Perşembe Mayıs 16, 2024

Onuru ile yürüyenler, onurumuzdur…İsmail Cem Özkan

Yıllardır resmi söylem içinde 12 Eylül öncesinden bahsedilirken sağ sol çatışması varmış gibi konuşulur, bu bilerek ve bilinç içinde yapılmış bir konuşma metnidir, çünkü resmi tarih yazıcıları öyle olmasını uygun görmüşlerdir.

12 Eylül ise sağ ve sol çatışmasını bitirmiş kaynaştırmıştır!

İlk kaynaştırma deneyi cezaevlerinde sağ ve sol davalardan yargılananların aynı hücreye ve koğuşa konması ile başlamış, sonra bir sağdan bir de soldan olmak üzere dengeli idam cezaları verilmiş ve infaz edilmiştir… Önce “sağ adım” atmak kutsallık içinde bir anlamı olduğu kabul edildiğinden olsa gerek sağcı birinin idamı için idam sehpaları kurulmuş, cellatlar sabaha karşı mesailerine başlamışlar. Sağcı asıldığında medyaya yansıyan onun ne kadar tepkili ve acınacak olduğu haberleri yansıtılmış, ideolojik nedenler değil de kullanıldığı için idama gitmiş bir mazlum fotoğrafının oluşması için haber bültenleri oluşturulmuştur… Arkasından solcu bir genç, suçu olmadığını bilinerek cuntanın bir kurbana ihtiyacı vardı ve o yüzden davası çok hızlı sonuçlandırılıp, kesinleşmiş karar hakimlerin ağzından çıkarılmış, kayıtlara hemen geçirilmiştir. Apar topar idam edilmesi gerekliydi, çünkü sağcıya karşı solcu idam edilmesi gerekliydi, edildi de… Cunta generallerin istediği oluyordu ve karşılığında bir toplumsal tepki olmuyordu, çünkü ölümden korkanlar idamları izlemeye razı edilmişti, halk değimi ile sıtmaya razı edilmişlerdi ve toplum sıtmaya tutulmuştu…

Antifaşist mücadele…

"12 Eylül öncesi sağ sol çatışması vardı" tezi aslında yanlış, sağ sol çatışması yoktu, faşist katliam vardı ve faşist saldırılara karşı devrimcilerin direnişi vardı ve biz ona "antifaşist" mücadele diyorduk. Ne yazık ki sivil faşistlere karşı direnişi gelen cunta ve faşist idareye karşı yapamadık, çünkü 12 Eylül öncesi devrimcileri öyle bir olayların içine çektiler ki, sivil faşist dışında bir saldırı olacağı akıla bile gelmiyordu...

12 Eylül’e giden en son “test” operasyonlardan biri olan “Nokta Operasyonu” bile devletin saldırısı gibi gösterilmedi, sanki “sivil faşistler ispiyonluyor, devlet tutukluyor” olarak yansıtıldı... Orada direniş çizgisini koyamayanlar elbette 12 Eylül’de varlık göstermesi şaşırtıcı olurdu, beklenen oldu, kısa sürede "merkez komite" yakalanarak “direniş çizgisi” “direniş komiteleri” de birer “ütopya” olduğu ortaya çıktı, teoride iyi olan pratikte karşılığını bulamamıştı...

Antiemperyalist mücadele…

 68 kuşağı ise daha farklı bir yol izlemişti, orada "antiemperyalist" çizgi daha belirgin ve küresel emperyalistler için karabasan olacak kadar korkunç sonuçları hesaplanmıştı. Henüz yolun başında, ilk adımlar atılırken 12 Mart muhtırası sol gibi gözüküp sağdan vurarak devrimcileri önceden hesaplayamadıkları bir noktada yakaladı, "madem kavgaya davet var, bizde bu daveti kabul ederiz" mantığı içinde kavganın içinde orantısız bir güç karşısında yenildiler...

68 kuşağı devlet ile hesaplaşmaya, köylüler ile birlikte emek mücadelesine, 15–16 Haziran’da işçiler ile barikatlara giden bir güçtü, devlet vardı karşılarında ve devlete karşı bir direniş...

Devrimciler ile devlet arasında görünürde suni denge vardı ama hesap edilemeyen ise dengeyi bozacak kadar güçlü bir devrimci örgütsel yapı henüz yoktu. Devrimci gençler gençlik mücadelesinden devlete karşı örgütlü bir siyasi güce dönüşürken yaşlarının getirmiş olduğu acelecilik ve kürsel olarak gelişen antiemperyalist mücadeleye eklenerek ülkemizde de kısa sürede başarıya ulaşacağı ütopyasını Küba’dan esinlemişlerdi… Her ne kadar “somut durumun somut tahlili” yapılmış olsa da pratikte oluşan ortamın yaratmış olduğu girdabın içine hızlı bir şekilde durup düşünecek zaman bırakmadan girmiş oldular…

Kontrgerilla “sürek avı” yapmak için siyasi ortam oluşturdu…

Devrimci mücadele ve onu yönlendiren siyasi örgütsel yapılar henüz filizlenirken, topraktan başlarını kaldıran bir filizin ucuyken onların üzerine devlet kontrgerilla gücü ve taktikleri ile bir “sürek avı” olduğunu görüyoruz... 12 Mart darbesinden sonra yapılan tüm operasyonlar merkezi olarak planlanmış ve canlı yakalamak yerine “öldürerek” bugünün dili ile söylersek “etkisiz hale” getirmek üzerine kurulmuştur… Yani öldürerek sisteme karşı “alternatif” olma ihtimali olan uyanışı yok etmişlerdir… Kontrgerillanın varlık sebebi; devlet tehlikedeyse onu tehlikeye sokanı “yok etmek” üzerine yer altından ve örtülü ödenekten beslenerek oluşturulmuş bir yapı değil miydi? NATO’ya girdiğimizden bu yana zaten bu amaçla oluşturulmuş bir gizli yapının görünür eylemleri düşmana korku, dosta bayram havası yaratmak için hayata geçirilmiştir… tarihinde en büyük ve kitlesel olarak kendisini kanıtlamak için fırsattı ve o fırsat bir “muhtıra” ile önlerine ödev olarak konmuştu…

Devrimciler henüz örgütlenemeden, örgüt ismini propaganda amaçlı ilan edip, çevre oluşturamadan bir sürek avının “avı” oldular...

Elbette 68 devrimcileri inanmıştı, yoldaşlarına çok güveniyorlardı, henüz yolun başında olmalarına rağmen yol ayrımı içinde tartışmalar ile uğraşırken, üzerilerine düşen görev çok ağırdı ve ağır yükü kaldırıp dik olarak yürümesini ve onurları ile bildikleri sona doğru gittiler...

Onların açtığı mücadele çizgisi ve birikimi 12 Eylül öncesi devrimcilere aktarıldı ama oluşan ortam içinde “antifaşist mücadele” daha ağır bastı... Devrimci yapılar dergilerinde yapmış oldukları tartışmalarında “somut durumun somut tahlilinde” üzerlerine “antifaşist mücadele” konduğunu ilan etmiş ve ona göre örgütlenme modeline uygun davranmışlardır. Onlarda ağır koşullar altında, mazlumların yanında faşist saldırıları durdurmak için canları ve başları ile çalıştılar, üstlerine düşen her görevi yerine getirdiler...

Devrimci yapılar ne yazık ki gerçek anlamda örgüt olamadan 12 Eylül karanlığında, zindanlarda direniş ve ölümler ile kendilerini korudular...

Elbette 12 Eylül darbesinden sonra devrimciler sadece cezaevlerinde direnmediler, yurtdışına sürgüne gidenler, yurtiçinde kalıp küçük çaplı direnişler koydular ve bu direnişlerde bir çok devrimci hayatını kaybetti, onların bir bölümünün anıları kitap ya da röportaj olarak yayınlandı…

Cezaevlerinde başlatılan “kaynaştırma” sivil siyasi yaşam içinde de karşılığını buldu, “24 Ocak Kararları” alan Turgut Özal’ın kurduğu parti bu kaynaştırmanın siyasi görünümü olarak karşılığını buldu… Uzun süre iktidarda kalan bu siyasi parti, 12 Eylül darbesinin amaçlarının bir bölümünü hayata geçirdi, geriye kalan amaçları ise “Ilımlı İslam” modeline uygun rejim değişikliği geçiş süreci ise gerçek anlamda bugünde halen iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi” ile hayat buldu. Liberalizm ülkemizde kendisine uygun söylemler ile toplumu illüzyon etmiş ve kullanılır olduğu süreç içinde toplumu değiştirmiş ve bu suret ile kullanılmış ve bir süre sonra tarihin çöplüğüne atılmıştır.

Bugün 68 kuşağı devrimcileri ve 78 kuşağı devrimcilerin birikimleri ve daha öncesi olan TKP tarihi birikimi ile daha deneyimli ve daha olgunlaşmıştır. Elbette tarihi birikim ile hareket edebilmenin ilk koşulu özeleştiri ile tarihe bakmak ve oradan ders çıkarılmasıdır…

Hayatını kaybeden tüm devrimciler onurumuzdur...

Onların anılarını, birikimlerini ileriye taşıyanlara bin selam!

 

İsmail Cem Özkan 

2500

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

Sayfalar