Çarşamba Mayıs 8, 2024

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Burjuvazi, „dışa açılıyoruz“, „dış ülkelerde yatırımlarımız artıyor“, „dünyaya mal satıyoruz“, „dünyanın her yerinde şirketlerimiz yatırım yapıyor“ diye övünebilir ve övünüyorlarda. Ancak, işçi sınıfı devrimcilerinin bu tür argümanların sınıfsal niteliğini net olarak belirtmek gibi bir görevleri vardır. Türk sermayesinin emperyalist niteliğini görmezden gelme yerine, gözlerine batan bu dikenli tel örgünün, marksist-leninist-maoist dünya görüşü temelinde adını net olarak koymaları gerekiyor. Bu, kapitalizmi yıkıp yerine sosyalizmi kurmak için mücadele diye sorunları olanlar için zorunlu bir gerekliliktir.

Kapitalist sermaye belli bir birikimden sonra dış ülkelere açılır. Ülke içinde yeterince palazlanan, birikim sağlayan ve merkezileşen (tekelleşen) sermaye, dış ülkelerde dişine (sermayesine) uygun yatırım alanları arar. Bunun ilk şartı, üretimi daha ucuza getireceği ve ürettiği malları anında elinden çıkaracağı pazar alanlarının olmasına özel bir önem verir. Çünkü onun amacı, bir dış ülkede yatırım yaparken, sermayesinin büyütme koşullarının olup olmamasına bakar. Gittiği ülkeyi zenginleştirmeyi değil, öncelikle, kendi sermayesini daha fazla büyütmeyi amaçlar. Bunun dışında da başka bir amacı yoktur. Başka amaçları, sermayesini büyütmesiyle doğrudan ilişkilidir.

Sermaye açısından ucuz işgücünün olması, ürettiği malları anında elinden çıkaracak pazarın olması, yasaların sermayeyi en üst derecede koruyor olması öncelikli tercihler arasındadır. Ve aynı zamanda oradan üçüncü ülkelere ihracat yapmanın olanaklarının olması yanında yakın çevre ülkelere de yatırım yapma koşullarının yaratılması ihtimallerinin olması sermayeyi çeken öncelikler arasında yer alır. Vergilerin düşüklüğü, işçi direnişlerin azlığı ve işçi sınıfının örgütsüzlüğü gibi temel sorunlarda sermaye yatırımı yapan burjuvaziyi yakından ilgilendirir.

Bir önceki makalem, „Türk Tekelleri Afrikayı Çok Çoook Sevdi“ başlığını taşıyordu. Mısır'da Afrika'nın önemli ülkelerden ve kapitalizm açısından Güney Afrika'dan sonra gelişmiş ikinci ülkesidir. Sermaye de genelde sermayenin yoğun olduğu, bir başka söylemle, kapitalizmin geliştiği ülkelere gider. Emperyalist Türkiye adlı kitabımda ben bunu „Sermaye Sermayeyi Çeker“ başlığı aldtında incelemiştim. Kapitalizmin gelişmediği yerlerde sermaye yatırımları daha çok alt yapı ve madencilik vb. alanlarda yoğunlaşır. Ekime elverişli geniş tarım arazilerin var olması da sermaye yatırımlarını çeken özelliklerdir.

Türk tekelleri de, Kuzey Afrika'nın kapitalizm açısından en gelişmiş ülkesi olan Mısır'a yatırımlara daha fazla ağırlık veriyorlar.

DW açıklama yapan, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türkiye-Mısır İş Konseyi Başkanı Mustafa Denizer, „Türkiye'de üretim maliyetlerinin enflasyon nedeni ile artmış olması şirketleri Mısır'da üretime yönlendiriyor“ diyor. İleri sürülen bu gerekçe, sermayenin içerde yatırım yerine dış ülkeyi seçmesi için esas neden değil, oldukça tali bir nedendir. Esas neden, içerde doyuma ulaşan sermayenin, dışarıya açılmadan, başka ülkelerde yatırım yapmadan sermayesinin ulusal sınırlar içinde fazla büyümeyeceğini bilir. Ve sermayenin karakteri gereği, ulusal sınırları aşarak dış ülkelere açılmak zorundadır. Bu nedenle de, ülke içinde enflasyon çok düşük düzeyde de olsa sermaye dış ülkelere açılacak birikim düzeyine erişmişse bir saniye bile durmaz, dışarıya sermaye yatırımını yapar. Çünkü her sermaye, dünyayı, ele geçirilmesi gereken kendi pazar alanı olarak görür.

Türkiye-Mısır İş Konseyi Başkanı'nın verdiği bazı bilgileri buraya aktaralım.

Türk tekellerinin Mısır'da toplam yatırımlarının tutarı 2023 itibariyle 2,5 milyar ABD doları ve bunun yıl sonuna kadar 3 milyara çıkabileceği tahmininde bulunuyor. Ve Mısır'da 2023 yılı itibariyle 35 sanayi tekeli var ve bunların Mısır'daki toplam ciroları 1,5 milyar dolar kadar. Patronlar Dünyası.com'da1 çıkan habere göre ise 200 Türk şirketi Mısır'da faaliyet gösteriyor.

Mısır'da yatırımı olan sanayi şirketi denilenler arasında, Arçelik, Şişecam, Temsa, Yıldız Holding, Yeşim Tekstil, Hayat Holding, İskefe Holding ve diğerleri var. Örneğin Hayat Holding ve Yeşim Tekstil'in bu ülkede üçer fabrikası var. Yıldız Holding'e bağlı Pladis şirketinin Mısır'daki bisküvi fabrikası var. Mısır ise MENA2 bölgesinin ikinci büyük bisküvi pazarıdır. Rixos Hoteller zincirinin Mısır'da 5 lüks oteli var.

Mısır'ın tekstil ihracatının üçte birini Türk tekstil tekelleri yapıyor. Oldukça büyük bir rakam. Mısır'da Türk tekellerine ait fabrikalarda toplam 70 bin kişi çalışıyor. Denizer`in saymadığı bir başka tekel ise süper marketler zincir tekeli BİM. BİM'in Mısır'da 2022 yılına göre toplam 311 süpermarket şubesı var. Fas'ta ise 627 süpermarket şubesi var.

Türk tekellerinin diğer ülkelerde yatırımları olduğu ve giderek bu yatırımların genişleyerek büyüdüğü bilinmektedir. Bunlar görmezden gelinmeyecek kadar açıktır.

Bu tekeller dış ülklerde pek bir zorluk çekmeden sermaye yatırımı yapabiliyorsa, sosyal şovenist ve sosyal emperyalist anlayışlardan uzaklaşarak bunun adı net olarak konmalıdır. Ve bütün bu gerçekler Türkiye'deki tekellerin emperyalist bir konuma geldiğinin tartışılmayacak denli yalın göstergesidir. Yani, Türkiye'nin kapitalizmin bir üst aşaması olan emperyalist aşamaya geldiğinin göstergesidir. Bunlar, ülkedeki kapitalizmin yoğun tekelleşmenin bir sonucudur. Sanayi ve finans sermayesinin yoğun tekelleşmesi sonucu dış ülklere sermaye ihracı gündeme gelmiştir. Dış ülkelerdeki sermaye yatırımıyla, askeri üsleriyle, siyasi etkinliği ve emperyalist kültür politikasıyla Türkiye ise emperyalist bir ülkedir.

Türk tekelleri bugün onlarca ülkede yatırımları olduğu gibi, dünyanın hemen hemen bütün ülkelerine ihracat yapmaktadırlar. Sadece geri kalmış Afrika ve Asya ülkelerine sermaye yatırımı yapmakla yetinmeyip ABD, Japoya, AB'nin en gelişmiş emperyalist kapitalist ülkelerinde de yatırımları var. Bu yatırımlar finans alanında olduğu gibi sanayi, inşaat, hizmet ve madendicilik alanlarında da olmaktadır. Ve yatımların büyük bir bölümü AB ülkelerinde gerçekleşmiştir.

Mısır'da Türk tekellerinin yoğunlaşması ve yatırımların 2,5 milyar doları bulması ve Türk tekellerine ait fabrika ve diğer işletmelerinde çalışan sayısının 70 bin civarında olması, sorun „alt emperyalizm“ ya da „başkalarının sermayesi“ gibi anti-ML emperyalizm teorileriyle gerçiştirilemez.

Türk tekellerinin fabrikalarında çalışan Mısırlı işçi, bu tekellerin emperyalist sömürücü tekeller olduğunu, üzerindeki kapitalist sösmürü ve baskının ağırlığı ile doğrudan yaşayarak görüyor. Nasıl ki, Alman tekeli Bosch'un Tekirdağ'da'daki fabrikasında çalışan işçiler, emperyalist tekelin gerçek yüzünü görüyorlarsa, Mısırlı işçiler de aynısını görüyorlar.

Türkiyeli komünistlerin Türk devletinin emperyalist yüzünü gizlemeleri, işçi sınıfı ve emekçilere karşı büyük bir suçtur ve Mısırlı işçilerin Türk tekelleri tarafından sömürülmesine dolaylı bir destektir. 20.11.2023

1www.patronlardunyası.com/haber/turk/sirketleri-misir-i-üretim-ussu-yapiyor/9/07/2023

2MENA ülkeleri: Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri.

729

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Sayfalar