Salı Mayıs 7, 2024

Rojavada olmak...

Devrimin haleflerinde olması gereken temel devrimci kriterlerin en başında TUTARLILIK ilkesi gelirken ikinci temel ilkesi ise bütün kalbimizle halka hizmet etme duygusu gelmektedir. Sağlam bir dünya görüşü, halka hizmet etmeyi temel bir görev olarak kabul eder. İşçilere, yoksul köylülere, çalışarak yaşamını sürdüren tüm emekçilere-kadınlara-Kürt halkına-çeşitli milliyetlerden ezilen halklara-farklı inanç ve cinslere karşı devrimci sorumluluk ve derin bir duyarlılık taşıyarak gerçek anlamda devrimci niteliklere sahip olunur.

Sadece yaşadığımız bölgedeki halkımıza değil ülkemizin bütün emekçi halklarına yani büyük çoğunluğa bütün kalbimizle hizmet etmeyi, onların sorunlarına-taleplerine-ihtiyaçlarına-özgürlük özlemlerine yanıt olacak bilinç ve örgütleme çalışmasını her daim yürütmeyi esas almalıyız. Sadece kendi ülke halklarımızın özgürlük ve kurtuluş mücadelesini yürüterek demokratik halk devrimine hizmet etmek gibi sınırlandırılmış bir bakış açısına sahip olamayız. Aynı zamanda Ortadoğu, Balkan ve Kafkas halklarına ve aynı zamanda dünyanın ezilen tüm halklarına karşı da bitmez tükenmez devrimci bilinç ve hizmet etme anlayışı taşımalıyız.

Emperyalist-kapitalist sistem dünyanın ezilen uluslarını-halklarını-farklı inançları bölüp parçalar, köleleştirip uçurumun dibine yuvarlar. Cehalet ve yoksulluk içinde ebedi bir geriliğe ve karanlığa mahkum eder. Proleter devrimciler ise dünya halklarının her türden gericiliğe karşı yürüttükleri mücadelelerine yardım ederek, her türlü destek ve dayanışmayı sunar. Onların özgürlük ve kurtuluş mücadelesinin önemli bir parçası ve sağlam güvenilir bir bölüğü olur.

Sınıf bilinçli proleterler bir yanda ülke topraklarındaki çeşitli milliyetlerden emekçi halk için hizmet ederken diğer yanda bütün dünya halklarının özgürlük ve kurtuluş mücadelesine hizmet eder. Hiçbir ayrım ve fark gözetmeden en ufak bir yabancılık ve uzaklık yaşamadan görevlerini canla başla yerine getirir. Uzun bir dönem Filistin halkının özgürlük mücadelesine destek olmak onlarla dayanışma içinde olmak için sayısız etkinlikler ve çalışmalar yürütüldü. Filistin topraklarına gidilip özgürlük ve kurtuluşları için büyük fedakarlıklar ve cesaret örnekleri sergilendi. Daha önceki yıllar Vietnam-İspanya-Kore halkları için bir çok destek-dayanışma mücadeleleri yürütüldü, sayısız sahiplenme pratikleri ve örnekleri sergilendi.

Bugün Rojava’nın özgürleşmesi mücadelesinde yer almak, ezilenlerin ve mazlumların yanında saf tutmak onun güçlü ve sağlam bir devrimci bölüğü olmak gibi bir görev ortaya çıkmıştır. Bu görevin layıkıyla yerine getirilmesi için muazzam olanak ve fırsatlar vardır. T. Kürdistanı’nda yaşanan imha ve inkara dayalı azgın ve çok yönlü faşist saldırganlığa karşı büyük direniş ve kahramanlıklar yaşanırken diğer yandan Kürdistan’ın mütevazi bir parçası olan Rojava’da özgürlük mücadelesi veriliyor. Türkiyeli devrimci örgütlerin Rojava topraklarında var olmaları, mücadelenin bir parçası ve bölüğü olmaya çalışmaları anlamlıdır. Ancak yeterli değildir. Daha büyük katılım ve sahiplenme, daha ileri bir sorumlulukla görev alma mücadelesi örgütleyip-büyütmelidir. Sınırlı bir katılım ve destek ve sahiplenmeyle devrimci görev tamamlanmış, sonlanmış kabul edilemez. Rojava’da-Şengal’de her türden gericiliğe karşı yürütülen mücadeleyle bir yandan Kürdistan’ın dört parçasındaki özgürlük mücadelesine doğrudan ve dolaysız hizmet edilirken aynı zamanda Kürt halkı içinde proleter devrimci fikirlerin yayılmasına Türkiyeli sınıf kardeşleriyle ile ortak kardeşlik ve ortak mücadele fikrinin ve duygularının gelişmesine hizmet etmeliyiz. Bu anlayış ve pratiklerin büyütülmesi, halklar arası birliğin ve beraberliğin güçlenmesine kısaca devrimlerin gelişme ve güçlenme fikrine hizmet edecektir. Rojava devriminde fiili olarak aktif bir şekilde yer almanın, onun güçlü ve etkin bir parçası ve sağlam bir bölüğü olmanın, gerek Ortadoğu gerekse ülkemizin devrimci mücadelenin gelişimi ve ilerlemesi açısından anlamı ve önemi tartışılmaz düzeydedir. Elbette her ülkenin sınıf bilinçli proleterlerinin öncelikli ve ivedi görevi kendi ülkesinin devrimini esas almaktır. Ancak bu öncelikli görev, yanıbaşındaki ülke halkının -ki bu halk kendi halkımızdır, yani daha özgün bir durum söz konusudur- taleplerine, savaşımına “duyarsız”, “izleyici” olmayı getirmez.

Ülke sınırları içindeki halka hizmet etmek kadar bugün Rojava halkına hizmet etme göreviyle de karşı karşıyayız. Bu göreve karşı var olan ya da oluşan olumsuz düşüncelerin temelinde Türk şovenizminin izlerini aramak gerekir. Sınıf bilinçli proleterler “TAM HAK EŞİTLİĞİ”, “TAM ÖZGÜRLÜK”, “ULUSLARIN KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI”, “PROLETER ENTERNASYONALİZM”den bahsediyorsa bunun sınıf mücadelesinde, gerçek yaşamda bir karşılığı ve buna tekabül eden somut devrimci görevleri vardır. Hiçbir karşılığı olmayan, içi boş ajitasyonların, altı dolu olmayan kuru ve yavan sloganların beş para değeri ve anlamı yoktur. Eğer Başkan Mao’nun dediği gibi “dünya halklarına bütün kalbimizle hizmet edelim” ilkesini doğru kabul ediyorsak, bunun devrimci yaşamda somut bir görev karşılığı olduğunu bilmeli ve ona göre şekil almalıyız.

Unutmamak gerekir; Bugün Rojava’daki özgürleşme mücadelesi Türkiye demokratik halk devrimine sınırsız olanak, sayısız yarar ve fırsat sunmaktadır. Kim ki Türkiye’de demokratik halk devrimi görevinden bahsedip böyle bir sorumluluk göreviyle hareket ediyorsa mutlaka yüzünü Rojava’ya da çevirmek; bu topraklardaki mazlum Kürt-Arap-Türkmen-Çerkes-Süryani-Ermeni halkının özgürlük mücadelesinin yanında, yanıbaşında sağlam bir bölüğü olarak mevzilenmek zorundadır.

(Rojava’dan bir Partizan)

 

42834

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Sayfalar