Perşembe Mayıs 16, 2024

Ölümün nefesi! H.Gürer

Gerçek, görülmez ellerin çektiği gizemli tüllerle, saklı tutuldu uzun dönemler insanlardan! Gerçeği göremeyen insanlık, panayır kalabalığında şaşkına döndü, kendi aklının sokaklarında kayboldu, yolunu bulamadı. Kimi zaman karanlığın tülü yırtıldı, yolunu kaybedenler yönünü ‘kısmen’de olsa buldu. Aydınlık, karanlığın zalim ve kuralsız arenasında kavgaya tutuştu. Ve karanlık, belki zamanı büktü, onu yavaşlattı! Ama gerçeklerin inatçı ışıltısını kendi dipsizliğinde hapsedemeyeceğini anladı! Bu kez insanlığa, kısa aralıklı yüksek tonajlı ışıklar tutuldu. Gerçekler, gerçeğin aydınlık ışığıyla saklanmaya başlandı. Önce geçici körlükler yaşatıldı. Gözlere tutulan yüksek ışık, görsel duyuları kırdı. Ardından zihinsel ve gönülsel gözler körleştirildi. Sonra bu körlükler süreç içerisinde kronikleştirildi. İnsanlığın körlükleri, artık sadece gözsel değil, gönülsel, zihinsel körlüklere evrilmiş oldu. Artık gönlün ve zihnin gözünü kör etmeyi başardıklarından, gün ışığında ki gerçekleride gör(e)mez oldu insanlık. Böylece Gözleri, yüreği ve bilinci körleştirildi insanlığın…

Körleştirilen insanlık, insansal özelliklerini hepten yitirmemişti. Kendi iç yasalarına göre işleyen, sürekliliği olan ve değişim-dönüşüm halinde ki evrenin parçaları olmayı sürdürüyordu. Bu karmaşık organizmanın insansal öz’ünün yadsınması halinde, bu özden arındırılan insan ‘modern çağın’ modellenmiş ideal gerçekliği olarak sunulabilecek, kendisine, doğaya ve yaşama yabancılaşmış bir sistemin işleyen çarklarından biri haline getirilebilecekti!

Bunun için, birinci operasyon olan körleştirmeye, yeni operasyonlarla devam edilmeli, hisler ve duyular fark ettirilmeden, titizlikle ve düzinelerce yapılacak bıçaksız cerrahi operasyonlarla alınmalıydı! Duygu ve hislere yönelik yapılan bu operasyonlara, kalp atışı ile bilincin aynı an’da atan ritimleri durdurulup sekteye uğratılarak başlandı. İkisi arasında ki diyalektik akım kırıldı. Kalp ve bilinç, başka zamanda ve farklı boyutlarda çalışan nesnelere dönüştürüldü. Kalpsiz çalışan bir bilinç, bilinçsiz ve amaçsızca atan bir kalp yaratıldı. Gecenin ışıltılı gözleri olan yıldızlar, ay’ın aydınlık yüzüne mahkum edildi.  Yüreğin ay’ı ile zihnin güneşi aynı eksende buluşturuldu, gece ve gündüz kavramı yitti! Yıldızlar gölgeye hapseldi.

‘Modern çağ’ olarak ifade edilen bu sistem de, insana değil, insanın kendi yarattığı ve geliştirdiği araçlara, teknolojiye ve gelişen teknolojinin ürettiği nesnelere değer verildi. Bu insanın insana, insancıl olana, doğaya ve doğada ki canlılara karşı değerin hiçleşmesi, teknolojik nesnelerin/araçların ise fetişleştirilmesini sağladı. İnsan kendi ürettiklerini tanrılaştırdı, onlara tapındı. Onları elde etmek için hiç bir insansal öze sahip olmayan kuralsızlıklarla hareket etti. Ve insan herşeye, kendine bile yabancılaştırıldı. Duygularını/duyularını yitirdi! Duygusuz ve doyumsuz bir düzene hapsedildi!

Bu düzenin temel dinamiği, daha fazla ‘zenginlik’ için daha fazla üretim sağlamaktır. Bu amaç için yeni araçlar ve teknolojiler icat edildi yada elde olanlar geliştirildi. Bu sürekli bir döngü halinde işledi. Yine ve yine insana değil, araca yatırım yapıldı. İnsan araçlaştırıldı ve araçlar insanın önüne geçirildi. Üretimin arttırılma istemine paralel olarak teknik ve teknolojik araçların artışı sağlandı. Bu gelişme ile zihinsel güçlerin öne çıkışı, kol emeğinin makineler üzerinde ki etkisininde azalmasına (ama tümden ortadan kalkmamasına) neden oldu. Kol emeğinin azalması maliyeti azaltırken kâr’ı arttırdı. Kâr arttı, ancak sistem oburlaştı ve doyumsuzlaştı. Daha fazla kâr için körleştirilen, duyguları ve duyuları yok edilen ‘insana’ ödenen payın düşürülmesi başladı.

Artan makineleşme, gelişen teknoloji, kol emeğine karşı azalan ihtiyaçtan kaynaklı yaşanan işsizlik boy gösterdi. Bu durum karşısında kol emeğini satmak zorunda olanlar, kendileri arasında kıyasıya bir rekabete tutuştular. Ve emekleri karşısında daha az ödenen ücretlere çalışmak zorunda bırakıldılar! Bu toplumsal sistem de, zenginliklerin daha fazlasına sahip olmak için birbirini ezen ve yok edenlerin yanısıra, karınlarını doyurmak ve hayatta kalmak için de birbirini ezen ve adeta yiyenler haline geldi insanlar.

İnsanın bu hale gelmesi uzun zamanı kapsadı. Duyuları, duyguları, insansal özellikleri görülmeyen eller, hissedilmeyen güçlü silahlarla vuruldu, parçalandı. Başka türlü bu kadar kendi türüne ve yaşadığı doğaya ve diğer canlılara karşı acımasız ve hissiz olamazdı!

Her 5 saniyede bir çocuğun açlıktan öldüğü, ancak çok yemektende hazımsızlık sorunu yaşadığı için doktorlara baş vuranların olduğu bir dünyadayız! Dünyanın en fakir 48 ülkesinin gayrı safi milli hasılası, dünyanın en zengin 3 kişisinin servetinden az olduğu bir sır değil! Yıllık istatistik raporlara göre “gelişmiş” ülkelerin çöplerine her yıl 220 milyon tondan fazla gıda paketi atılıyor bu yiyecek maddeleri dünyada açlıktan ölen insanların 15 katını besleyecek durumda! Yeryüzünden açlığı kazımak için gerekli para yılda 30 milyar. Bu, dünya da sekiz günde yapılan  askeri harcamalarda kullanılmakta olan miktardır! Binlerce insan önlenebilir basitlikte ki şeylerden dolayı açlıktan ölürken, milyonlarca insan ölümün nefesini soluyarak yaşıyor!

Şüphesiz ki, yaşadığımız dünya burada ifade edilenlerden çok daha kötü bir noktada! Ama, çok az sayıda da olsa hala insanlık adına kavga edenler var ve umutsuz değiller!

Eğer bir defa yanıltmış ve kandırılmışsak, bu, bunu yapanların suçudur! Ama sürekli ‘yanıltılıyor’ ve ‘kandırılıyorsak’, bu bizim suçumuzdur! İçinde yaşadığımız dünyamızın ve insanlığın genel hali, bizlerin sürekli ‘yanıltılıyor’ ve ‘kandırılıyor’ olduğumuzu göstermektedir!..

Bu yazı, var olan bu karamsar tabloya karşı ellerini havaya kaldırıp teslim olanlara, kazanma ve her şeyi tersine çevirme umudunu yitirmiş, yılmış kimselere değil, fırtınalar içinde yürüyenlere, tarihin saatinin şaşmasına karşın akıma karşı ilerleyenlere, uzun soluklu olanlara, ve yalnızca insanlığın bir gün kazanacağına inan ve bu uğurda kavga eden ve umut ekenler için yazıldı…


64226

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

Sayfalar