Pazar Mayıs 19, 2024

‘Kutsiye Bozoklar-Kelepçeye İnat Hayat'

Senin ezgilerinle yürüyecek bugün satırlarım, upuzaklarda; onca acı habere rağmen, aldığımız inanılmaz güzel haberlerle de. Upuzaklarda, hala senin ezgilerinin “eskimeyen” tınılarıyla; “Hayatı Ellerinden Tutmak” kitabın, bir yaşam sözlüğü gibi hep başucumuzda!

Politika gazetesinde  Füsun Erdoğan’ın “Müslüm Elma’ya Açık Mektup”u var bugün. Onca kötü haberin içerisinde; Almanya’daki izolasyon hücrelerine, böyle atılan çiçekler nasıl sevindiriyor insanı. Tıpkı bunu okuyan, umarız okuması mümkün olan bir tutsağın sevinci gibi!

“Gorulmuştur.org”da, bir “tutsak karikatürist”in; Adil Okay’a sesini, ürününü, teşekkürlerini iletişi var bugün. Duymaya bile dayanmanın günden güne güçleştiği onca hapishane haberlerine inat, tutsak karikatüristleri, ressamları, yazarları; yani “elit kavramlara” indirilen balyozları da görmek mümkün orada!!

Satırların, nasılda güncel hala; “Geceye bakıyorum, güç karşısında boyun eğmeyen, eğilip bükülmeyen, yaltaklanmayan seslerimiz olmalı. Kocaman bir mapushaneye dönüşmüş bir ülkede, isyan etme, uzlaşmama, karşı çıkma iradesini gösteren, isyanlarından vazgeçmeyen en temel muhalefet odağı susturulmak isteniyor. Çünkü ne demir kapıları yetti onları susturmaya, ne taş duvarları. Cezaevleri içinde cezaevleri üreterek yükselmesi muhtemel bir ayağa kalkışa da ket vurmayı planlıyorlar..Çünkü bütün toplumun sesi kısık..Bilmiyorlar, tutsaklar yenildiğinde tüm toplum da zapturapt altına alınmış olacak. Bilmiyorlar, geleceğimizi karartmak için bugünümüzden vazgeçmemizi istiyorlar…

Ve yine Politika gazetesinde, ardındanda nice sayfalarda okuyorum; Mukaddes Erdoğdu Çelik’in ‘Kutsiye Bozoklar-Kelepçeye İnat Hayat’ adlı kitabının çıktığını! Uzaklardayız, hemen dokunamıyoruz yazılanlara! Nasıl tüm yüreğimle teşekkür ediyorum ona; senin hayatının-hiç hükmü geçmeyecek satırlarının bize de, yeni kuşaklara da bir kez daha taşınacağına.

Ve yine satırların eşlik ediyor iliklerimize kadar işlemişçesine; “Biliyorum; öfkeyle tutuştuğumuzda acı üstümüze üstümüze geldiğinde, keder ruhumuza dolandığında durup gecenin sesini dinlemeliyiz. Bir çiçek koklamalıyız, bir şiir okumalıyız, sonu tatlıya bağlanan maceraları anlatan bir kitaba başlamalıyız…Ve yüreğimizin derinliklerine dalıp sevinçlerimizi aramalıyız tek tek. Düşler kurmalıyız, anılara bakmalıyız. Sevgilerimizi, sevdalarımızı, hayallerimizi sıkı sıkı kucaklayıp ışığa çevirmeliyiz yüzümüzü.Zor günlerdir yaşadığımız. İnsan kalmanın yolu da belli, öküz olmanın yolu da. Ve bugünlerin kavgası insanlıktan çıkarılmaya karşı verilmekte…

Dünyadaki kanlı sahneler dolaşıyor bütün haberlerde; yoksulluklar, göçler, savaşlar, gözaltılar,…..Tam bunların içerisinde, “ne zaman bitecek bunlar, ne zaman” dediğimizde; “Hayatın şiirini yüreklice taşımak gerekiyor. Hayatı tıpkı bir sevda gibi yaşamalı insan. Hani sevdadır iyi biter kötü biter. Aslolan çirkin bitmemesidir, aslolan yüreklerin kirlenmemesidir. Bir acılar döneminden geçtiğimiz kesin. ..Umudun azalması insanlığın azalmasıdır.” bir şarkının nakaratı gibi, hiç hükmü geçmeyen satırların eşlik ediyor bizlere. Hayatımızın nakaratı oluveriyor!

Seni “Işık Kutlu” olarak tanıdık önce. Neredeyse biz yeni yeni dünyaya geldiğimizde kaybetmiştin yürümeni; en çok okuyanlar da, bizlerdik seni!! Hayatını öğrendiğimizde, tertemiz bir örnektin önümüzde! Her satırın yeni yeni ufklar açıyordu, hayat tecrübelerimizin sınırlarını, sınırsızlaştırıyordu. Seni hiç tanımadan nasıl sevdik, hayatımızın bir parçası gibiydin. Ardından öğrendik kim olduğunu. Hapishanelerdeyken, Atılım gazetesi okurlarının, gazeteyi biran önce bize vermelerini beklerdik heyecanla. Köşende  yazdığını kapışmak için can atardık. F tiplerine geçtik, ağır hasarlarla çıktık. Bir “yürüyemeyen” olarak, bizim yürüyemez zamanlarımıza bak nasıl eşlik ettin; “Bu gece yüreğim zeybek oynamakta sevdiklerimle. Ve aydınlık bir demet yolluyorum, insanlık onurunu ayakta tutanlara yüreğimin güllerinden…” ve sen hiç yürüyemeyecektin!!

1953 yılında Mersin’de doğan Kutsiye Bozoklar, Şehremini’de Ahmet Muharrem Çiçek’in katledildiği baskında; 20 yaşında belinden aldığı yarayla, hep tekerlekli sandalyede yaşamak durumundaydı. 16 Temmuz 2009’a dek ürettikleriyle; yani aramızdan ayrılışının 6.yılında, hala hayatımızın ezgilerine eşlik etmekte-etmeye de devam edecek!

Onu, yine hep yaşamımıza eşlik eden satırlarıyla anmak en yakışanı;

İsteklerimiz, arzularımız, özlemlerimiz uygunsa ilkelerimize, kendi ölülerimizle dolmaz içimiz. Duygularımızın hangisi galip gelirse gelsin vurulmaz kimse. ..Hem mutlu, hem huzurlu, hem coşkulu, hem korkusuz yaşamanın sırrı, ilkeli ve bilinçli olmadadır…

72079

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

Sayfalar