Pazar Mayıs 12, 2024

Tarih Yapan Sıradışı KADINLAR

Dünyanın her yerinde kadına şiddet konuşuluyor bugünlerde. Kadına şiddeti doğuran toplumsal sistemin savunucuları da “kadına şiddeti” bir kaç gün konuşmaya devam edecek.

Kadına şiddetin, kadını ikinci sınıf yerine koyan sistemin savunucuları ve kadını bir süs eşyası, bir meta olarak ele alan sitemin savunucularının “şiddet karşıt”lığı elbette sahte. Özellikle kadına karşı şiddetin ekonomik, siyasi ve idelojik toplumsal dokusunu oluşturan kapitalist sistem savunucuların “kadına şiddeti” konuşmaları ve karşı çıkışları inandırıcı olmaktan çok çok uzak.

Tarihi sömürücü egemen sınıfların dilinden yazan bir sistem savunucuları ile tarihi yapanların ve tarihi daha ileri taşıyanların aynı yazın içinde yer almaları da olsa değildir. Tarih, sıradışı insanların (emekçi kadın ve emekçi erkeklerin, daha çok da emekçi kadınların) sırtında taşınarak bugüne ulaştırılmıştır.

Kapitalist toplumla birlikte ücretli köle olarak burjuvaziye artı-değer üreten kadın işçilerin direnişleri, tarihi yapan sıradışı insanların öyküleri olarak tarihe geçmiştir.

Kadına şiddetin temelinde ekonomik ayrıcalıklar yattığını gizliyor burjuvazi. Kapitalist ekonomik sistemin kadına şiddeti saniye saniye doğurduğunu, kadını eve hapsetmenin kadını aşağılamanın ve toplumdan dıştalamanın temel öğelerinden biri olduğunu söylemekte çekiniyorlar.

Kadına şiddetin boyutu, cinsiyetler arasındaki ücret ayrımında da açıktan sırıtıyor. Burjuvazinin siyasal temsilcileri, “eşit işe eşit ücret”ten sıkça söz etmelerine ve çoğu ülkede ise bu yasal olmasına karşın, kadın ve erkek işçi arasındaki, kadın çalışan ile erkek çalışan arasındaki ücret farklılığını özelllikle korumaya çalıştıklarıda bir gerçektir.

Her fırsatta kadın ve erkeğin “aynı olamayacağını”, (“hadi 100 metreyi erkek ve bayan beraber koşsunlar” , “Kadın ve Adalet zirvesi” nde konuşan faşist Erdoğan yine “adalet” dağıtmış”) bu nedenle de aynı ücreti alamayacağını her fırsatta tekraralıyorlar.

Buradan hareketle, kapitalist toplumda kadına şiddetin boyutu, “cinsiyetler arası ücret farklılığında” ve kadını eve hapsetmede saklıdır desek yanılmış olmayız.

1857 yılında New York kentinde polisin fabrikaya kitlediği kadın işçilerden 129 yakılarak katledildi. Bu direniş 8 Mart Emekçi Kadınlar Günün yarattı.

24 Kasım 2013 tarihinde Dakka (Bangladeş) yakınlarında bir fabrikanın (Rana Plaza tekstil fabrika Binası) yanması sonucu tam 1138 işçi yanarak öldü ve 2500 işçi ise yaralandı. Fabrikada çalışanların %80’ni kadındı. Bu fabrika, “ünlü markaların” sahibi batılı emperyalist tekeller için üretim yapıyordu ve her türlü sosyal haklardan yoksun işçilerin aylık ortalama ücreti ise 38 dolar kadardı. (İşçiler beş dakikada diktikleri elbiseyi bir ay çalışmayla alamayacak kadar artı-değer üretiyorlar.) Bu tarihin en büyük kadın cinayeti ve kadınlara karşı doğrudan uygulanan tekelci burjuvazinin şiddetinin katliam halini almış biçimiydi. Ve bunların kadına yönelik şiddeti yeni değil, yine Bangladeş ve Pakistan’da aynı emperyalist tekeller için üretim yapan çoğu kadın olan işçiler yakılarak katledilmişti.1

Bangladeş’te 2005’ten Rana Plaza yangınına (2013) kadar toplam 700 işçi yanarak ölmüştür. İşçilerin katilleri tekeller ise, daha çok sermaye birikimi için işçileri yakmaya devam ediyorlar. İngiliz tekeli Primark’ın ve diğerlerinin neden “ucuza sattığı” ürünlerin üzerinde Rana Plaza yagınında ölen işçilerin kanı vardır.

Türk giyim firması LCWaikiki’de bu yanan fabrikada üretim yapıyordu.

Giydiğimiz elbiselerde kadın işçilerin kanı var!

Çoğu kadın, Flormar işçilerin direnişi ise yedinci aynı doldurmak üzere. Flormar kadın işçileri, burjuvazinin her türlü şiddetine rağmen direnişlerini sürdürüyorlar.

Burjuvazi, kadınlara ve erkek işçilere uygulanan bu şiddetten hiç söz etmiyor. Adeta “işçi olmanın fıtratında var” demeye getiriyorlar. Kadın emekçileri kızıl değil, “mor” renge büründürmek için çaba harcayanlarda bunlardan söz etmiyor nedense. Kadınlarınn ezilmesinin ekonomi politiğini manipüle ettikleri içinde Marx’ı “çinsiyet körü” gösterecek denli burjuvazinin argüman çöplüğüne uzanıyorlar.2

Kapitalist-emperyalist ülkelerde de kısa süreli yarı zamanlı işlerde çalışanların çoğu kadınlardır. Ve bu kadının, “işe yaramazlığı” kanıtı olarak gösterilmektedir. Almanya’da iki saatlik işlerde çalışanların ezici çoğunluğunu (yaklaşık üçte ikisi kadar) kadınlar oluşturmaktadır.

Dünyada ilk defa eşit işe eşit ücret Rusya’da 1917 Ekim Sosyalist Devrimi ile hayat bulmasına karşılık, kapitalist ülkelerde ise, resmi olarak ilk defa 1963 yılında ABD’de yasallaşmıştır. Ama bu sadece kağıt üstünde kalmak şartıyla... Çünkü kadınların mücadelesi sonucu gerçekleşen bu yasa, fiiliyatta uygulanmamış ve hala uygulanmaması içinde direniyorlar. İngiltere gibi gelişmiş kapitalist-emperyalist bir ülkede ise 1970 yılında, kadın işçilerin kararlı direnişleri sonucu yasallaşmıştır.

Bütün kapitalist ülkelerde, cinsiyetler arası ücret farklılığına bakıldığında, kadınla aynı işi yapan erkeğin en az %15,46 (2014 OECD ortalaması) daha fazla aldığı görülecektir. Türkiye’de ise TÜİK’e (2015) göre %21,52. Almanya’da ise %21 civarında. AB ülkelerinde cinsel ve fiziksel şiddet ortalaması ise %33 (2014 verileri) civarında. Yani yüz kadından 33’ü cinsel ve fiziksel şiddete maruz kalıyor. Bugün ise bu veriler düne göre daha da artmıştır. Gericileşme ve iç faşistleşme kadına yönelik şiddetin boyutunu ve oranını daha da artırmaktadır. İç faşistleşmenin faturasının ağır toplumsal yükü öncelikle kadınlara çıkarılmaktadır.

Ezilenlerin ezileni olarak kadınların dışatalanması, kriminalize edilmesi, ezilmesi, aşırı sömürülmesi ve ikinci sınıf yerine konmasını aynı zamanda eşit işe eşit ücret farklılığında aramak gerekiyor. Bu tek başına yeterli olmasada, kadınların üzrlerindeki cinsiyet baskısının kalkmasını ya da en azından azalmasını da beraberinde getirecektir.

Türkiye’de kadına yönelik şiddetin boyutu, TÜİK’in istatistiklerin de üstündedir. Faşist-dinci hükümetin tepesindekiler öncelikle kadın düşmanı bir yapıya sahiptirler ve her fırsatta kadınla erkeğin eşit olamayacağını vaaz etmektedirler.

Kadına uygulanan şiddeti, kapitalist sistemin kendisi yeniden ve yeniden üretmektedir. Bu sistem var olduğu sürece kadınların toplumda ezilenlerin ezileni olması da devam edecektir. Kadının kurtuluşu kadın ve erkek işçilerin birlikte mücadelesiyle kuracakları sosyalizm ile gerçekleşebilecektir. Kadınlar sosyalizm ile gerçek özgürlüğün kapısından adımlarını içeri atmış olacaklardır. Kadının kurtuluşu insanlığın gerçek kurtuluşu olacaktır.

 1 Bilgiler, Rote Fahne News’dan alınmıştır.

2 Bkz. Yusuf Köse, KADIN ve KOMÜNİZM, El yayınları

20103

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

Sayfalar