Perşembe Mayıs 9, 2024

Şehitlerimizde Ölümü Değil Yaşamı Soluyor,Geçmişi Değil Geleceği Görüyoruz!(Zeynel Gökdemir)

Kimse hüzünlü olmasın

Sırası değil hüznün daha

Bir gün bir şehir alanında

Bir yığının gözlerinde

Omuzlarına düşerse bir çınar yaprağı

Hüzünlensin yaşayanlar o zaman

Sırası değil hüznün daha

Öylesine sıkılmış ki yumruklar

İyice sıkılsın yumruklar

Unutulsun bu gövdeye duyulan hasretß

Unutulsun bu alışılmış duyarlılık.

O kadar sade o kadar kalabalık ki

Unutulmaya değer olanların insan gövdeleri

Ve unutulmalı mutlaka

Dolsunlar diye yüreklere

Dolsunlar damarlara

Ölümü denir

Ölümü denir şimdi onlara…”

Edip Cansever

27 Nisan’da ölümsüzleşen DÖRTLER’i, Cenk Kılagöz, Özge Bali, Asiye Özlahlan ve Yusufbaş Akay’ı sonsuzluğa uğurladık. Onlar doldu damarlarımıza, onlar doldu yüreklerimize. Ve onlarla dolu, beynimizin tüm kıvrımları. Devrimcilik ve devrime dair yaptığımız tüm sorgulamalarda onlarla birlikteyiz. Onların sınıf kini, devrimci kararlılığı, cüreti, fütursuzluğu yol gösteriyor bizlere. DÖRTLER ve tüm ölümsüzleşenlerimizin aynasında kendimize, kendi devrimciliğimize bakıyoruz.

Türkiye devriminin dinamiklerini araştıran, sorgulayan, kendine güvenen, kendini aşan, birlikte iş yapma becerisine sahip yiğit, korkusuz, geleceğe umutla bakan kadrolara ihtiyaç var. Devrim ve sosyalizm, böylesi değerlere sahip, emekçi halk yığınlarını örgütleyebilecek ve mücadeleye sevk edebilecek kadrolardan oluşmuş bir komünist öznenin varlığı durumunda gerçekleşebilir. Komünizmin ilk evresi olan sosyalizm için mücadele veriyoruz. İşte bu yüzden mevcut düzen kişiliğini yerle bir ederek yeni insanı yaratmak, bizlerin bugünden başlatacağı ertelenemez görevdir.

Devrim için yükselttiğimiz kavga, her birimize somut görevler yüklemektedir. Devrimci kadro, kendini en basit görevden en zorlu karmaşık göreve hazırlama çabası içinde olmalıdır. Görev ve sorumluluk bilinci olarak adlandırdığımız bu olguyu, hem düşünsel üretim boyutuyla hem de pratik olarak yerine getirme boyutuyla, var olan anlayışımızı derinleştirmeliyiz. Üretmek, var etmek, var ettiğimiz her türlü üretimi kullanıma sunmak, bir devrimci için yaşamsal ve vazgeçilmezdir. Yaşamın kendisi emek ve üretkenlik üzerine şekilleniyorsa, devrimci mücadele de çok daha fazla bu kavrayışla donatılmalıdır.

İnsan, iş yapabilme kabiliyetiyle kendisini var eder. Bu, insanın doğuştan gelen yeteneğinin yanısıra toplumsal gelişim düzeyinin de bir sonucu olarak, insanın kendisini gerçekleştirme arayışıdır. Sorun, kendimizde var olan yetenekleri nasıl açığa çıkaracağımız ve daha fazla yetkinleşebilmek için neler yapmamız gerektiğini bilmektir. Bu yüzden bir devrimcinin kendini tanıması, yeteneklerine göre hangi alanda kendisini daha yetkin ve bilgili kılacağını doğru tespit etmesi gerekir. Buna içimizdeki cevheri bulmak diyebiliriz. İnsanı anlamaya kendimizden başlamalıyız. Kendini harekete geçirmeyi başarabilen, dolayısıyla çevresindekileri de harekete geçirme yeteneğine sahip olacaktır. Kendi varlığımızdan toplumsal devrimci kişiliğe ulaşmak hepimizin hedefidir. Toplumun içinde nasıl bir insan olarak yer alacağız? Yeteneklerimizle, pratik faydamızla, ürettiğimiz ilişkilerle mevcut halimizi yeterli bularak, sürdürdüğümüz faaliyetin bugün bizi olmamız gereken yere getirmediği ortadadır. Bireysel üretimin gelişmesi için kolektif iradenin güçlü kılınması gerekir. Devrim adına hiçbir şeyin, kendiliğinden, bizim dışımızda gerçekleşmeyeceğini düşünmek, gelişen sürece kendini katma, müdahale etme gücünü kendinde görmemek ya da bu katmayı yarına ertelemek, ileriki aşamalarda kendimizi ortaya koyacağımızı düşünmek, bize daima zarar verir.

Türkiye devriminin güçlü ve üretken insanlara her zaman olduğundan çok daha fazla ihtiyacı var. Devrimimiz kitlelerin devrimi olacak ama, o kitlelerin de kendiliğinden devrimci mücadeleye katılmayacağı, devrimcileşmeyeceği açıktır. Emekçi yığınları devrime taşıyacak olan devrimci kadrodur. Kadro, bu tarihsel görevi yerine getirmekle yükümlüdür. Her kadro yetkinliğe ulaşmalı, karar alma, irade ortaya koyma yetisine sahip olmalıdır.

Devrimcilik bir yaşam tarzıdır; İyiyi, güzeli, doğruyu, insanca olanı aramaktır. Haklıyı haksızı ayırmaktır. Daima gözünü ileriye dikmektir. Devrimcilik; insanlık onurundan, emekten, sevgiden, sonsuz barıştan (bu, savaşları ve savaş araçlarını tarihin çöplüğüne yollamamızla mümkün olabilir ancak), bilimden, eşitlikten, adaletten, özgürlükten, kardeşlikten, paylaşımdan yana olmaktır. Sömürüye, zulme, yoksulluğa, işkenceye, doğanın katledilmesine, cinsel baskı ve sömürüye, sınıf farklılıklarına karşı durmaktır. Bunlar, devrimci kimliğe sahip olmanın gerekleridir. Ve devrimcilik tüm bunların ötesinde, geleceği, dünyayı istemektir!

Devrim, bireysel olarak insanın ve toplum olarak insanlığın, sınıflı toplum gerçekliği içinde tarihten günümüze taşıdığı, en ciddi sorununu; insanın kendisi olamama ve toplumsal varoluşunu, insani özünü gerçekleştirememe sorununu; yani insanın kendisine, topluma, doğaya yabancılaşmasını ortadan kaldıracak, toplumsal insanın gelişiminde yeni bir çağı başlatacaktır. Biz, bu anlamlı gelişme için ilk adımı, devrimciliği benimsemekle, bunun gereklerini yerine getirmekle attık. Artık adımlarımızı hızlandırmalıyız. Sürekli iş yapan, üreten, her alanda “yeni”yi inşa etme arayışında olan devrimci insan kimliğine ulaşmalıyız.

Devrimci kimliğe sahip olmanın anlamını, kendimizden dışımıza sınırsız bir enerji çıkarabilmemizde, sınırsız bir var etme eyleminde somutlamalıyız. Geleceği kuranlar biz olacaksak, ilk önce mevcut kapasitemizi, tüm gücümüzle zorlayarak ortaya koymalıyız ki, neye muktedir olduğumuzu bilelim. Bunu yapmadan, gücümüzün ne olduğunu tam açığa çıkarmadan kendimizi gerçek boyutlarıyla tanımamız mümkün olmayacaktır. Kendini bilen, tanıyan insan ancak, gelecekle ilgili hedeflerini, üstleneceği görevleri, sorumluluklarını net bir şekilde belirleme şansına sahip olur. Devrimci, anını ve sonrasını, görevlerinin neler olduğunu bilen, gereklerini yerine getiren insandır. Gelişen her sürecin bizlere yeni görevler, sorumluluklar yükleyeceği, daha zorlu işlerle yüz yüze kalacağımız bilinmelidir. Hemen her konuda söyleyecek doğru sözümüz (teori), sözlerimizin gereği fiillerimiz (pratik) olmalıdır. Bize yürüyeceğimiz yolu, yaşamları ve yaşamlarına koymuş oldukları güzel noktayla -ölümsüzleşme anlarıyla-, şehitlerimiz göstermektedir. Onlar, inandıkları kavga uğruna yaşamlarından vazgeçmekle, kendilerinden çıkıp sınırsız ve sonsuz enerjilerini bizlere taşıdılar.

Hiçbir devrim yoktur ki bedelsiz ilerlesin. Türkiye devrimi de zafere şehitler vererek ulaşacaktır. Halkların kurtuluş mücadelesinde kendini feda ruhuyla en büyük katkıyı sunanlardır ölümsüzleşenlerimiz. Onlar davaya bağlılıklarını canları pahasına göstermişlerdir. Bilinmelidir ki, insanlığın kurtuluş mücadelesi için harcanabilecek en büyük emeği, onlar harcadı. Mücadelenin gelişip güçlenmesinde her bir ölümsüzleşenimiz birer yapıtaşıdır. Yaşamı güzelleştirmek, özgürlüğü derinliğine ve genişliğine büyüterek yaşamak, sömürü düzeninin insanı çürütmesine karşı direnişi eyleminde somutlamak, ölümüne inat, onurlu insanı kendi kişiliğinde billurlaştırmak onların bizlere bıraktığı tarihsel mirastır. Onlara karşı sorumluluğumuz sürüp giden hayata karşı sorumluluğumuzdur.

2017 yılında ilk kaybımız Muzaffer Kandemir yoldaşımızdı. Nisan ayında DÖRTLER’le öfkemizi bilerken, Mayıs ayında, DKP kurucu önderi ve BÖG komutanı Ulaş Bayraktaroğlu, ardından İbrahim Tufan Eroğluer ve Temmuz ayında da DKP MK üyesi Gökhan Taşyakan yoldaşımız düştü toprağa. Önder ve yönetici kadrosundan savaşçısına herbir ölümsüzleşenimiz, sahip olduğu inanç ve ideallerin gereklerini yerine getirmekte hiç tereddüt etmedi. Onlara bağlı olmak, amaç ve ideallerine bağlı olmaktır! Geleceğin bizim olacağına dair inancı ve umudu büyütmenin tam zamanıdır. Ülkemizin dağlarında ve şehirlerinde, savaş bayrağını en yükseklerde tutacak, ölümsüzleşenlerimizden aldığımız güçle, devrim yapma iddiamıza uygun bir hayat yaşayacak, sorumluluklarımızın bilinciyle partiyi büyütüp mücadeleyi yükselteceğiz. Biz, şehitlerimizde ölümü değil yaşamı soluyor, geçmişi değil geleceği görüyoruz!

42659

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

Sayfalar