Pazar Mayıs 19, 2024

"Tarihte kalmış bir savaştan notlar ve dersler"*

1973'de Amerikan askerleri Vietnam'dan çekilirken, New York Times gazetesinin hükümete yakın yazarlarından Sulzberger şunları yazıyordu:" Birleşik Devletler savaşın kaybeden tarafı olarak görünüyor. Tarih kitapları bunu böyle yazmak zorunda… Biz savaşı Mekong Vadisi'nde (Vietnam'da) değil, Mississippi Vadisi'nde (Amerika'da) kaybettik. Birbiri ardından gelen Amerikan yönetimleri, ülke içindeki halktan asla kitlesel destek görmedi."

                Amerika ile Vietnam arasındaki savaş örgütlü modern savaş teknolojisi ile örgütlü insan gücü arasında gerçekleşen bir savaştır. Bu kanlı savaşı modern silahlar değil insanlar kazanmıştır.

                Amerika'da savaş karşıtı gençler 1964'lerde askere gitmemeye başladılar. "Gitmeyeceğiz,"sözü bir slogan olarak dalga dalga yayıldı ülkenin dört bir tarafına.

                2 Kasım 1965'de Washington'da Pentagon'un önünde Norman Morison adındaki otuz iki yaşında üç çocuk babası bir barış yanlısı, savaşı protesto etmek için üzerine gaz döküp kendini ateşe verdi ve yaşamını yitirdi. Aynı yıl yine Detroit'te Alice Herz adında seksen iki yaşındaki bir kadın savaşa karşı kendini yaktı.

1965 yılı ortalarında Amerikalı zenci öğrenciler Vietnam'da bir sınıf arkadaşlarının öldürülmesi üzerine şu el ilânını dağıttılar: " Zenci çocuklar zorunlu askerlik işlemlerini onurlandırmayacaklardır. Anneler çocuklarını askere gitmeye özendirmeyeceklerdir. Kimsenin bizden yaşamlarımızı tehlikeye atarak, beyaz Amerikalıların daha da zenginleşmeleri için Vietnam'daki diğer bir renkli ırkı yok etmememizi istemeye hakkı yoktur."

                Ulusun büyük sporcularından biri olan zenci boksör Muhammed Ali Clay, "Beyaz adamın savaşı,"diyerek askere gitmeyi reddetti.

                Beyaz Saray'da yapılacak özel bir törene davet edilen şair Robert Lowel törene katılmayı reddetti. Artur Miller Beyaz Saray'a çektiği telgrafta, "Silahların patladığı yerde sanat ölür,"diyerek savaşı kınadı.

1967 sonbaharında İkinci Dünya Savaşı gazisi Peder Philip Berrigon kendisine katılan artist Tom Lewis ve arkadaşları David Eberhardt ve James Mengel'le birlikte askerlik şubesine giderek celp kayıtlarını kana buladılar ve oturup tutuklanmayı beklediler. Mahkemeye çıkarıldılar ve iki ile altı yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldılar. Onlar gibi daha binlerce insan askerliğe ve savaşa karşı çıktıkları için ağır hapis cezalarıyla cezalandırıldılar. Bütün baskılara rağmen protesto bayrağı yere inmedi.

                1968 başlarında savaşın acımasızlığı birçok Amerikalının vicdanını sızlatmaya başlatmıştı. O tarihte 500 binden fazla Amerikalı askerin bulunduğu Güney Vietnam'da 40 bin Amerikalı asker ölmüş, 250 bin asker yaralanmıştı.

1965'de Boston çayırında savaşı protesto edenler sadece yüz kişiyken, bu sayı 15 Ekim 1969'da 2 milyon kişiyi geçti.

                Savaşı cinnetini Kennedy'den devralan Amerikan Başkanı Johnson'un halk arasındaki saygınlığı en düşük seviyedeydi. Halkın önüne çıkıp da kendisine ve savaşa karşı bir gösterinin yapılmadığı gün yoktu. Ülkede bir baştan bir başa, "Johnson, Johnson, bugün kaç çocuğun canına kıydın?" sloganı eşliğinde gösteriler yapılıyordu. Amerikan halkının bu savaş karşıtı tepkisi karşısında Johnson 1968 baharında başkanlık için aday olmayacağını ilân etmek zorunda kaldı. Savaş karşıtı Amerikan kamuoyu savaşta inat eden başkanını böylece cezalandırmış oluyordu.

                1969 yılında Brown Üniversitesi'nin diploma töreninde mezun olan öğrenciler Dışişleri Bakanı Henry Kissinger konuşma yaparken ona arkalarını döndüler. Kissinger arkalarını dönen öğrencilere şaşırarak bakarken yüzü ölü gibi sararmıştı. Sesi titremiş, sözcükler dilinin ucunda taşlaşıp kalmıştı.

1970 yılının sonunda Gallup'un yaptığı bir ankette, Amerikan kamuoyunun yüzde altmış beşi savaşa karşı çıkıyordu. Yoksul beyazlar ve siyahların durumu hakkında araştırma yapan Lewis Lipsits, "Yoksula yardım etmenin tek yolu Vietnam'daki savaştan çıkmaktır, savaş ekonomiyi yağmalıyor,"diyordu. Bu savaş binler, yüz binler halinde katledilen Vietnamlıların yanında, Amerikalı gençlerin de ölmesi ve halkın emeğiyle beslenen Amerikan ekonomisinin savaşta israf edilmesi demekti.

                Boston Üniversitesi'nde bin kadar öğrenci gece gündüz nöbet tutarak üniversitenin küçük kilisesine sığınan on sekiz yaşındaki asker kaçağı Ray Kroll'u desteklediler. Bir Pazar sabahı devlet güçleri baskın yaparak Kroll'u zorla alıp götürdüler.  Kroll şu notu gönderdi arkadaşlarına: "Öldürmeyeceğim, öldürmek inançlarıma aykırı bir eylem…" Kroll kitaplardan birinde bulduğu bir sözü not etmişti: "Yapmakta olduğumuz şeyler ebedi zaman içinde yitip gitmez. Her şey zamanı geldiğinde ortaya çıkmak üzere olgunlaşır ve saati geldiğinde meyvesini verir."

                Nisan 1971'de binden fazla Amerikalı Vietnam gazisi Kongre binasını çevreleyen tel örgünün önüne giderek Vietnam'da kazandıkları madalyaları telin öbür tarafına attılar. Gazilerin zincirleme olarak süren savaş karşıtı protestoları Amerika'da deprem etkisi yaratmıştı.

1972 yılı Nisan ayında Phu Bai'de askerler, "Bu bizim savaşımız değil !"diye bağırarak nöbete çıkmayı reddettiler.

                Jüriler ve yerel hâkimler protestocuları yargılamakta isteksiz davranmaya başlamışlardı. 1971'de Washington'da hâkimler protestoculara karşı açılan davaları reddediyorlardı. Protestocular hakkında beraat kararı veren jürinin on bir yılını orduda geçiren üyelerinden Samuel Barithmaite savaş karşıtı protestoculara şöyle dedi:"… Sizlere aferin, iyi yaptınız diyorum. Kendilerini yönetmeleri için insanların seçtiği bu hasta ve sorumsuz yöneticileri iyileştirmeye çalıştığınız için aferin size. Bu yöneticiler şanssız bir ülkenin üzerine ölüm ve yıkım yağdırarak insanların umutlarını boşa çıkardılar… Kardeşleriniz fildişi kulelerde oturup etraflarını seyrederken, sizler ortaya çıkıp üzerinize düşeni yaptınız."

                26 Eylül 1969 tarihinde ABD Başkanı Nixon basın toplantısında savaş karşıtı hareketleri vatana ihanet diye suçlarken, ağzından köpükler saçarak ne olursa olsun hiçbir koşul altında bu protestoların kendisini etkilemeyeceğini söylüyordu. Fakat dokuz yıl sonra yayınladığı anılarında, kamuoyu önünde savaş karşıtlarını umursamaz gibi göründüğünü, oysa gerçek durumun bu olmadığını itiraf etti. "Savaş karşıtı hareket, savaşın yoğunlaştırılması konusunda kurduğum bütün plânları bozdu,"diye acı acı yakınmıştı. Kim bilir Nixon ne korkunç, ne karanlık plânlar hazırlamıştı! İnsanın, "Yaşasın savaş karşıtı Amerikalılar,"diye çığlık atması geliyor içinden. 

                Amerika'da bunlar olurken Vietnam'da durum neydi?

            1960'da Güney Vietnam'daki gerilla savaşı Ulusal Kurtuluş Cephesi öncülüğünde yürütülüyordu.

                Savaşın yükü sadece gerillaların omuzlarında değildi, sivil halk gerillaların önünde kalkan olup işgalci Amerikan birliklerinin gerillalara ulaşmasını zorlaştırıyordu.

                1963 Haziran'ında bir rahip Vietnam'ın Saygon kentindeki bir meydanda kendisini yakarak Amerikan işbirlikçisi Diem rejimini protesto etti. Daha başka birçok rahip muhalefetlerini göstermek için kendilerini ateşe vererek intihar ettiler.

                Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin işbirlikçi yönetimin denetimindeki şehirlere kolayca sızabilme başarısının nedeni halkın devlete muhbirlik yapmamasıydı. Halk muhbirliği köpekçe bir yaltaklanma olarak kabul ediyordu. 

                On yedi yaşındaki bir çocuk köyüne devrimci ordunun gelişini şöyle anlatıyordu: "Zengin olanlar korkuyorlardı. Gerillalara yemeleri için danalar sundular. Fakat onlar reddettiler. Aldıkları zaman da uygun para ödeyerek aldılar. Halka hiçbir şeyden korkmamalarını gösterdiler. Daha sonra köy ve kanton (eyalet) başkanı seçimlerini örgütlediler, onları halk seçiyordu."

                Savaş bittiğinde Vietnam, Laos ve Kamboçya üzerine 7 milyon ton bomba atılmıştı. Bu rakam İkinci Dünya Savaşı'nda Avrupa ve Asya'ya atılan bombaların iki katından fazlaydı.

Vietnamlılar 1973'de 1,5 milyon insanını savaşta kaybederek (Amerikan halkının da enternasyonal desteğiyle) kendi ülkelerini işgalden kurtardılar. Savaş karşıtı Amerikan kamuoyu ülkesinin esenliği ve refahı için kendi devletinin savaşı kaybetmesinde etkin bir rol oynamıştı.

Amerikan birlikleri harabeye çevirdikleri Vietnam'ı yenilmiş ve onurları kırılmış olarak terk ettiklerinde, dünya özgürlük türküleriyle bayram yerine dönmüştü. Bu korkunç savaşın tüm insanlığa unutulmaz bir ders olduğu düşünülüyor ve bir daha savaş çıkmayacağı umuluyordu. Ne var ki para devleri yine de dünyayı rahat bırakmayacak, yeryüzünü vahşi tetikçileri aracılığıyla yangın yerine çevirmeye devam edeceklerdi. alinakmahmut@hotmail.com                                                                          *Derleme

94265

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

Sayfalar