Pazar Mayıs 12, 2024

Ukrayna Üzerinde Emperyalist Savaş Ve Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı

M. Oruçoğlu’nun Gazete Patika’da “izlememiz gereken politika gayet berraktır” başlıklı bir makalesi yayınlandı.[1] Adı geçen Makale’de, ilginç saptamalar söz konusu. Bunlardan biri;  “Türkiye’de emperyalist işgalleri destekleyen devrimci bir kuşağın oluşmasına yol açtı”.

Bu eksik bir belirleme. Rus Sosyal emperyalizmin 1968 Macaristan müdahelesini ve 1979 Afganistan işgalini destekleyen “devrimci” kuşaklar da vardı. Yani, sorun neoliberal politikaların uygulandığı “küreselleşme” adı verilen politikalarla başlamadı. Sınıfsal ve ideolojik kökeni eski ve hatta daha da eski. 1. Dünya savaşında Kautsky başta olmak üzere emperyalist hükümetlerin kerhen ya da açıktan emperyalist savaş politikasını onaylayan bir “devrimci” kuşak vardı. Bugün Rus emperyalizmin Ukrayna işgalini destekleyen bir “devrimci” kuşak varsa, onun ideolojik kaynağı yüz yıl öncesine dayanıyor. Yani, bu yeni bir şey değil. Emperyalist politikaların peşine takılan, onda “ilericilik” gören küçük burjuva oportünist-revizyonist ideoloji, “küreselleşme” ile ortaya çıkmadı. Öncelikle bunu görmek gerekiyor.

Oruçoğlu, kendi kafasındaki “devrimci kuşağa”, “Ukrayna hükümetini açıktan desteklemeyi” ve bunun “berrak ve devrimci bir tavır” olduğunu öğütlüyor. Ve bunun ulusların kendi kaderini tayin hakkı (UKKTH)’nın bunu gerektiğini iddia ediyor.

Yanılıyor. Hem de kötü bir şekilde. Son gelişmeleri, Japon işgaline karşı ÇKP-Çan Kay Şek “ittifakına” benzetiyor.

Sırasıyla gidelim.

  1. Rus emperyalistlerinin Ukrayna’yı işgali hiç bir şekilde desteklenemez. Bu emperyalist bir işgal ve (Ukraynalı komünistlerin nitelediği gibi) Ukrayna halkına karşı işlenen canice bir suçtur ve sert bir şekilde karşı çıkılmalıdır. Komünistler bunu yapıyor.
  2. Komünistlerin çağrısı şöyledir:

-Ukrayna’da savaş derhal durdurulsun!

-Rus emperyalizmi askeri birliklerini Ukrayna’dan derhal geri çeksin ve Ukrayna’ya savaşla verdiği zararları ödesin!

-Bütün emperyalistler (NATO birleşenleri de dahil) elini Ukrayna’dan çeksin!

-Ukrayna’nın tarafsızlık durumu korunmalı!

Silahlanmalar ve toplumların (özellikle Batı Avrupa’nın), burjuvazinin emperyalist çıkarları için askerileştirilmesi derhal durdurulsun!

  1. Ukrayna hükümeti bu savaşta desteklenemez. Yani, onun gerici-faşist emelleri desteklenemez. Bunun UKKTH ile hiç bir ilişkisi yoktur. UKKTH demek, ezilen ulus burjuvazisinin gerici emellerinin desteklenmesi anlmını asla taşımaz.  Ya da emperyalistler arası çatışmada birinin yanında saf tutan bir gerici devletin desteklenmesi anlamına gelmez.

Rus işgaline karşı çıkmak, UKKTH ile doğrudan bağlantılı ve aynı zamanda anti-emperyalist ve anti-işgalci bir tavırdır.  UKKTH, bir ulusun özgürce kendi kaderini tayin etme hakkıdır. Bu, onun üzerinde her türlü baskıyı ve engellemeyi reddeder. Ama, aynı zamanda bu, komünistler açısından, o ulusun gerici emellerini, komünistlere karşı olumsuz tutumunu, işçi sınıfı düşmanlığını desteklemeyi gerektirmez, tersine kararlı bir şekilde teşhir etmeyi gerektirir.

İşgale uğrayan bir ülkenin işgale karşı çıkmasını desteklemek ve işgalci güce karşı mücadele etmek komünistler için bir ilkedir. İşgale uğrayan ülkenin burjuva yönetimi komünistlere hiç bir hakkı tanımıyorsa ve hatta bütün demokratik hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmışsa, o ülke burjuvazisinin yanında yer alınmaz ve bu direniş desteklenemez. İşgal edilen bir ülkenin burjuva yönetiminin işgale karşı mücadele etmesi, direnmesi ve savaşmasının haklı olması, daha doğrusu böyle bir hakkının olması, “kayıtsız şartsız” bu direnişin desteklenmesini getirmez ve getirmemelidir. Var olan somut durum, emperyalist ülkeler arasındaki çelişmeler ve emperyalistlerin bu ülke ile ilişkilerinden bağımsız bir tavır belirleme, sınıfın ve genel anlamda ezilen halkların çıkarlarıyla çelişir.

İşgale uğrayan Ukrayna hükümeti faşist-gerici ve aynı zamnda (esasta) ABD, İngiltere ve AB emperyalistlerinin kukla bir iktidarıdır. Ve Ukrayna nezdinde emperyalist bloklar arası bir kapışma söz konusudur. Buradaki savaş salt Rus emperyalistleri ile Ukrayna gerici-faşist yönetimi arasında değil, daha büyük bir emperyalist savaşa doğru giden, NATO savaş örgütü içinde birleşen Batılı emperyalistler ile Rus emperyalitleri (ve Çin) arasındadır. “Ukrayna Savaşı”, Ukrayna ile Rusya arasından daha ilk günden itibaren çıkmıştır. Çünkü bunun eveli vardır. Rus emperyalizmi ile ABD ve batılı emperyalistler arasındaki “Ukrayna Savaşı” –bir tarih vermek gerekirse- 2003’den beri devam etmektedir. Şimdi ise doğrudan silahlı çatışmaya dönüşmüş durumdadır. Sadece ABD hükümetinin, Ukrayna için “33 milyar dolarlık askeri ve insani yardım[2] açıklaması bile dikkate alındığında, bu savaşın kimler arasında sürdüğünü göstermeye yeter.

Ukrayna üzerinde sürdürülen emperyalistler arası savaşın bu karakteri görülmeden, soruna dogmatik bir şekilde yaklaşmak, daha baştan yanlış tavırları da beraberinde getirir.

Oruçoğlu, Japon işgaline karşı ÇKP (Mao Zedung önderliğindeki Çin Komünist Partisi) ile Gerici Çan Kay Şek arasındaki ittifakı örnek vererek, gerici-faşist NATO’nun kukla hükümeti Ukrayna hükümetini desteklenmesini öneriyor.

Oysa, “komünistlerle ittifak ve komünistlere karşı savaş” gibi, arada nitel bir fark var. Oruçoğlu, bu “nitel”  farkı kendisi görmediği gibi, okuyucunun da görmemesi için araya “berrak”lığı engelleyecek dogmatik bir bir tül çekiyor. İşçi sınıfı bu tülü, 2. Enternasyonal’in 1907 Stuttgart ve peşinden 1912’de Basel toplantılarında çöpe atmıştı. Bu kararların uygulanmaması, 2. Enternasyonalin çöküşünü de beraberinde getirdi.

Çan Kay Şek ÇKP’nin bütün önerilerini kabul etmiştir.

Çan Kay Şek’in kabul ettiği koşullar:

“(1) Guomindang’ı ve milli hükümeti yeniden örgütleyerek, Japon yanlısı grubu atmak ve Japon aleyhtarı unsurları kabul etmek;

(2) Şangahay’daki yurtsever önderleri ve diğer bütün siyasi tutukluları salıvermek ve halkın özgürlüklerini ve halklarını güvence altına almak;

(3) ‘Komünistleri bastırma’ siyasetine son vermek ve Japonya’ya karşı direnmek için Kızıl Orduyula ittifak yapmak;

(4) Japonya’ya karşı direnme ve ülkeyi kurtarma siyasetini saptamak için, bütün partilerin, grupların nüfusun bütün kesimlerinin ve orduların temsil edildiği bir milli kurtuluş konferansı düzenlemek;

(5) Çin’in Japonya’ya karşı direnmesine yakınlık duyan ülkelerle işbirliğine girmek; ve

(6) Ülkeyi kurtarmak için diğer özel yöntem ve araçları benimsemek.”[3]

Çan Kay Şek, bunları kanbul ettikten sonra “ittifak” yapılmıştır. Her şeyden önce ittifak sırasında komünistlere karşı savaşmayacağını kabul etmiştir.

Oruçoğlu’nun bir başka örnek verdiği İtalyan işgaline karşı Enver Hoca liderliğindeki AEP ile milliyetçi Balli Kombetar birliklerinin bir kaç aylık “ittifak” (Ağustos-Eylül 1943) kurması’da, ÇKP’nin Çan Kay Şek ile ittifak kurma ilkeleriyle aynıdır.  Yani, komünistlerin tanınması ilkesi vardır. Milliyetçi Balli Kombetar, İtalya yenilince, Alman işgalici güçlerin yanında yer alarak silahlarını komünistlere çevirmiş ve AEP (Arnavutluk Emek Partisi) bunun üzerine ittifakı bozarak, emperyalist Alman işgalcileriyle birlikte hareket eden Balli Kombetar’a karşı da savşmıştır. Bu gerçekler varken, (esas olarak ABD denetiminde olan) günümüz Ukrayna yönetiminin tavrıyla,  komünistler ile ittifak yapan Çan Key Şek’in tavrını aynılaştırmaya çalışmak, sorunun özünü saptırmaktır.

Günümüz kukla Ukrayna yönetimi, savaştan çok önce komünistleri yasaklamış, SSCB’nin tüm sembollerine karşı savaş açmış, yıkmış, yağmalamış ve azınlıkta olan ulusların dilleri de dahil her şeylerini yasaklayarak, Avrupa’nın orta yerinde bir Neonazi ülkesi yaratmayı hedeflemiştir.

Ukrayna yönetimi, ülkesinin bağımsızlığı için değil, ülkeye bütünüyle NATO’nun (başta da ABD) başını çeken emperyalist ülkelerin egemenliği için savaşmaktadır.

Bu belirgin ayrıntılar görülmeden, bu yönetimin açıktan desteklenmesi, sınıf işbirliğinden öte, NATO güçlerinin emperyalist amaçlarını gözardı etmektir. Anarşist düşünce yapılı küçük burjuva sol liberalizmin, tepkisel gibi gözüksede, özünde, kaynağı, burjuva liberal ideolojisidir.

Ukrayna burjuva devletinin “haklı meşru direnişi”nin desteklenecek hiç bir yanı yoktur. Bunu desteklememek, Rus emperyalizminin işgalinin desteklemek ya da “haklı” görmek anlamına asla gelmez. Ukrayna’da desteklenecek olan, proletaryanın ve emekçilerin emperyalist Rus işgale karşı mücadelesidir. Oradaki komünistlerin görevi, esas olarak Rus işgaline karşı mücadele ederken, kendi gerici-faşist devletine karşı da mücadele etmeldir. Ancak, ne zaman ki, Ukrayna burjuva devleti komünistlerle ittifaka yanaşır ya da onların örgütlenmelerini yasaklamaz, o zaman komünistlerin esas baş düşmanı işgalci güç olur.,

Oruçoğlu’nun, “Ukrayna’nın mevcut işgale karşı haklı direnişini desteklemek..” görüşü, Ukrayna somutunda, Rus işgaline karşı, ABD, İngiltere, AB emperyalistleri ve NATO dahil baş savaş kışkırtıcısı tüm batılı emperyalistler ile aynı safta yer almak ve onların çıkarlarına hizmet etmek demektir. Oruçoğlu, ilkeleri somut olgulardan çıkarmak yerine, somut durumu ilkelere uydurmaya çalışan dogmatikliği, sapla samanı birbirine karıştırdığı gibi, ML ilkeleri ise emperyalistler arasındaki kapışmada, bir emperyalist bloğa karşı diğer emperyalist bloğunun safında yer almayı “berrak” bir siyaset olarak sunuyor.

“Uluslararası finans sermayenin” dünyanın her karış toprağına hükmettiği bir koşulda, soruna ulus burjuvazisinin penceresinden değil, başta Ukrayna ve Rus işçi sınıfı olmak üzere uluslararası proletaryanın sınıf çıkarları açısından bakılmalıdır.

Anarşist, otorite tanımayan küçük burjuva ideolojilerinin, koşulları göz ardı eden taktik ve strateji belirlemeleri “berrak” bir tavır olarak sunulması, bu “tavrın” komünistler için sınıf uzlaşmacı tavır olduğu da bir kadar berraktır.

Ve makaleyi şöyle sonlandırabiliriz: Emperyalistler arası çatışma, ML ile bağları iyice zayıflamış (burjuvaziyle proletarya ideolojisi arasında kalan) küçük burjuva “devrimci kuşağa” iki seçenek bırakıyor: emperyalist bloğun birinden birini seçeceksin. Oysa, proletaryanın bu konuda tavrı nettir. Emperyalistler arası kapışmada, “berrak tavır,” birinden birini desteklemek değil, ikisine karşı da işçi sınıfı ve halkların direnişini destekleyerek ve güçlendirerek sosyalizm mücadelesini geliştirmektir.


[1]              www.gazetepatika18.com/izlememiz-gereken-politika-gayet-berraktır/2022.04.17

[2] www.bbc.com./türkce/22.04.28

[3]              Mao Zedung, Seçme Eserler C.1, sf. 327, Aydınlık Yayınları

 

1898

Arif Alıç

Arif Alıç sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Arif Alıç

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Sayfalar