Perşembe Mayıs 30, 2024

Ateşin Yobaz Elinde Sınanışı Unut/MADIMAK/lımda

25 yıl önce insanlık dışı gerici, şeriatçı, faşist güruhlarca tutuşturulan insanlık ve Madımak Oteli halen yanmaya devam ediyor. 2 Temmuz 1993’te 33 Can, 33 fidan, 33 aydın, yazar, şair ve genci yitirdi bu ülke toprakları. Madımak’tan yükselen çığlıklar ve dumanlar ülkenin dört bir yanından duyulur ve görülür oldu.. Ancak gerçekleşmeyen adalet sebebiyledir ki, sadece Madımak’tan değil, bu ülke coğrafyasının her karışından dumanlar tütmeye, çığlıklar gelmeye devam ediyor..

Osmanlının gerici, feodal ve baskıcı düzenine şiirleri, bağlaması ve devrimci, direnişçi düşünceleriyle başkaldıran Pirim Pir Sultan’ı darağacına gönderen zihniyet, aradan geçen yüzlerce yıl sonra bile, O’nun fikirlerinin yaşamaya devam ettiğini görünce tahammülsüzlüğü arttı. Ve Pir Sultan Abdal’ı şiirlerle, türkülerle, tiyatroyla anmak için Sivas’a giden sanatçı, aydın, yazara ve Alevi semahçıya da tahammül edemedi. Sivas Madımak Oteli devletin askeri, polisi, valisinin gözleri önünde ateşe verildi..

Selçuklunun Baba İshak ve Baba İlyas, Osmanlının da Abdal Musa, Şahkulu Sultan, Kalender Çelebi, Şeyh Bedreddin ve Pir Sultan gibi düzene başkaldıran, haksızlıklara karşı halkın öncülüğüne savunan önderlerimize tahammül göstermesini zaten beklemiyoruz.        

Bu gerici düzenlere karşı halkları örgütlemiş bu büyük önderler, ya binlerce Kızılbaş Alevi ile kılıçtan geçirilmiş, ya da darağacına gönderilmişlerdir. Pir Sultan Abdal da, inancın, bilincin ve direncin sembolü olarak darağacına kendisi yürümüş, inancı, düşünceleri ve toplumu için serini vermiştir. Hınzır’ın sadece bir dörtlükte bile “şah” sözcüğünü kullanmaması halinde kendisini affedeceği şeklindeki biatçı istemine “Hızır Paşa bizi berdar etmeden / Açılın kapılar Şah’a gidelim / Siyaset günleri gelip çatmadan / Açılın kapılar Şah’a gidelim” diye yanıt verir ve darağacını yürür. İşte egemenleri korkutan tam da bu inanç, bilinç ve dirençtir. İşte bizleri Malya Ovası’nda, Tokat, Antalya, Ege, Koçgiri, Dersim, Maraş, Gazi ve Madımak’ta yakmalarının, katletmelerinin, bombalamalarının altında yatan gerçek de bu Kızılbaş duruşa tahammülsüzlüktür. . 

Öyle bir düşmanlık, öyle bir tahammülsüzlüktür ki, Şeyhülislamlar Kızılbaşlarla ilgili “Kızılbaşların malı da, canı da, namusu da helaldir” şeklinde fetvalar vermiş, sadece katletmekle kalmamışlar, aynı zamanda inanç ritüellerimiz, dergahlarımız, pirlerimiz, hatta Alevi ozanların türküleri, deyişleri, hatta bağlamaları bile yasaklanmıştır. Ancak egemenlerin unuttuğu çok önemli şeyler var. O da tarihin akışının hiçbir tiran, diktatör tarafından kesilemeyeceği gerçeğidir. Tüm baskılara, yasaklara, katliamlara rağmen 400 yıldan sonra bile Pir Sultan’ın deyişlerini, türkülerini, şiirlerini söylemeye ve bu büyük önderlerimizi sahiplenmeye devam ediyoruz.

         Ve bu sahiplenme Koçgiri, Dersim, Maraş, Sivas, Çorum, Madımak ve Gazi katliamlarına rağmen, baskı, yıldırma, sindirme ve asimilasyon politikalarına rağmen devam edecektir. Bizler eşit yurttaşlık hakkını elde edinceye, Alevi inancı bir statüye kavuşturuluncaya, asimilasyon politikalarından vazgeçilinceye kadar, her gün, bir önceki günden daha bilinçli, daha dirençli ve daha güçlü olarak bu mücadeleye ve sahiplenmeye, adalet aramaya devam edeceğiz. Gerçek suçlular ve sorumlular, ki asıl suçlular dönemin Cumhurbaşkanından Başbakana, İçişleri Bakanından Sivas Valisine, Genelkurmay Başkanından Garnizon komutanına, Belediye Başkanından Emniyet Müdürüne, İtfaiye Müdürüne kadar tümü ve daha sonra katliama bizzat karışmış, oteli ateşe vermiş olan katilleri kollayan, savunan, korunan, iş sahibi yapan, saklayan AKP zihniyetindekiler yakalanıp yargı önüne çıkartılıncaya, suçlular gerekli cezaları alana kadar mücadeleye devam edeceğiz.

         Madımak Katliamı, yüzlerce yıldan bu yana Mezopotamya ve Anadolu topraklarında asimile edilmek istenen, inkâr edilen, yok sayılan ve imha edilmek için katliamlara, soykırımlara tabi tutulmuş tüm Alevi ve Kızılbaşlarla birlikte ülkemizdeki aydın, sanatçı, yazarları da içine alan ve ülkedeki tüm demokrasi güçlerine karşı yapılmış bir katliamdır.

         Katliamları unutturmak için örtbas edip suçluları koruyan, suçluların avukatlığını yapan, kimi suçluları da ödüllendirip Belediye Başkanı, Milletvekili yapan ve de Roboski’de, Gezi’de yeni katliamlar gerçekleştirmeye devam eden bu tekçi, ırkçı, gerici zihniyetler iktidardan uzaklaştırılmadıkça, gerçek suçlular yargı önüne çıkarılıp adalet sağlanmadıkça, Madımak yanmaya,  Madımak’tan çığlıklar gelmeye devam ediyor. 

Madımak katliamı bir insanlık suçudur. İnsanlık suçlarında ise zamanaşımı olmaz. Bu sebeple, kendisine insanım, adaletten, eşitlikten, insan haklarından, özgürlüklerden yana ve demokratım, yurtseverim, devrimci ve sosyalistim diyen herkesi Madımak katliamının gerçek suçlu ve sorumlularının ortaya çıkartılması, yargı önüne getirilmesi için sürdürülen mücadeleye omuz vermeye davet ediyorum.

Madımak’ı unutmadık, Unutmayacağız. Unutmak İhanettir.

Erdal YILDIRIM 

41454

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

Sayfalar