Salı Mayıs 28, 2024

‘Kutsiye Bozoklar-Kelepçeye İnat Hayat'

Senin ezgilerinle yürüyecek bugün satırlarım, upuzaklarda; onca acı habere rağmen, aldığımız inanılmaz güzel haberlerle de. Upuzaklarda, hala senin ezgilerinin “eskimeyen” tınılarıyla; “Hayatı Ellerinden Tutmak” kitabın, bir yaşam sözlüğü gibi hep başucumuzda!

Politika gazetesinde  Füsun Erdoğan’ın “Müslüm Elma’ya Açık Mektup”u var bugün. Onca kötü haberin içerisinde; Almanya’daki izolasyon hücrelerine, böyle atılan çiçekler nasıl sevindiriyor insanı. Tıpkı bunu okuyan, umarız okuması mümkün olan bir tutsağın sevinci gibi!

“Gorulmuştur.org”da, bir “tutsak karikatürist”in; Adil Okay’a sesini, ürününü, teşekkürlerini iletişi var bugün. Duymaya bile dayanmanın günden güne güçleştiği onca hapishane haberlerine inat, tutsak karikatüristleri, ressamları, yazarları; yani “elit kavramlara” indirilen balyozları da görmek mümkün orada!!

Satırların, nasılda güncel hala; “Geceye bakıyorum, güç karşısında boyun eğmeyen, eğilip bükülmeyen, yaltaklanmayan seslerimiz olmalı. Kocaman bir mapushaneye dönüşmüş bir ülkede, isyan etme, uzlaşmama, karşı çıkma iradesini gösteren, isyanlarından vazgeçmeyen en temel muhalefet odağı susturulmak isteniyor. Çünkü ne demir kapıları yetti onları susturmaya, ne taş duvarları. Cezaevleri içinde cezaevleri üreterek yükselmesi muhtemel bir ayağa kalkışa da ket vurmayı planlıyorlar..Çünkü bütün toplumun sesi kısık..Bilmiyorlar, tutsaklar yenildiğinde tüm toplum da zapturapt altına alınmış olacak. Bilmiyorlar, geleceğimizi karartmak için bugünümüzden vazgeçmemizi istiyorlar…

Ve yine Politika gazetesinde, ardındanda nice sayfalarda okuyorum; Mukaddes Erdoğdu Çelik’in ‘Kutsiye Bozoklar-Kelepçeye İnat Hayat’ adlı kitabının çıktığını! Uzaklardayız, hemen dokunamıyoruz yazılanlara! Nasıl tüm yüreğimle teşekkür ediyorum ona; senin hayatının-hiç hükmü geçmeyecek satırlarının bize de, yeni kuşaklara da bir kez daha taşınacağına.

Ve yine satırların eşlik ediyor iliklerimize kadar işlemişçesine; “Biliyorum; öfkeyle tutuştuğumuzda acı üstümüze üstümüze geldiğinde, keder ruhumuza dolandığında durup gecenin sesini dinlemeliyiz. Bir çiçek koklamalıyız, bir şiir okumalıyız, sonu tatlıya bağlanan maceraları anlatan bir kitaba başlamalıyız…Ve yüreğimizin derinliklerine dalıp sevinçlerimizi aramalıyız tek tek. Düşler kurmalıyız, anılara bakmalıyız. Sevgilerimizi, sevdalarımızı, hayallerimizi sıkı sıkı kucaklayıp ışığa çevirmeliyiz yüzümüzü.Zor günlerdir yaşadığımız. İnsan kalmanın yolu da belli, öküz olmanın yolu da. Ve bugünlerin kavgası insanlıktan çıkarılmaya karşı verilmekte…

Dünyadaki kanlı sahneler dolaşıyor bütün haberlerde; yoksulluklar, göçler, savaşlar, gözaltılar,…..Tam bunların içerisinde, “ne zaman bitecek bunlar, ne zaman” dediğimizde; “Hayatın şiirini yüreklice taşımak gerekiyor. Hayatı tıpkı bir sevda gibi yaşamalı insan. Hani sevdadır iyi biter kötü biter. Aslolan çirkin bitmemesidir, aslolan yüreklerin kirlenmemesidir. Bir acılar döneminden geçtiğimiz kesin. ..Umudun azalması insanlığın azalmasıdır.” bir şarkının nakaratı gibi, hiç hükmü geçmeyen satırların eşlik ediyor bizlere. Hayatımızın nakaratı oluveriyor!

Seni “Işık Kutlu” olarak tanıdık önce. Neredeyse biz yeni yeni dünyaya geldiğimizde kaybetmiştin yürümeni; en çok okuyanlar da, bizlerdik seni!! Hayatını öğrendiğimizde, tertemiz bir örnektin önümüzde! Her satırın yeni yeni ufklar açıyordu, hayat tecrübelerimizin sınırlarını, sınırsızlaştırıyordu. Seni hiç tanımadan nasıl sevdik, hayatımızın bir parçası gibiydin. Ardından öğrendik kim olduğunu. Hapishanelerdeyken, Atılım gazetesi okurlarının, gazeteyi biran önce bize vermelerini beklerdik heyecanla. Köşende  yazdığını kapışmak için can atardık. F tiplerine geçtik, ağır hasarlarla çıktık. Bir “yürüyemeyen” olarak, bizim yürüyemez zamanlarımıza bak nasıl eşlik ettin; “Bu gece yüreğim zeybek oynamakta sevdiklerimle. Ve aydınlık bir demet yolluyorum, insanlık onurunu ayakta tutanlara yüreğimin güllerinden…” ve sen hiç yürüyemeyecektin!!

1953 yılında Mersin’de doğan Kutsiye Bozoklar, Şehremini’de Ahmet Muharrem Çiçek’in katledildiği baskında; 20 yaşında belinden aldığı yarayla, hep tekerlekli sandalyede yaşamak durumundaydı. 16 Temmuz 2009’a dek ürettikleriyle; yani aramızdan ayrılışının 6.yılında, hala hayatımızın ezgilerine eşlik etmekte-etmeye de devam edecek!

Onu, yine hep yaşamımıza eşlik eden satırlarıyla anmak en yakışanı;

İsteklerimiz, arzularımız, özlemlerimiz uygunsa ilkelerimize, kendi ölülerimizle dolmaz içimiz. Duygularımızın hangisi galip gelirse gelsin vurulmaz kimse. ..Hem mutlu, hem huzurlu, hem coşkulu, hem korkusuz yaşamanın sırrı, ilkeli ve bilinçli olmadadır…

72223

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Sayfalar