondurma kararı alırlar. Bunun üzerine İTC, Ermenileri rahat bırakmaz. Taşnaklara Rusya’ya karşı eskisi gibi birlikte hareket etmeleri yönünde baskı ve teklifler yaparlar. Bunun üzerine Taşnak örgütü 2-14 Ağustos 1914 tarihinde bir Kongre daha yapar. Bu kongreye İTC Bahattin Şakir başkanlığında bir heyet gönderir ve Ermenilerin kendileriyle beraber hareket etmeleri halinde Ermenilere “özerklik” teklifi yapar. Tabi ki bu teklif samimi değildir. Amaç Taşnak örgütünü kandırmaktır. Tabi ki bu teklifin altında klasik tarzda “bizimle hareket etmezseniz karşınızda bizi bulursunuz” tehdidi yatmaktadır. Taşnaklar bu teklifi reddederler ve tarafsızlık politikasını savunurlar.

   İTC ve Teşkilat-ı Mahsusa 24 Nisan 1915’de Ermeni aydınlarını tutuklarlar. Oluşturulan göstermelik Divan-ı Harb mahkemelerinde “yargılanan” aydınların bir kısmını idam ederler, bir kısmını tehcir ederler. Böylece Ermeni soykırımı başlatılır. Bundan dolayı Ermeniler 24 Nisan’ı soykırım günü ilan ederler. O dönem soykırıma direnen Vanlıların direnişi kırılır ve soykırım katmerli boyutlara tırmandırılır. Önceden planlanan tehcir başlatılır. Tehcirde yer alanların çoğunluğunu kadınlar, çocuklar ve yaşlılar oluşturur. Tehcir sırasında kimileri kurşuna dizilir, kimileri uçurumlardan atılır, kimileri açlıktan ve hastalıktan katledilir. Ayrıca kadınlara tecavüz edilir. Bu tecavüzler sonucu kadınların çoğu çocuklarıyla uçurumlardan kendilerini atarak intihar ederler. Erkekler ise toplandıkları Amele Taburlarında kurşuna dizilir, uçurumlardan atılır, açlık ve susuzluktan ölüme terkedilir ve zorlandıkları tehcirde katledilirler. Böylece Ermeni Jenosidi 1915-1916 yıllarında tamamlanır...  Böylece ulus olarak yok edilirler. Topraklarına, mallarına, yarattıkları tüm değerlere el konulur...

   Bu soykırımın perde arkasında Almanya ve Avusturya-Macaristan devletleri de vardır. 1. Paylaşım Savaşı’nda birlikte yer aldıkları İTC’nin kendi içinde gerçekleştirdiği soykırımı zorunlu görürler. Osmanlı İmparatorluğu’nun önüne konulan Kuzey Afrika saferleri, Kafkasya ve Orta-Asya’ya açılmaları ve oraları ilhak etmeleri, Alman devletinin yaptığı planların ta kendisidir. Bunun için müttefikinin bunları yerine getirmesi için içteki Ermeniler, Rumları  ve Süryanileri/Asurileri yok etmesi, Alman emperyalizminin o koşullardaki çıkarlarına denk gelmiştir.

   Ayrıca Kurtuluş Savaşı’nda da Antep, Maraş, Urfa ile Kars, Ardahan ve girilen Ermeni topraklarında 200 bine yakın Ermeni katledilir. Zaten “Kurtuluş Savaşı” Ermenilerin ve Rumların katledildiği, tehcire zorlandığı bir “savaş”tır.

  105. yılında Ermeni Soykırımı’na kısaca değinmeye çalıştık. Bir kez daha bu katliamı kınıyoruz.

     Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Kuruluşu

Ermenilerin soykırım öncesi toprakları iki fetihçi devletin ilhakı altındaydı. Biri tarafından soykırımla yok edildiler. Diğer ilhakçı devlet Rusya idi. Çarlık Rusyası  1774 yılında Osmanlılarla yaptığı savaşı kazanır ve Küçük Kaynarca Anlaşması ile Ermeni topraklarının bir bölümünü kendi sınırlarına dahil eder. Ayrıca 1828 tarihinde İran’la yaptıkları savaşı da kazanarak, İran sınırlarındaki Ermeni topraklarının önemli bölümünü de Türkmençayır Anlaşması ile kendi tahakkümleri altına alırlar. Böylece Ermeniler Osmanlı İmparatorluğu dışında, bir başka ilhakçı ve monarşist bir devletin,  Çarlık Rusyası’nın hükmü altına girerler.

   Çarlık Rusyası da Osmanlı devleti gibi birçok ülkenin topraklarını işgal etmiş ve ortaçağın karakterini taşıyan bir devlettir. Ekim Devrimi öncesi Rusya böyle bir devletti..

 20. yüzyılın başlarında bilindiği gibi Rusya’da önemli gelişmeler olur. Komünist ve devrimci hareketler oluşur ve ve Çarlık yönetimine karşı mücadele verilir. Bu mücadelede ciddi saflaşmalar ve ayrışmalar olur. Bunlar içerisinde en göze batan Bolşevik-Menşevik saflaşmasıdır. Bolşevik Partisi önderliğinde 17 Ekim Devrimi olur ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulur.

 SSCB emperyalistler arası paylaşım savaşının devam ettiği koşullarda kurulur. Burjuvazi tarih sahnesine çıktığından bu yana ilk kez iktidarı kaybetmiştir. Bu durum tüm emperyalist devletleri ve onlara bağımlı gerici şüreka güçleri ürkütür. Devrimin hemen akabinde Sovyetler Birliği’ne saldırıya geçerler. İlk saldırıyı yapan 1. paylaşım Savaşı’nın  Almanya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun oluşturduğu ittifak Devletleri blokudur. 1918’in başlarında Sovyetler Birliği’ne saldırıya geçerler ve bir çok yerleri işgal ederler. Bu saldırının olduğu dönem Sovyet Devrimi yeni olmuş, sosyalizmin inşasına daha geçilememiş, önceki çökmüş sistemin yıkıntıları ve tahribatları daha giderilememiş, askeri ordu daha oluşturulamamıştır. Kısacası devrim sonrası devralınan bir enkaz  söz konusudur.

    Bunun üzerine Sovyetler Birliği yönetimi Almanya ile barış anlaşmasına gider. 1918’in Şubat ayında sonuçlanan Brest-Litovsk Anlaşması  sonucu Rusya sınırları içinde yer alan Polonya, Letonya, Estonya, Beyaz Rusya Almanya sınırlarına dahil edilir. Ukrayna ise Almanya’nın vasali olarak kabul edilir. Kafkasya’da ise Kars, Ardahan, Artvin ve Batum Osmanlı devletine verilir. Ancak bu anlaşmayla yetinmezler ve anlaşma dışında bir takım yerleri daha işgal etmek isterler. Ancak Almanya ve müttefikleri 1918’in sonlarında paylaşım savaşını kaybettiklerinde işgal ettikleri topraklar, rakipleri olan Antant devletleri ittifakı içinde yer alan İngiltere, Fransa, Japonya ve Amerika devletleri tarafından işgal edilir. Görüldüğü gibi 17 Ekim Devrimi sonrası Sovyetler Birliği tüm emperyalist haydutların saldırısına uğramıştır. Ki bu duruma ilgili, Ermeni sorununa daha ileride değineceğiz. Ancak şu kadarını belirtelim: Kuzey tarafında Polonya dışında işgal edilen ülkeler verilen mücadele sonucu Sovyetler Birliği sınırları içinde kalacaktır. Kafkasya’da Kars, Ardahan, Artvin Türkiye sınırları içinde kalırken, işgal edilen diğer Ermeni toprakları, Azerbaycan ve Gürcistan toprakları Sovyetler Birliği içinde kalacaktır. Kısacası Brest-Litovsk “soluk alma molası” olmuştur.  Kafkaslarla ve özellikle Ermenistan’la ilgili bölümlere daha detaylı değineceğiz.

                                              X           X         X          X

Almanya’nın müttefiki Osmanlı Devleti Brest-Litovsk Anlaşmasıyla yetinmez. İmza attıkları anlaşmayı ihlal ederler. Amaçları Balkanlarda ve Afrika’da kaybettikleri toprakların boşluğunu, Kafkasya ve Orta-Asya  işgalleriyle doldurmaktır. Bu Pan-Turanizm (Pan-Türkizm, Pan-İslamizm) doktrinidir. Müttefikleri Almanya’nın direktifiyle ve desteğiyle  hareket ederler ve Kafkasya’ya asker çıkarırlar. Bunu Azerbaycan ve Gürcistan işgalleriyle gerçekleştirirler. Amaçları Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ı Sovyetler Birliği’nden çıkarmak ve kendi güdümleri altına almaktır. 

 “Trans-Kafkasya’yı Sovyet-Rusya’dan kopardılar; Gürcü ve Azeri milliyetçiliğinin isteği üzerine buraya Alman ve Türk birlikleri gönderdiler ve Bakü ile Tiflis’te istedikleri gibi at koşturmaya başladılar. Dona boyunda Sovyet iktidarıne karşı bir isyan çıkartmış olan General Kraznov’a açıkça olmamakla birlikte, bol miktarda silah ve erzak sağladılar.” (Stalin, Eserler cilt 15, sf.260)

   Ayrıca anti-Ermeni yapıları Kafkasya’daki Ermenistan’a saldırtmak ve kendi tahakkümleri altına almak için bir diğer nedendir. Ve Turanizm ütopyalarının ana hedeflerinden biriydi bu. Ancak Taşnaklar ile ilk başlarda ilişki kuramazlar. Taşnaklar 1915 soykırımı nedeniyle Azeri Musavatlar ve Gürcü Menşevikler ve Sosyalist Devrimciler gibi Türk  devletine yanaşmaz. Gerçi Taşnaklar o dönem siyasi arenaya ilk çıktıklarındaki gibi ulusal devrimci vasıflara sahip değillerdir. Uzlaşmacı, teslimiyetci ve anti-komünist bir yapıya bürünmüşlerdir.

 Azerbaycan’da Batum Anlaşmasıyla Musavatlar üzerinden “Azerbaycan Cumhuriyeti” ve Menşevikler üzerinden “Gürcistan Cumhuriyeti” ilan edilir. Bu  cumhuriyetler Sovyetler Birliği dışında kurulan ve Osmanlı Devleti’ne bağlı vassal cumhuriyetlerdir. İTC, Kafkas Ermenilerine de kendi yörüngelerinde “cumhuriyet” ilan etmeleri direktifi verir. Bunun için 29 Mayıs 1918 tarihine kadar süre tanır. Bu bir tehditdir. Bu teklif Taşnaklara yapılmıştır. Bolşevik Ermenilerin tavrı bellidir. Yapılan anlaşmayı ihlal eden ve gerici emellere sahip bir devlet ile Bolşeviklerin hiçbir ortak paydası yoktur. Nitekim Bolşevik Ermeniler, Almanya’nın ve Osmanlı Devleti’nin Brest-Litovsk Anlaşmasını ihlal eden bu saldırılarını kabul etmediklerini belirtirler.

 Taşnaklar İTC tehditlerine tavır alamazlar. Bunun sonucu “Ermenistan Cumhuriyeti” ilan edilir. Bu “cumhuriyet” Türk ve Alman devletinin ültimatomu sonucudur ve Batum Anlaşmasıyla kabul edilir. Bu anlaşmaya göre 29 bin 500 kilometrekare olan Ermenistan topraklarının 9 bin kilometrekaresi “bağımsız”dır, geri kalan topraklar doğrudan Osmanlı sınırlarına dahil edilmektedir. 9 bin kilometrekare de İTC denetiminde olacaktır. Taşnak delegeleri 28 Mayıs 1918’de gittikleri Batum’da bu anlaşmayı imzalarlar.

  Ancak Erivan’da toplanan halk bu karara karşı tavır alır. Sardarabad, Karakilise, Baş-Abaran’a yapılan saldırılara karşı halk bir araya gelir ve direniş kararı alırlar:

    “Halk Erivan tiyatrosunu hınca hınç doldurmuştu. (Sonraları parlamento oldu) Bunların yüzde doksanını kadınlar oluşturuyordu. Bazıları ümitsizliğe kapılıp ağlamaktadır. İşte o sırada hatiplik yeteneğinden yoksun fakat çelikten yüreğiyle güçlü Aram sahneye çıkar ve elini masaya vurarak bağırır; ‘bir adım geri çekilmek yok.’ Aslan başını sallayarak ve kararlı adımlarla küçük sahnede hareket ederek sözünü Ermeni analarına yöneltir. ‘Eğer Ermeni anaları kendi çocuklarını feda etmezlerse hepimizin hem hayatı hem de onuru yok olacaktır. Ermeni kadının kendi anlamının büyüklüğünü farkedip kendi kutsal görevini yerine getirme zamanı gelmiştir.’ Sahneye birbirine karışmış saçlarıyla bir ihtiyar kadın çıkar ve sözünü Aram’a yönelterek; ‘Üç oğlum var, üçü de vatan için kurban olsun. Daha fazlasına sahip olmadığım için üzgünüm.’ diye konuşmada bulunur.” (Antranik Çelebyan, Antranik Paşa, sf.268)

   Ermeniler 24-29 Mayıs terihlerinde general Silikyan komutasında Sardarabad’da İTC kuvvetlerini yenilgiye uğratır, Gümrü tepelerine kadar püskürtürler. Onların Ermenistan’ın daha iç alanlarına girme emellerini boşa çıkarırlar. Böylece  Sardarabad Direnişi ile Ermenistan’ın tümden işgali ve Osmanlı sınırlarına dahil etme hedeflerini içeren Batum Anlaşması yenilgiye uğratılır. Burada iki tavır var: Biri Ermenistan’ın ilhakı ve Ermenilerin tümden yok edilmesini hedefleyen Batum Anlaşmasına karşı teslimiyetçi tavır... Diğeri ise bu ilhak ve saldırıya karşı direniş, düşmanı geri püskürtme ve yenilgiye uğratma... Osmanlı Devletinin bu saldırısı yenilgiye uğratılır.

    Bu arada Türk devleti 1918’in Nisan ayının sonlarında Bakü’ye saldırır. Bakü’de bulunan  Bolşevikler, Menşevikler, Sosyalist Devrimciler, Sol Taşnaklar tarafından oluşan Istepan Şahumyan önderliğindeki Komün bu saldırıları direnişle karşılar. Bu direniş  üç ay sürer. Ağustos ayında İngiltere’nin de Kafkaslara girmesi ve Bakü’ye gelmesi üzerine Komün dağılır. Bolşevikler dışındaki güçler artık İngiltere yanında yer alırlar.

 Osmanlı Devleti Kafkasya’da bulunduğu süre içerisinde 30 bin Ermeni’yi katlederler. 1918’in Ekim Ayında İttifak Devletleri’nin 1. Paylaşım Savaşı’nı kaybetmesi sonucu, Almanya, Avusturya, Osmanlı imparatorluğu Rusya’yı terkederler. Bunun üzerine Sovyetler Brest-litovsk Anlaşmasını feshederler ve alınan kararları iptal ederler. Ancak onların yerini Sovyetler Birliği topraklarına giren Antant devletleri kampında yer alan İngiltere, Fransa, Amerika, Japonya devletleri alır.

    Antant Devletleri tüm Rusya’ya asker çıkattılar, işgal ettiler, gerici ve anti-komünist Beyaz Muhafız birlikleriyle ilişkiye geçerek onların ayaklanmalarını desteklediler, gerici hükümetler kurdular, kulakların ve burjuva unsurların desteğini de alarak, çarlık döneminin gerici generalleri ile askeri güçler oluşturdular. Sovyetlere karşı topyekün savaş açtılar.

   “Kuzey Kafkasya’da General Kornilov, general Alekseyev ve General Denikin,  İngiliz ve Fransızların desteği ile Beyaz Muhafız “Gönüllü Ordusu”nu kurdular,  Kazak üst sınıflarını ayaklandırdılar ve Sovyetlere karşı sefer açtılar.”(Stalin, Eserler cilt 15, sf.259)

    Bunun sonucu Kafkasya’da – aynen Almanlar ve Osmanlılar gibi - taşeron hükümetler kurdular. Onlar da Gürcistan’da Menşevikleri, Azerbaycan’da Musavatları, Ermenistan’da Taşnakları iş başına getirdiler. Bu arada Karşı- devrimin içte ve dıştan saldırısı sonucu Kafkasya’da da Sovyet iktidarını devirdiler. Ve Sovyet kadrolarını etkisiz kılmak için saldırı furyası başlattılar. Amaç Bolşevikleri tam yıkmak ve etkisiz hale getirmekti...

  Bunun sonucu Sovyet kadroları illegal konuma düşmüşlerdir. 17 Ekim Devrimi’nde aktif rol alan Kafkasya sorumlusu Istapan Şahumyan ve yoldaşları, İngiliz Albay komutasında hareket eden Musavatlar tarafından 16 Eylül 1918 tarihinde tutsak alınırlar. Azeri, Gürcü ve Ermeni milliyetine mensup 26 komünist idam edilirler.     

   1915 Ermeni soykırımı sonrası Ermenistan’a giden ve Bolşvik-Taşnak  saflaşmasında Istepan Şahumyan ile kurduğu ilişki sonucu Bolşevikler yanında yer alan Antranik Paşa da İngilizler tarafından tehdit edilir ve Ermenistan’ı terke zorlanır.

    Kısacası yerli ve yabancı karşı-devrim güçleri Sovyet Devrimi’ni hedef alan topyekün bir saldırı furyası yürütürler.

   Ama Bolşevikler bu karşı-devrim saldırısına boyun eğmezler. Tüm Rusya’da  yeniden örgütlenmeye gidilir. Lenin ve Sovyet Hükümeti “Sosyalist anavatan tehlikede!” ve “Herşey cephe için!” şiarıyla halkı savunmaya ve verilecek savaşta yer almaya çağırdı. Bu doğrultuda örgütlenmeye gidildi. Bunun sonucu bir milyondan fazla işçi ve köylü kızıl ordu saflarına katıldı. Bu örgütlenmeye Kafkasya ve Ermenistan’da da gidilir. Kafkasya’da Istepan Şahumyan’dan boşalan sorumluluğa Gürcü komünist Orjonikidze atanır. Kafkasya ve Ermenistan örgütlenmesi yeniden oluşturulur. Kızıl ordu örgütlenmesine Kafkasya’da da gidilir. Yoksul Ermeni köylüleri ve işçilerin devrim saflarında örgütlenmesine önem verilir.

   Tabi ki, Menşevikler, Sosyalist Devrimciler, Musavatlar ve Taşnaklar da Kafkasya’da örgütlenmeye gitmişlerlerdir. Arkalarında emperyalistler vardır.

    1918’in sonlarına doğru İngilizler bazı Ermeni topraklarını Gürcistan sınırlarına dahil eden bir uygulamaya giderler. Lori yöresindeki Ermeni köyleri buna karşı çıkarlar. Buna karşın karşılarında Menşevikleri bulurlar. Ancak Lori köylüleri direnişlerinde kararlıdırlar. Bu işgale ilk başlarda Taşnaklar da karşı çıkarlar. Bunun sonucu  bir ara Menşevikler ile Taşnaklar arasında çatışmalar yaşanır. İki müttefik gücü karşı karşya getiren pazar sorunudur. Ancak araya giren İngilizler çatışmayıyı durdurur. Ve bu güçleri kendi kulvarında tutar ve kendi minvalinde kullanır. Ancak Ermeni Bolşevikler Ermeni köylülerine yapılan haksızlığı ve saldırılara karşı tavır alırlar. Emperyalistleri ve sömürüye dayalı emellerini mahkum ederek köylülerin mücadelesine önderlik ederler. Bu önderliği sınıf perspektifiyle yaparlar. Ermeni ve Gürcü köylülerinin ve proletaryanın ortak çıkarlarını savunurlar.

    Lori köylülerinin direnişi üzerine Antant devletleri barış konferansı kararı alır. 1919 yılının Ocak ayında ypılan bu konferans ile Lori yöresi “tarafsız” bölge ilan edilir. Lori yöresi ve Borçalu, Alaverdi, Uzunlar, Vorontsov bölgelerindeki 41 köy “tarafsız” bölgeye dahil edilir. Borçalu bölgesinin sanayi alanları da bu bölgeye yerleştirilir. Bölgeye sorumlu vali olarak İngiliz generali atanır. Ayrıca bölge görevlileri de Menşevik ve Taşnaklar tarafından atanan komiserler olacaktır. Ancak yönetim İngiliz valisi üzerinden yapılacaktır.

   Ancak Lori köylüleri Ermenistan Komünist Partisi(Bolşevik) önderliğinde direnişi devam ettirirler. 1920 sonlarında iyice gelişen bu direniş, 1921’in Şubat ayında tam bir patlamaya dönüşür ve onların zaferleriyle sönuçlanır. Bunun sonucu Menşevikler ve İngilizler yenilgiye uğratıldı. Ve Lori bölgesi Ermenistan Cumhuriyeti içinde yer almıştır. Bu yöredeki ayaklanmaya değinen Lenin şunları söylemiştir:

    “Ayaklanmanın, Gürcistan’la Ermenistan arasında bulunan ve Ermenistan’a ait olan, ancak Antant emperyalistlerinin rızasıyla Gürcistan tarafından işgal edilen nötr bölgede olduğunu biliyoruz” diyen Lenin sözlerinin devamında:; “Ne var ki, Ermeni köylüler, anlaşma sorununu böyle görmediler ve işler korkunç bir ayaklanmaya dönüştü. Ayaklanma Şubat başlarında patlak verdi, hayret verici bir çabuklukla yayıldı, Yalnızca Ermeniler değil Gürcüler de katıldılar ayaklanmaya. ” (Lenin, Ulusal Sorun Ve Ulusal Kurtuluş Savaşları, sf.358-359)

   Ayaklanma Gürcü ve Ermeni Boşevikler önderliğinde hızla yayılmış ve devrim nihai zaferle sonuçlanmıştır. Azerbaycan’da da gerici Musavatlar alaşağı edilir ve orada da Sovyet iktidarı yeniden tesis edilir. Böylece kızılordu tüm Sovyet topraklarında nasıl ki emperyalistleri, Beyaz Muhafız Hükümetlerini, Kazakları, kulakları ve gerici Rus generallerini yenilgiye uğrattı; Kafkasya’da da Koministler ve önderliğindeki Kızılordu, Antant emperyalistlerini ve taşeron hükümetleri yenilgiye uğratmışdır. Bu zaferler sonucu Sovyetler’de ve dünyada geo-politika ve uluslararası konjonktür değişir.

   Öyle ki, önceki konjonktürde Kemalistlerle kurulan taktik ilişkiler de sonlandırılmıştır. İngiltere   ve Fransa ile kurduğu ilişki ve onların desteği ile Kafkasya’ya giren Kemalistler, girdikleri Ermenistan sınırlarındaki Gümrü ve Zangezur şehirlerinden çıkartılır. Ve bu şehirler fiili ve resmi olarak Ermenistan sınırlarına dahil edilir. Ayrıca Kemalistler Gürcistan sınırlarındaki Batum şehri ve Ahıska, Ahılkalık bölgelerinden de çıkartılır. Böylece Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği sınırları netleştirilir.

  Yanı başlarındaki Osmanlı devleti ve Kemalist TC sınırlarındaki Ermeniler yok olurken; Sovyet Ermenistanı ve Ermeniler varlıklarını devam ettirirler.

    105. yılında Ermeni Jenosidini bir kez daha kınıyoruz!

    Sovyet Ermenistanı’nı selamlıyoruz!

3244

Hasan Can

Hasan Can sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Hasan Can

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

Sayfalar