Perşembe Mayıs 2, 2024

TKP/ML Merkez Komitesi:Osmanlı'dan TC'ye 100. yılında soykırımı lanetliyoruz!

Ermeni Soykırımı partimizin savaşma bilincini derinleştiren büyük bir acı ve öfkedir.

Tarihin her sayfasında kanla, katliamla anılan Osmanlı Devleti’nin yarattığı inkarcı miras TC’nin bayrağında dalgalanıyor. Tarihin tozlu raflarında yok edilmeye çalışılan, Türk hakim sınıflarının ikiyüzlü siyaset anlayışının gündemi haline getirilmeye çalışılanErmeni Soykırımı yüz yıllık bir inkardır. Ermeni Soykırımı, dili, dini, kültürü yok sayılan; imha, inkar, asimilasyon ve katliam politikalarıyla kimliğine yabancılaştırılmaya çalışılan Türk, Kürt, Ermeni Süryani, Keldani ve çeşitli milliyetlerden halkımızın 100 yıldır dinmeyen acısıdır.Ermeni Soykırımı; görmezlikten gelinen, katledilenlerinin çığlıkları ve ağıtlarına kulak tıkanan bir tarih ve 100 yıldır kabuk bağlamayan yarasıdır halkımızın. Katliamcı Osmanlı geleneğinin mirasçısı olan TC'nin en büyük kara lekesidir.

19. yüzyılın son çeyreğinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne devredilen Osmanlı Devleti’nin Alman emperyalizminin komutasında ve işbirliğindeki Türkleştirme politikasında esas hedeflenen sermayenin Türkleştirilmesiydi. Gasp ve yağma yoluyla Ermenilerin, Rumların, Süryanilerin, Keldanilerin elinde bulunan sermayenin Türkleştirilmesi; 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni toplumunun önde gelenlerinin tutuklanması ile başlayıp, 1.5 milyon Ermeni, Süryani ve Keldani’nin sürgün yollarında çeteler ve askerler tarafından katledilmesi şeklinde yaşama geçirildi. Coğrafyamızın dört bir yanı halkımızın kanı ve gözyaşıyla sulandı. Hastalıklar, açlık ve susuzluk halkımızın tarihinde onulmaz yara ve travmalara yol açtı.

Türk hakim sınıfları sermayeye hakim olmak için yağma, talan, katliam politikalarını hayata geçirirken, imha sürecinin önemli bir ayağını da kültürel anlamda bir yıkım kaplıyordu. Dil, inanç, yaşam biçimi vb. bütün alanlarda devletin Türk-Sünni ideolojisi hayata geçirilmeye çalışıldı. Zaten ilk hedef olarak Ermeni aydın, yazar, gazeteci vd. toplumun önde gelenlerini hedef alınan soykırımın önemli bir parçasının da bu konu olduğu açıktı. Alman emperyalizmi ile ortak planlanan bu soykırımda halkların çığlığının sınırların dışına ulaşmasına engel olan soykırımcı devlet zihniyeti; daha sonrasında Ermenilerin, Rumların, Süryanilerin, Keldanilerin mallarını yağmaladığı gibi kültürlerini, ezgilerini de yağmaladı.

Aradan 100 yıl geçmesine rağmen TC'nin özünde ideolojik bir değişim yaşanmadığı için Ermeni Soykırımı da kabul edilmemiş, yok sayılmıştır. Kabul edilmesi bir yana dursun ırkçı saldırılar günümüze kadar çeşitli boyutlarda karşımıza çıkmaya devam etmiştir. Soykırım var diyenler, soykırımı lanetleyenler ırkçı saldırıların hedefi haline getirilip suçlu ilan edilmiş ve Hrant Dink gibi katledilmişlerdir..

TC'nin bugün de sürdürdüğü inkar politikasıyla kıyım ve yıkım devam etmektedir. Başbakanlığı sırasında: “Benim için neler söylediler. Çıktılar bir tanesi aynı zihniyet. 'Gürcüdür' diyen oldu. Çıktı bir tanesi affedersin çok daha çirkin şeylerle ‘Ermeni’ diyen oldu” sözleriyle T. Erdoğan'ın anlayışı kendini 1923'te Mustafa Kemal'in “Bu memleket tarihte Türk’tü, o halde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır”sözlerinde de kendini göstermektedir.

1915'te binlerce Ermeni aydın ve yazarı sürgün yolunda katleden anlayışla, AGOS gazetesi yayın yönetmeniHrant Dink'i 2007'de katleden anlayış aynıdır. Yine Êlîh’te (Batman) askerlik yaparken tam 24 Nisan günü bir başka asker tarafındanSevag Balıkçı'nın katledilmesi soykırımın günümüze yansımasıdır. Gerçekleştirilen her ırkçı saldırı da gücünü İttihat ve Terakki’den bu yana sistemli bir biçimde sürdürülen tekçi zihniyetin pompaladığı şovenizm zehrinden almaktadır. 

Halkımızın hesabı sorulmayan, bedeli ödetilmeyen her acısının dinmediğinin/dinmeyeceğinin bilincindeyiz. Bugün 100. yıl vesilesiyle dünyanın dört bir yanında tartışılmaya ve kabul görülmeye başlanan soykırımın, halkımızın acı çektiği bu topraklarda kabul görmedikçe ve bedeli ödenmedikçe gerçek anlamda bu acının dinmeyeceği de açıktır. Hala bu ülkede yaşayan Ermenileri, “misafir” olarak gören ve her seferinde sınır dışı etmekle tehdit eden bir devlet zihniyetinin soykırımla hakkıyla yüzleşmeyeceği açıktır!

Partimiz TKP/ML yarım asra yakın mücadele tarihinde;Türk, Kürt ulusları ve azınlık milliyetlerden, çeşitli mezhep ve inançlardan; ezilen cins ve kimliklerden işçi sınıfının, emekçi yığınların, köylülerin, halk gençliğinin; imha, inkar, asimilasyon ve katliamlarla sindirilmeye çalışılan ezilen yığınların savaş mevziisidir. Tüm ezilen sınıf ve katmanları kendisiyle birlikte kurtuluşa, altın çağa taşıyacak olan proletaryanın, bilimsel ideolojisini rehber edinen partimiz; halkımızın acılarından beslenmekte ve savaş gücünü buradan almaktadır. Ermeni Soykırımı da partimizin savaşma bilincini derinleştiren büyük bir acı ve öfkedir.

Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı vesilesiyle bir kez daha halkımıza söz veriyoruz. Soykırım kabul edilene ve halkın acılarıyla gerçekten yüzleşilinceye kadar, bu talebin gerçekleştirilmesinin Ermeni, Süryani Keldani halkımızla birlikte takipçisiyiz.Ve her daim yok sayma ve inkarın karşısında yer alacak, Der Zor’da çeteler tarafından katledilen, cinsel saldırılarla travması derinleştirilen, açlık ve susuzluğa mahkum edilen tüm halkımızın Armenak Bakır’dan Nubar Yalımyan yoldaşa, Paramaz Kardeşlerden Levon Ekmekçiyan’a, Hrant Dink’ten Sevag Balıkçı’ya halkımızın yiğit evlatlarının mücadele bilinci ile hesabını soracağız.

TKP/ML Merkez Komitesi

Nisan, 2015

 

51373

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

Sayfalar