Perşembe Mayıs 30, 2024

"Tarihte kalmış bir savaştan notlar ve dersler"*

1973'de Amerikan askerleri Vietnam'dan çekilirken, New York Times gazetesinin hükümete yakın yazarlarından Sulzberger şunları yazıyordu:" Birleşik Devletler savaşın kaybeden tarafı olarak görünüyor. Tarih kitapları bunu böyle yazmak zorunda… Biz savaşı Mekong Vadisi'nde (Vietnam'da) değil, Mississippi Vadisi'nde (Amerika'da) kaybettik. Birbiri ardından gelen Amerikan yönetimleri, ülke içindeki halktan asla kitlesel destek görmedi."

                Amerika ile Vietnam arasındaki savaş örgütlü modern savaş teknolojisi ile örgütlü insan gücü arasında gerçekleşen bir savaştır. Bu kanlı savaşı modern silahlar değil insanlar kazanmıştır.

                Amerika'da savaş karşıtı gençler 1964'lerde askere gitmemeye başladılar. "Gitmeyeceğiz,"sözü bir slogan olarak dalga dalga yayıldı ülkenin dört bir tarafına.

                2 Kasım 1965'de Washington'da Pentagon'un önünde Norman Morison adındaki otuz iki yaşında üç çocuk babası bir barış yanlısı, savaşı protesto etmek için üzerine gaz döküp kendini ateşe verdi ve yaşamını yitirdi. Aynı yıl yine Detroit'te Alice Herz adında seksen iki yaşındaki bir kadın savaşa karşı kendini yaktı.

1965 yılı ortalarında Amerikalı zenci öğrenciler Vietnam'da bir sınıf arkadaşlarının öldürülmesi üzerine şu el ilânını dağıttılar: " Zenci çocuklar zorunlu askerlik işlemlerini onurlandırmayacaklardır. Anneler çocuklarını askere gitmeye özendirmeyeceklerdir. Kimsenin bizden yaşamlarımızı tehlikeye atarak, beyaz Amerikalıların daha da zenginleşmeleri için Vietnam'daki diğer bir renkli ırkı yok etmememizi istemeye hakkı yoktur."

                Ulusun büyük sporcularından biri olan zenci boksör Muhammed Ali Clay, "Beyaz adamın savaşı,"diyerek askere gitmeyi reddetti.

                Beyaz Saray'da yapılacak özel bir törene davet edilen şair Robert Lowel törene katılmayı reddetti. Artur Miller Beyaz Saray'a çektiği telgrafta, "Silahların patladığı yerde sanat ölür,"diyerek savaşı kınadı.

1967 sonbaharında İkinci Dünya Savaşı gazisi Peder Philip Berrigon kendisine katılan artist Tom Lewis ve arkadaşları David Eberhardt ve James Mengel'le birlikte askerlik şubesine giderek celp kayıtlarını kana buladılar ve oturup tutuklanmayı beklediler. Mahkemeye çıkarıldılar ve iki ile altı yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldılar. Onlar gibi daha binlerce insan askerliğe ve savaşa karşı çıktıkları için ağır hapis cezalarıyla cezalandırıldılar. Bütün baskılara rağmen protesto bayrağı yere inmedi.

                1968 başlarında savaşın acımasızlığı birçok Amerikalının vicdanını sızlatmaya başlatmıştı. O tarihte 500 binden fazla Amerikalı askerin bulunduğu Güney Vietnam'da 40 bin Amerikalı asker ölmüş, 250 bin asker yaralanmıştı.

1965'de Boston çayırında savaşı protesto edenler sadece yüz kişiyken, bu sayı 15 Ekim 1969'da 2 milyon kişiyi geçti.

                Savaşı cinnetini Kennedy'den devralan Amerikan Başkanı Johnson'un halk arasındaki saygınlığı en düşük seviyedeydi. Halkın önüne çıkıp da kendisine ve savaşa karşı bir gösterinin yapılmadığı gün yoktu. Ülkede bir baştan bir başa, "Johnson, Johnson, bugün kaç çocuğun canına kıydın?" sloganı eşliğinde gösteriler yapılıyordu. Amerikan halkının bu savaş karşıtı tepkisi karşısında Johnson 1968 baharında başkanlık için aday olmayacağını ilân etmek zorunda kaldı. Savaş karşıtı Amerikan kamuoyu savaşta inat eden başkanını böylece cezalandırmış oluyordu.

                1969 yılında Brown Üniversitesi'nin diploma töreninde mezun olan öğrenciler Dışişleri Bakanı Henry Kissinger konuşma yaparken ona arkalarını döndüler. Kissinger arkalarını dönen öğrencilere şaşırarak bakarken yüzü ölü gibi sararmıştı. Sesi titremiş, sözcükler dilinin ucunda taşlaşıp kalmıştı.

1970 yılının sonunda Gallup'un yaptığı bir ankette, Amerikan kamuoyunun yüzde altmış beşi savaşa karşı çıkıyordu. Yoksul beyazlar ve siyahların durumu hakkında araştırma yapan Lewis Lipsits, "Yoksula yardım etmenin tek yolu Vietnam'daki savaştan çıkmaktır, savaş ekonomiyi yağmalıyor,"diyordu. Bu savaş binler, yüz binler halinde katledilen Vietnamlıların yanında, Amerikalı gençlerin de ölmesi ve halkın emeğiyle beslenen Amerikan ekonomisinin savaşta israf edilmesi demekti.

                Boston Üniversitesi'nde bin kadar öğrenci gece gündüz nöbet tutarak üniversitenin küçük kilisesine sığınan on sekiz yaşındaki asker kaçağı Ray Kroll'u desteklediler. Bir Pazar sabahı devlet güçleri baskın yaparak Kroll'u zorla alıp götürdüler.  Kroll şu notu gönderdi arkadaşlarına: "Öldürmeyeceğim, öldürmek inançlarıma aykırı bir eylem…" Kroll kitaplardan birinde bulduğu bir sözü not etmişti: "Yapmakta olduğumuz şeyler ebedi zaman içinde yitip gitmez. Her şey zamanı geldiğinde ortaya çıkmak üzere olgunlaşır ve saati geldiğinde meyvesini verir."

                Nisan 1971'de binden fazla Amerikalı Vietnam gazisi Kongre binasını çevreleyen tel örgünün önüne giderek Vietnam'da kazandıkları madalyaları telin öbür tarafına attılar. Gazilerin zincirleme olarak süren savaş karşıtı protestoları Amerika'da deprem etkisi yaratmıştı.

1972 yılı Nisan ayında Phu Bai'de askerler, "Bu bizim savaşımız değil !"diye bağırarak nöbete çıkmayı reddettiler.

                Jüriler ve yerel hâkimler protestocuları yargılamakta isteksiz davranmaya başlamışlardı. 1971'de Washington'da hâkimler protestoculara karşı açılan davaları reddediyorlardı. Protestocular hakkında beraat kararı veren jürinin on bir yılını orduda geçiren üyelerinden Samuel Barithmaite savaş karşıtı protestoculara şöyle dedi:"… Sizlere aferin, iyi yaptınız diyorum. Kendilerini yönetmeleri için insanların seçtiği bu hasta ve sorumsuz yöneticileri iyileştirmeye çalıştığınız için aferin size. Bu yöneticiler şanssız bir ülkenin üzerine ölüm ve yıkım yağdırarak insanların umutlarını boşa çıkardılar… Kardeşleriniz fildişi kulelerde oturup etraflarını seyrederken, sizler ortaya çıkıp üzerinize düşeni yaptınız."

                26 Eylül 1969 tarihinde ABD Başkanı Nixon basın toplantısında savaş karşıtı hareketleri vatana ihanet diye suçlarken, ağzından köpükler saçarak ne olursa olsun hiçbir koşul altında bu protestoların kendisini etkilemeyeceğini söylüyordu. Fakat dokuz yıl sonra yayınladığı anılarında, kamuoyu önünde savaş karşıtlarını umursamaz gibi göründüğünü, oysa gerçek durumun bu olmadığını itiraf etti. "Savaş karşıtı hareket, savaşın yoğunlaştırılması konusunda kurduğum bütün plânları bozdu,"diye acı acı yakınmıştı. Kim bilir Nixon ne korkunç, ne karanlık plânlar hazırlamıştı! İnsanın, "Yaşasın savaş karşıtı Amerikalılar,"diye çığlık atması geliyor içinden. 

                Amerika'da bunlar olurken Vietnam'da durum neydi?

            1960'da Güney Vietnam'daki gerilla savaşı Ulusal Kurtuluş Cephesi öncülüğünde yürütülüyordu.

                Savaşın yükü sadece gerillaların omuzlarında değildi, sivil halk gerillaların önünde kalkan olup işgalci Amerikan birliklerinin gerillalara ulaşmasını zorlaştırıyordu.

                1963 Haziran'ında bir rahip Vietnam'ın Saygon kentindeki bir meydanda kendisini yakarak Amerikan işbirlikçisi Diem rejimini protesto etti. Daha başka birçok rahip muhalefetlerini göstermek için kendilerini ateşe vererek intihar ettiler.

                Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin işbirlikçi yönetimin denetimindeki şehirlere kolayca sızabilme başarısının nedeni halkın devlete muhbirlik yapmamasıydı. Halk muhbirliği köpekçe bir yaltaklanma olarak kabul ediyordu. 

                On yedi yaşındaki bir çocuk köyüne devrimci ordunun gelişini şöyle anlatıyordu: "Zengin olanlar korkuyorlardı. Gerillalara yemeleri için danalar sundular. Fakat onlar reddettiler. Aldıkları zaman da uygun para ödeyerek aldılar. Halka hiçbir şeyden korkmamalarını gösterdiler. Daha sonra köy ve kanton (eyalet) başkanı seçimlerini örgütlediler, onları halk seçiyordu."

                Savaş bittiğinde Vietnam, Laos ve Kamboçya üzerine 7 milyon ton bomba atılmıştı. Bu rakam İkinci Dünya Savaşı'nda Avrupa ve Asya'ya atılan bombaların iki katından fazlaydı.

Vietnamlılar 1973'de 1,5 milyon insanını savaşta kaybederek (Amerikan halkının da enternasyonal desteğiyle) kendi ülkelerini işgalden kurtardılar. Savaş karşıtı Amerikan kamuoyu ülkesinin esenliği ve refahı için kendi devletinin savaşı kaybetmesinde etkin bir rol oynamıştı.

Amerikan birlikleri harabeye çevirdikleri Vietnam'ı yenilmiş ve onurları kırılmış olarak terk ettiklerinde, dünya özgürlük türküleriyle bayram yerine dönmüştü. Bu korkunç savaşın tüm insanlığa unutulmaz bir ders olduğu düşünülüyor ve bir daha savaş çıkmayacağı umuluyordu. Ne var ki para devleri yine de dünyayı rahat bırakmayacak, yeryüzünü vahşi tetikçileri aracılığıyla yangın yerine çevirmeye devam edeceklerdi. alinakmahmut@hotmail.com                                                                          *Derleme

94319

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Din Kardeşligi masali ve türban sovu

AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken …[*]

“Karanlık saatler geldiğinde,

o zamanın insanı da gelir.”[1]

 

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken söylenmesi gerekeni, gecikip, lafı dolandırmadan hemen belirteyim: Büyük bir alt üst oluşun içindeyiz…

Bu kadar da değil; her şey daha da ağırlaşarak vahimleşecek; veya tarih müthiş hızlanacak; ya da sık sık Montesquieu’nun, “Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka” sözü anımsanacak…

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Sayfalar