Pazar Haziran 16, 2024

Dogmatizmle hesaplaşmada teorinin önemi üzerine -2-

Sürecin tüm örgütlü yoldaşlarımıza çok daha fazla sorumluluk ve görev yüklediğini belirtmiştik. Bunlardan biri de dogmatizmle mücadele yöntemlerinden en önemlilerinden biri olan devrimci teori üretimi üzerine yoğunlaşmaktır. Devrimci teoriyle yeterince ilgilenmeme sebeplerinden birinin de ezilenlere ait bir teorik kültürün eksikliği olduğunu vurgulamıştık. Teorik kültürün eksikliği, artık üniversite okuyanların dahi teorik ilgisizliğini ve ayrıca teoriyle ilgilenenler için de önceden az çok belli olan güçlü teorik çizgilerden yoksun olmayı getirmektedir. Konuyu biraz daha açalım.

Engels, Alman işçilerinin Avrupa’nın diğer işçilerinden en önemli üstünlüklerinden birini, Avrupa’nın en teorisyen halkına mensup olmaları olarak gösterir. Engels, Alman işçilerinin teorik anlayışını “paha biçilmez bir üstünlük” olarak görmüş ve şu yorumu yapmıştır: “Eğer ondan önce gelmiş olan Alman felsefesi, özellikle Hegel’inki olmasaydı, Alman bilimsel sosyalizmi –olup olan tek bilimsel sosyalizm- asla almazdı. İşçiler arasında teorik anlayış olmasaydı, bu bilimsel sosyalizm asla şimdi olduğu gibi onların eti-kemiği haline gelmezdi. Ve bunun en paha biçilmez bir üstünlük olduğu, bir yanda, tek tek mesleklerin tüm mükemmel örgütlülüğüne rağmen, İngiliz işçi hareketinin son derece yavaş ilerlemesinin temel nedenlerinden biri olan her türlü teoriye karşı kayıtsızlıktan; öte yanda Proudhonculuğun ilk biçiminin Fransız ve Belçikalılarda, Bakunin tarafından daha da karikatürize edilmiş biçiminin ise İspanyol ve İtalyanlarda yarattığı, fesat ve karışıklıktan görülebilir.” (Engels’ten aktaran Lenin, S.E., c. 2, s. 56-57, İnter Yayınları)

Türkiye’de tam da Engels’in vurguladığı içerikte işçi sınıfı hareketinin bu “paha biçilemez üstünlükten” fazlasıyla yoksun kaldığını görüyoruz. Marksist filozof veya teorisyenler olarak tarihimize geçen ve gerçek bir teorik kültür yaratan bir geleneğe sahip değiliz. Politik geleneğin çizgisi, Osmanlı dönemindeki Ermeni devrimcilerden M. Suphilere, 1971 devrimcilerine ve Kaypakkaya’nın kopuşuna çok berrak bir şekilde günümüze kadar gelebilmekteyken teorik kültürden bu netlikle bahsedemiyoruz.

Politik geleneğimizin kendisi ve ardılları; yaptıkları politikanın teorisini dahi (politik teori) oluşturamadan, hep çok şiddetli yaşanan sınıf mücadelesine pratik olarak yanıt olma uğraşı içerisinde olmuşlardır. Hikmet Kıvılcımlı’nın teorik uğraşları önemli bir yerde dursa da, sorgusunu yaptığımız teorik kültür geleneğinin oluşturulmasında önemli bir etkisinin olmadığı açıktır. Kaypakkaya’nın bıraktığı eser ise, kendisinde var olan Marksist teorinin Türkiye’nin çeşitli politik konularına ustalıkla uygulanmasının mükemmel örneğidir. Fakat bu eser, yine politik teori veya bilimsel teori çalışması değildir. Bunu yapabilme kapasitesine sahip olduğunu eseriyle ortaya koymuş olduğu halde genç yaşta katledilmesi bunun önüne geçmiştir.

Teorik kültür derken Marksizm üzerine yazan ve Marksist klasikleri değerlendiren, bu eserleri inceleyip yorumlayan ve Türkiye koşullarına her değişen dönemeçle birlikte uyarlayan bir gelenekten/kültürden bahsediyoruz. Mesela Lenin’in tarihsel solculuğa karşı mücadelesini, bunun hem uluslararası komünist harekette hem de Türkiye’deki karşılığını, Marks’ın Hegel’den kopuşarak tarih bilimini oluşturmasını, gençlik eserleri ve olgunluk eserleri arasındaki farkı, Mao’nun Çin Devrimi ve BPKD’de izlediği politik devrimciliğin çözümlemesini vb. şeklinde uzatabileceğimiz “Bizim tarihimizden doğmuş, erişebileceğimiz ve bize yakın Marksist ustaların varlığı”ndan (L. Althusser, Marx İçin, s. 24, İthaki Yayınları) bahsediyoruz.

Yani TDH ve kolektifimiz, Marks, Engels gibi bir bilim kurabilen veya bu bilimin teorisini yapan (bir dönem için) Kautsky ve Plehanov veya Lenin, Rosa, Gramsci gibi Althusser’in deyimiyle “militan entelektüeller”in oluşturduğu bir teori olmadan, “devrimci pratik” üretmeye çalışmaktadır. Türkiye’ye Marks, Engels, Lenin, Stalin, Mao’nun tüm eserleri bile çevrilmiş değildir. Ki çevrilmiş olanların bahsi geçen şekilde okunmasını bırakalım, tamamının bile örgütlü devrimcilik yapanlarca okunup okunmadığı tartışmalıdır. Hatırlamalıyız ki, Marks, Kapital’i işçilerin okuması için yazdığını belirtir. O dönemin eğitim çalışmalarında da Kapital’in kendisi kullanılmıştır.

Yaşanan teorik kuraklığın boyutunu anlamamız için Althusser’in kendi tarihsel geleneklerini tartışırken belirttiği gibi “başka geleneklerin zenginliklerinden belirgin olarak ayrılan bir yoksulluğun farkına varmak için tam bir tarihsel analiz gerekir.” (age, s. 31)

Teorik çalışmalara sistemli bir yönelim gereklidir

Bahsi geçen nitelikte bir teorik kültürün var olmayışının/eksikliğinin yarattığı/yaratacağı sonuçlar Engels’in de dikkat çektiği gibi hareketin yavaş ilerlemesinden, tamamen reformist, revizyonist veya anarşist akımların etkisine girmeye kadar çok yönlü olacaktır. Çoğunlukla da bu akımların ortaya çıkışı ve mahkum edilebilmesi de aynı eksiklik dolayısıyla yapılamayacaktır. M. Suphi’den sonra TKP’nin girdiği reformist-revizyonist hattın 50 yıl boyunca çözümlenememesi ve bunu ancak tarihsel solculuğu BPKD’nin de etkisiyle genç yaşta aşan Kaypakkaya’nın yapabilmesi gibi.

Bahsini ettiğimiz teorik kültürün eksikliği apaçık bir olgudur. Elbette ihtiyacı duyulan bu teorik kültürün yaratılması, bahsi geçen “militan entelektüellerin” ve Marksist filozof veya teorisyenlerin ortaya çıkıp etkide bulunmaları, belki yılları bulacaktır. Fakat bu yoksunluğu bilip kavramanın büyük avantajları vardır. Bu, bir gerçeğin kabulü ve artık buna göre şekillenmeye çalışmanın ilk adımıdır. Bu teoriyi üretmeye yönelmek, bu kapsamda uğraş verenlere algımızı sonuna kadar açmak gibi sonuçlar oluşuyorsa, bu olumludur. Ayrıca bu durumun görülmesi, saflarımıza gelen yeni yoldaşların teorik ilgisizliklerinin nedenlerinden birinin saptanması anlamına gelmiş olacağından önemlidir.

Sorunların kökenine inilmesi, palyatif (geçiştirici) çözümlerle vakit kaybetmememiz mücadelenin bize dayattığı bir görevdir. Aslında tüm sorunlara her daim böyle yaklaşılması gerekirken, hep sonuçlara müdahale veya teknik değişimler üzerinden hareket edilmiştir. Bunun mücadelenin gereklerini karşılamada, uzun vadede zafere götürmede yetmeyeceği açıktır. Dogmatizme gerçek bir darbe vurup, saflarımızda etkisizleştirmenin ve başka kılıklarla karşımıza çıkmasının engellenmesinin yolu budur.

Mevcut durumda yapılması gereken teorik çalışmalara sistemli bir yönelimin başlatılmasıdır. Örgütlü yoldaşlarımızın tamamının katılacağı ve sürekliliği sağlanmış, alınan sonuçların takip edildiği bir yönelimden bahsediyoruz.

Kolektifimizin mevcut krizi, mücadelenin yeni aşamaları ve yeni biçimlerini kavrayarak ve gereklerini yerine getirerek aşabilmesi için ideolojik/teorik/politik ve örgütsel eğitimi kapsayan bir çalışmayı planlayıp yürütmesi en önemli adımlardan biri olacaktır. Tutuklamaların, gözaltıların, zorunluluktan faaliyet alanı değişenlerin, şehitlerin yerlerini bir pratikle hareket etmek ancak böyle mümkün olacaktır.

Bizler politik pratiklerimiz kadar teorik pratikte de adım attıkça “militan entelektüellerin” hem ortaya çıkışına vesile olacağız hem de çok çeşitli teorik alanlarda üretimi olanların yüzünü bize dönmesini sağlayacağız.

Balibar’dan Poulentzas’a ve “teorik yoksunluk” belirlemesini yapan Althusser’e kadar birçok teorisyen yetiştirmiş Fransa Komünist Partisi’ne ve akademiye Althusser şöyle seslenir: “Marksist felsefeye biraz yaşam ve teorik dayanıklılık vermek istiyorsak, bugün, bizim payımıza düşen şey ve görevimiz, çok basit olarak, bu sorunları açık açık ortaya koymak ve bunlarla açıktan yüzleşmektir.” (age, s. 40)  

45889

Pusula

Pusula

Son Haberler

Sayfalar

Pusula

Hiç yenilmeyenlerin tarihsel zaferi

Seçimlerin hemen ertesinde HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş seçim sonuçlarını; “bir zafer” olarak değerlendirdiler.

Gerçekten de bu; Demokrasi Güçlerinin kendine karşı bir kez daha-yeni bir zaferidir.

Kasım Seçimleri aynı zamanda, bir ülkenin topraklarının ne kadar istikrarlı 3 renge büründüğünün matematiksel ispatı olmuştur.

Ülkenin bir parçası çok istikrarlı HDP, bir parçası CHP ve çok büyük bir parçası yine AKP demiştir.

Özgüç Yalçın’ın kaleminden… ŞİMDİ DAĞLARDAYIM…..

Bazı anılar vardır insanın yaşamında. Bir sürü anlatıma, düzinelerce okumayı bedeldir. Bazı şeyleri daha iyi kavratır insana. Hani deriz ya kafamda bir şimşek çaktı diye. İşte öyle anlardır bahsettiğim. Benim hayatımda da oldu öyle anlar.

Seçim Günü, Seçim Sonrasına İlişkin Düşünceler:Demir Altona

Seçim sonuçları ne olursa olsun, temel sorun aynı kalacaktır: Erdoğan. Yani “Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi”. Erdoğan diktatörlük yolunda çok büyük mesafeler kat etti ama hala tam olarak istediği noktaya erişebilmiş değil. Buraya erişip erişemeyeceği ise muhalefetin nasıl politikalar izleyeceğine; ama her şeyden önce de HDP’nin politikalarına bağlı.

Erdoğan hedefine ulaşırsa, sonraki mücadeleler çok acılı ve uzun olacaktır.  Ama Erdoğan’ın bu gidişi engellenebilirse, bu engellemeden alınan güçle barış ve demokrasi yönünde önemli mesafeler kat edilebilir.

“Yetmez Ama Evet”: OYLAR HDP’YE!

1 Kasım “yeniden seçim”ine günler kala bütün hakim sınıf partileri ağız birliği etmişçesine halkı sandığa gitmeye çağırmaktadır. İşçi sınıfı ve halk düşmanlığı dışında başka hiçbir konuda anlaşamayan hakim sınıf partilerinin, bu konuda ortaklaşabilmeleri dikkate değerdir. Bu durum, 1 Kasım seçimi öncesinde bir yandan işçi sınıfı ve halkın dikkate değer kesiminin seçim ve sandık olgusuna yaklaşımına dair işaretken, diğer yandan da hakim sınıf partilerinin yönetememe krizinin sürdüğünü göstermektedir.

Osmanlı sultanı Erdoğan paşa ile sadrazam Ahmet paşa

 

7 Haziran seçimlerinde HDP etrafında seçimlere katılan çeşitli milliyetlerden halklar ''seni başkan yaptırmayacağız'' sloganı etrafında kenetlenerek,AKP iktidarının  13 yıllık saltanatına  dur dedi.7 Haziran seçimleri  AKP'yi tarihin çöplüğüne tamamen gömmek için başlangıç oldu.

Oynatmaya Az Kaldı

Yaşadığınız her olumsuzluk tekrardan ibaretse elinizde alacakları ilk şey eleştiri silahınızdır.

Biz sıradan ama sosyalist proletarya köylülerin işi çok zor.

Hala kimileri doğu perinçek te ortaya çıkan faşizmin bir revizyonizm olmadığını dünya devrimci tarihinde de rastlanan faşizmin kendi elleriyle  kurduğu sosyalist maskeli bir parti  olduğunun ispatı olduğunu söyleyemezken...

İş biz halka gelince.........

Halde böyle olunca.....

Eleştiri silahını açıkça kullanmamız elimizde alınınca

İstisnalarda ki eniştelerden ve kayınçolardan özür diyerek...

Kürd Devleti Yakındır - Dursun Ali Küçük

Evet, Kürdistan devleti yakındır...

Mevcut durumda koşullar bunun için uygundur. Kurulması an meselesidir.

Asıl engelleyici TC ve İran diktatörlüğüdür.

Eski TC Genelkurmay başkanı İlker Başbuğ:

7 Haziran'dan 1 Kasım'a HDP notları

 

 

7 HAZİRAN SEÇİMLERİNDE NE OLDU? “RADİKAL-DEMOKRAT” ŞEKİLSİZLİK HDP DEDİ Kİ! HDP’DEKİ İSLÂMCI SÖYLEM GEÇİCİ HÜKÜMET (VE LEVENT TÜZEL’İN) TUTUMU KABULLENEMEDİĞİMİZ REEL POLİTİKER PRAGMATİZM ELEŞTİREL HDP DEĞERLENDİRMELERİ PARLAMENTARİZM “AÇMAZI”NDA MEVCUT HÂL(İMİZ) 1 KASIM GÜZERGÂHI AKP VE BEYAZ KÜRTLER(İ) VE LİBERALLER! SAİR ZIRVALAR “TEK YANLI ATEŞ KES” TALEBİ! PKK-HDP AYRIMI DAİR YAYGARALAR PKK NE DİYOR? NİHAYET!

Mercan dağları; Bel vermiş munzura

Dersim Mercanlar beldesi şahverdi vadisinde üç genç komünist gerillanın faşizm tarafından  katledilişini duyduğumda yüreğimde kan akarcasına bir acı belirdi. Neden ölümler hep bizlere düşer,neden bizler hep öldürülürüz,katlediliriz,yerimizden -yurdumuzdan sürülürüz. Daha geçen hafta üç PKK gerillası aynı yöntemle bombardımanla, alçakca katledildi,İstanbulda Dilek kızımız sorgusuz sualsiz  infaz edildi.Ovacık Mercan vadisinde üç komünist gerilla Cengiz İçli,Özgüç Yalcın,Hakan Çakır saatler süren çatışma ve bombardıman sonucu alçakça katledildiler.

“Şahverdi şehitlerinin safları parti, çağrıları savaş, sevdaları devrimdir!”

İnsanlık tarihinin devrimlerle sarsıldığı ve anıldığı ekim ayında, üç yoldaşımızı daha ölümsüzler katına uğurladık. Bir kez daha sınıf mücadelesinin en acımasız gerçeğiyle ve yoldaşlarımızın kaybının acısıyla yüzleştik. Bir kez daha intikam yeminlerimizi, sınıf kinimizi ve devrim inancımızı tazeledik. Bir kez daha ölümsüzleşen yoldaşların devrimci yaşamlarının yüceliği karşısında ölüm çaresizleşti.

“Fuhuş ülkesi almanya’nın özgür cennetine hoş geldiniz

”(Prostitutionsland Deutschland Willkommen im Paradies für Freier)[1]

 

Sayfalar