Cumartesi Mayıs 11, 2024

Ukrayna Üzerinde Emperyalist Savaş Ve Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı

M. Oruçoğlu’nun Gazete Patika’da “izlememiz gereken politika gayet berraktır” başlıklı bir makalesi yayınlandı.[1] Adı geçen Makale’de, ilginç saptamalar söz konusu. Bunlardan biri;  “Türkiye’de emperyalist işgalleri destekleyen devrimci bir kuşağın oluşmasına yol açtı”.

Bu eksik bir belirleme. Rus Sosyal emperyalizmin 1968 Macaristan müdahelesini ve 1979 Afganistan işgalini destekleyen “devrimci” kuşaklar da vardı. Yani, sorun neoliberal politikaların uygulandığı “küreselleşme” adı verilen politikalarla başlamadı. Sınıfsal ve ideolojik kökeni eski ve hatta daha da eski. 1. Dünya savaşında Kautsky başta olmak üzere emperyalist hükümetlerin kerhen ya da açıktan emperyalist savaş politikasını onaylayan bir “devrimci” kuşak vardı. Bugün Rus emperyalizmin Ukrayna işgalini destekleyen bir “devrimci” kuşak varsa, onun ideolojik kaynağı yüz yıl öncesine dayanıyor. Yani, bu yeni bir şey değil. Emperyalist politikaların peşine takılan, onda “ilericilik” gören küçük burjuva oportünist-revizyonist ideoloji, “küreselleşme” ile ortaya çıkmadı. Öncelikle bunu görmek gerekiyor.

Oruçoğlu, kendi kafasındaki “devrimci kuşağa”, “Ukrayna hükümetini açıktan desteklemeyi” ve bunun “berrak ve devrimci bir tavır” olduğunu öğütlüyor. Ve bunun ulusların kendi kaderini tayin hakkı (UKKTH)’nın bunu gerektiğini iddia ediyor.

Yanılıyor. Hem de kötü bir şekilde. Son gelişmeleri, Japon işgaline karşı ÇKP-Çan Kay Şek “ittifakına” benzetiyor.

Sırasıyla gidelim.

  1. Rus emperyalistlerinin Ukrayna’yı işgali hiç bir şekilde desteklenemez. Bu emperyalist bir işgal ve (Ukraynalı komünistlerin nitelediği gibi) Ukrayna halkına karşı işlenen canice bir suçtur ve sert bir şekilde karşı çıkılmalıdır. Komünistler bunu yapıyor.
  2. Komünistlerin çağrısı şöyledir:

-Ukrayna’da savaş derhal durdurulsun!

-Rus emperyalizmi askeri birliklerini Ukrayna’dan derhal geri çeksin ve Ukrayna’ya savaşla verdiği zararları ödesin!

-Bütün emperyalistler (NATO birleşenleri de dahil) elini Ukrayna’dan çeksin!

-Ukrayna’nın tarafsızlık durumu korunmalı!

Silahlanmalar ve toplumların (özellikle Batı Avrupa’nın), burjuvazinin emperyalist çıkarları için askerileştirilmesi derhal durdurulsun!

  1. Ukrayna hükümeti bu savaşta desteklenemez. Yani, onun gerici-faşist emelleri desteklenemez. Bunun UKKTH ile hiç bir ilişkisi yoktur. UKKTH demek, ezilen ulus burjuvazisinin gerici emellerinin desteklenmesi anlmını asla taşımaz.  Ya da emperyalistler arası çatışmada birinin yanında saf tutan bir gerici devletin desteklenmesi anlamına gelmez.

Rus işgaline karşı çıkmak, UKKTH ile doğrudan bağlantılı ve aynı zamanda anti-emperyalist ve anti-işgalci bir tavırdır.  UKKTH, bir ulusun özgürce kendi kaderini tayin etme hakkıdır. Bu, onun üzerinde her türlü baskıyı ve engellemeyi reddeder. Ama, aynı zamanda bu, komünistler açısından, o ulusun gerici emellerini, komünistlere karşı olumsuz tutumunu, işçi sınıfı düşmanlığını desteklemeyi gerektirmez, tersine kararlı bir şekilde teşhir etmeyi gerektirir.

İşgale uğrayan bir ülkenin işgale karşı çıkmasını desteklemek ve işgalci güce karşı mücadele etmek komünistler için bir ilkedir. İşgale uğrayan ülkenin burjuva yönetimi komünistlere hiç bir hakkı tanımıyorsa ve hatta bütün demokratik hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmışsa, o ülke burjuvazisinin yanında yer alınmaz ve bu direniş desteklenemez. İşgal edilen bir ülkenin burjuva yönetiminin işgale karşı mücadele etmesi, direnmesi ve savaşmasının haklı olması, daha doğrusu böyle bir hakkının olması, “kayıtsız şartsız” bu direnişin desteklenmesini getirmez ve getirmemelidir. Var olan somut durum, emperyalist ülkeler arasındaki çelişmeler ve emperyalistlerin bu ülke ile ilişkilerinden bağımsız bir tavır belirleme, sınıfın ve genel anlamda ezilen halkların çıkarlarıyla çelişir.

İşgale uğrayan Ukrayna hükümeti faşist-gerici ve aynı zamnda (esasta) ABD, İngiltere ve AB emperyalistlerinin kukla bir iktidarıdır. Ve Ukrayna nezdinde emperyalist bloklar arası bir kapışma söz konusudur. Buradaki savaş salt Rus emperyalistleri ile Ukrayna gerici-faşist yönetimi arasında değil, daha büyük bir emperyalist savaşa doğru giden, NATO savaş örgütü içinde birleşen Batılı emperyalistler ile Rus emperyalitleri (ve Çin) arasındadır. “Ukrayna Savaşı”, Ukrayna ile Rusya arasından daha ilk günden itibaren çıkmıştır. Çünkü bunun eveli vardır. Rus emperyalizmi ile ABD ve batılı emperyalistler arasındaki “Ukrayna Savaşı” –bir tarih vermek gerekirse- 2003’den beri devam etmektedir. Şimdi ise doğrudan silahlı çatışmaya dönüşmüş durumdadır. Sadece ABD hükümetinin, Ukrayna için “33 milyar dolarlık askeri ve insani yardım[2] açıklaması bile dikkate alındığında, bu savaşın kimler arasında sürdüğünü göstermeye yeter.

Ukrayna üzerinde sürdürülen emperyalistler arası savaşın bu karakteri görülmeden, soruna dogmatik bir şekilde yaklaşmak, daha baştan yanlış tavırları da beraberinde getirir.

Oruçoğlu, Japon işgaline karşı ÇKP (Mao Zedung önderliğindeki Çin Komünist Partisi) ile Gerici Çan Kay Şek arasındaki ittifakı örnek vererek, gerici-faşist NATO’nun kukla hükümeti Ukrayna hükümetini desteklenmesini öneriyor.

Oysa, “komünistlerle ittifak ve komünistlere karşı savaş” gibi, arada nitel bir fark var. Oruçoğlu, bu “nitel”  farkı kendisi görmediği gibi, okuyucunun da görmemesi için araya “berrak”lığı engelleyecek dogmatik bir bir tül çekiyor. İşçi sınıfı bu tülü, 2. Enternasyonal’in 1907 Stuttgart ve peşinden 1912’de Basel toplantılarında çöpe atmıştı. Bu kararların uygulanmaması, 2. Enternasyonalin çöküşünü de beraberinde getirdi.

Çan Kay Şek ÇKP’nin bütün önerilerini kabul etmiştir.

Çan Kay Şek’in kabul ettiği koşullar:

“(1) Guomindang’ı ve milli hükümeti yeniden örgütleyerek, Japon yanlısı grubu atmak ve Japon aleyhtarı unsurları kabul etmek;

(2) Şangahay’daki yurtsever önderleri ve diğer bütün siyasi tutukluları salıvermek ve halkın özgürlüklerini ve halklarını güvence altına almak;

(3) ‘Komünistleri bastırma’ siyasetine son vermek ve Japonya’ya karşı direnmek için Kızıl Orduyula ittifak yapmak;

(4) Japonya’ya karşı direnme ve ülkeyi kurtarma siyasetini saptamak için, bütün partilerin, grupların nüfusun bütün kesimlerinin ve orduların temsil edildiği bir milli kurtuluş konferansı düzenlemek;

(5) Çin’in Japonya’ya karşı direnmesine yakınlık duyan ülkelerle işbirliğine girmek; ve

(6) Ülkeyi kurtarmak için diğer özel yöntem ve araçları benimsemek.”[3]

Çan Kay Şek, bunları kanbul ettikten sonra “ittifak” yapılmıştır. Her şeyden önce ittifak sırasında komünistlere karşı savaşmayacağını kabul etmiştir.

Oruçoğlu’nun bir başka örnek verdiği İtalyan işgaline karşı Enver Hoca liderliğindeki AEP ile milliyetçi Balli Kombetar birliklerinin bir kaç aylık “ittifak” (Ağustos-Eylül 1943) kurması’da, ÇKP’nin Çan Kay Şek ile ittifak kurma ilkeleriyle aynıdır.  Yani, komünistlerin tanınması ilkesi vardır. Milliyetçi Balli Kombetar, İtalya yenilince, Alman işgalici güçlerin yanında yer alarak silahlarını komünistlere çevirmiş ve AEP (Arnavutluk Emek Partisi) bunun üzerine ittifakı bozarak, emperyalist Alman işgalcileriyle birlikte hareket eden Balli Kombetar’a karşı da savşmıştır. Bu gerçekler varken, (esas olarak ABD denetiminde olan) günümüz Ukrayna yönetiminin tavrıyla,  komünistler ile ittifak yapan Çan Key Şek’in tavrını aynılaştırmaya çalışmak, sorunun özünü saptırmaktır.

Günümüz kukla Ukrayna yönetimi, savaştan çok önce komünistleri yasaklamış, SSCB’nin tüm sembollerine karşı savaş açmış, yıkmış, yağmalamış ve azınlıkta olan ulusların dilleri de dahil her şeylerini yasaklayarak, Avrupa’nın orta yerinde bir Neonazi ülkesi yaratmayı hedeflemiştir.

Ukrayna yönetimi, ülkesinin bağımsızlığı için değil, ülkeye bütünüyle NATO’nun (başta da ABD) başını çeken emperyalist ülkelerin egemenliği için savaşmaktadır.

Bu belirgin ayrıntılar görülmeden, bu yönetimin açıktan desteklenmesi, sınıf işbirliğinden öte, NATO güçlerinin emperyalist amaçlarını gözardı etmektir. Anarşist düşünce yapılı küçük burjuva sol liberalizmin, tepkisel gibi gözüksede, özünde, kaynağı, burjuva liberal ideolojisidir.

Ukrayna burjuva devletinin “haklı meşru direnişi”nin desteklenecek hiç bir yanı yoktur. Bunu desteklememek, Rus emperyalizminin işgalinin desteklemek ya da “haklı” görmek anlamına asla gelmez. Ukrayna’da desteklenecek olan, proletaryanın ve emekçilerin emperyalist Rus işgale karşı mücadelesidir. Oradaki komünistlerin görevi, esas olarak Rus işgaline karşı mücadele ederken, kendi gerici-faşist devletine karşı da mücadele etmeldir. Ancak, ne zaman ki, Ukrayna burjuva devleti komünistlerle ittifaka yanaşır ya da onların örgütlenmelerini yasaklamaz, o zaman komünistlerin esas baş düşmanı işgalci güç olur.,

Oruçoğlu’nun, “Ukrayna’nın mevcut işgale karşı haklı direnişini desteklemek..” görüşü, Ukrayna somutunda, Rus işgaline karşı, ABD, İngiltere, AB emperyalistleri ve NATO dahil baş savaş kışkırtıcısı tüm batılı emperyalistler ile aynı safta yer almak ve onların çıkarlarına hizmet etmek demektir. Oruçoğlu, ilkeleri somut olgulardan çıkarmak yerine, somut durumu ilkelere uydurmaya çalışan dogmatikliği, sapla samanı birbirine karıştırdığı gibi, ML ilkeleri ise emperyalistler arasındaki kapışmada, bir emperyalist bloğa karşı diğer emperyalist bloğunun safında yer almayı “berrak” bir siyaset olarak sunuyor.

“Uluslararası finans sermayenin” dünyanın her karış toprağına hükmettiği bir koşulda, soruna ulus burjuvazisinin penceresinden değil, başta Ukrayna ve Rus işçi sınıfı olmak üzere uluslararası proletaryanın sınıf çıkarları açısından bakılmalıdır.

Anarşist, otorite tanımayan küçük burjuva ideolojilerinin, koşulları göz ardı eden taktik ve strateji belirlemeleri “berrak” bir tavır olarak sunulması, bu “tavrın” komünistler için sınıf uzlaşmacı tavır olduğu da bir kadar berraktır.

Ve makaleyi şöyle sonlandırabiliriz: Emperyalistler arası çatışma, ML ile bağları iyice zayıflamış (burjuvaziyle proletarya ideolojisi arasında kalan) küçük burjuva “devrimci kuşağa” iki seçenek bırakıyor: emperyalist bloğun birinden birini seçeceksin. Oysa, proletaryanın bu konuda tavrı nettir. Emperyalistler arası kapışmada, “berrak tavır,” birinden birini desteklemek değil, ikisine karşı da işçi sınıfı ve halkların direnişini destekleyerek ve güçlendirerek sosyalizm mücadelesini geliştirmektir.


[1]              www.gazetepatika18.com/izlememiz-gereken-politika-gayet-berraktır/2022.04.17

[2] www.bbc.com./türkce/22.04.28

[3]              Mao Zedung, Seçme Eserler C.1, sf. 327, Aydınlık Yayınları

 

1890

Arif Alıç

Arif Alıç sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Arif Alıç

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Sayfalar