Pazar Nisan 28, 2024

Soysuzluğunda debelen Süleyman* (Fuat Kav)

Süleyman Soylu, 2012’de AKP’ye katıldığında, “Ben AK Parti'ye makam için gelmedim, kendi istikbali için gelen namerttir, alçaktır, namussuzdur” demişti.

AKP’ye katıldığı günden beri hep üst düzeyde görev alan Soylu, deyim yerindeyse tek ayak üstünde kırk yalan atan bir tüccardı da. AKP’ye katıldığı 2012-2014 yılları arasında sahibi olduğu Engin Sigortacılık Şirketi’nin THY’den milyarlarca dolarlık ihaleler aldığı Türkiye Meclisi’nin arşivlerinde kayıtlı. Yalan marifetini, İçişleri Bakanı sıfatıyla da sürdüren Soylu, aslen Trabzon Oflu. Gençlik yıllarından bugüne kadar tutarsız, zikzaklar çizen tam bir tüccar profiliyle siyaset sahnesinde yer aldı.

Soylu için Türk devlet yönetimine giden yolun açılması öyle tesadüfi bir gelişme değildi. Daha genç yaşlarda bir kontra adayı olarak seçilip, yetiştirildi. Soylu, Tansu Çiller’in başında olduğu Doğru Yol Partisi’ne gençlik yıllarında katıldı, daha doğrusu Tansu Çiller’in yanına verildi. Bu dönemde aynı klikte ve kontra faaliyetlerinin başında olan, dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ve aynı dönemde İçişleri Bakanı olan Mehmet Ağar da vardı. Bu ekip, o döneme kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin en kanlı ve en barbar yönetimi olarak tarihe geçti. Öyle ki, binlerce köy yakılıp yıkıldı; yüz binlerce Kürt evsiz ve çaresiz bir biçimde metropollere sürgün edildi; şehirler, kasabalar, dağlar, ormanlar bombalandı; 17 binden fazla “failli meçhul” cinayet işlendi. Kürdistan’ın yakılıp yıkılması ve binlerce insanın hunharca katledilmesi, yine Hizbi-kontra çetesinin çok vahşice kullanılması bu döneme denk gelmekteydi.

SOYKIRIMCI EKİBİN GENÇ KONTRASI

İşte Süleyman Soylu genç bir kontra olarak bu katil güruhla birlikte çalıştı. Kürt soykırımını temel alan bu ekibin içinde Türk soykırım siyasetini öğrendi. Soylu, o günden Kürt halkına karşı uyguladığı politikaların temelini oluşturdu. Mehmet Ağar, Doğan Güreş ve Tansu Çiller’i örnek olarak siyaset merdivenlerini yavaş yavaş tırmanırken, aynı zamanda Tansu Çiler’in partili genç gözdelerinden birisi oldu.

DYP’nin 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri öncesinde ANAP’la birleşme çabaları esnasında, Demokrat Parti ismini alarak girdiği seçimlerde baraj altında kaldı. Sonrasında Mehmet Ağar’ın istifasıyla yapılan olağanüstü genel kurulun 3. turunda, Süleyman Soylu genel başkan olarak seçildi. Aslında Mehmet Ağar, Süleyman Soylu’yu veliahttı olarak tayin etti.

NAYLON MUHALEFETİN AGRESİFİ

Süleyman Soylu, Demokrat Parti’nin başındayken Erdoğan’a ve partisi AKP’ye karşı, hep yalanla ve sert bir üslupla kendini muhalefet odağına oturtmak isteyen bir çizgi izledi. Özellikle bu muhalefet tarzıyla kendini iktidardan ve Erdoğan’dan farklıymış gibi göstererek Türk siyaset sahnesinde yer edinme çabasına girdi. Oysa öyle değildi, TC’nin en soykırımcı, en katil kişisi olarak yetişmiş ve siyasete bu bağlamda yer almıştı.

ERDOĞAN REİSLİĞİNDEKİ SOYKIRIMCI CEPHE

‘Diyalog süreci’ bitirilince Kürt soykırımını gerçekleştirme stratejisi etrafında birleşildi. Bu dönemde “vurun”, “öldürün”, “yakın yıkın”, “ne gerekiyorsa onu yapın”, kısacası “her şey mubahtır” sloganı etrafında Erdoğan’ın öncülüğünde oluşturulan savaş ve soykırım kabinesinde bir araya geldiler. Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Demokrat Partisi Genel Başkanı Süleyman Soylu ile cezaevinde olup ağırlaştırılmış müebbet cezasını alan Ergenekoncu generaller “kutsal ittifak” anlayışıyla Kürt soykırımının altına imza attılar. Generaller beraat ettirilip Kürt soykırımında görev aldı, Devlet Bahçeli kendini Erdoğan ve AKP ile birleştirip tek bir parti haline getirdi, Doğu Perinçek kendini soykırımın merkezine oturttu, Ergenekon zaten tüm gücüyle bu stratejinin içinde yer aldı. İşte Süleyman Soylu da bu süreçte Kürt soykırımında aktif görev almak için dahil oldu.

İÇİŞLERİ BAKANI YAPILDI

Tüm direnme dinamikleri kırılacak, şehirler teslim alınacak, gençlik ve kadın direnişi yok edilecek, köyler 90’larda olduğu gibi boşaltılacak, tüm bunların karşısına çıkan kim varsa yok edilecekti. Ardında sıra dağlara, gerillaya gelecekti. Tüm bu uygulama ve kirli savaş tarzına “Çöktürme” adı verildi. Sıra bu konsepti uygulayacak ekibin belirlemesine gelmişti. Soykırımı gerçekleştirecek, şehirleri yakıp yıkacak, belediyeleri gasp edecek, on binlerce insanı cezaevine koyacak, on binleri sürgüne gönderecek olan bu ekip, tamamen ırkçı faşistlerden oluşacaktı. Erdoğan’ın reisliğinde bir araya gelen Türk devletinin çekirdek kadrosu, “terörle mücadelede en etkili makam İçişleri Bakanlığı”dır diyerek, bu makama en uygun isim olarak: Ağar, Doğan Güreş ve Tansu Çiler’in ekibinde yetişen ırkçı, faşist ve Kürt düşmanı Süleyman Soylu’yu atadı.

Evet, Süleyman Soylu artık İçişleri bakanıydı. Göreve başlamadan önce Mehmet Ağar, ardından Doğan Güreş’i, sonra da Tansu Çiller’i ziyaret etti.

TAM BİR ÖZEL SAVAŞ ELEMANI

Erdoğan’ın oluşturduğu savaş kabinesinin vazgeçilmezi olan Süleyman Soylu yapılan tüm katliam ve savaş suçlarının altındaki imzalara, imzasını ekleyen bir bakandı. Süleyman Soylu sürdürdüğü, psikolojik savaşı, özel savaşta en çok kullanan bir savaş baronu olarak nam saldı. Özel savaşın medyasını çok iyi kullandı, çok konuştu ve her konuştuğunda Erdoğan medyasının üzerinden kamuoyunu oluşturdu. Gittiği her yerde, çıktığı her ekranda “PKK’yi bitireceğim” dedi, ancak bitmedi, bir ara “sizden altı ay zaman istiyorum, altı ay sonra PKK diye bir ismi ağzınıza almayacaksınız, çünkü bitecek” dedi, ancak aradan iki yıl geçmesine rağmen değil bitmesi her gün biraz daha güçlenerek büyüdü.

Süleyman Soylu’nun başvurduğu temel araçlardan birisi yalandır, gerçek anlamıyla bir yalan makinesi gibi çalıştı. Bir bakan, devleti temsil eden bir devlet adamı olmaktan ziyade, hep bir kabadayı, bir mafya ve bir uyuşturucu baronu gibi davrandı.

BAŞARISIZ OLDUKÇA VAHŞİLEŞTİ

Süleyman Soylu, PKK’yi tasfiye edemeyince, gerillanın eylem ve mücadelesi karşısında acze düştüğü oranda daha fazla çılgınlaştı, daha fazla savaş ve yalan makinesini çalıştırdı. Özel savaşı en üst düzeyde devreye soktu, devletin tüm imkânlarını, silahını, ekonomisini, güç ve diğer imkanları savaşın hizmetine soktu. Süleyman Soylu’nun devreye soktuğu temel araçlardan birisi de çatışma alanlarında esir düşen gerillaların olduğu yerde kurşuna dizilmesiydi. Savaşta hiçbir kural tanımayan Soylu, yaralıların yerlerden sürükleme, parçaladığı gerilla bedenleri sosyal medya üzerinde korku yaratma amacıyla teşhir eden bir strateji izledi.

“PKK bitecek” dedi bitiremedi, “gerilla bir daha eylem yapamaz” dedi, ancak gerilla eylemlerini durduramadı, “bundan sonra teknikle savaşacağımız için askerler şehit olmayacak” dedi, ancak işgal ettiği her yerde cenazeler gelmeye, darbe almaya devam etti. Kesintisiz ve süreklileşen gerilla eylemleri karşısında çıldıran Süleyman Soylu, düşmanlığı da aşan bir uygulama sahibi oldu.

Soylu son günlerde çok daha vahşileşen bir politika izledi. Savaş suçu olarak yaptığı operasyonların ekrana yansıması çok daha belirgin oldu.

En son Kulp’ta yaşanan bir olayın ardından “Komutana talimat verdim, onları yakaladığınızda lime lime edeceksiniz. İbreti alem olsun fotoğraflarını paylaşacağız” dedi. Hemen iki gün sonra 2017’de Dersim’de şehit düşen Agit İpek’in cenazesini postayla ailesine gönderdi. Kargonun parasını da ailesinden imza karşılığında alan Süleyman Soylu ekibi, belki de tarihte bir ilke imzasını attı. Görülmemiş bir vahşet sergileyen Soylu, “Bundan sonra böyle ya çocuklarınızı dağa göndermeyecek ya da bundan böyle cenazelerinizi kargo ile paket içinde alacaksınız” demeye çalıştı.

Korku, şiddet, panik ve kaosla yoğrulmuş devlet imajıyla, Kürt halkının iradesini kırmayı, savaşı daha üst düzeye tırmandırarak, vahşileştirerek amacına ulaşacağını sandı. Oysa bunun da çözüm olmadığını hem Soylu ve hem de reisi Erdoğan gayet iyi biliyor. Çünkü 30 yıldan fazladır başvurmadıkları yol, kullanmadıkları araç kalmadı. Çok iyi biliyoruz ki; tarih, Agitleri büyük bir saygıyla takdir edip onların alınlarından öpecek, işkenceci ve ruhunu son hücresine kadar kirletmiş olan Soyluları da lanetleyecek...

*Bu yazı, Soylu istifa edilmeden önce Fuat Kav tarafından kaleme alındı.

2667

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Sayfalar