Perşembe Mayıs 16, 2024

Yorum: Bir gece ansızın geri döndüler!

 

AKP-MHP faşist iktidarının Kürt düşmanlığı üzerinden kendini var etme çabasıyla ülke içerisinde yürüttüğü savaş politikası dışarıda da Rojava’da YPG üzerinden sürdürülürken aynı zamanda Irak Kürdistanı’nda da PKK’ye karşı yürütülüyor. AKP-MHP faşist iktidarı ülke içerisindeki her sıkışmışlığını Kürt halkına yönelik bir saldırı/operasyonla ötelemek, bu savaş ve çatışmalardaki “şehit”ler üzerinden ırkçılığı ve şovenizmi körükleyerek aşmayı bir politika haline getirmiş durumda.

Aslında bu yeni değil. Tıpkı TC’nin kuruluşunda olduğu gibi, faşizme bir “zafer” gerekmektedir. Hatırlanırsa M. Kemal kendisine yönelik muhalefeti bastırmak ve iktidarını kurmak için İsmet İnönü’ye başvurmuş ve o da kendisine “İnönü Zaferi” denilen sahte bir zafer ilan etmiştir. M. Kemal, İ. İnönü’den gelen telgrafı Meclis’te okumuş ve “siz orada milletin makus talihini de yendiniz” diyerek gerçekte kendisine yönelik giderek artan muhalefeti bastırmak için kullanmıştır. Aradan geçen yüzyıl sonra R.T.Erdoğan kuracağı “yeni Cumhuriyet” için zaferlere ihtiyaç duymaktadır. Bunun için de başta Kürt ulusunun kazanımları olmak üzere her yere saldırmaktadır. Rejim kendi bekası için kana ve katliama muhtaçtır.

AKP-MHP faşist iktidarının 10 Şubat sabaha karşı Pençe-Kartal 2 adıyla Garê’ye yeni bir operasyon başlattığını havuz medyası övüne övüne duyurdu. Savunma Bakanı H. Akar’ın Bağdat ve Hewler’de yaptığı görüşmelerden kısa bir süre sonra Garê’ye işgal saldırısı başlatılmıştır. Bu işgal saldırısının emperyalistlerin yeşil ışık yakmadan ve KDP’nin izni ve onayı olmadan başlatılmış olması mümkün değildir. Bu saldırının sadece Garê’nin işgal edilmesi, buraya yerleşilmesiyle, sınırlı olmadığı aynı zamanda Şengal saldırısı, Musul ve Kerkük’ü ele geçirmenin de önemli bir adımıdır. TC devletinin işgal ettiği yerlerden çıkmayacağını/çıkmadığını daha önce işgal ettiği Afrin, Cerablus vb.lerinden biliyoruz.

AKP-MHP faşist iktidarının Garê’ye yönelik operasyonunun amacının PKK lider kadrolarında Duran Kalkan ile bölgeye geçtiği düşünülen Murat Karayılan’ın “derdest edilip götürülmesi planı birinci amaç iken bir diğeri de PKK’nin elindeki savaş esirlerinin de alınıp R.T.E’nin “Millete Sesleniş” konuşması yapacağını duyurduğu yine havuz medyasından öğreniyoruz.

AKP’nin başı R.T.E’nin ”Çarşamba günü ‘Millete Sesleniş’ adıyla yapacağımız programda sizlere müjde vereceğim” diye açıklama yapmasının ardından Garê operasyonundan gelecek müjdenin yerine PKK’nin elindeki savaş esirlerinin ölüm haberleri geldi. TC’nin 41 savaş uçağı ve çok sayıda helikopter ile gerçekleştirdiği bombalamalarda 13 savaş esirinin katledildiği basına yansıdı.

2015 yılından sonra çeşitli tarihlerde PKK tarafından esir alınan/alıkonulan asker, MİT’çi ve polisler Garê’de tutulduğu basına yansıdı. PKK, Garê’ye operasyonun 2. günü MİT mensupları, asker ve polislerin bulunduğu kampın uçaklar tarafından bombalandığını duyurması üzerine asker ve polislerin aileleri operasyonun durdurulması çağrısı yaptılar. PKK’nin elinde savaş esiri olarak tutulan polis ve askerlerin yakınları daha önceki yıllarda defalarca İHD’ye başvuru yapmış ve kimi girişimlerde bulunmuştu. Ancak hem ailelerin hem de İHD’nin girişimleri bu iktidarın yaklaşımlarından kaynaklı sonuçsuz kalmıştı.

IHD, HDP ve CHP milletvekillerinin verdikleri soru önergelerinde PKK’nin elindeki savaş esirlerinin durumlarının 2015-2016’dan beri AKP-MHP faşist iktidarı tarafından görmezden gelindiği anlaşılıyor. Daha önce alıkonulan asker ve polislerin gönderdikleri mektuplarda “AKP isterse bırakılacaklarını” söylüyorlardı. Aileler de defalarca hükümete ulaşmaya çalışmış ve PKK’nin elindeki savaş esirlerinin sağ salim evlerine dönebilmesi için defalarca meclise girişimde bulundukları anlaşılmaktadır. Sadece HDP ile değil diğer partilerle de iktidarla da görüşüyorlar. AKP-MHP iktidarı bu konuda adım atmıyor.

PKK bu süreçte yaptığı açıklamada hükümetin esirleri talep etmesi durumunda müzakereye açık olduklarını belirtiyor. Ama herkesle görüşen devlet ”teröristleri muhatap almam” diyerek çözüm yollarını hep kapattı. PKK tarafından alıkonulan esirler için daha önce kurulan temaslar 2015 yılı ve sonrasında alıkonulan asker ve polis ve MİT mensupları için işletilmedi. Daha önce yaşanan benzer olaylar karşısında İHD’nin, Mazlum-Der’in, DBP’nin girişimleri sonucu PKK tarafından alıkonulan savaş esirleri serbest kalmıştı.

Sorumlu AKP-MHP İktidarıdır!

Kürt sorununu sadece işgal, imha ve askeri operasyonlarla çözmek isteyen AKP-MHP faşist iktidarı savaş kurallarını dahi hiçe sayarak savaş esirlerinin hayatlarını önemsemedi. Son Garê operasyonunda da bu esirlerin tutulduğunu bildiği bölgeyi/kampı savaş uçaklarıyla bombalayarak bu insanları katletti. Son yapılan açıklamalar esir kampına yönelik gerçekleştirilen saldırıda kimyasal gazların da kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bunun yüksek bir ihtimal olduğu, saldırıyı yöneten H. Akar’ın mecliste yaptığı konuşmada, hiç gündemde olmamasına rağmen “operasyonda sadece göz yaşartıcı gaz kullanıldığı”na değinmesidir. Bu bilgi, faşist ordunun esirlerin tutulduğu kampı ele geçirmek için kimyasal gaz kullandığı iddialarını güçlendirmektedir.

AKP-MHP faşist iktidarı burjuvazinin dahi “uluslararası hukuku”nu hiçe sayan savaş suçunu gizlemek için, esirleri PKK’nin katlettiği yalanını yaymaktadır. Oysa 5 yıldır basına yansıyan haberlerde ve TBMM’ye verilen soru önergelerinde, esirlerin ailelerine yazdıkları mektuplarda PKK’nin savaş esirlerini yaşatma çabası verdiği görülmektedir. Daha önceki yıllarda, 1984’ten 2015’e kadarki dönemde PKK tarafından alıkonulan askerler, korucular İHD, çeşitli kuruluşların aracılığıyla, bu kuruluşlara teslim edilerek serbest bırakıldığına kamuoyu tanıktır.

AKP-MHP faşist iktidarı ülkedeki işsizlikten, yoksulluktan, ekonomik iflaslardan halkın gözlerini başka konulara çekmek, gündemi değiştirmek adına belediyelerden sonra üniversitelere de kayyım atamaya, yeni anayasa yapma çalışmalarına, “Ay’a çıkıyoruz” naraları içteki iktidarın sıkışmışlığına çare olmayınca Garê operasyonunu gündeme soktular. Böylece buradan elde edeceği başarıyla muhalefeti arkasında hizaya sokmayı, HDP’ye yönelik saldırıları katmerleştirmeyi hatta ortağı MHP’nin isteğine uygun kapatmayı bile tasarlıyordu.

41 uçak ve çok sayıda helikopter ve binlerce komando ile Garê’yi işgale gittikleri operasyon başarısızlıkla sonuçlanınca gittikleri gibi bir gece ansızın geri çekilmek zorunda kaldılar. AKP-MHP faşist iktidarı savaş ve çatışma durumunu aynı zamanda ülkedeki muhaliflerini bastırmak için araç olarak kullanıyor. Bunu Garê’den getirilen polis ve asker cenazelerinde ”şehit”ler üzerinden ırkçılığı ve şovenizmi körüklemesinde, HDP’ye yönelik gözaltı ve tutuklamalarında gördük. AKP’nin sözcüleri her fırsatta HDP’ye saldırıyorlar. HDP’nin parti binaları, HDP’lilerin evleri basılıyor. Aynı gün yapılan baskınlarda aralarında parti yöneticilerinin de olduğu 718 kişi gözaltına alındı.

AKP-MHP faşist iktidarının Garê’de yaşadıkları bozgundan sonra bu bozgunun üstünü örtmek için kendileri tarafından savaş uçaklarının bombardımanı ve kimyasal gazlarla katledilen savaş esirlerini gündem yapmak istemektedir. Bu nasıl “kurtarma” operasyonudur ki, kurtarılmak istenilenlerin hepsi öldü? sorusu gündemde tutulmalıdır.

2940

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Sayfalar