Perşembe Mayıs 2, 2024

KÜÇÜK BURJUVAZININ SEFIL HALLERI

 

9-10 Haziran tarihleri arasında 7. Kongresinin yapan ÖDP, kuruluşunda ki felsefesini koruduğunu bir kere daha ilan etti. Soruna ÖDP’nin sınıfsal yapısından bakınca, bundan başka farklı bir şey de beklemek saflık olurdu. Çok iddialı bir şekilde kongre yapan ÖDP, yaşanan gelişmelerden doğru dürüst bir dersler çıkarabilirdi. Ne var ki, küçük burjuvazinin yaşı ilerledikçe akllanıp sınıfsal yapısını terk etmiyor. Aynı düşünce yapısı gençliğinde neyse, yaşlılığında da o oluyor. Burada ÖDP’nin savunduğu görüşlerinin ayrıntısına girmeyeceğim. Bir kaç noktaya vurgu yaparak, küçük burjuvazinin bir elinin büyük burjuvazi de oluşunun resmini çizmeye çalışacağım. ÖDP’nin Kürt Ulusal Sorununa Yaklaşımı:ÖDP’nin parti programına bakıldığında, bu konuda pek bir gelişme olmadığı hemen görülecektir. Yani, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı yerine, Kürt ulusuna “birlikte yaşamak” dayatılmaktadır. Alper Taş’ın Kongre konuşmasında da yeni olan bir şey yok. O, sosyal şoven görüşlerini bir kere daha vurguluyor ve Kürt ulusuna; “ya birlikte oluruz ya birlikte” diyerek başka bir seçenek olmadığını söylemeye çalışıyor. O konuşmadan bir örnek:“Biz Kürt kardeşlerimizle eşit ve özgür bir birlik temelinde bir arada yaşayabiliriz. Kürt kardeşlerimizin dil, kimlik, kültür talepleri ve bunların anayasada güvence altına alınması insani ve demokratik bir taleptir. Bu talepler karşılandığında ülkemiz bölünmez, daha da zenginleşir, daha da birleşir.” (açYK) Marksist-Leninist-Maoistler açısından ulusal sorunun çözümü açıktır. Ulusların kendi kaderini tayin hakkını kayıtsız şartsız tanımak ve savunmak. Bunu savunmayan Marksist olamaz. Olsa olsa iyi bir soyal şovenist olur. “Ülkemiz bölünmez” diyerek yola çıkan ÖDP, de sosyal şoven görüşlerini Kürtlere dayatmaktadır. Aklına , Kürt ulusunun ayrılma, ayrı devlet kurma ve Türklerden ayrı olarak yaşamak isteyeceklerini getirmiyor, getiremiyor. Türk egemen sınıfları da “kardeşlik”, “bölünmez bütünlük”, “birarada yaşam” vs. üzerine bolca nutuklar atıyorlar. Ne zaman ki, Kürtlerin ayrılma hakkı olduğu savunulduğunda, bunu savunanlara karşı vahşice saldırıyor. Kürtlerin üzerine ise bomba yağdırıyor. Egemen burjuva “kardeşliği” bu olsa gerek! ÖDP, geldiği (Dev-Yol) köken olarak da, hiç bir zaman ulusal sorunu MLM temelde ele alamadı. Sosyal şoven yanları ağır bastı. “Vatan bölünmez” noktasında burjuvazi ile yan yana yürümekte bir sakınca görmedi, göremedi. Kürtlerin ayrı devlet kurma hakkını açıktan savunmadı, savunamadı. Ülkemiz de ulusal soruna yaklaşım her zaman önem taşımıştır. Çünkü Türkiye çok uluslu bir ülkedir. UKKTH savunmayan demokrat dahi olamaz. Ülkemiz özgülünde Kürt ulusunun ayrılma ve ayrı devlet kurma hakkını savunmayan bir siyasal yapının demokratlığı dahi sorunludur. “Ulusal haklarınızı anayasayla güvence altına alacağız, aman ayrılmayın” demek, ulusal sorunun çözümü olamaz. Bu tek taraflı bir yaklaşımdır. Daha doğrusu egemen ulus bakışlı bir yaklaşımdır. Doğrusu; ezilen ulusun, kendi kaderini özgürce tayin etmesidir. Bu, ister ayrılma yönünde olsun, isterse birlikte yaşama yönünde olsun, Marksistler, bu hakkı kayıtsız şartsız savunur ve savunmalıdır da. Ayrılmasını eleştirebilirsiniz, ama, eleştirinin ötesine geçemezsiniz. Özellikle bugün, Türk sosyalistleri ve komünistleri, Kürtlerin ayrılma hakkını daha gür bir şekilde haykırmalı ve savunmalıdır. Kürt ve Türk işçi ve emekçileri arasında ki sınıf bağının güçlenmesi burdan geçer. Sosyal şoven yaklaşımlar, sınıfın birliğine zarar verir ve veriyor da. ÖDP’nin Kürt Ulusal Hareketi’yle fazla birlikte hareket etmemesinin bir nedeni de, sosyal şoven bakış açısının içinde saklıdır. Bir taraftan “Türkiye Meclisi Kuralım” diyerek herkese çağrı yapan ÖDP, DHK’’inden (Demokratik Halklar Kongresi) uzak kaldı. Oysa, reformsit bir dünya görüşüne sahip olan ÖDP, aynı reformist taleplerle yola çıkan DHK’ya ortak hareket edebilirdi. CHP’ye Uzatılan Kardeşlik EliKürt ulusal hareketinden esirgenen “kardeşlik eli”, CHP’ye rahatlıkla uzatılabiliyor. ÖDP, kendi içinde tutarlı hareket ediyor. Ulusal sorunda sosyal şovenist bir yaklaşımın siyasal kökleri, kemalizme bakış açısında ve doğal olarak onun uzantısı egemen sınıf partisi CHP’ye bakış açısının içinde vardır. A.Taş, konuşmasında; “Yerel seçimlerde geniş bir işbirliği ile AKP geriletilebilir. Dikkat edin, biz CHP’yi eleştirmiyor, hedef almıyoruz. Çünkü şimdi asıl sorunumuz bu iktidar ve onun uygulamaları. Biz bu kongremize CHP’yi davet ettik.” “Asgari düzeyde de olsa eşitlikçi ve özgürlükçü bir yerde durursa, Kürt muhalefetini dışlamayan bir tavır alabilirse, en azından Ankara ve İstanbul’da üzerinde anlaşılan adaylarla yerel seçime gidilebilir. İzmir zaten CHP’nin. Ama Ankara ya da İstanbul’u almak AKP’yi ciddi ölçüde gerileten bir adım olacaktır” (Birgün Gazetesi, 08.06.12, A gazeteci L. Doğan Tılıç’ın A. Taş’la yaptığı roportaj’dan) Alıntıda da görüldüğü gibi, A. Taş, CHP’yi yerel seçimlerde desteklemek amacında. Onunla işbirliğinden yanalar. Aslında bu yaklaşım, CHP’ye nasıl baktıklarını ortaya koyuyor. Onu “ilerici” bir parti olarak değerlendirdikleri ortaya çıkıyor. Bu, aynı zamanda, küçük burjuvazinin kendine güvensizliği, sıkça tekrarladıkları “kitlelere güvenin”in tersine, işçi ve emekçilere güvenmediklerinin bir göstergesini de oluşturur. Burada CHP’nin niteliğini anlatmayacağım. CHP bir burjuva partisidir. İktidara geldiğinde faşizmi uygulamaktan kaçınmayacaktır. Ve iktidarda olduğu zaman işçi ve emekçilerin en büyük azılı düşmanı olmuştur. Bunun örneklerini saymakla bitmez. Türkiye’de ırkçılığın şampiyonluğunu bu parti yapmıştır. Kürt ulusuna karşı katliamların çoğunlu bu parti tarafından yapılmış ve uygulanmıştır. Bugün ise ne değişti? CHP “ilerici” bir parti mi oldu? Hayır? CHP, muhalfette iken, özellikle kendine yönelik baskıların da yapıldığı bir süreçte “ilerici” gözükmeye çalışıyor. Daha doğrusu “demokrat” rolünü oynamaya çalışıyor. CHP, 1950’ler sonundaki Menderes’e karşı yaptığı hamleleri şimdi yapmaya çalışıyor. O zaman da demokrat”gözükmeye çalışmıştı. Bugün de, İşçi ve emekçilerin düzene karşı tepkisini kendi potasına çekmenin yollarını arıyor. CHP’de, ırkçılığın kökleri o kadar derinlerde ki, Kürtlere, Kürt demeye dilleri dahi varmıyor. CHP’den medet umanlar, ondan “demokrat” olmasını bekleyenler, geçmişte olduğu gibi, şimdi de yanılıyorlar. Devrimciler, komünistler, emekçiler, Kürtler ve aleviler, kısacası ezilenler, CHP’nin hep yumruğunu yemişlerdir. İşçi ve emekçilere CHP’yi “dost” göstermek, aptallık değilse, küçük burjuva sefilliğidir. Küçük burjuvazi, TC tarihi boyunca, CHP’nin kemalist balyozunu hep sırtında taşımıştır. Bizim küçük burjuvazinin, sınıf mücadelesindeki netsizliğinin bir kaynağı da buradan geliyor denebilir. O, burjuvazinin kendisine yüklemek istediği taşı taşımaya hevesli gibi... Bir zamanlar, “karaoğlan” Ecevit’de “devrimcilik” keşfedip, onun peşinden gitmeyi hayatlarıyla ödeyenler, bir kere de Kılıçdaroğlu’nu denemek istiyorlar. Anlaşılan o ki, ÖDP, Kılıçdaroğlu’nda da “ilericilik” görmüş olmalı ki, “Ankara ve İstanbul’u da alsınlar” diyor. Yani, “biz onları destekleriz.” Kemalizmin sopası, şeritçıların sopasından daha eheven olmalı... 1789 ve 1923ÖDP eş başkanı A. Taş şöyle buyuruyor:“1789’u ilerici olarak gördüğümüzde nasıl bir burjuva devrimcisi olmadıysak, 1923’de kurulan cumhuriyeti ilerici olarak tanımlamamız bizi Kemalist yapmaz. Cumhuriyet ilerici bir gelişme olarak kurulmuş ancak geçen süre içinde gericileşmiştir.” Marksistlerin bu iki tarih ve bu iki olay arasında bir benzerlik kurmalarının pek olasılığı yok. Biri gerçek anlamıyla ilerici bir burjuva devrimi. Diğeri ise burjuvazinin ilerici olmaktan çıkıp gericileştiği bir dönemde ortaya çıkan bir iktidar biçimidir. Kemalizm’in anti-emperyalist bir yanı yoktur. 1. Emperyalist paylaşım savaşı sonucu Osmanlı’nın paylaşılmasıyla, geriye kalan “Türkiye” denen toprak parçası olmuştur. Emperyalist burjuvazi burayı tamamıyle sömürgeleştirmek için her hangi bir çaba harcamamıştır. O günün emperyalistler arası güçler dengesi, Osmanlı’dan geriye kalan Anadolu’nun TC olmasını kabul etmişlerdir. Kemalist burjuvazinin abarttığı ve şişirdiği gibi herhangi bir “kurtuluş savaşı” da olmamıştır. Kemalistler’in tek savaşı, Yunanlılara karşı “Büyük Taaruz” adını verdikleri 23 gün süren savaşları vardır. Gerisi ise, yalan propagandadan ibarettir. Kemalizmin tarihi katliamlar, baskılar ve yalanlar üzerine kurulmuştur. Kemalist burjuvazinin tarihi, Kürt ulusuna, azınlıklara, çeşitli milliyetlerden işçi ve emekçilere karşı savaşımın tarihidir. Kemalistler, daha 1919’dan itibaren emperyalist burjuvaziyle uzlaştı. Aynı şekilde içerde de toprak ağalarıyla ve diğer feodal sınıflarla birlikte hareket etti. Kemalist devlet; işçi ve emekçilere karşı kurulan bir devlettir. “Güdük” anti-emperyalist bir yanı dahi olmamıştır. 1789 Fransız burjuva ihtilali ise, burjuvazinin feodaliteden iktidarı almasının adıdır. Fransız burjuva devrimi aynı zamanda laiktir. Kemalizm’in ise laik bir yanı da yoktur. Kemalizm, dini kontrol altına almış ve onu kitleleri aldatmanın bir aracı olarak kullanmıştır. Öte yandan, sünniliğin her alanda etkin olmasını sağlarken, aleviliği yasaklamıştır. Kürtlere ve diğer azınlık uluslara yaptıklarını ise burada tekrarlamanın bir anlamı yok. Çünkü bu hala yaşanıyor. Bizim küçük burjuvazi, kemalizm sevdalısı olmaktan hiç bir zaman kurtulamamıştır. Kemalist iktidar tarafından, hırpalanmış, haps edilmiş, katledilmiş ve her türlü zulme maruz kalmış, ama bir türlü kemalizm hayranlığından vazgeçememiştir. Çünkü kemalizmin yalan tarihini, TKP’den dönme küçük burjuva “kadro”lar yazmıştır. Ondan sonra gelen küçük burjuvalarda bu “büyük abilerinin” yalanlarını gerçek sanarak, kitlelere karşı savunmaya devam etmişlerdir. Küçük burjuvazinin kendine ve halka olan güvensizliği, büyük burjuvaziye övgüye dönüşmüştür. Genel de küçük burjuva kesimlerin, “kemalizm süreç içinde gericileşlti” demeleri, esas olarak 1950 DP iktidarını kast ediyorlar. Bunlara göre emperyalizm de Türkiye’ye DP ile geldi. Ondan önce “bağımsız bir ülke” vardı. Bir tarih ancak bu kadar çarpıtılabilir. Nazi yanlısı İnönü’yü bile savunmak zorunda kalıp, kendilerini neden bu tür zorlukların içine atarlar, anlaşılmaz!... Bu ayrı bir tartışma konusu olduğu için uzatmıyorum. ÖDP vb. küçük burjuva reformist hareketler kitlelere, kırk satır yerine kırk katırı tercih etmelerini öğütlüyorlar. Bu nedenle, bunların anlayışlarının açığa çıkarılıp teşhir edilmesi önem kazanmaktadır.
“Yunan Solunun Başardığını Biz Niye Başarmayalım?“Küçük burjuva kesimler de bir SYRİZA tutkunluğu başladı. Yukarı da ki başlık da A. Taş’a ait. SYRİZA, bilindiği gibi Yunanlı küçük burjuva reformist örgütlerin kurduğu bir blok. Yunanistan’da bu dönemde güçlenmelerinden doğal bir şey de yok. Çünkü koşullar buna elverişli. Devrimci durum oldukça yüksek. Ancak, bir devrim durumu yok. Bunun en önemli ayağı olan Yunanistan işçi sınıfı partisinin sınıfı kucaklayamaması ya da ortada böyle ciddi bir partinin olmamasının da önemli bir etkisi olduğu bir gerçek. SYRİZA, devrimci bir blok olmaktan çok reformist bir blok. AB’nin sömürgeci politikasına karşı çıkmak zorunda. Ancak, görülen o ki, kitlelerin devrimci dinamiğini de pasifize etmenin yollarını arıyor. Devrimci bir parti, devrim yapmak için mücadele eder. Onun görevi; burjuva düzeninin aşırı uçlarını törpüleyerek reformize etmek değildir,. SYRİZA, eğer, yarın ki (17.06) seçimlerde, hükümeti kuracak kadar oy alırsa ve hükümetin başına geçerse, o düzeni değil, düzen onu ehlileştirecektir. Devrimci gibi gözüküp devrimci olmayanlar ehlileşir. Bunu hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Sorun deneme-yanılma sorunu değil, sınıfsal sorundur. MLM olmayanlar ya da bu çizgiden hareket etemeyenler burjuva düzeniyle uzlaşarak devrimin karşısında yerlerini alırlar. ÖDP’nin savunduğu da böyle bir durumdur. Daha ötesi değil.16.06.2012
107307

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

Sayfalar