Cuma Mayıs 3, 2024

Partizan 7 Haziran seçim sonuçlarını değerlendirdi

 

7 Haziran 2015 Genel Milletvekili Seçimleri hem başta AKP olmak üzere tüm sistem partileri hem de ezilenler açısından önemli verileri açığa çıkaran bir süreç oldu. Bu seçimlerde HDP’yi destekleyerek, “Oylar HDP’ye” şiarıyla sürecin bir parçası olarak Partizan da seçimlerin ardından 20-21 Haziran tarihlerinde İstanbul’da bir toplantı düzenleyerek hem genel politik atmosferi hem de bu süreçte kendi çalışmalarını değerlendirdi.

İstanbul, Mersin, Antakya, Bursa, Bursa-Gemlik, Dersim, İzmir, Antalya, Tokat, Samsun, Aydın-Didim, Antep ve Ankara’dan katılımların gerçekleştiği toplantıda şu 3 temel başlık üzerine tartışmalar gerçekleştirildi: Seçim sonuçlarının değerlendirilmesi, Partizan’ın tavrının alanlarda nasıl karşılık bulduğu ve çalışmalarımızın değerlendirilmesi ve bu süreçte edindiğimiz deneyimlerin ışığında önümüzdeki sürece dair öneriler…

7 Haziran, Gezi’den sonra AKP’ye vurulmuş en güçlü darbedir!

Yapılan tartışmalarda seçim sonuçlarının Gezi İsyanı’ndan sonra AKP’ye vurulan en büyük darbe olduğuna dikkat çeken katılımcılar, o süreçten bu yana gerçekleşen bir yerel seçim ve cumhurbaşkanlığı olmak üzere her iki seçimde de; halk kitleleri nezdinde demokrasi aracı olarak hala bir “umut” olarak varlığını sürdüren sandıkta bu kan kaybının çok açık bir şekilde görülmeyişi, Gezi İsyanı’nın etkilerine dönük bir kuşkuya yol açtığına değindiler. HDP’nin tam da bu noktayı ve Gezi İsyanı’nın toplumsal karşılığını iyi okuduğunu belirten katılımcılar; HDP’nin 7 Haziran’da AKP’ye % 10’a yakın bir oy oranı ve 55 milletvekili kaybettirerek bu kan kaybını açık bir hale getirdiğine; meclise Gezi İsyanı’nın ruhundan izleri taşıdığına dikkat çektiler.

Bu sürecin en öne çıkan yanı ve en önemli kazanımı başta Kürt halkı olmak üzere Ermenilerin, Alevilerin, kadınların, gençlerin, dışlanan, ayrımcılığa ve baskıya uğrayan kesimlerin kendi gücüne olan inancının ve güveninin artmasıdır” diyen katılımcılar, “Bunu en bariz seçim çalışmaları boyunca HDP’ye oy veren yaklaşık % 10’luk bir kesimin sokakta ve örgütlü bir şekilde süreci geçirmesinden görebiliriz. Aynı zamanda kitlelerin politika üretmesi, ortak akıl yürütmesi de bu dönemin öne çıkan kazanımlarından biridir” vurgusunu yaptılar.

Bu seçim süreci, parlamentarist sistemin toplumsal muhalefete etkisi bakımından çeşitli risklerini içerisinde barındırsa da, demokrasi ve örgütlenme bilincinin geliştiği ve ezilenlerin kendine olan güveninin arttığı bir dönem olması bakımından çok önemlidir” diyen katılımcılar “Demokratik halk devrimi iddiasını taşıyan bizler açısından sürecin en önemli kazanımı ve bundan sonraki süreçte üzerinden ilerlememiz gereken dinamiğin burası olacağı açıktır” şeklinde belirlemeyle tartışmalarını sürdürdüler.

Şovenizme darbe, demokrasiye nefes…

Devletin en temel argümanlarından biri olan şovenizmin bu süreçte bu silahın önemli bir oranda kırıldığını söyleyen katılımcılar “Bu süreçteki en önemli başarılardan biri de Halkların Demokratik Kongresi ile başlayıp Halkların Demokratik Partisi oluşumuyla devam eden süreçte çeşitli devrimci, demokratik, ilerici kesimleri biraraya gelmesi iradesinin bu süreçte daha güçlü bir biçimde sergilenmesidir” dedi.

“Emanet oylar” tartışmasına da değinen katılımcılar konuya ilişkin fikirlerini şu şekilde aktardılar: “Burada bahsi edilen; AKP nezdinde faşizmin geriletilmesi, demokratik mücadele alanlarının genişletilmesi, Kobane ve Şengal’de yaşanan süreç gibi birçok nedenle bu süreçte HDP’nin desteklenmesi gerektiğini ortaya koyan devrimci kurumların tutumlarıdır. Biz de tam da bu nedenlerle HDP’yi taktiksel olarak bu dönemde desteklemiş durumdayız. Elbette önümüzdeki süreçte bizim bu tavrımızın devam edip etmemesi güncel politikaların yanı sıra HDP’nin tutumuna da bağlı bir konudur.

Ortadoğu’da “takke düştü, kel göründü”

12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’nın TC egemenlerine bıraktığı en büyük miraslardan biri olan % 10 barajının yıkılmasında ve faşist politikaların geriletilmesinde diğer en önemli etkenin AKP nezdinde TC’nin Ortadoğu ve Kürt politikası olduğuna değinen katılımcılar; “2013 Newroz’unda başlatılan “çözüm süreci” ile Kürt hareketi ile masaya oturmak zorunda TC devletinin sözcüsü AKP hükümeti, Kürt halkı nezdinde diğer partilere oranla belli bir prestij kazanmış ve dini kendisine örtü olarak kullanmasıyla da muhafazakar Kürtler üzerindeki bu etkisini derinleştirmiştir. Ne var ki hem “çözüm süreci”ndeki pratikleri hem de Ortadoğu’da yaşanan ve özelde Rojava Kürtleri’ne dönük yaklaşımları ile AKP’nin bu prestiji yerle bir olmuş, deyim yerindeyse ‘takke düşmüş, kel görünmüştür’” dedi.

Suriye’deki iç savaş sürecinde kendi öz yönetimini oluşturma adımlarını sıklaştıran bölgedeki Kürt halkı ve örgütlü temsilcisi PYD önderliğinde gerçekleşen Rojava Devrimi’nin ardından Ortadoğu’da rüzgar Kürt halkından ve örgütlü güçlerinden yana esmeye başlamış, bu rüzgar ülkemiz Kürdistan’ında da yansımasını bulmuştur” diyen katılımcılar, “DAİŞ’in Şengal’de ve Kobanê’de YPG/YPJ önderliğinde, aralarında Türkiyeli devrimci örgütlerin de bulunduğu savaşçı güçler karşısında aldığı büyük yenilgiler bu rüzgarı fırtınaya çevirmiştir. Burada özellikle Erdoğan’ın ‘Kobanê düştü, düşecek’ şeklindeki kanlı ve sevinç dolu çığlığının, yıllardır AKP’ye oy veren Kürt emekçiler nezdindeki kırılmayı ciddi anlamda derinleştirdiğinin altını çizmemiz gerekiyor” dedi.

Seçim sürecinde HDP’nin çeşitli çıkmazları

Sürece rengini verenin ve önderlik edenin Kürt hareketi olduğu ve bu sürecin aynı zamanda Kürt hareketinin 30 yılı aşan mücadele deneyimlerinin de bir sonucu olduğunun altını çizmek gerekiyor” diyen katılımcılar “Halk hareketi yaratma, yerel yönetimler ve parlamento konusundaki deneyimlerinin bir sonucu olarak ve büyük bir risk göze alınarak seçimlere parti olarak girme konusunda ısrarlı oldu. Bu ısrarın başta Kürt hareketi olmak üzere tüm devrimci, demokrat ve ilerici kesimlere ciddi anlamda kazanımları oldu elbette. Ancak diğer yandan süreçteki çeşitli çıkmazları da görmek ve değerlendirmek gerekiyor” diyerek seçimlerdeki gözlemlerini ve eleştirilerini tartıştılar.

Eleştirilen konular kısaca şunlar oldu:

- HDP’ye rengini veren Kürt hareketinin işçi sınıfına olan uzaklığının bu süreçte bir kere daha somutlandığıdır. Seçim beyannamesi sıralamasında dahi oldukça arka planda kalan bu taleplerin seçim meydanlarında dillendirilmesi bile adayların inisiyatifine bırakılan bir konu oldu. Diğer yandan 1 Mayıs’ta T. Kürdistanı’nda gerçekleştirilen mitinglerin azlığından tutalım da başta İstanbul olmak üzere yapılan 1 Mayıs eylemlerine HDP’nin katılımda yaşadığı tutukluk bunun açık bir şekilde görüldüğü dönem oldu.

- “Kadın partisi” olma iddiası taşıyan HDP’nin toplumsal cinsiyet eşitliğini yaşama geçirme konusunda kimi noktalarda yaşadığı tıkanıklıktır. Kadın hareketinin önemli bir kazanımı olarak uygulamaya konulan fermuar sistemi ile adaylarının % 48’i kadın olan HDP’nin meclise giren milletvekillerinin % 40’ının kadınlardan oluşması da önemli bir başarıdır. Ancak milletvekillerinin belirlendiği dönemde fermuar sistemine uyulmayarak verilen falsolar hiç de az değildir.

- Ayrıca aday adaylıklar sürecinde LGBTİ’lerden çok sayıda başvuru olmasına rağmen Kürt hareketi içerisinden LGBTİ hareketi ile ilişkilenmeye dönük eleştirilerin artması sonucunda yalnızca bir LGBTİ’nin adaylığı (Eskişehir) kabul görmüş, ancak meclise giren vekiller arasında bu kişi yerini alamamıştır.

- Diğer bir konu adayların belirlenmesi sürecine ilişkindir. CHP’nin adaylıklar sürecinde göstermelik de olsa yaptığı ön seçimin, demokrasinin gerçek savunuculuğunu üstlenen bir parti tarafından gerçekleştirilmemesi sürecin HDP açısından çıkmazlarından biridir. Kitlelerin kendine güveninin arttığı, ortak akıl yürütme ile politika ürettiği bir süreçte “merkezden aday atama” usulüyle gerçekleştirilen aday belirleme bürokratik bir yaklaşımdır ve HDP çalışmasını yürütenler bunun olumsuz sonuçlarıyla sahada karşı karşıya kalmışlardır.

- İlk olarak Muğla mitinginde kitlenin kendiliğinden getirdiği Türk bayrağı ile oluşan atmosferden pragmatist bir şekilde yararlanmak isteyen HDP’li bir kesim, diğer mitinglerde de bilinçli bir şekilde kitleye Türk bayrakları taşımış ve buradan “Bizim Türk bayrağıyla sorunumuz yok” mesajı vermeye çalışmıştır. Yalnızca Kürt ulusuna değil; Ermeniler, Asur/Süryaniler, Nasturiler, Yakubiler vd. milliyet ve azınlıklardan milyonlarca kişiye soykırım, katliam ve asimilasyon uygulayan, zulmeden tekçi ve ırkçı zihniyetin dayandığı bayrağa yönelik bu yaklaşım kabul edilebilir değildir.

- Bu süreçte öne çıkan diğer bir konu, başta HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş olmak üzere birçok HDP’li tarafından dillendirilen “Oy ve sandık namustur” şeklindeki yaklaşımdır. Sokak muhalefetinden beslenen ve silahlı mücadelenin verildiği bir hatta ciddi bedeller ödeyerek bugüne gelen bir örgütün oy ve sandığı, zaten sorunlu bir kavram olan “namus” ile özdeşleştirmesi parlamentarizmin gelişmesine yol açan bir yaklaşımdır ve halk muhalefetini meclis ile sınırlandıracak bir pasifizme itme riskini içerisinde barındırır.

- Önemli bir çelişki de din konusundaki yoğun vurgular ve tartışmalardır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılması ve inanç konusunda tüm dinlere ve inançlara eşit mesafede hizmet veren özerk yapıların oluşturulmasını bizler de ilerici ve desteklenmesi gereken bir talep olarak görmekteyiz. Ancak yine yıllardır AKP’ye oy veren muhafazakar Kürt emekçilere dönük propagandanın bir parçası olarak din tartışmalarının bu eksenin dışında çoğu defa Sünni bir dille gerçekleştirilmesi riskli bir durumdur.

Partizan “Önümüzdeki süreç yeni görevlere gebe”

Daha sonra kendi çalışmalarına ilişkin değerlendirme yapan Partizan, bu süreçte çalışmalarını 2 yönlü gerçekleştirdiğine değindi. Örgütsel gücü oranında hem HDP seçim komisyonlarında yer alındığının hem de kendi seçim komisyonlarını oluşturulduğunun belirtildiği Partizan toplantısına katılan alanlar, kendi çalışmalarını ve deneyimlerini aktardılar.

Tavrın açıklanması öncesi ve sonrasında alanlarda yapılan geniş toplantıların hem örgütsel demokrasi kültürünü geliştirdiğine hem de toplantıya katılan kesimlerin kendilerinin bu sürecin bir öznesi olarak görerek pratik sürece dahil olduklarını belirten katılımcılar; bunun önemli bir kazanım ve sürdürülmesi gereken bir çalışma tarzı olduğuna vurgu yaptılar.

Bu dönemde yıllarca Partizan için emek veren, bedel ödeyen ama son yıllarda kurumla ilişkisi kesilen çok sayıda kişiyle yeniden ilişkilendiği ve bu deneyimli kesimlerle gençliğin daha fazla bir araya geldiğini belirten katılımcılar, bunun önemli bir deneyim paylaşımı yarattığının ve bir enerji açığa çıkardığının altını çizdiler. Bu dönemde iletişimin nedenlerine ve sürdürülmesi için yöntemlere ilişkin yapılan tartışmalar toplantıda öne çıkan konulardan biri oldu.

Komisyonlar oluşturarak çalışmalar yapmanın hem seçim çalışmalarını daha koordineli ilerlemesine katkı sağladığını hem de Newroz, 24 Nisan, 1-6-18 Mayıs gibi takvimsel gündemlerin örülmesinde örgütlü bir müdahale anlamına geldiğini söyleyen katılımcılar; il ve bölge komisyonlarının miadını doldurmakla birlikte bu süreçte oluşturulan mahalle komisyonlarının devam ettirilmesi gerektiğine değindiler. Yine HDK içinde yer alma kararının yeniden gündemleştirilmesi tartışması da yapıldı.

Bu sürecin Partizan açısından en önemli kazanımının kitle çalışması konusundaki deneyimler olduğu vurgulandı. Kimi yerlerde on binlerce ev ziyaretinin gerçekleştiği bu çalışmalar sırasında katılımcılar halkla iletişim kurma konusunda yabancılık ve korkularını aştıklarını belirterek bunun önemli bir kazanım olduğunu söylediler. Politika üretme, kendine güven, örgütlenme gibi konularda kendilerinin de çok şey öğrendiklerini ve geliştirdiklerini vurguladılar.

Bu süreçte komisyonların toplantılarının kimi yerlerde düzenli olmayışı, kimi yerlerde dönem dönem alanların kendi özgün çalışmalarına yoğunlaşarak seçim gündemini ve görevlerini geride bırakırken; dönem dönem de HDP içindeki çalışmaların yoğunluğuna kapılarak kendi çalışmalarını geri planda bıraktığı gibi durumlar sürece ilişkin gelen eleştirilerden bazılarıydı. Seçimdeki Partizan adaylarına ilişkin çeşitli tartışmalar da eleştiri konularından biriydi. Yine gazetemiz Özgür Gelecek’in dağıtımının da çalışmaların gerisinde kaldığı bir diğer eleştiriydi.

Toplantının sonunda iki günlük toplantıya ilişkin genel bir sonuç bildirgesi hazırlanacağını belirten Partizan, bu sürecin önemli bir coşkuyu ve enerjiyi içinde barındırdığını ve bunun devrimciler açısından önemli görevlere gebe olduğunun altını çizerek, herkese başarılar diledi. Etkinlik Grup İsyan Ateşi’nin ezgileri ve halaylarla son buldu.

       
47642

Son Haberler

Sayfalar

Partizan 7 Haziran seçim sonuçlarını değerlendirdi

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Sayfalar