Pazartesi Nisan 29, 2024

Yaşar Kemal'in ardından: Ali Murad’a “Emmim” der :Nazar Büyüm

Galiba 1964. Belki ’65. Beyazıt’taki Marmara Sineması’nda TİP gecesi var. Sahne balonlarla süslenmiş. Sıra onda, konuşma sırası, Yaşar Kemal’de. Sahneye çıktı, bir iki söz söyledikten sonra, eline yeşil bir balon geçirdi. “Bu işte kapitalizmin, burjuvazinin balonu! O balonu söndüreceğiz!” diyerek balonu çimdiklemeye başladı. Ne yapsa patlamıyor lanet balon. Uğraş, didin, sonunda gümledi. “İşte görüyorsunuz, kolay değil kapitalizmin balonunu patlatmak,” gibi sözlerle bu zorlu uğraşı açıklamaya girişti. “Bu da işte bizim balonumuz, sosyalizmin kızıl balonu,” diyerek kırmızı balonu eline alır almaz, güüümmm, balon patladı. Salon, tüm yoldaşlar kahkahada...

Yaşar Kemal’i 1963’te tanıdım. Büyük, tanınmış bir yazardı çoktan. Şurda burda karşılaşırdık, en çok da Cağaloğlu’nda ve Parti’de rastlaşırdık. Yıllar sonra Adam Yayınları’nda yazarımız oldu, tüm kitaplarını, bu arada uzun yıllar arkasından yazdığı Bir Ada Hikayesi dörtlüsünün ilk üç kitabını yayımladık: Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, Karıncanın Su İçtiği, Tanyeri Horozları. Birkaç yıl aradan sonra Yaşar dördüncü ve son cildi de yazdı, yayımladı: Çıplak Deniz Çıplak Ada (Yapı Kredi Yay.)

50 yıllık karısı Tilda aynı zamanda Yaşar’ın kitaplarının çok yetenekli çevirmeniydi. Denebilir ki Yaşar Kemal adının dış ülkelerde gördüğü büyük saygının bir bölümü, oldukça önemli bir bölümü, Tilda’nın yetkin edebi çevirilerinden ileri gelir. Çünkü Yaşar’ın dilini hangi dile çevirmeye kalksanız zorlanırsınız, onun kendine özgü inanılmaz renklerle örülü bir Türkçesi vardır, hiç bir yazar bu konuda Yaşar’ın diliyle, onun betimlemeleri, benzetmeleriyle aşık atamaz. Yarattığı taptaze, görülmemiş sıfatlar, tamlamalarla bezeli  olduğu halde hiç yadırganmayan bir söz ve sözcük dağarcığıdır onunki. Boşuna değil, Yaşar Kemal’in dili, dil özellikleri, anlatımda eriştiği zenginlik Alpay Kabacalı’dan Altan Gökalp’e, Emin Özdemir’e pek çok dil ve anlatım delisinin yazılarına, kitaplarına konu oldu.

Yıl 1986. Mevsim -galiba- kış. Dost-arkadaş 6-8 kişi Şile’ye gittik, hafta sonu için. Kendini “Yatılı Meyhane” olarak tanıtan Değirmen Otel’e indik. Daha çantaları yeni taşıyorduk ki, lobiye inen merdivenlerde Yaşar Kemal’i gördüm... Çığlık, kıyamet, sarıştık. “Yahu, demircinin oğlu, bu ne iştir, daha şimdi, şu anda İnce Memed 4’ün son noktasını koydum, roman tamamlandı, aşağı iniyorum, karşıma çıktın!”

Şimdi aklımda yok, biz de bir şeyi kutlayacağız herhal ki, birkaç şişe Moet Chandon getirmişiz. Onları Yaşar’dan gizli mutfağa verdim. Şampanya soğutuldu, kadehler de, sonra toplaştık, şişeler açıldı, İnce Memed 4’ün tamamlanmasını kutladık. Sonra, yıllarca, ne zaman karşılaşsak orda bulunanlara dönerek, “Benim için şampanya patlatmış adamdır,” diye anlattı Yaşar.

Yaşar Kemal’le ilgili benim söyleyeceklerim birkaç AGOS doldurur.

1998’de Şile’ye taşınırken arkadaşlarıma, dostlarıma bir alan ayırdım, adını ‘Arkadaş Korusu’ koyarak. Beni ta Halkalı yakınlarındaki evine götürdü, çeke çeke. Birlikte Arkadaş Korusu için seçip ayırttığı üç fidanı görmeye gittik. Cebinde akrep var denir ya, öyle cimridir; paraya kıymış, en gösterişli, kalıcı ibre yapraklıları seçmiş, seçtirmiş. Şile’ye getirip yerine yerleştirdik. Bugün boyları 5-6 metreyi aşmış ağaçlardır Yaşar’ın ağaçları.

Ali Murad daha küçücüktü. Yaşar her gittiği yerden, İsviçre’den, Fransa’dan, Almanya’dan ona küçük armağanlar getirirdi mutlaka: Bir çakı, bir fener, bir bileklik...

“Bunlar Ali Murad Emmi’min,” der, o malum sesi, söyleyişiyle gözü de yüzü de güler.

Telif kazancını yayınevinden aldıkça, “Allah tuttuğunu dolar etsin,” der, gene kıs kıs güler.

Bir Ada Hikayesi dörtlüsünün üçüncü cildini, Tanyeri Horozları’nı okuyorum. Daktilodan taze çıkmış. Bazı yerleri daha sonra konuşmak için işaretliyor, tekrarlar, unutmalar varsa onlara bakıyorum. Romanda ilerledikçe ne göreyim, Ada’ya yeni biri geliyor, bir demirci, elinden her iş gelir, adı Arsen, üç kaburgası ve kürek kemiğinin yarısı yok, çalışkan bir usta. Yani babam, babam Demirci Arsen Usta.

Yaşar benim demirci oğlu olduğumu bilir, bilir ama, babamın hastalıklardan, ameliyatlardan gelen bu halini bilmez, bilemez. Ben söylemedim. Kimse de bilmez ki söylemiş olsun.

Apar topar onu aradım, geldi. “Yahu Yaşar, aptal olduğunu bilirdim lakin medyum, müneccim olduğunu bilmezdim! Bu nasıl iş?” diyerek bu insan çakışmasını, rastlantıyı söyledim. Derinden gelen bir kapkaha patlattı: “Yahu söyledin ya işte, bana malum oldu. Artık şimdi erdiğime inanırsın!”

Küçük Parmakkapı Sokak’taki yayınevi binasında bir basın toplantısı düzenledik, yıl 1997. Yaşar Kemal’e sayısız uluslararası ödülünden ikisi daha verilmiş, Frankfurt Kitap Fuarı’nın Alman Yayıncılar Birliği Ödülü, ayrıca Berlin’deki Frei Üniversitesi’nden Fahri Doktorluk. Pek çok kamera, muhabir, masada Yaşar’la yan yana oturuyoruz. Toplantıyı açtım: “Hoşgeldiniz. Bugün gene hepimizi mutlu eden, çok önemli bir kutlama için buradayız. Yaşar Kemal’e Almanya’dan iki önemli ödül daha geldi. Bunu kutluyoruz.

“Yazarlar, şairler, müzisyenler, ressamlar karanlıkta bize yol gösteren yıldızlardır. Umutlarımızın kırıldığı anlarda, kendimizi yitik duyduğumuz zamanlarda bize o yıldızlar yol gösterir, yolumuzu o yıldızlar aydınlatır.

“Kimi büyük sanatçılar ise yalnız tek bir yıldız değil, takımyıldızlar, yıldız takımadalarıdır. İşte Yaşar Kemal de öyle bir yıldız takımadasıdır. Hangisi derseniz, Büyük Ayı...” der demez, masanın altından ayak bileğime bir tekme yedim, “Ulan eşoğlusu!” iltifatıyla birlikte. Akşam yayınlandı, duyuldu...

Ara Güler’le Yüzlerinde Yeryüzü kitabını hazırlıyoruz. “Yaşar bir önsöz yazsa buna,” dedim. Ara, “Çok iyi olurdu, ama sanmam, yazmaz,” dedi. Yaşar yazdı, hem de ne önsöz... Başlı başına bir Ara Güler destanı...

Sevdiğimiz, hayranlık duyduğumuz bir yazar o. Büyük bir yazar. Ne eskide ne bugün eşi benzeri olmadı Yaşar Kemal’in Türkçe edebiyatta. En sevdiğim romanı Ortadirek, en beğendiğim derlemesi, yazdığı Önsöz’le birlikte, Ağıtlar’dır. Unutulur mu böyle biri?

Unutulmaz. Yüz yıl da geçse peşinize düşer romanları, öyküleri, gelir bulur sizi, gene mesteder, hayran bırakır.

Göçtün gittin Yaşar Kemal

Kim taşıyacak şimdi seni?

İri ağır gövdeni değil

Bıraktığın gölgeni?

 

61084

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

Sayfalar