Pazartesi Mayıs 20, 2024

Faşizme Karşı Birleşik Mücadele Geliştirilmelidir

Türkiye Devrimci Hareketi oldukça çok parçalıdır. En alt düzeydeki demokratik taleplerin kazanılması temelinde bir araya gelemsi bile oldukça zor ve zorlaştırılmaktadır. Sermaye devletinin izlediği karşı devrimci paraçalama taktiği bu konuda önemli bir başarı elde etmiştir. 

Birinci ayrılık, Kürtler konusu. Güçlü bir demokratik Kürt ulusal hareketi olmasına karşı, bu hareket ile ortak hareket etmek, kimileri için ABD ile bir araya gelmek olarak okunabilmektedir. Aslında bunu ileri sürenler Rus emperyalizmi ile rahatlıkla birlikte olabilirler. Emperyalizm karşıtlıkları ne yazık ki tutarlı değildir. Sorun Kürtler olunca, burjuva ulusa duygular hassaslaşıyor. Böylece, ezilen ulus hareketiyle birlikte yürünmesi bir yana, yan yana dahi görülmek zorlaşıyor.

TDH oldukça parçalı olmasına karşın büyük bir mücadele tarihine sahip. Kaypakkaya, Çayan ve Denizler gibi mücadeleci komünist-devrimci idollere sahip. Büyük işçi direnişlerinin yanında daha dün sayılabilecek kadar yakın olan tarihsel bir GEZİ isyanına sahiptir. Bunca olumlu deneyimlere karşın, birlikte yürüme taktikleri geliştirilememesi (ki, GEZİ kendiliğinden gelme haliyle bunu başarmıştı), küçük burjuva düşünce tarzını aşamamalarından kaynaklanmaktadır. Dogmatik, sınıf uzlaşmacı ve sosyal şovenizmin etkisi, devrimci hareketin, faşizme karşı ortaklaşa mücadele yürütmesinin önünde önemli bir engel oluşturmaktadır.

TDH’nin bu kadar parçalı ve irili-ufaklı olması, işçi sınıfı ve emekçiler içinde büyük bir dez avantaj oluşturmaktadır. Sayısız örgütün varlığı, kitlelerinde bir o kadar bölünmesi anlamına geliyor. Burjuvazi işçi sınıfını bölmek için her türlü çabayı harcarken, bölünmüş olan devrimci-demokrat kesimlerin asgari müştereklerde dahi birlikte hareket edememeleri, proleter sınıf bilincine sahip olmamalarının yanında, sınıfa karşı sınıf ideolojisine sahip olmamalarından ya da bu yönün oldukça zayıf olmasından kaynaklanıyor olması gerçeği ile karşı karşıyayız.

Sınıfa karşı sınıf mücadelesi, faşizme karşı en asgari taleplerde birlikte hareket etmeyi koşullar ve zorunlu kılar. Faşizmin açık saldırı koşullarında bu her şeyin önünde gelir. Ülke, KHK’lar ve de OHAL ile yönetilirken ve bu, topluma baskılarla benimsetilirken, KHK’lara karşı bile birleşememek, birlikte hareket edememek ve her şeyden önce birlikte hareket etmeke için daha yoğun çaba harcama yerine, “tek”lerle uğraşmak, yani, demokratik kitle hareketinin yaratılması için taktikler geliştirememek, demokratik eylem bilincinin de olmamasının bir göstergesidir. OHAL ve KHK’lara karşı çıkmak ve bunlara karşı kitleleri örgütlemek ve harekete geçirmeyi istemek, koşullar açısından en devrimci eylemdir. Evet bu bir demokratik taleptir. Ancak, bugünün ağır baskı koşullarında, bu demokratik talebe sahip olmak için radikal devrimci çıkışlar gerekiyor. 

OHAL, KHK vb gibi durumlar, kendiliğinden ortadan kalkmayacaktır. Ciddi kitlesel mücadeleler gerektiriyor. Bu yasalar ve uygulamalar olduğu sürece devrimci örgütlenmeler ve sınıfın daha ileri örgütlenemlerini yaratmanın koşullarıda ortadan kaldırılmış olur. Bu nedenle, en zorlu mücadeleleri, birleşerek, bir araya gelerek ve tek çatı altında örgütlü gibi hareket etmenin bilincine ve zorunluluğuna varılmaldır.

Açık faşist baskı ve devletin kolluk güçleri yanında açıktan örgütlenen ve resmileştirilen paramilitarist güçlere karşı, koşullara uygun her çeşit örgütleneme ve taktik mücadeleleri uygulamaya sokmak kaçınılmaz hale gelmiştir.

Mücadeleyi kitlesizleştirmek, bireyselleştirmek, ortak düşmana karşı hedefi alabildiğine daraltmak, düşmanın istediği ve vermek istediği mesajdır. Bu reddedilmelidir. Küçük küçük gruplar halinde meydanalara ya da sokak aralarına çıkma taktikleri bir kenara atılarak, güçleri birleştirerek ve tek bir örgüt gibi hareket ederek, sokaklara ve meydanlara daha güçlü çıkmanın yolu ve yöntemleri yaratılmalıdır.

“Yasaklanmış ezgiler yasaklanmış Gaydalarla çalınmalıdır.”1 Bu, proletaryanın sınıf tavrıdır. Bu yönde hareket edilemezse ve hala düşmanın istediği şekilde hareket edilirse, TDH çok şeyler kaybettiği ve daha da kaybedeceği ve kolay kolay –İran’da olduğu gibi- belini doğrultamayacağı açıktır.

Bugün, faşist Erdoğan ve avanesi kanlı salyalarını etrafa saçarak konuşabiliyorlarsa, bu kitlelerin sesizliğinden dolayıdır. Kitlelerin sessizliği faşizmin gücü oluyor. Bu tersine dönüştürülmelidir ve dönüşmemesi içinde hiç bir neden yoktur. Bunun yolu ise, faşizme karşı, devrimci ve komünistlerin en geniş birleşik cepheyi oluşturmaları, mücadeleye kazanma azmi ve inancıyla sarılmalarıyla olabilir.

Hemen hemen bütün örgütler ve siyasal yapılar, “birlikten” söz etmelerine karşın, kendi söylemlerinin pratiğe geçmemesi için kendi önlerine yine kendileri engel çıkarıyorlar.

Devrimci hareketin parçalanmışlığı ve en asgari demokratik taleplerde dahi bir araya gelememesi ya da gelmeyi başaramaması durumu, kitlelerin moralini bozarken, burjuvaziye dolaylı bir destek ve moral olmaktadır. İşçi sınıfının ve emekçilerin çıkarlarına ters bu diyalektik işleyişi düzeltmek komünist ve devrimcilerin birincil görevi olmalıdır.

Türkiye ve Kürdistan’da işçi sınıfı nicel olarak oldukça güçlüdür. Sömürü sisteminin nesnesi olmaktan çıkmaları ve kendi sınıf çıkarları için mücadelenin öznesi olmaları için, en küçük demokratik adımların birleşilerek atılması bir ilk basamaktır. Bu başarıldığında, faşizme karşı mücadele daha nitelikli ve daha kitlesel hale gelecektir. Burjuvazi açık faşist saldırılarla işçi sınıfı uzun süre susturamaz. İşçiler, sermayenin daha fazla palazlanmasına ve temerküzüne karşı sessiz kalamaz. Çünkü OHAL ve KHK’lar, Erdoğan’ında açıktan itiraf ettiği gibi, sermayenin kanlanması ve büyümesi içindir. Her büyüme ve birikim kanlıdır. Bu nedenle, işçi sınıfı kanın daha fazla emilmesine rıza göstermesi olası değildir. Bu, sömüren ile üreten -sömürülen sınıf arasındaki çelişmelerin keskinleşmesini ve sokaklara taşmasını beraberinde getirir.

Her şeyden önce bugünün yönetimine çeşitli nedenlerle karşı çıkan toplumun yarısı var. Bu faşizme karşı mücadele edenler için büyük bir avantaj, iktidar için ise büyük bir dez avantaj.

Bütün bunlar, komünist-devrimci-demokrat güçlerin birlikte hareket etmesini zorunlu kılan, zorlayan ve mutlaka başarılması gereken bir olgu olarak TDH önünde durmaktadır. 

1 Mel Gibson’un „Cesur Yürek” filminden 

45250

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Sayfalar