Pazartesi Nisan 29, 2024

Türk tekelci devleti, paylaşılmış alanları yeniden paylaşmak istiyor

Türk Tekelci burjuva devleti, emperyalist amaçları doğrultusunda her fırsatı, büyük emperyalist devletler arası her çelişkiyi değerlendirip, kendi amaçları için kullanma politikası izliyor. Bu, burjuva politik temsilcilerinin çok “kurnaz” oluşundan değil, sermayenin yayılmacılığının devlet politikasını buraya zorlamasından ve yönlendirmesinden kaynaklanmaktadır. Sermaye büyüyüp merkezileştikçe, genel eğilimi yeni pazaralar bulmak olur. İzlediği dış politika da buna uygun olarak gelişir ya da geliştirmeye çalışır.

Emperyalistler arası ilişkilerde (bütün kapitalist devletler içinde bu geçerlidir), “dostluk” ilişkisi olmaz, çıkar ilişkisi olur. Yine emperyalistler arası bloklaşma da emperyalist çıkar ilişkileri üzerine kurulur ve dağılır. Bugün bir blok içinde olan, yarın bir başka blok safında ya da daha sıkı ilişki içinde olabilir. Keskin çıkar çelişmeleri nedeniyle, emperyalist bloklaşmalar da sık sık değişiklik gösterir.

Birinci dünya ve ikinci dünya savaşları farklı bloklaşmalara tanıklık etmiştir. Daha sonraki süreçte de bloklaşmalar, bloklar arası ilişkiler, bazılarının katı bazılarının gevşek olması ve özellikle günümüzde de, bir blokta yer alanın diğer blokla daha sıcak ilişki kurması (Türkiye) ve AB içindeki değişik ülkelerin değişik bloklarla iilşki kurması, yine Hindistan’ın BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) ve Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) içinde yer alıp, ABD ile sıkı ilişki kurması...

AB içinde yer alan ülkelerden Fransa ve İtalya’nın ABD ile ilişkilerinin hep soğuk olması ve özellikle Fransa’nın ABD ile bir çok alanda ciddi çelişkiye düşmesi ve ABD’den bağımsız olarak, AB’nin kendi emperyalist amaçlarını yerine getirecek işgal ve saldırı ordusunu kurmaya zorlaması vb.

Ancak, geçmişte olduğu gübi günümüzde de hem savaş (ve çelişme) vardır ve hemde barış, birbirleriyle sıkı ilişkileri vardır. Kapitalist emperyalist ülkeler arasındaki bu ilişki, giderek daha da sıklaşmıştır. Sermayenin büyümesi ve merkezileşmesine koşut olarak, ekonomik ilişkiler iç içe geçmiştir. ABD ile Çin arasında dünya egemenliği konusunda büyük bir rekabet olmasına karşın, birbirlerinden kopmaları, ekonomik ilişkileri kesme ve hatta azaltma gibi bir eğilimleri söz konusu değildir. Her bir ülke, emperyalizmin ortaya çıkmasıyla, emperyalizmin birer halkaları haline gelmiştir. Ve son yıllarda “milli”cilik, “ulusal pazar” sözlerinin dile getirilmesi, kendi iç pazarlarına kapanma, sınırlara, göçmenlere kurdukları dev sınır (gümrük) duvarlarını örmek değil, tersine, sermayenin hiç bir zorlanmayla karşılanmadan sınırdan sınıra serbestçe geçebilmenin yollarını örmüşlerdir. Emperyalist sermaye için bunun geriye dönüşü söz konusu olamaz. Kapitalizm ayakta durduğu sürece bu ilişki daha da gelişecektir. Ancak, bu ilişkiler, savaşları, çatışmaları, bloklaşmaları ortadan kaldırmayacak, tersine emperyalistler arası çelişmeleri keskinleştirerek ilerleyecektir. Bu sermayenin çelişmeli doğısından, eşitsiz gelişme yasasından ve easas olarak da emek sermaye çelişmesinin her geçen gün yeniden ve yeniden üretilmesinden kaynaklanmaktadır.

Türk devletinin NATO, ABD, AB, Rusya, Çin vb. gibi ülkelerle çelişmeli ilişkilerine de bu çerçeveden bakılmalıdır. Bugün “dostum” dediğine, yarın rahatlıkla “düşmanım” diyebilir. Onun dorstunu ve düşmanını belirleyen, sermayenin siyasi temsilcisinin kişiliği değil, sermayenin genel çıkarları belirler.

Türk tekelci devlet kapitalizmin siyasi temsilcilerinin son 17 yıllık süreçlerine bakıldığında, dost ve düşman sıkça yer değiştirmiştir. AKP iktidara iyice yerleşmek için, (bu süreç aynı zamanda Türk tekelci burjuvazinin emperyalist amaçları doğrultusunda devleti yeniden dizayn etme sürecidir de) önce AB “dost” olmuştur. AB dost olurken, ABD “düşman” olmuştur. Rusya, önce “düşman” (uçak düşürme olayı ve gelişmleri anımsansın), daha uçağın enkazı kalkmadan en sıkı “dostum”a dönüşebilmiştir. Suriye devlet başkanı Beşar Esad ile aile dostluğundan “ebedi düşmanlığa” dönüşmeyi ise burada açıklamanın bir gereği yoktur. Ve elbette ki, bu “sıkı düşmanlığın” yarın “sıkı dost”luğa dönüşmemesinin hiç bir garantisi de yoktur.

Bu ilişkiler içinde burjuva siyasi temsilcilerinin öne çıkması, sorunun özünü, yani siyaseti belirleyen sermayenin kendisi olduğu gerçeğini değiştirmez. Bugün Putin, Trump, Şi Cinping, Erdoğan, yarın bir başkaları olur. Ama sermayenin kendisi somut bir gerçeklik ve belirleyici olandır.

Kısacası sermaye kesimi için dost ve düşman taktik bir sorundur. Sermaye güçlendikçe dost ve düşmanları da sık sık yer değiştirir. Çünkü, sermaye büyüdükçe yeni pazarlar isteyecektir ve pazarlar ise bir öncekiler tarafından çoktan tutulmuştur. O zaman paylaşılmış pazar kavgasının yeniden paylaşılması kavgası burada sıklaşır ve sertleşir. Bu silahlı savaşıma kadar varabilir. Bugün, Afganistan’da, Irak’ta, Yemen’de, Libya, Suriye ve dünyanın diğer bölgelerinde süren savaşlar, emperyalistler arası egemenlik savaşının bölgesel yanıdır. Bugünkü emperyalist konjonktürel durum, doğrudan emperyalistlerin kendileri arasında silahlı savaşıma dönüşmesinin olasılığı her geçen gün artmaktadır.

Liberal burjuva yazarlar ve onların etkisinde kalan kimi küçük burjuva “sol”cular, sorunu, burjuvazinin siyasi temcilerinin kişiliklerine bağlarlar. Böyle yaparak kapitalist-emperyalist sistemin özünü işçi sınıfından gizlemeye çalışırlar. Örneğin, ikinci dünya savaşını çıkaran olarak Hitleri gösterirler. Ya da Almanya’yı yönetenin Hitler olduğu izlenimini yaratıp, Hitler’in arakasındaki sermaye güçlerini (günümüz ThyssenKrupp, Siemens, BMW, Henkel, Bayer, BASF, Höchst AG, IBM vd.) gizlelerler. Burjuva liberal aydınları Trump’ı, Erdoğan’ı Putin’i ve diğer siyasi liderleri öne çıkarıp, kapitalizmin işçi sınıfı düşmanı karanlık yüzünü, yani, toplumsal çelişmelerin ana kaynağını gizlemeye özel bir önem verirler. Sanki, dünya bir kaç “siyasi manyağın kişisel kaprisleri” yüzünden karşıyormuş izlenimini yaratmaya çalışırlar. Tekelci sermayenin liberallerden istediği tam da böyle bir propaganda yapmalarıdır.

Tekelci devletin esas sahipleri Koçlar, Sabancılar, Kalyonlar, Şahenkler, Enkalar, Rönesaslar, Yıldız Holdingler, Eczacıbaşılar, Cengizler, Kolinler, Zorlular, Anadolu Grubu, İş Bankası ve diğerleri özellikle gizlenmeye çalışılır.

Türk tekelci devleti, bölgedeki en zayıf noktaları, işgal ve ilhak ederek emperyalist egemenlik alanlarını genişletmeye çalışıyor. Irak, Suriye ve Libya şimdilik bu çemberin içine girmiş durumda. Özellikle Suriye’deki işgal ettiği bölgelerden çıkmak istemediği gibi, işgal alanlarını büyütüp ilhak etmeye ve hatta “ milli vatan sınır”larını buralara kadar genişletmenin politik-askeri savaşını veriyor. Bunu gizlemiyorda. Cumhurbaşkanları Erdoğan’ın ağızından açık açık dile getiriyorlar. İşgal ettiği Suriye (Güney Kürdistan’ın bir çok bölgesi) yerleşim bölgelerine kendi kaymakamlarını ataması, polisi gücünü ve diğer devlet kurumlarını kurması, ilhak siyasetinin kendisidir.

Bugün İdlip üzerinde çıkan kavga, aslında Türk Tekelci sermaye devletinin, Kuzey Süriye’yi (Güney Kürdistan’ı –Rojava-) bütünüyle işgal ve ilhak etme amacından ileri gelmektedir. Türk burjuvazisinin hedefi, “misak-i milli” sınırları, Musul ve Kerkük’ün de içinde olduğu alanlara kadar uzatmak. Petrol bölgelerine ulaşıp, buraları sermayenin emrine katmaktır. İngiliz emperyalizminin, yüz yıllardır Kuzey İrlanda düşmanlığı ne ise, Türk devletinin Kürt-Kürdistan düşmanlığıda aynı içeriktedir.

Türk emperyalist sermayesi, Ortadoğu ile yetinmek istemiyor. Egemenlik alanlarını Doğu Akdeniz’den Libya içlerine kadar uzatmanın savaşını veriyor. Ve buralara asker gönderiyor, askeri üsler açıyor, askeri manevralar yapıyor ve buranın pazarlarını önceden kapmış emperyalist ülkeleri zorlayıcı politikalar izleyerek pazardan pay almayı zorluyor. Bu zorlayıcı politikalar salt politikayla sınırlı kalmayıp, askeri olarak da politikasını destekliyor.

Türk devletinin İdlip’ten çıkmak istemeyip, tersine, kendi paralı askeri durumuna getirdiği faşist-gerici dinci örgütlerle burada kalıcı olmak istiyor. Bu nedenle yerine göre ABD ile yerine göre ise Rusya ile ilişkileri gerici politika izlemekten çekinmiyor.

Türk devletinin, Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Balkanlar ve Libya’da karşısındaki güçler yarı-sömürge ya da bağımlı ülkeler değil, ABD, AB, Rusya gibi büyük emperyalist (ve İran) güçlerdir. Bu büyük güçler ile paylaşım savaşı içine girmiştir. Türk Tekelci devleti, yeni bir emperyalist devlet olarak paylaşılmış alanların yeniden paylaşımını zorluyor ve zorladıkça ilişkileri keskinleştiriyor. Şimdilik bu paylaşım direkt emperyalistler arası silahlı savaşıma dönüşmemişse de, dönüşmesi için bütün koşullar elverişli durumdadır. Ve giderek keskinleşen bu çelişme, daha büyük bir emperyalist savaşın kıvılcımı olabilecek içeriktedir.

Bütün bu somut gelişmelerin ortaya koyduğu bir gerçek: Türk emperyalist sermaye devletinin bölge halklarının en büyük düşmanları arasında yer aldığı ve barışın düşmanı olduğudur. 16.02.22 

3852

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Sayfalar